• oluşturulan her yeni yerleşim bölgesine ilk olarak ne yapılması gerekir? sayayım.

    en azından ilköğretim seviyesinde eğitim verecek bir okul.
    okulun yanına hiç olmadı sadece öğrencilerin işini görecek kadar bir kütüphane.
    o yerleşim bölgesinde oturanların sosyal yaşamına renk katacak bir halkevi.
    muhtarlık.
    zabıta.
    yakınlarda yoksa jandarma/polis karakolu ve itfaiye.
    bir iki atm.
    altyapı.
    asfalt yol.
    yeşil alan.
    pazar yeri (köylük bir yer ise gerek yok, beldeye gidilir)
    fusion2dx'ten eklenti. hastane veya sağlık ocağı. nüfusa göre tabi.
    toplu taşıma. metro, tren, otobüs hattı.

    benim aklıma gelenler bunlar. aklına bir şey gelen listeye eklesin. neyse. peki bizimkiler ne yapıyor? binayı dik, uyduruktan asfalt döşe. ilk yağmurda/rüzgarda yamulacak kadar dandik bir altyapı kur. sonra bas yanına avm'yi. hayır anlayamıyorum abi. latte içip eyeliner almak bu kadar mı elzem anasını satayım?

    (bkz: nereye sıçacaklar)
  • ek olarak internetten alışverişin yaygınlaşması da bu sektöre damga vuracak diye düşünmekteyim. vursun da.
  • sonra da hepsi birer kütüphaneye çevrilse, değmeyin keyfime. büyük büyük kütüphaneler. hepsi de ulaşımı kolay güzergahlarda. oh mis gibi olur.

    şehirde kütüphane yok dostlar!
  • bir avm personeli olarak, yakın bir zamanda gerçekleşmesini temenni ettiğim hadise. kendim için değil, insanlık için.

    kadıköy nautilus bünyesindeki mağazalardan birinde çalışıyorum part-time olarak, epey bir süredir. avm karşıtı bir insan değilim aslında. fikir olarak mantıklı buluyorum hatta, tabii boku çıkarılıp neredeyse her adım başı bir başkası dikilmediği sürece. ne de olsa sürekli artan bir populasyon var ve bu artışın getirdiği şehirleşmenin içinde karşılanması gereken bazı ihtiyaçlar var. (ne yazık ki) eğitim, sağlık gibi insanların doyumsuz tüketim talebini de karşılamak gerekiyor, yadırgamıyorum bunu. bu ihtiyacın karşılanması için gayet kullanışlı buluyorum avmleri. derli toplu yapılar sonuçta, hem zamanınızdan hem enerjinizden tasarruf edebilirsiniz, eğer amacınız alışveriş yapmaksa. benim sorunum avmlerin kullanımıyla ilgili. hoşlanmasam da ben de gidiyorum işim düştüğü zaman, alacağımı alıp çıkıyorum. bunda bir problem görmüyorum. adından da anlaşılacağı gibi alıveriş merkezi burası.

    fakat bu avm müdavimi insanların kafasındaki avm tanımı nedense çıldırtıyor beni. üzülüyorum lan. sizin adınıza ben üzülüyorum. avm hafta sonu tek tatil gününde çoluğu çocuğu toplayıp gezmeye gidilecek yer değildir. avm sevgiliyi koluna takıp vitrinlere bakılacak yer de değildir. 15 dakika yürüme mesafesi ilerde kadıköy gibi muhteşem bi yer var lan. orda da yaparsın aynı şeyi. üstüne de bi yerde oturur iki çay içersin en kötü ihtimalle. çık git lütfen, sokakta hayat var. bütün gün abuk sabuk bi dünya kıyafet inceleyip, acıkınca da burger king masasında cilveleşmekten ne anlıyorsunuz arkadaşım. kızdırmayın beni. avm personellerini de düşünmeyin nolur. bırakın ölelim açlıktan, böylesi daha iyi.
  • yeni kapalı paintball alanları yaratacaktır..
    merak ve iştahla bekliyoruz..
  • gerçekleşirse insanların sudan çıkmış balığa döneceği durum. birçoğu için gezmek avm'larin katlarını arşınlamak demek. "gezi" sonunda oturup bir şeyler yiyip içince ritüeli tamamlamış oluyor. avm sayısı azalınca kalanlar da tıklım tıkış olacak. sonra yeşil alan, deniz kenarı ararlar artık.
  • bir örneğini ümraniye'de gördük çok şükür. önce praktiker kapattı, ardından carrefour. son hamle de komple kapatılması ile yaşandı. geçen haftasonu tesadüfen uğradım bomboştu.
  • aslında mevzu çok basit. madde madde gidelim.

    1) öncelikle avm var, avm var. şimdi istinye park ile pendik neo marin'i bir tutamazsın. hedef kitleleri aynı değil. açıldığı yer, orada yaşayan insanların sosyo-ekonomik statüleri gibi nedenlerle otomatik olarak birbirlerinden ayrılırlar. dolayısıyla, kapanan avmler segmentasyonunu nasıl yapmış, hangi hedef kitleye seslenmişler de kapanmak durumunda kalmışlar, buna bakmak gerekir.

    2) bizde herkes premium olmak ister. avm açan da premium avm olarak addedilmek, anılmak ister. anlamadığım bir mantık. cafe açan hedef kitlesi premium olsun ister. yeni bir mobilya dükkanı açan hedef kitlesi premium olsun ister. ama kimse türkiye'de premium dediğin adam kaç kişidir hesaplamaz. biraz da ondan batar yani. azcık hesap kitap. türkiye'nin yüzde 1'i (yaklaşık olarak 800 bin kişi) ancak a sosyo ekonomik statüdendir. yaklaşık yüzde 9'u b sosyoekonomik statüdendir. yüzde 50'si de c sosyo ekonomik statüye mensuptur. insanlar, c grubundaki 35 milyon kişiye mal satmak, hizmet vermektense, 800 bin kişiye mal satmayı ya da hizmet vermeyi tercih ederler. nedeni de, biz öyle kaliteli (dünyanın en muğlak kavramı olsa gerek kalite de) ürün üretiriz ki; bizim bu ürünümüz bu fakirlere fazla. biz bunu a'ya satalım zihniyetidir. türkiye'de bim'in bu kadar büyümesinin gereği ne olsa gerek, bir düşünelim. ucuzluk isteyene ucuzluk sunmak. ekstra müzik, ışıklı raflar, değişik atraksiyonlar yok. maliyeti düşük tutup ucuz ürün satarak kar elde etme var.

    3) avm'nin bir çekiciliği kalmadı. çünkü her yerde var. ankara'da, istanbul'da adım başı avm. daha fazlasını da haliyle kaldırmıyor nüfus. bizde her şey karakucak yapıldığı için, avm açma işi de öyle yapılıyor. çekici geliyor insanlara avm açmak. dükkan kiralarıyla gül gibi geçinip giderim zannediliyor ama işin pazarlama stratejisi ve marka stratejisine hiç kafa yorulmuyor. inşaat sektöründe olduğu gibi. önce bir pazara bakmak, pazardaki ihtiyacı saptamak; sonra tüketicinin beklentisini ölçmek ve iletişim yapmak gerekiyor.

    4) fabrika açar gibi avm açarsan o iş olmuyor. bundan 20-25 yıl önce ürünü satmak için fabrika kurmak yeterliydi. ortada doğru dürüst ürün yoktu ki tüketicinin bir beklentisi olsun. bundan 20 yıl öncenin çikolata rafıyla aynı mı şu an carrefour'daki ya da migros'taki çikolata rafları. kaç çeşit çikolata var raflarda! ne rafı! reyon olmuş artık! adamlar mecbur; önce üründe, sonra da ürünün iletişiminde farklılaşmak zorundalar. şimdi üründe de farklılaşamıyorsun. çünkü bir ay sonra rakibin senin yaptığın ürünü yapabiliyor. yani günümüz şartlarında biricik satış vaadi denilen (usp: unique selling proposition) sizi rakiplerinizden ayıran bir farklılaşma noktası yakalamak zor.

    5) özetle sermaye sahipleri, türkiye'de marka iletişimi ve pazarlama iletişimine birazcık yatırım yapsalar, batıp batmayacaklarını ne kadar süre sonra pazarın küçüleceğini, daralacağını ve hatta yok olacağını öngörebilecekler. yani bir marka danışmanına 10.000 tl verse, 10 milyonunu boşa harcamış olmayacaklar.

    not: türkiye'de yakın zamanda karayolu ulaşımı da aynı durumla karşı karşıya kalacak. 10 yıldır büyümeyen karayolu ulaşım pazarı; demiryolu ve havayolu ulaşımının büyümesi ile küçülmeye başlayacak. o zaman da pazarda, daha önce iletişim yapmış, tüketicide bir "algı"ya, imaja sahip olan markalar ve/veya marka/kategori genişletme ile farklılaşan markalar kalacak.

    (bkz: eyyorlamam bu kadar)
  • ankarada olmasını dört gözle beklediğim ama bir türlü olmayan durum.
  • olasıdır. ankara'da yaşıyorum adeta avm cenneti. ama müşteri gitgide düşüyor. akıl vermem gerekirse büyük yangınlar çıkarıp sigorta şirketlerinden tazminat alıp kapanırken kara geçebilirler. nasılsa yıkılacaklar.
hesabın var mı? giriş yap