• immanuel wallerstein ' ın bildiğimiz dünyanın sonu* adlı kitabında ortaya attığı ve tanımladığı önemli kavram.

    wallerstein avrupamerkezcilik-karşıtı avrupamerkezciliğin iki yolla ortaya çıktığını söylüyor bunlardan birincisini şöyle tanımlamış;

    "avrupa' nın hakimiyetini ne kadar geçici bir şey olarak görürsek görelim, her halükârda onu açıklamamız gerekir. bu akıl yürütmeyi takip eden eleştirmenlerin çoğu, avrupa' nın dünyanın kendi bölgelerindeki yerli süreci nasıl kesintiye uğratmış olduğunu açıklamakla, avrupa' nın bunu nasıl yapabildiğini açıklamaktan daha fazla ilgileniyorlar. daha da önemlisi, yapılan bu işte, bu farazi başarıda avrupa' nın payını küçültmeye çalışarak, bunun bir başarı olduğu temasını pekiştiriyorlar. bu teori avrupa' yı bir "kötü kahraman" haline getiriyor - kuşkusuz kötü, ama aynı zamanda terimin dramatik anlamıyla kuşkusuz kahraman da, çünkü yarışta son atağı yapıp ipi göğüsleyen avrupa olmuştu. daha da beteri bu şansın yarısı verilmiş olsaydı, aynı şeyi çinlilerin, hintlilerin ya da arapların da yapabilecekleri, daha da ötesi yapacakları - yani, modernliği/kapitalizmi başlatacakları, dünyayı fethedecekleri, kaynakları ve insanları sömürecekleri ve kötü kahraman rolünü bu kez kendilerinin oynayacağı - iması epeyce belirgindir. bu modern tarih anlayışı avrupamerkezcilik-karşıtlığı bakımından son derece avrupa merkezci görünmektedir çünkü avrupa' nın "başarı"sının önemini (yani, değerini) tam da avrupa' nın tanımladığı terimlerle kabullenmekte ve sadece bunu başkalarının da yapabileceğini ya da zaten yapmakta olduğunu ileri sürmektedir. muhtemelen kazara, avrupa diğerleri üzerinde geçici bir üstünlük kurmuş ve onların gelişimine zorla müdahale etmiştir. biz de avrupalı olabilirdik iddiası, avrupamerkezciliğe muhalefet etmenin çok zayıf bir yolu bence, üstelik avrupamerkezci düşüncenin toplumsal bilgi için yarattığı en kötü sonuçları da fiilen pekiştirmiş oluyor." (1)

    ikincisini ise şöyle;

    "avrupamerkezci analizlere karşı çıkmanın ikinci yolu da, avrupa' nın yaptıklarında gerçekten yeni herhangi bir şey olduğunu inkâr etmektir. bu akıl yürütme tarzı, ortaçağ' ın sonu itibariyle, hatta bundan da uzun zaman önceki uzun bir süre boyunca, batı avrupa' nın asya kıtasının marjinal (çevre konumundaki) bir bölgesi olduğuna, oynadığı tarihsel rolün ve kültürel başarıların, dünyanın çeşitli diğer bölgelerinin (mesela arap dünyasının ya da çin' in) düzeyinin aşağısında olduğunu işaret etmekle işe başlar. bu, en azından birinci düzeyde bir genelleme olarak kuşkusuz doğrudur. sonra da hızlı bir sıçramayla, modern avrupa birkaç bin yıldır yaratılmakta olan bir ekümen, yani dünya yapısı içine yerleştirilir. bu da maküldür, ama bana kalırsa bu ekümenin sistematik anlamı daha henüz tesbit edilmiş değildir. sonra da sıradaki üçüncü unsura geliriz. batı avrupa' nın eski marjinal konumunun ve asırlık bir avrasya dünya ekümeni inşasının mantıksal sonucunun, batı avrupa' da olan her şeyin özel bir şey olmadığı ve tek bir sistemin tarihsel inşası içindeki değişkenlerden sadece biri olduğu söylenir. bu son sav kavramsal ve tarihsel olarak son derece yanlıştır bence. ancak bunu bir kez daha tartışmak istemiyorum. (bkz. immanuel wallerstein, "the west, capitalism, and the modern world system" , review 15, no.4, güz 1992: s. 561-619) sadece bunun hangi bakımlardan avrupamerkezcilik-karşıtı bir avrupamerkezcilik olduğunun altını çizmek istiyorum. mantıksal olarak, bu kapitalizmin yeni bir şey olmadığını savunmayı gerektirir ki avrasya ekümeninin gelişimindeki süreklilikten bahsedenler gerçekten de bu konumu açık açık benimsemişlerdir. verili bir başka medeniyetin de kapitalizm yolunda olduğunu ama avrupa' nın bu sürece müdahale ettiğini ileri sürenlerin benimsediği konumun tersine, buradaki sav, bunu hepimizin birlikte yaptığı ve bütün dünya (ya da en azından avrasya ekümeninin tamamı) birkaç bin yıldır bir anlamda kapitalist olduğu için modern zamanlarda kapitalizm yönünde gerçek bir gelişme olmadığı şeklindedir. öncelikle bunun liberal iktisatçıların klasik konumu olduğuna işaret edeyim. insan doğrasında "bir şeyi başkasıyla değiş tokuş etme, takas ve trampa yönünde bir eğilim" olduğunu ileri süren adam smith' le bu sav arasında pek fark yoktur. (bkz. adam smith, inquiry into the nature and the causes of the wealth of nations, new york: modern library, 1937 [1776], s.13, türkçesi: ulusların zenginliği, islanbul: alan yayıncılık, 1997) farklı tarihsel sistemler arasındaki özsel farklılıkları ortadan kaldırır. eğer çinliler, mısırlılar ve batı avrupalıların hepsi tarihsel olarak aynı şeyi yapıyordularsa, bunlar ne anlamda birbirlerinden farklı medeniyetler ya da farklı tarihsel sistemlerdir? avrupa' nın sorumluluğu ortadan kaldırılınca, bütün insanlıktan başka kimseye sorumluluk yüklenebilir mi? ama en beter, modern avrupa' nın yaptıklarını avrasya ekümeninin bilançosuna dahil ederek, avrupamerkezciliğin temel ideolojik savını, yani modernliğin (ya da kapitalizmin) mucizevi ve harika bir şey olduğu savını kabul etmiş ve buna sadece, herkesin bunu şu ya da bu şekilde her zaman yaptığını eklemiş oluyoruz. avrupa' nın "dünya fethi" etkümenin sürekli yürüyüşünün son aşamasından başka bir şey değilse onda korkunç olan ne kalır ki? bu, avrupa' yı eleştiren bir sav olmak şöyle dursun, bir zamanlar ekümenin "marjinal" bir parçası olan avrupa' nın en sonunda başkalarının (büyüklerin) verdiği dersi alıp başarıyla uygulamış olduğunu ima ederek onu övüyor. buna hakkında hiç söz edilmeyen kaçınılmaz bir perçin vuruluyor. eğer avrasya ekümeni binlerce yıldır tek bir çizgiyi izlemişse ve kapitalist dünya sistemi yeni bir şey değilse, o zaman bu çizginin sonsuza kadar, ya da en azından uzunluğu belirsiz bir süre daha sürmeyeceğine işaret edecek bir argüman bulmak mümkün müdür? eğer kapitalizm on altıncı (ya da onsekizinci) yüzyılda başlamadıysa, yirmi birinci yüzyılda sona ermeyeceği kesindir. ben şahsen buna inanmıyorum ve bu tezi son dönemlerde yazdığım birkaç yazıda dile getirdim. ancak burada asıl vurgulamak istediğim şey, bu akıl yürütme biçiminin, avrupa tarafından dünya üzerinde hâkimiyet kurduğu dönemde ortaya konmuş olan temel değerler kümesini kabul ettiği ve böylece dünyanın diğer bölgelerinde bağlı kalınan rakip değer sistemlerini inkâr ettiği ve/veya tahrip ettiği için, hiçbir biçimde avrupamerkezcilik-karşıtı olmadığıdır." (2)

    (1) immanuel wallerstein, bildiğimiz dünyanın sonu*, metis yay., s.195,196

    (2) immanuel wallerstein, immanuel wallerstein, bildiğimiz dünyanın sonu*, metis yay., s.196,197
  • 2. dünya savaşında müttefiklerin ülkede bulunması sırasında mecliste konuşma yapan iran başbakanının sözünü anımsatır: "geliyorlar, gidiyorlar, bizi umursadıkları yok." bir de şöyle bir şey var:

    (bkz: tersten oryantalizm)
  • sheila pelizzon üzerinden wallerstein'den öğrendiklerimi kendi sözcüklerimle ifade edeyim:

    avrupamerkezcillik karşıtı avrupamerkezcil adamlar, bunu çok kabaca söylüyorum, avrupa dışında kalan bölgelerin özgül olmadığını öne sürer, ya da diğer bölgelerin de avrupa gibi olabilecekken avrupa'nın özgül olduğunu.

    ilkine örnek hobson, abu-lughod gibi akademisyenlerdir. bunlara göre avrupamerkezciller avrupamerkezcildir çünkü avrupa'nın dışında kalan bölgelerin ne kadar da -aslında- kapitalistleştiğini görememişlerdir. ikincisine örnek ise, mesela william mcneill'dir. avrupa ile diğerlerinin toplumsallığı arasında bir fark yoktur -aslında- fakat işte avrupa özgül bir coğrafyaya sahiptir.

    her ikisinde de, yani avrupamerkezcil savlardan kaçmak istediğini iddia edip bu tuzağa düşenlerde ortak olan ise şu. avrupamerkezcil savların kuramsal bağlamı ya da kavramsal çerçevesini sorgulamaz bunlar. yöntembilimsel ya da bilgikuramsal bir eleştiri getirmezler. yaptıkları, verileri eleştirmek ve bunu düzeltmektir. avrupamerkezciller der ki bu şarki topluluklar durağandır, bu da der ki yok durağan değildir bakın şöyle şöyle yenilikleri gerçekleştirmişlerdir. diğeri der ki bu şarki topluluklar dünyanın geri kalanından yalıtıktır, bu da der ki şöyle uzun mesafeli ticaretle uğraşmışlardır.

    kısaca toparlayalım.

    avrupamerkezcillik karşıtı avrupamerkezciller için de, ya avrupa'nın gelişmesini sağlayan güzergah, diğer toplumların gelişmişliği için olası tek güzergahtır. bu aslında kapitalizme yakınsayan bir toplumsal evrimdir. diğerlerine göre batı dışında kalanlar bu güzergahın dışında kalmışken bunlara göre hayır, bunlar da bu güzergahtan geçmiştir.

    ya da aslında batı ile diğerleri arasında bir fark yoktur. fakat işte ne yaparsınız ki batı, başka hiçbir yerde bulunmayan, ve toplum ve tarihe dışsal birtakım değişkenlerce taltif edilmiştir.

    ilkine bir düzeltme önerisi: bu toplumlar durağan değil, istikrarlıdır.
    ikincisine bir düzeltme önerisi: avrupa madem öyle muhteşem bir coğrafyaya sahipti, neden bu muhteşem kalkınma hamlesini daha önce değil de 500 sene evvel gerçekleştirdi? dahası, bu bir marifet miydi?
hesabın var mı? giriş yap