• tek bir zirveye katıldım. yıl sanırım 2008. kleonis, gunes yanigi olan penguen, burky vardı yanlış hatırlamıyorsam. bir de ataturkiye. öylesine sessiz, birasını alıp kabuğuna çekilen biriydi. gece boyu belki 10 cümle etmedi toplamda. çok sıkıldı herhalde diye düşünmüştüm. sonra sözlükte bana öyle uzun mesajlar yazdı, öyle güzel muhabbet etti ki bu kez de gerçek hayatta iletişim kurmakta zorlandığını, sanalda rahat ettiğini düşünmeye başladım. hala bilemiyorum gerçeği.

    sözlüğe uğramadığım 1-2 yıl boyunca beni unutmamış. geri döndüğüm, ilk entrymi yazdığım an mesaj atmıştı. oyunuma gelmişti devlet tiyatrosunda, bileti saklamış, taratmış. "hatırladın mı?" diye yolladı bana.

    değer veren biriydi. bir bilete, birlikte içilen bir biraya, bir tebessüme. yüreğime bir yumru oturttun. senin gibilerin sayısı çok azdı gencay. şimdi daha da az.
  • 1993 yılında bir trafik kazası sonucu canımdan çok sevdiğim teyzemi kaybetmiştim. eniştem, teyzem ve iki kuzenim. kocaman bir aile en fazla on saniyelik bir kazayla yok olup gitmişti. tek damla göz yaşı akıtmamıştım. o zamanlar yaşım 10-11 civarı, küçüğüm bildiğin. kızmıştım kendime, "ulan en sevdiğin teyzen ölüyor sen ağlamıyorsun, ne biçim insansın sen?" diye. hatta kendimi taziye evinin banyosuna kapatıp ağlamaya zorladığımı hatırlıyorum hayal meyal.

    bugün gencay'ın cenazesinde anne ve babasının o acı durumlarını görünce, akrabalarının ağıtlarını duydukça yaşlar birer ikişer kaymaya başladı gözlerimden. hiç fark ettirmeden hem de. ben de şaşırdım, hatta ilk başta ağladığımı bile doğru düzgün anlayamadım. ama kanlı canlı ağlıyordum bildiğin. kocaman bir kerpetenle bütün vücudum sıkılıyor hissettim, beynim döndü, mideme kramp girdi.

    her şey bittikten ve herkes evine döndükten sonra biraz toparlayabildim kafamı, yavaş yavaş idrak etmeye başladım. teyzeme ağlayamamamın sebebi ruhsuz olmam değildi. aynı şekilde gencay'a ağlamamın sebebi de duygusal olmam değildi.
    aradaki fark büyümemdi. ölümün olduğu yerde daha ciddi bir şeyin olmadığının farkıydı bu ve bunu belki de hayatımda ilk kez bu kadar yakından görebildim.
    evet büyümek böyle bir şeymiş meğersem.

    ama ben böyle büyümek istemiyorum. böyle olgunlaşmak güzel değil. böyle tecrübeyi neyleyim?
    gencay çıksın gelsin istiyorum, yine alsancak'ta sabahlara kadar geyik çevirelim istiyorum, o ciddi ciddi siyaset konuşsun ben de ona yavşakça laf sokayım istiyorum, sonra para kazanmanın yeni yollarını bulalım istiyorum, çılgın projelerini anlatsın istiyorum, dertlerini içine atmasın istiyorum, bizimle paylaşsın istiyorum, bu sefer evi ona sattıracağım söz, yeter ki gelsin..

    hala iki bira borcun var bana çakal! yedirmem onları sana. onca aydan sonra ben seni beyaz kefen içinde mi görecektim? hele ki seni üstüne bir avuç toprak atarak mı uğurlayacaktım?
    çok koydu gencay.. biliyorsun senin laflarının altında kalmazdım pek ama bu sefer çok koydu.

    ah be evladım, ah be çocuğum, ah benim keçi sakallı peşmerge kılıklı sivil polis potansiyelli biladerim.. ne yaptın sen?
  • sabah sabah ne idüğü belirsiz bir şeyin necis salyası bulaşmıştır hatırasına.

    (bkz: bunlar müslüman adamlar)
  • aldigim bir maille dunyalari basima yiktin.
    abla naber diye kim mail atacak, kim mesaj yazacak, kim telefon acacak simdi bana ?
    yirmi gun once attigin mesajla yine guldurdun niye simdi aglatiyorsun?
    ah be cocuk bana ayarladigin ceviri islerinin haddi hesabi yoktu.
    her sereferinde odeme nasil olsuna abla bana onu ayarla bir bavul para senin diyordun.
    neden hep senin guzeller guzeli kalbini gormeyenleri sectin? neleri halledemedin bebegim benim?
    ben kiminle dertlesecegim simdi ?
    midye uzerine bir bucuk saat kiminle sacmalayacagim.
    abla italydan bir kiz bul kurtar beni dedin cidden mi soylemistin ki ?
    ellerim titriyor kelimeler bulamiyorum. gozumun onune geliyor gulusun. abla almadi o is ya deyisin.. bu oldu mu simdi gencay ?
    umarim seni cok cok guzel bir melek gelip almistir ....
  • "01.10.2011 00:04 -ataturkiye- abi şu an bir şey söyleyemem. kendimden bile saklıyorum her şeyi. gidip oradan mesaj atarım sana "sağlamım" diye :)"

    canın ne zaman isterse abi, güle güle...
  • dün sabahtan beri hakkında yazılanları takip ediyorum. başta kesinlik yoktu ama sonrasında acı haber kesinleşti. kerrigan'da da inanamamıştım. "hayata reset attı ve öyle bir numara yapıp ortadan yok oldu" diye düşünmüştüm. belki de ummuştum. neyse. az önce kendisi hakkında entryim var mı diye baktım. üçbuçuk seneden fazla olmuş hakkında entry yazalı. yani samimi olmasak da en azından üçbuçuk seneden fazla bir süredir bildiğim biriymiş. nadir mesajlaşmalarla ve bazı entrylerde karşıma çıkmalarla geçen bir zaman. hakkında yazılanların çoğunu okudum. hoş bir sada bırakmış ardında. allah rahmet eylesin.

    "âvâzeyi bu âleme dâvûd gibi sal,
    bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş..." baki.
  • allah rahmet eylesin.

    klasik tabirle, "tanımadığım" bir yazardı. sadece birkaç yazısını okuduğumu nevi şahsına münhasır takma ismi sayesinde hatırlıyorum. vefatının ardından kendisini ziyaretimin sebebi ise bazı sorulara cevap bulmaya çalışmak. ne demagoji yapma niyetindeyim, ne de sevenlerinin acısını depreştirme...

    ataturkiye'nin intiharından bir-iki gün önce uzak bir akrabamın (anneannemin yeğeni) intihar haberiyle şok oldum. kendisini az-çok tanırdım. 47-48 yaşlarında, ufak bir kasabada yaşayan, maddi bir problemi veya başka (namus vs.) bir sıkıntısı olmayan birisiydi. vefat ettiği sabah kalkıyor, her günkü gibi babasının bağına gidiyor birlikte ineklerle ilgilenmek için ve iş bitince babası oğlunu almak üzere bağ evinin küçük odasına girince oğlunu kendini asmış olarak buluyor. bir umut belki ölmemiştir diye kurtarmaya çabalıyor; ama nafile.

    görünürde en beklenmeyecek kişilerden biri intihar ediyor; zira dediğim gibi bir problem yok yüzeyde. lakin, kendisini en son birkaç yıl önce gördüğümde yaşından daha yaşlı görmüştüm. zayıftı, ağzında neredeyse diş kalmamıştı. kendisi hem babasına süt işinde yardım eder, hem de kardeşiyle birlikte sobacılık yapardı. yani bir nevi iki işi vardı. diyeceksiniz ki, "ne güzel!". hayır değil. babasını (yani anneannemin oğlan kardeşini tanırım). o ineklerinin bakımı olsun diye (ki birsürüdür) şehir dışına bile çıkmaz akrabalarını görmeye. bizim oralara (müntehirle hemşeriyim bu arada) bile yıllardır uğramamıştır. aynı tempoda çocuklarını da çalıştırır. ben sanmıyorum ki o canına kıyan akrabamız bir an bile bir boş vakit bulsun. onu da geçtim, yıllardır şöyle 5-10 günlüğüne kafa dinlemek için tatile çıkmışlığı dahi yoktur. ve belki de aynı şeyi 40 senedir yapardı ilkokul çağında başladığını hesaplarsak.

    vefat ettiği günün sabahındaki davranışları bile şüphe uyandırmamış. mesela sabah evden çıkarken üç kere geri dönmüş sigarasını, cep telefonunu, anahtarını vs. almak için. bir-iki saat sonra intihar etmek isteyen birisi niye bu kadar titizlensin? hatta bir-iki ay evvelinde ağzının tamamına takma diş yaptırmış. demek ki bir-iki ay evvelinde de büyük ihtimalle plan-programı yoktu intihar noktasında. belki de aniden müthiş yoğunluklu bir bunalım/cinnet benzeri bir hal geldi belli ki.

    demem o ki, insan öyle bir varlık ki, yaptığı çoğu şeyin ardında bazı şifreler var aslında. psikopatlık derecesinde hastalıklı bir ruh değilse, sebepsiz, zevk için kimsenin intihar edeceğini sanmıyorum. atatürkiye aslında bazı noktalarda işaret fişeklerini atmış; ama o titanik filmindekiler gibi duyuramamış. bu satırları kimseyi suçlamak için yazmıyorum. herkesin birtakım problemi var kensini yeterince meşgul kılan. ama üzülüyorum işte tanımasam da veyahut da tanısam bile hiçbir yakınlığım olmayacak olsa da.

    birkaç hafta önce kayıp yazarlar listesine bakıp hakkındaki yazıları okumuştum. sevgililer, arkadaşlar, dostlar, o yazarın ardından öyle içli şeyler yazmışlar ki, ağlamamak mümkün değildi. ve okuduklarımın çoğu maalesef intihardı. kişi bazen kendisini delicesine seven bir sevgilisi varken bile intihar edebiliyormuş onu öğrendim o yazılarda; içim burkuldu, hem giden hem kalanlar için.

    öte yandan, bence toplum olarak bir yerlerde yanlış yapıyoruz. veya daraltayım; gençlik olarak bazı yerlerde gömleğimizin ilk düğmesini yanlış ilikliyoruz ve devamı da yanlış geliyor. atatürkiye, kısa sürede duygusuzlaşmasından şikayet etmiş, bazıları "keşke biz de öyle olabilsek" diye teselli veriyor. nasıl yani? o zaman, ölen sahibinin yanı başında hüzünlenen bir hayvanın bile aşağı derecesinde olacağımızı fark edemiyor muyuz? bence doğru bir şikayette bulunmuş arkadaş bir "insan" olarak. dışarıdan bakıldığında o kadar hayat dolu olan birisinin de aslında o kadar da hayat dolu olmadığına kaç defadır şahit oluyoruz.

    şu iki yüz küsuruncu yazıyı ben değil de, vefatından evvel yakın veya uzak bir arkadaşı yazsaydı, acaba şu an bu satırları karalıyor olur muydum? benzer hisse, vefatından evvel birkaç yazı, vefatından sonra yüzlercesi yazılan "meşhurlar" için de kapılıyorum. bu durum biz "normal"ler için normal olabilir; ama "anormal" için normal, "normal" değildir.

    "ne yapsak", "ne yapılmalı" bu insanlardan intihardan döndürmek için diye soruyorum kaç gündür kendime. "yaşamak güzel" masalıyla değil, gerçekçi argümanlarla karşısına çıkıp o kişinin derdine deva olmalı. neden bir sürü insan bunalımda? nedir eksik kalan? hastaysa kişi, niye tedavi ettirmeyiz? hastaysak niye kabullenmeyiz halimizi ve doktorun reçetesine razı olmayız? öff, bilmiyorum belki de şu an yaptığım gibi konuşmak çok kolay...

    bir de şunu fark ettim: inancımız, meşrebimiz, idealimiz, ideolojimiz ne olursa olsun, ölenin arkasından o kişinin gitmesini temenni ettiğimiz yer duruma göre "cennet", "huzurla yatılan yer", "ışık" veya "gökyüzü" oluyor. aslında hepsi bir nevi ahiret anlamına geliyor, çünkü ölümün "ahir"inde gidiliyor buralara "evvel"inde değil. ve biz o gidene, o sevdiğimize yakıştıramıyoruz başka bir ihtimali. ve o güzel ihtimallerin varlığı biraz içimizi ısıtıp, acımızı azaltıp, teselli veriyor bize. huzur duymak için inanmıyoruz oralara; inandığımız için huzur duyuyoruz.

    kendi meşrebimce dualarımı eksik etmeyeceğim müteveffadan/merhumdan.

    allah rahmet eylesin.
  • şimdi hep 25 yaşında kalacaksın gencay. hiç yaşlanmayacaksın. yurt dışındasın ve mutlusun artık. sadece senden haber alamıyorum o kadar. artık seni yiyip bitiren sorunların yok. melek gibi arkadaşların var. mutlusun abi. olsun, bu akşam da gelme sohbete, hatta hiç gelme gencay. afyon'da tıkılıp kaldığın odandan, bilgisayarından kalkıp melekler kadar tertemiz dostlarınla yepyeni bir hayata adım attın ya, sorun değil gencay. sorun değil benim hep genç, hep mutlu kalacak gencay'ım.
  • adının kenarına köşesine bile olsa ne hırs, ne de nefret yakışacak bir adamdı. yapmayın. kendi kişisel sorunlarınızın acısını bu adamı kullanarak çıkarmayın. çirkinleşiyorsunuz, basitleşiyorsunuz.

    nereye giderse gitmiş olsun ruhu, umarım buradan daha temiz ve güzel bir yerdedir.
    umarım eğleniyorsundur dostum, umarım buna değmiştir.
    biz seni anlıyoruz, takma...
  • herkes arkasından birbirinin aynı şablon cümleleri sarf etmiş de hala kimse neden ve nasıl vefat ettiğini yazmamış/yazamamış.

    hayır sebebini bilelim her şeyden önce. eğer intihar vs. gibi bir durum varsa ve ailesi de bu yüzden ekşicilerin/sanalcıların merhumun cenazesine katılmasını istemiyorlarsa, ve merhumun halet-i ruhiyesiyle ekşisözlük'te yaşadıklarının ve ekşicilerin bir illiyeti varsa o zaman buradaki koşulları sorgulamamız gerekecek.

    aslında sadece ve en fazla taşşağa alınabilecek bir platform birileri için zarar verici hale gelebiliyorsa o konuda da bir aksiyon almak lazım. öyle "sistem işliyor, şişşş; dokunma reklamıma, dokunma bannerıma" şeklindeki kafa yapısıyla olmuyor demek ki. olsa da yürümüyor belli ki.
hesabın var mı? giriş yap