• bu filmden yedi sene sonra ulkemizde vizyona giren oksuzler isimli basyapit bresson'a ders niteligindedir.

    basrollerini sezer inanoglu, zeynep degirmencioglu ve ekrem bora'nin paylastigi eserin senaryosu da bir esek etrafinda gelisen olaylardan kurulmustur. ertem gorec bresson'a besledigi saygisini gostermis ve onun yaptigi isi bir ust seviyeye cikarmistir.

    baltahazar'in isminin fistik olmasi gerektigi; essege iskence eden genclerin yerine de "benim babam cok zengin, cuvalla para verir, yine de alir fistik'i. hahaha… alıcam onu, binicem üstüne. basıcam kırbacı basıcam kırbacı!" diye kahkahalar atarak kipkirmizi bir sekilde gulen kilolu bir cocugun olmasi gerektigi bu filmle kanitlanmistir.
  • "jean cocteau "sinema yaklaşmakta olan ölümü kaydeder" diyor. bütün sinema pratiği cesaretten ibaret olan godard ise bresson'un au hasard balthazar'ı karşısında duyduğu hayranlığı ancak "bu film bir buçuk saate sığdırılmış hayattır" diyerek ifade edebiliyor.(...) bresson au hasard balthazar'da, sinemada cesaretin en muhteşem örneklerinden birini vererek, şu müthiş gerçeği ispat etmiştir: iyi sinema yapmak için bir eşek, yüz kadar koyun, bir de saydam kız yeter! tek şartla: eşek, kameranın önünde duracak* "

    bresson'un "sinematograf üzerine notlar"da belirttiği tüm noktalar filmde mevcuttur. yine gerçek oyuncu kullanmamıştır bresson, bunun da ötesine girerek filmin ana karakterini bir eşek yapmakta sakınca görmemiştir. eşek de film boyunca üzerine düşeni fazlasıyla yapmıştır. diğer ana oyuncu olan kız ise bresson sinemasına uygun bir biçimde, otomatiğe yakın bir tarzda oynar. çünkü bresson'a göre modeller (bresson için oyuncu yoktur, model vardır) otomatikleştiklerinde çevrelerindeki kişi ve nesnelerle doğru ilişki kurarlar. zaten insanın hareketlerinin de büyük çoğunluğu alışklanlıkların, otomatizmin eseridir. karakterlerde bir gelişim gözlemlenmez, iç çatışmalar dışarıya yansıtılmaz. bütün bunlar da yine bresson'un seçimidir.
    bunun dışında filmde müzik yerine doğal sesler kullanılmıştır, kamera açıları nadir değişir, rahatsız edici arka planlardan kaçınılmıştır, yakın plan çekimler tiyatral bir görünümü engellemek için tercih edilmiştir. çünkü yine bresson'a göre "sinematograf"ın en büyük talihsizliği, tiyatrodan sonra doğmuş olmasıdır ve tiyatralliği çağrıştıran her şeyden kaçınımalıdır. sinematrografın doğrusu; tiyatronun, resmin ya da romanın doğrusuyla bir olamaz.

    mouchette ve journal d'un curé de campagne ile birlikte izlendiğinde, bresson sinemasının bütün inceliklerine ulaşmak mümkündür. bunun dışında ulaşabildiğim bütün filmlerini izlediğim bresson'un bende en iz bırakan filmidir, insana ve insanlığa ait bütün duyguları, iyiliği, kötülüğü bir eşeğin yaşamında anlatmıştır, son sahnesi defalarca izlenilesidir.
  • "şiirinde asla yapamayacaksın
    bresson'un filminde yaptığını
    evinden kaçmış bir yük eşeğiyle
    bir sirk filinin göz göze gelişini
    asla anlatamayacaksın
    dört ayaklıların ulaşılmaz kaderine
    yaklaşamayacaksın bile
    bakışları bakışlarla örülmüş
    zamansız tuz rahibeleri
    hayallerinin dışında var olabilselerdi
    belki dalgınlık anlarında söyleyebilirlerdi
    böyle imkansız bir şiiri
    böyle insansız bir şiiri
    üzgünüm ne kadar
    ıslak burunlular
    kuyruklular ve kanatlılar
    yüzgeçliler ve kabuklular
    bilmem ne dersin turgut uyar
    şiir varsa var
    ama bu kadar var"
    izzet yasar
  • bir eşşeğin nasıl insandan daha efendi ve saygın olabildiğinin kanıtı..
  • ozellikle mouchette'le bir arada dusunuldugunde daha da devlesen, sinemanin nelere kadir olabilecegini, bildigimiz haliyle hayatin otesine gecebilecegini gosteren bir bresson filmi. son sahnesi bugune kadar gordugum en inanilmaz sahnelerden biridir. isa'nin cingirakli kuzular suretinde gelisi acisindan bunuel'in exterminating angel'ina benzer.
  • bir robert bresson filmi. "sinema yapmak için bir eşek ve bir saydam kız yeterlidir."
  • kesinlikle bir sinema filminden fazlası. aynı hayat gibi. ne eksik ne fazla...

    ünlü film eleştirmeni andrew sarris, au hasard balthazar hakkında; "sanatsal anlamda gerçekleştirilmiş duygusal deneyimlerin en yüksek tepelerinin zirvesinde tek başına durduğunu" söylüyor.
  • öyle bakmadan, ne olup bittiğini bilmeden, anlamadan dönüp dururken dünya etrafında sen devam edersin ya da çalıştırılırsın.
    işte böyle bir hikaye.
    filmin ders verme tarafında değilde olan biteni belgesel havasında vermesi hoşuma gitti.
    eşeğin ilk gençliği, büyümesi, onunla beraber büyüyen insanlar ve şekillenen hayat.
    bizden daha fazla şahit oldukları kesin her bir halta.
    bizden daha fazla aşina oldukları da kesin hayata.
    nasıl anladıysan, neresinden anladıysam bunu anladım.
    koyayım böyle evrime.
    doğanın bir kısmını yarım yamalak bırakacak, insan denilen iflah olmaz, hayatı yıkımlar üzerine kurulu, bir düzelttiğini iki gün sonra bozan ucube türü de başına geçirecek.
  • " hayat bir panayırdır, kelimelere ihtiyacı olmayan bir pazar. banknotlar kâfi gelir. "

    marie belki de balthazar'ı kendine benzettiği için o kadar çok seviyor.
  • ilhan berk, el yazılarına vuruyor güneş'in bir yerinde "korkunç bir dünyada yaşıyoruz. ben böyle bir dünyada yaşadığımızı da, daha çok, ece ayhan'a bakarak anlıyorum" diye yazmıştı. siz nasıl bir dünyada yaşadığımızı anlamak için bresson'un baltazar'ına da bakabilirsiniz tabi.

    tüm entelektüel kaygıları uzağımda tutarak şunu söylüyorum: büyük film!
hesabın var mı? giriş yap