• kabullen(e)memek fiiline bağlı olarak bilinçli ya da bilinçsiz ulaşılan sonuç.

    bilinçli ateist;
    üzerinde belki aylarca yıllarca düşünüp, azap çekmiş, her bulduğu delili sorgulamış, bilimin ve felsefenin dallarından inerek köküne kadar araştırmış-taramış, her bir düşünceyi bir şehir inşa eder gibi en temel noktalarında değerlendirmiş - sorgulamış, ancak bir türlü tatmin olamamış kimse. bilinçli ateist, her zaman, içinde bir yerde tanrı'nın varlığını hisseder, ruhunda dalgalanmalar mevcuttur, ızdırabın en soğuğunu en gerçek yüzü ile tanımıştır. ölüm ve yokluk düşüncesi onun içindeki en derin fikir çukurudur. oradan çıkmak ister, ama yüreğinin sesine itimat edemeyeceğini düşünür. inanca sadece aklıyla erebilirse inanacağına kanaat getirmiş kişidir. "kabullenememiştir".

    bilinçsiz ateist:
    üzerinde uzun müddet düşünmemiş, dünyanın eğlence ve keyif yeri olduğu hükmüne varmış, inancı bir tabu olarak gören, tanrı'yı despot bir otorite olarak düşünen, gerçekten korktuğu ya da bunaldığı dönemlerde tanrı'yı kendisine yakın hissettiği zaman bunu o anki şartlara bağlayıp, durumu normale döndüğünde eski düşüncelerine kaçarcasına dönen, vicdanını bilime inanmak ile susturmuş kişidir. bazen genç yaşlarda çevreden etkilenip, kimi zaman uğrunda mücadele ettiği ideolojinin fikri olduğu için, bazen de dünyadan istediği zevki tam alamayacağını düşündüğünden dolayı inanç yolunu seçmek istemeyen kişi.
    "kabullenmemiştir".

    samimi ateistler bilinçli olanlardır. hakeza onların da bir çoğu arayışlarını sürdürürken, inanç yolunu bulduklarında düşüncelerinden dönmekte hiçbir beis görmez ve inanca sımsıkı yapışırlar. samimi olarak bu fikri düşündükleri için, bir ışık görür görmez ışığın peşini bırakmaz ve inancı keşfederler.

    samimi olmayan ateistler ise bu yoldan dönmekte zorlanırlar. önyargılarını yenemeyip, inancı sorgulamadıkları/sorgulamak istemedikleri için inanç ile alakalı konuları kendi içlerinde derin düşüncelere dalarak konuşmak istemez, eğlenceye yönelik hayatlarına devam etmek isteyip, bu çağda bilimin bu kadar geliştiği yerde tanrı'nın fazlalık olarak durduğunu düşünürler. hayattan el etek çekilmeye başlandığı vakit kendileriyle biraz baş başa kalabildiklerinde, kimi zaman ölüm korkusu ile kimi zaman da gerçekten inanmaya başlayarak ateizmi terkederler.

    samimi ateistler hayattan zevk almaktan ziyade daha çok keder alır. onlar için ölüm yokluktur, öldükten sonra yaşam yoktur. toprak olmak vardır, his yoktur. artık kendisi dünyada olmadığı için, düşünen, duygulanan, ağlayan, gülen, heyecanlanan, endişelenen, merak eden bir varlık yoktur. ölüm bir bitiş çizgisidir, o çizgiye geldiği vakit burdaki insanları göremeyecek, onları hatırlamayacak, hatıralarını hatırlamayacak, bedenini hissedemeyecek, göremeyecek, duyamayacak, hatta acı bile çekemeyecektir. zira kendisi kendi şuurunun bile idrakinde olmayacaktır yok olduğu için. hayat yaşamak hissinin süreç olarak adlandırılmış hali ise; bilinçli ateist, insanın en önemli duyusunun yaşamak hissi - sonsuz hayat olduğu gerçeğine ermiş kişidir.

    samimi olmayan ateist ise en büyük cezanın ölüm olduğunu düşünecek, bir hesaplaşmanın olmadığı fikrine sahip çıkacak, biraz daha egoist davranmanın hiçbir sakıncası olmadığını düşünecek, bunu abartıp kötü alışkanlıklara ve kötü bir insan olmaya da meyledebilecektir. ölüm onlar için de bir bitiş çizgisi olmakla beraber, ölümü düşündükleri vakti bir kayıp olarak görürler, elemden kaçıp hazza yönelirler ya da günlük rutin işlerine dönerler.

    burda yapılan bir karşılaştırma sanıyorum ki "inananlar" arasında da rahatlıkla uygulanabilir. onlar da bilinçli ve bilinçsiz olarak ayrılır. çünkü insan her iki düşüncede de kendisini yaşamaktadır.

    zannımca, düşünmeyi unutmak en büyük kayıptır.
  • zor is, vaadedilmis bir cennet bile yok omrun sonunda. guzel $ey, aklin onunde engeller yok cehhennem gibi, $eytan filan gibi mesela. zahmetli is, kolay degil "normal insanlardan farkli olmak.
  • lacan demiş ki; "ateistlerin temel felsefesi, 'there is no god' değil, 'god is unconscious' olmalıdır."

    bu durumda, ateist olmak, absürt bir tanrıya iman etmek olabilir. ki böyle olunca da, tanrının ve kitaplarının ve peygamberlerinin ve meleklerinin ve ahiretin ve kaderin... nihayet absürt bir yaşam biçimine dönüştüğünü söyleyebilir. ateist olmak, bu nedenle belki de gerçekçiliğin temeli kabul ediliyor. absürtlüğe kim inanır?

    ama lacan'dan şunu da beklerdim: "the real is absurd"
  • şu konuşmayı yapma ihtimali yüksek olma durumudur.

    - e şimdi nolcak sen ölünce ?
    - hiiiiiç işte.
    - e cennet, cehennem, önce ölme sonra tekrar dirilme, hani mevsimler gibi.
    - yok bende yok onlar.
    - e peki bu arı kuş böcek şu arabayı bile yapmışlar bak
    - şimdi kendiliğinden hep onlar tabi hayat çok basit olarak başlıyo önce
    - bu gece gündüz nasıl yani nasıl oldu şimdi yani yaşamaya fazla uygun değil mi
    - offfff
    - gel töbe et, yıkatalım seni bi güzel.
  • her boku bildiğini sanan bir kısım dangalağın acıma ile karışık sempatisine mazhar olmayı beraberinde getiren.
  • zihnin özgür olması demektir. dünyayı ve hayatı olduğu gibi, artı bir şeyler eklemeden algılamaktır.
  • doğru olanı korku içinde değil, o şeyin doğruluğuna inanarak yapmaktır.
  • bu dünyayı ve yaşamı olmayan öbür dünyadan daha çok sevebilme halidir.
  • çoğu zaman haksızlığa uğramaktır.
  • nasıl sokaktan geçen adama "bu havada üstüne bişey giymemişsin, götün donacak lan" diye gidip azar çekmiyorsan, gelip bana da "ne ateisti oğlum, yarrağı yedin, cayır cayır yanacaksın lan" diye salak nasihatlerde bulunma kardeşim,
    neymiş yani; bir tercih işte amına koyim.... aynı kıyafetleden hoşlanmamamız gibi birşey... üsteleme fazla....
hesabın var mı? giriş yap