• halk onu neden cezalandirdi

    isveç sosyal demokratları üst üste iki seçimi kaybetti. isveç sosyal demokratlarını ve solunu bunalıma iten bu sonucun nedenleri üzerine son günlerde herkes bir şey söylüyor. gazeteciler ve akademisyenler değerlendirmelerde bulunup neden-sonuç ilişkisini kendilerince formüle ederken, parti içinden liderleri mona sahlin´e tepkiler de alttan alta kaynıyor.

    eski sosyal demokrat kurmayların yüksek sesle "istifa et mona!" demeleri dışında, fısıltı halinde olan taban tepkileri henüz yüzeye çıkmasa da, rahatsızlık var. diğer taraftan "hayır mona, kal ve sosyal demokrat olmanın sorumluluğu ile yeniden devleti taşıyıcı parti yapmak için çalış" talepleri de geliyor. 19 eylül’de yapılan seçimlerin üzerinden henüz iki hafta geçmiş olmasına rağmen, sadece parti içi ve örgütlenmede aksaklıkların olduğuna dikkat çekilmesine itirazlar da var. bu, sorunu daha geniş boyutta masaya yatırmaktan kaçınmak olarak değerlendiriliyor. çünkü isveç´in artık eski isveç olmadığını, buna bağlı olarak da örgütlenme içindeki sorunları daraltıp, toplumdaki gelişmelerden soyutlamak ile bir yere varılmayacağına dikkat çekiliyor. isveç´i kuran ve model bir refah ülkesi yapan sosyal demokrat değerlerden uzaklaşması da bu yenilgiye neden. nedir bu değerler; özgürlük, eşitlik ve dayanışma. fakat bu değerleri yeniden yaşatırken, nostaljik olmaktan kaçınıp, artık bir endüstri toplumu olmayan, bilgi toplumu olan isveç´e uygulamalı.

    kolektivizm yerine bireycilik

    evet, isveç artık endüstri toplumu değil. isveç bir bilgi ve enformasyon toplumu. endüstri toplumuna özgü ve sosyal demokratların ideolojik kaynaklarından birini oluşturan kolektivizminin yerini artık birey olgusu aldı. birey sadece tek şehirde veya bölgede yaşamadığı gibi, artık tek ülkede de yaşamıyor. dolaşıyor. taşınıyor. işgücünü alıp istediği yere yerleşiyor. bu birey, bilgi toplumunun bütün nimetleri ile yüzleşip, bunlardan istediği gibi yararlanabiliyor. daha önce endüstri toplumlarının sınıfsal ayrışmalarına bağlı olan seçmen kitlesi de, artık hiç bir sınıfsal özelliğe bağlı değil. birey seçmen için sınıfsal aidiyet önemini yitirdi.

    sol kavramlari artik sağ kullaniyor

    başka önemli bir nokta da şu; genel olarak sol, yeni zamana uygun toplumsal değişimleri iyi tespit edemediği içinde, geleneksel söylemini dönüştürüp değiştiremedi ve bu söylemin temel değerlerini “sağ”a kaptırdı. sağ, seçim stratejisinde soldan aldığı kavramları ve değerleri iyi kullandı. örneğin isveç’in muhafazakâr iktidar partisi nya moderaterna, sosyal eşitlik, dayanışma kavramlarına ve işçi sınıfına sahip çıkıyor, en azından söylemde ve yeni logolarında. dünyadaki ekonomik krizin isveç ayağını iyi yöneten nya moderaterna bundan aldıkları güç ile de, diskursu ve politik dili belirlediler. hegemonyanın, sadece üretim araçlarına "sahip" olmak ile sağlanamayacağı artık klişe bir gerçeklik.

    burada türkiye ile büyük benzerlikler var. ekonomi konusunu bir yana bırakırsak, akp hükümeti solun sahip çıkması gereken bir dili ve söylemi tekeline aldı. solun en büyük stratejik hatası ki, genel olarak avrupa'da da durum aynı, politik retorikte asil sorunlara odaklanma yerine, daha çok yan sorunlara enerji harcamalarıdır. isveç örneğinde sol, işsizlik, sosyal sigortalar, refah ve sosyal eşitlik konularındaki sağ uygulamalara karşı eleştiri geliştirmek yerine, vergi sistemine odaklandı ve böylece en büyük stratejik hatasını yaptı. isveç´te giderek palazlanan pazar ekonomisine karşı solun tavrı şimdiye kadar çok net olamadı. hızla özelleştirilen kamu kurumları karşısında tavrını iyice belirleyemeyen sosyal demokratlar, dediğim gibi, en çok vergilere odaklandı. dünya da en yüksek vergiyi ödeyen isveç halkına her seçimde bu konunun dayatılması da bir bıkkınlık yaratmış olabilir.

    “avrupa solu”yla sorunlarimiz ortak

    spotların yanlış yere çevrilmesi anlamına gelen bu hatayı dünyada sosyal demokrat geleneği en köklü olan halk bir anlamda cezalandırdı.

    bu nedenle kendine özgü vergi sistemi ile isveç´i 1930'larda değiştirip dönüştürmeye başlayan sosyal demokratların, bunun yerine sosyal devlet olgusunun daha farklı nasıl devam ettirebilineceği araştırması gerektiğine vurgu yapılıyor. bu nasıl olacak? bu konuda henüz bir projesi olmayan sosyal demokratların, konuyu dikkate alıp almayacakları da belli değil tabii ki.

    ancak dikkate alınması gereken başka bir konu da şu; örgüt ve örgüt içinde yeniliklere karşı inatla değişmeyen veya değişmek istemeyen bir mantalite. örgüt içindeki hantal ve tembelleşmiş mekanizmanın yenilenmesi yerine, her eleştiriye bir "düşmandan" geliyor tavrı ile göz ardı etmek yolunu seçmesine “bunker mentality” deniyor. bu kavram ikinci dünya savaşının son günlerinde berlin'deki yeraltı hangarında paranoya ile kıvranan hitler ve adamlarının ruh halini anlatır. politika da ise, artık yeni bilgi ve enformasyona karşı reflekslerini yitirmiş bir ruh halini anlatıyor. avrupa solunun en büyük sorunlarından birisi de bu, bize de tanıdık gelebilir.

    türkiye, isveç’te olanlari iyi analiz etmeli

    “politik retorik” sorunu genel olarak şu anda hem isveç, hem de türkiye´de ortak sorun olarak görülüyor. bana göre her iki ülkede de sosyal demokratlar sınıf, özgürlük ve eşitlik söylemlerini sağa kaptırmış görünüyor. türkiye´deki sorun elbette ki kendisine özgü özellikleri daha fazla, ayrı bir yazı konusu olmalı.

    isveç´te insanlar iyi koşullarda yaşıyor. türkiye´de de insanlar iyi koşullarda yaşamak istiyor. havuzlu villalarda veya standardı yüksek dairelerde yaşamak isteyen halka, bunun "kötü" bir şey olduğun argümanını kullanırsanız, birisi de bir reklam yapıp bunun aslında bir ihtiyaç olduğunu anlatır. halkın buna itirazı olabilir mi?

    türkiye´ye ait çıkarımlara şu da eklenebilir; politikayı tepeden inme projeler ile sınırlayan bir mantık başarılı olamaz. halk sorunlarına sahip çıkmalı, bunu sağlayacak projeler üretmeli. bunu isveç sivil toplum örgütleri ve sendikal örgütlenmeler ile bugüne kadar başardı. ama şimdi dünyanın belki de en bilinçli vatandaşı olan bir isveçli için sosyal demokratların eski argümanları ihtiyaca karşılık vermiyor. son seçimlerde ırkçı partinin meclise girmesi de bu nedenle bir uyarı olarak görülebilir. eski argümanlarının merkezinde olan; “özgürlük”, “eşitlik” ve “dayanışma” kavramlarının şimdi yeni dönemin ihtiyaçlarına ve diline göre yeniden formüle edilmesi gerektiğine dikkat çekiliyor.

    1)http://www.dn.se/…ledare/vansterns-vandor-1.1177257

    2)http://www.newsmill.se/…aternas-historiska-nederlag

    3)http://www.spiked-online.com/…hp/site/article/9714/

    4)http://www.aftonbladet.se/kultur/article7440551.ab

    gül poyraz

    odatv.com

    kaynak: http://www.odatv.com/…neden-cezalandirdi-0510101200
  • “fransa’da 68 geri mi dönüyor?”

    eiffel kulesi'ne asılmış genel grev ilanı
    fransa’da dün bazı kaynaklara göre 3,5 milyon kişi sarkozy iktidarının ısrarla geçirmeye çalıştığı emeklilik yasasına karşı sokaktaydı. giderek sıklaşan, katılım oranı yükselen ve coşkusu artan eylemler batı medyasına “fransa’da 68 geri mi dönüyor?” sorusunu sordurtuyor.

    dün gerçekleşen eylem fransa’da sendikaların düzenlediği 3. genel grevdi. genel grev günleri düzenlenen yürüyüşlerin yanı sıra, ırkçılığa karşı eylemler ve 2 eylül’de fransa genelinde hafta sonu yapılan yürüyüşlerle birlikte dün gerçekleştirilen eylem, son iki ayda örgütlenen 5. geniş katılımlı eylem oldu. bunlar fransa’da son yıllarda gerçekleştirilen en geniş katılımlı işçi eylemi olarak tarihe geçti.

    her bir eyleme fransa genelinde milyonlar katıldı. bunlar, katılım oranları sendikalara göre 2 milyon ile 3 milyon arası değişen çok büyük gösterilerdi. polis her seferinde katılım rakamlarını 1 milyon civarına çekmeye çalışırken, hükümet de greve katılım oranlarını yüzde 20 gibi oranlar vererek olduğundan düşük göstermeye çalıştı. ancak özellikle işçi sınıfı hareketi geleneğinin güçlü olduğu demiryolu hatlarında ve enerji santrallerinde katılımın çok daha yüksek olduğu bildiriliyor. fransız komünist partisi’nin (fkp) çıkardığı humanité gazetesi dün gerçekleşen eylemlere fransa genelinde 3,5 milyon kişinin katıldığını yazdı. le monde dahil pek çok gazete bu rakamda birleşiyor. halkın da eylemlere desteği çeşitli kaynaklara göre rekor bir seviyede; yüzde 70’le 80 arasında değişiyor. gazetelerde yer alan sokak röportajlarında ilk defa bir eylem için sokağa çıktığını, bu sefer artık yeter diyerek eyleme katıldığını söyleyen insanlara sıklıkla rastlanıyor.

    strasbourg'da grev...
    genel grev günü fransa’nın dört bir yanında oluşturulan 230 kadar eylem kortejinden biri de fransa’nın endüstriyel anlamda en gelişmiş ve gelir seviyesi bakımından da ilk sıralarda gelen şehirlerinden strasbourg’daydı. şehrin neredeyse tüm sektörlerinde hayat durdu. özellikle üniversite kütüphaneleri, kantinleri, yemekhanelerinde sessizlik hakimdi. öncekilere kıyasla greve çok yüksek bir katılım olduğu görüldü. pek çok lisede ders yapılmadığı belirtildi.

    öğleden sonra, işçi ve öğrenciler ellerinde sendika ve parti bayraklarıyla dört bir yandan yürüyüşün başlayacağı place de la république’e (cumhuriyet meydanı) doğru gelmeye başladılar. meydanda onları enternasyonal marşı karşıladı. fransa’nın en büyük sendikalarından, hala büyük ölçüde fkp’nin etkisinde olan cgt (confédération general du travail) sendikasının (disk’e benzetmek mümkün) kamyonetinden yayılan cgt blues adlı grubun şarkıları ve emeklilik yasasına ve sarkozy’ye karşı yapılan propaganda konuşmaları eşliğinde, yaklaşık 2 buçuk saat boyunca kortej şehrin neredeyse tüm sokaklarını dolaştı. pankartlarda ve yer yer atılan sloganlarda sarkozy’e karşı öfke öne çıkıyordu.

    liseliler de grevdeydi
    daha önceki eylemlerden farklı olarak dünkü genel greve liseliler de okullarında ders yapılmasını engelleyerek yoğun bir şekilde katıldılar. gençler yürüyüşü daha canlı ve enerjik kılan unsurların başında geliyordu.

    eylemin ardından sendikaların öncülüğünde işçiler, nöbet tutarak sabahlayacakları ve sabah grevin bundan sonra devamına karar vermek üzere oylama yapacakları endüstri bölgesindeki büyük alanlara doğru yola çıktılar. bugünden itibaren demiryolları ve enerji başta olmak üzere bazı kilit sektörlerde grevin sürdürülmesi bekleniyor. greve katılımın özellikle kamu sektöründe öncekilere göre çok daha yüksek olduğu belirtiliyor. genel grevin fransa’nın farklı şehirlerinde farklı yoğunluklarla devam edeceği, özellikle marseilles, paris gibi şehirlerde daha etkili olacağı yorumları yapılıyor.

    eylemin siyaset sahnesine yansımalarından biri, genel grev günü sosyalist parti lideri martine aubry’nin hükümeti istifaya çağırması oldu.

    fransa’da önümüzdeki günler neler getirir, bunu tahmin etmek zor, ancak hükümetin geri atmasının da bir o kadar zor olduğu konuşuluyor. diğer yandan toplumsal hareketin kendine güveninin ise her geçen gün arttığı ve fransız halkının emeklilik yasasına karşı her geçen gün daha kararlı bir karşı duruş sergilediği de görülüyor.

    eric cantona’dan genel grev değerlendirmesi
    “fransız olmak öncelikle devrimci olmaktır” sözüyle tanınan fransa’nın nevi şahsına münhasır ve bir o kadar efsane futbolcusu eric cantona ise dün ilginç bir açıklama yaparak “farklı” bir öneri getirdi. cantona “3 milyon kişi sokaklara çıkacağına gidip bankalardaki bütün parasını çekse bankalar üzerine kurulu bütün bir kapitalist sistem çöker ve devrimin yolu açılır” diye konuştu.

    genel grevden rakamlar
    greve ilişkin rakamlar da oluşan toplumsal hareketliliğin boyutlarına ilişkin fikir veriyor.

    demiryollarında greve katılım oranı cgt sendikası tarafından yüzde 53,8 olarak bildirildi.

    eğitim bakanlığı’na göre fransa’daki 4 bin 302 liseden 360’ında eğitim yapılmadı. liselilerin sendikasına göre ise 800 lise greve destek verdi.

    fransa’nın büyük kentlerinde eylemlere katılım sayıları şöyle: paris, 330 000. marseille, 230 000. toulouse, 145.000. bordeaux, 130 000. nantes, 95 000. rouen, 75 000. grenoble, 72 000. montpellier, 70 000. caen, 60 000. rennes, 60 000. le havre, 55 000. limoges, 50 000. clermont-ferrand, 50 000. saint-etienne, 48 000. lyon, 45 000. nancy, 40 000. poitiers, 40 000. saint-brieuc, 40 000. avignon, 36 000. lille, 30 000. toulon, 33 000. lorient, 30 000. angoulême, 30 000. orléans, 30 000. cherbourg, 26 000. strasbourg, 25 000. nice, 25 000. tours, 25 000.

    (sol-fransa)

    kaynak: http://haber.sol.org.tr/…ri-mi-donuyor-haberi-34465
  • slavoj zizek'ten küçülen sol ve büyüyen aşırı sağ üzerine bir konuşma; http://www.democracynow.org/…zek_far_right_and_anti
  • rote armee fraktion, brigate rosse, fronte di liberazione naziunale corsu gibi öncülerinin fedaları üzerine kurulu düpedüz bir revizyonizmdir.
  • klasik solla farkı klasik solun içine ettiği asıl alan ekonomiyken avrupa solu gibi postmodern/postmarksist solun içine ettiği alan kültürdür. solun işi o, ortada yanlış bir şey olduğunu söyleyip eskisinden berbat hale getirmek.
  • göçü destekler çünkü göçmenlerin büyük bölümünün sağ politikaları destekleyeceğini, sol partileri destekleyenlerin bile bizdeki akp'yi destekleyen muhafazakar kesimler olduğunu anlamayacak kadar akıldan yoksundur.
hesabın var mı? giriş yap