• uzun yıllar hiç güldürmedi beni avni; çok kere de ağlattı.
    anneannemlerde yaşıyordum ve dayım, resimli bir dergiyle geliyordu eve bazı akşamlar. neden her gün getirmediği ikinci en büyük derdimdi. köle izaura'yı izleyebilecek kadar uyanık kalmak bir süre daha kaptırmadı birinciliği. kendi okumadan dokundurmazdı dayım, gazeteden küçükçe, hakim rengi sarı dergiye. kafasına bir şey sokulmuş bir tip olurdu hep en ön sayfada, yanında da mekanizmayı çeviren bir kol. en büyük harflerle yazılan şeyin aynısı dişlek tipin başının etrafında uçuşurdu. bezdirme potansiyeli yüksek sorularımla öğrenmiştim orada gırgır yazdığını. bizim gırgır gibi mi? sorum havada kalmaya mahkumdu. pek sevmezdi dayım, o dergi okurken soru sormamı. biz anneannemle vakit geçirir oyunlar oynardık, dayım çayını içer, dergisini okurdu. arada bir kahkahalara boğulurdu. bir keresinde içtiği çayı püskürttü odanın ortasındaki halıya da anneannem bastı kalayı. edebinle oku şunu deyişi hala kulaklarımda.
    anneannem de bilmiyordu okumayı, ben de. onu da sinir ediyordu dergi, beni de. onun siniri daha katmerliydi benimkine nazaran. iki cümlesi vardı kullanmaktan bıkıp usandığı. "kaç yaşına geldin hala çocuk gibi bu saçmalıkları okuyorsun, evlen de çocuğun okusun" dayıma, "çocuğum, vallahi de bilmiyorum okumayı, billahi de" bana aitti. ne dayım itibar ederdi kendi cümlesine, ne de ben. inatla eve her dergi gelişinin ertesi günü yapışırdım anneannemin eteğine. "oku da oku, oku da oku" çocukluk işte.
    hal böyle olunca resimlere bakmaktan başka çare kalmıyordu. kanepenin altına girer*, akşama kadar resimlere bakardım, defalarca. bir çocukcağız vardı, kafası benim gibi kel. onunla aynı resimde olan insanlar ya gülerlerdi buna- dalga geçtikleri her hallerinden belli- ya da kızıp döverlerdi. yüzlerce resimden hep onda takılır kalırdım ben. ya annemi düşünür ağlardım, ya çocuğun yara berelerine üzülüp ağlardım. üzerine göz yaşı dökmediğim çok az dergi vardı, özenle dizilip biriktirilen, okumayı öğreninceye kadar saklanacak dergi kalabalığının arasında. anneannem akıl sır erdiremezdi, kanepenin altından salça ekmek için salya sümük çıkan benim halime. gösterirdim çocuğun halini, o da üzülürdü. "gerçek değil bunlar" derdi, "mahsusçuktan", annemin ne zaman geleceği bonus sorusu, havada asılı kalmaya devam.
    aradan yıllar geçiyor, ben anneme kovuşuyorum, dergi zulam anneanneme emanet. mutlu olunca insan, aklına gelmiyor pek, acı çeken çocuğun son durumu. annem dedemden kalma taş plakları arıyor, anneanneme ziyarete gidilen bir akşam vakti. beynimde gır gır gır gır gır gır sesler yankılanmaya başlıyor. salondan oturma odasına doğru ok gibi fırlıyorum. kanepenin altına kayıyorum halıda ve diz kapakları yine kan revan. sonuç büyük bir hayal kırıklığı. dergiler yok ortalıkta. oturma odasına koşu süremi daha da geliştiriyorum salona dönüşte. annem anlamış da bilmezden gelir gibi soruyor, "kaç mandal kaaçç!!" küfür de bilmiyoruz ki o zamanlar, şöyle ağız dolusu bir hasiktirçekelim. soru dahi sormadan, başlıyorum ağlamaya. munir nurettin selcuk plağının mandallaşmasına ağlamayacağımı tahmin ediyor anneannem ki "oğlum, dayın evlensin diye verdim" diyor. "başladı hepsini tekrardan okumaya"
    aradan yine yıllar geçiyor ve ben eski kitapçılardan buluyorum gırgır dergilerinin bazılarını ucuza. avanak avni hiç ağlamaklı yapmıyor artık, tersine kahkahalarla güldürüyor. çevir çevir oku, çevir çevir gül.
    aradan yine yıllar geçiyor istemsizce ve avni öksüz kalıyor günün birinde. son bir kez daha gözlerimi yaşartıyor avni, bir daha hiç yaşartmamacasına.
  • - şılıf çaf?
    + 23:59
  • turkce bilen mangasever japon bir arkada$in gayet begendigi ve kitabini albumunu fellik fellik aradigi efsanevi cizgi karakter..

    7 yil sonra gelen edit: kimmi$ lan bu turkce bilen japon? kesin keklendik ha.
  • ilk okuduğum resimdir, karikatürdür, sevgiliden mektuptur.
    babamın ben üç yaşımdayken askere gitmesi üzerine, okuma yazma bilmeyen bana gönderdiği ilk mektubun, hayatımda aldığım ilk mektubun içinden çıkardı avanak avni... resimlerine bakardım. anlamazdım. özlerdim.
  • troçkistlerin en bilinen sembolü 'kızıl köstebek'. avanak avni'nin ise meksika'daki bir gençlik örgütü sayesinde troçkist partinin uluslararası sembollerinden biri olduğu sanılıyor. aslında oğuz aral'ın avni'sinin avrupa'daki anti-faşist mücadelede güçlü bir sembol olduğu hep söyleniyordu. fakat o dönemde internet olmadığı için, bunun somut bulgulara ulaşılamıyordu.
    'avanak avni'nin ilk kez siyasi bir hareketin sembolü haline getirilmesi, 90'ların başında odtü'deki troçkistler tarafından gerçekleştirildi. özgür üniversite hareketi, bahar şenlikleri için yüzlerce 'avnili' tişört bastırmıştı. bu tişörtlerin üzerinde, sol yumruğu havada, sert sert bakan avni figürü ve ingilizce olarak, 'özgür üniversite için mücadele et!' yazısı yer alıyordu. tişörtlerin tamamı iki saat gibi kısa bir zamanda tükenmişti. odtü'de yaptırılan tişörtlerden yurtdışına da gönderildi. takip eden yıllarda, avni'nin nazi sembolü olan gamalı haçı parçalarken çizilmiş figürü avrupa'daki pek çok anti-faşist gençlik örgütünün sembolü haline geldi. özellikle 2000'li yıllarda bu sembol pek çok avrupa ülkesine yayıldı.

    radikal
  • zamaninda hibir dergisinde yayinlanirken cok begenilmesi uzerine dergi tarafindan 2 ayri kitapcik dolusu bantlari verilmis, birkac neslin suratindan gulumsemeyi asla eksik etmemis simdi ise yetim kalmis cocuk.
  • oğuz aral'ın yaşamını yitirmesi ile yetim kalan hayal kahramanı.
  • "dıgıl dıgıl" mottosunun sünnet olduğu gün kesintiye uğrayarak "dıg..dıg.."a dönüşüvermesi ile hatırlara kazınan çocukluk dönemi favorisi bir çizgi-yumurcak.
  • büyük usta (bkz: oguz aral)'ın sırasıyla gırgır,dıgıl ve avni dergilerinde yayımını sürdürdüğü bant karakteri.
    $evki vardı hep döverdi bu avniyi.hastasıydım.
  • keşke her avni "avanak avni" gibi gülümsetebilse.
hesabın var mı? giriş yap