• küçük bir ayrıntı ama ilk öyküde küçük bir detay gözden kaçmış. vecihi'den bahsedilirken neşeli günler filminin bir karakteri olduğu yazılmış. doğrusu, herkesin bildiği gibi gülen gözler olmalı.
  • yani her hikayedeki tekrarlanan üslup bana sıkıcı geldi.
    örnek veriyorum "x kişisi 1946'da bunları yapmış, şöyle de böyle de olmuştur ... ve işte o hepimizin bildiği uzaylı zekiyedir."
    tüm hikayeler istisnasız böyle.
    keyifle okudum. ayrıntıların zerafeti vardı.
    megalomanlığına bir de benim deyinmeme gerek yok diye de düşündüm bir an.
  • öyküler iyi hoş da sunay akın'ın aralara serpiştirdiği megalomanlık kokulu tümceler beni benden aldı. mesela şu nedir? akın kendinden bahsediyor:
    "dünyanın her kıtasından gelen insanları gözlemlemek daha ilginç gelir, empire state'in 1930'larda ünlü oyuncak fabrikası marx tarafından üretilen teneke oyuncağını istanbul oyuncak müzesi'ne kazandıran ve tepesine de bir king kong oyuncağı koymayı ihmal etmeyen şaire.(54)" afferim sana. ne biçim de düşünmüşsün. tebrik ederim. bir de hemen hemen her öyküde rastlanabilecek bir oyuncak müzesi reklamı var ki bu düşüncelerimi adeta onaylar nitelikte. anladık orayı sen kurmuşsun, çok da iyi etmişsin, ama her öyküde de insanın gözüne bu kadar sokulmaz ki. sanki bazı öyküler sadece bu müzeden bahsetmek için yazılmış gibi. çok gidesim olduğu halde akın'a gıcıklığımdan gidemiyorum oraya. o da yapma etme luthien kardeş başımızın üstünde yerin var diye ısrar ediyor ama önce şu megaloman tavrından vazgeçmeli. sonra düşüncem ben bu mevzuyu.
  • insanlığın kültürel tarihinin ilginç ve bir o kadar da unutulmuş, geçmişin karanlığında kaybolmuş kırılma noktalarını, yaşanmışlıklar üzerinden birbiriyle bağdaştırıp okuyucuya sunmaya çalışan cidden vasat bir kitap. (tanıma bak hele hele..) sunay akın, o kabına sığmayan heyecanlı üslubuyla anlatsın, dinleyelim, tamam ama aynı üslupla yazmaya çalışınca benzer etkiyi yaratmıyor. bırak benzer etkiyi yaratmayı, bir müddet sonra sinir bozmaya başlıyor o salak amerikanvari üslubu ve anlamsız ünlem işaretleri. (hede hödö kimdi bilin bakalım, evvet doğru bildiniz! falan hoş değil.)

    neyse efendim, buraya kitap arkası yazısının hepsini yazmak isterdim ama üşendim şimdi, kısa bir araştırmayla nette bulunur zaten, yeter ki aramaya inan evladım. fakat kitabın içindeki ilginç başlıklardan ortaya bir karışık yapayım sizin için:

    -cervanes istanbul’da
    -istanbul’dan 1.372.640 kuruş!
    -atatürk neden hiç uçağa binmedi?
    -zaro ağa, king kong ve che guevara
    -nazım hikmet ve uzaylılar
    -kara kedi felix istanbul’da
    -aşiyan’a çakılan uçak
    -istanbul boğazı’ndan mehtaba çıkmak

    içeriğe değinecek olursak, yazarın çok bariz ‘’bakın çok ilginç değil mi yaa, alın okuyun.’’ tarzı ekonomik kaygılarının olduğunu, anlatımdaki ‘’salağa anlatır gibi’’likten kitaplarını, kitapevlerinin ‘’en çok satanlar’’ rafından alan kitleye hitap ettiğini görürüz. belli ki bu kitap oluşturulurken çok araştırma yapılmış birçok verinin en derinine inilmiş ama bunlar basıma kadar kırpılmış da kırpılmış ortaya gayet yüzeysel ve okuyucuyu doyurmayan bir şey çıkmış. lüzumsuz bilgiler ansiklopedisi serisi çok çok daha iyiydi, en azından kapsamlıydı mesela bu konuda.

    son olarak diyeceğim o ki, tarih, sanat tarihi, sosyoloji, mimarlık, ne bileyim şehir planlama bölümündeki öğrenciler okumasın arkadaş bu kitabı. bunların dışında da bu tarz ‘’tarihin tozlu sayfalarına gömülmüş bilgiler’’ elde etmek isteyen, okumaktan zevk duyan genç dimağlar, bu işi gayet profesyonelce yapmış olan yazarlara ve eserlerine eğilsinler. naçizane tavsiyem istanbul ansiklopedileri’nin iyi bir başlangıç olabileceği yönünde.

    (bkz: istanbul ansiklopedisi)

    arkadaş ben üslup falan çekemem hele sunay'ı hiç çekemem bana hayvanlar gibi sağlam kah bilim kah feza kah gündelik eşya bağlamında kültürel tarih kitabı lazım, beni anca o keser diyen cabbar cevval gençler ise şöyle buyursun:

    (bkz: parfümün erotizmi)
    (bkz: bisiklet otomobil televizyon)
    (bkz: şeker ve güç)
    (bkz: temiz ve kirli)
    (bkz: gündelik bilmeceler)
    (bkz: benim adım newton)

    bir de şöyle bişi var belki alakalıdır:

    (bkz: at hırsızı)
  • okuyanı yormadan kendi içine çeken ve kendine has bir havası olan bir kitap. öğretici ve son derece eğlenceli.
  • bu güzel kitabı elime almadan önce zannediyordum ki kitabın belirli bir kahramanı ve olayların yaşandığı belirli bir yerin olduğunu, aya ulaşma çabasının altında yaşanan olayların kahramanın etrafında gelişeceğini, sunay akın'ın o masalsı şiirsel anlatımı içinde soluksuz okuyacağımı düşlüyordum.meğersem yanılmışım..

    kitaba başlar başlamaz anladım ki her zaman hayatlarını merak etmiş olduğum tarihte ün salmış sanatçıların, bilim adamlarının ve hükümdarların genelde sanatsal alanda ilgi duydukları ve onları üne kavuşturan anılarından, eserlerinden ustalıkla cımbızla alınmış bilgileri bilimsel düzleme kaydırılması, kitabın ilk sayfasından itibaren anında farkettiriyor.bu da beni kitaba olan ilgimi bir kat daha artirmış oldu..

    kitapta van gogh'dan orhan veli'ye, nazım hikmet'den cervantes'e, attila ilhan'dan che guevera'ya, napolyon'dan sultan abdülmecit'e, goethe'den neil armstrong'a, tarihte efsane olmuş bir çok insanın anıları ve bu anılardan insanlığın en büyük hayallerinden biri olan gökyüzüne, yıldızlara ve ay'a ulaşma çabası, titizlikle çalışılmış bu hikayelerin sentezinde olduğu şaşırtıcı olarak hikaye sonlarına doğru anlaşılıyor...

    sunay akın bu eserinde haklı olarak kendi halkına ve tarihine sitemde bulunmuştur...çünkü tarihteki sanatçılarımız, bilim adamlarımız olsun eserlerinde gökyüzüne, yıldızlara ve ay'a yer vermiş olmalarına rağmen(ki burada da bu eserleri yetersiz buluyor) bu uğurda hiç uğraşılmamış olduğunu ve de hiç bir gayret gösterilememesini bu kitapla birlikte üzülerek kendine ve bizlerin yüzüne vurmuş oldu..

    ayrıca yazar 20.yüzyıldan itibaren tarihte ün salmış bazı oyuncakların nasıl meydana geldiğini, hangi fikirle oluştuklarını masalsı biçimde sunmuştur..

    kitapın bence tek olumsuz tarafı, finalin olmamasıydı..sanki kitabın orta yerinden bir hikayeyle bile bitseydi yine aynı şekilde bitecekti gibi geldi...böyle güzel bir kitaba, güzel bir kapanış cümlesi yakışırdı gerçekten.

    kitapta beni en çok etkileyen olay ise che guevara'nın, ailesine öldürülmeden önce yazdığı son mektubunda nazım hikmetin(mektupta türk şair hikmet olarak geçiyor) bir sözünden alıntı yaparak o mektubu sonlandırması oldu..

    kitapta beni etkileyen sözlerden bir kaçı :

    "bir kere ay'a ulaşmayı kim başaracaktı..1920'li yıllarda çocukların düşlerine, oyunlarına yaptıkları uzay oyuncaklarıyla ay'ı hedef gösteren mi, yoksa hala bu yıllarda bile çocuklarına oyuncak olarak kaynana zırıltısı(televizyondaki kaynana programları) olan millet mi?oyuncakları çocuklarına düşleri, hayalleri çoğalsın diye değil, oyalansın diye alan bir milleti oyalamak, ne kadar da kolay oluyor".....

    "bilim ve sanat, toplumlar için bir kuşun iki kanadı gibidirler.bu iki kanadı kullanan toplumlar uçarlar ve özgür olurlar.kullanamıyanlar ise tavuğa dönüşürler.tavuk toplumlar birileri önüne yem atsın diye bekler.uçamayan toplumlar önüne atılan yemleri kafaları önde gagalamak için uğraşırken, arkalarından yumurtaları alınır.."
  • kitaptaki öyküler arasında pilot vecihi beyin yaşadıkları insanın içini burkar.
  • ilham verici , insana yeni ufuklar açan, kaşif ruhunu körükleyen hikayelerin bulunduğu sunay akın kitabı. biz neden ay'a gidemiyoruz diye merak edenler için, sunay akın şiirselliğinde çok keyifli bir çalışma.
    ayrıca belirtmek gerekir ki kapağı muhteşem olmuş.yapanların ellerine sağlık.
  • çok keyifli ve öğretici bir kitap. bilimle iç içe, matriks bağlantılarla şaşırtıcı hikayeler sunan, araştırmacı, eğitici ve eğlenceli.
    dünyanın dört bir yanından insanların öykülerini okurken sanki bir hazine bulmuşçasına heyecan duyuluyor. çünkü bu öyküler öyle her yerde bulunabilecek popüler bilgilerden çok uzak. müze aşığı sunay akın her fırsatta bilimi, müzeciliği övmekle kalmayıp şaşkınlıkla gezdiğim oyuncak müzesine de göndermeler yapıyor. zira müzede gördüğüm ve çok önemsemediğim bir çok oyuncağın arkasındaki hikayeyi okumak çok keyif verdi. kitap genel olarak masalsı anlatımı ile gerçekle kurgu arasında bir his uyandırıyor ve her yeni hikayede sil baştan bir heyecan uyandırıyor. neden ay hırsızı mı ? çünkü neredeyse her hikaye bir şekilde, uçmakla, aya ayak basılan tarihle ya da sadece ay üzerine kurulan hayallerle bağlantılı..
  • öncelikle ilginç bilgilerin olduğu bir kitap olduğunu belirteyim.
    okumaya değer ama ilgi çekmek için bilgiler manipülatif tarzda verilince bazen kendinizi kötü hissediyorsunuz.

    kitapta konular irdelenirken daldan dala atlanıyor ve siz aradaki bağı kurmakta zorlanıp tekrar okuma ihtiyacı hissediyor, sonra da "bu muymuş yani?'' diyorsunuz.

    kısaca ilginç olduğu düşünülen bilgilerin spekülatif tarzda verilmesini hoş bulmadım.
    yazarın başka kitapları varsa da okuma arzusu kalmadı içimde.
    kitaptan yazarın oyuncak müzesini ve bu müzede nadir oyuncaklar olduğunu öğreniyorsunuz, müzeye gitme isteği uyandı içimde.

    ayrıntılı eleştirilerim ise şu şekilde:

    yazar "ay hırsızı" adlı kitabında çılgın ressam van gogh'un "millet'in portresi" adlı bir eserinden bahsediyor. resmin sağ üst tarafında ay yıldızlı bayrağımız olduğunu yazmış.

    resmi burada görebilir ve öyküsünü okuyabilirsiniz:
    http://www.vggallery.com/…kish/paintings/p_0473.htm

    sunay akın bu konuyu anlatırken ilk cümlesi "van gogh'un bir tablosunda türkiye bayrağı vardır!''.
    s. akın görüldüğü gibi bir de cümlesinin sonuna ünlem işareti koymuş çok şaşırtıcı bir bilgiymiş gibi.
    ilk iki faul bu.

    evet resimde ay yıldız var ama bu türkiye bayrağı değil.
    ay yıldızı tarih boyunca pek çok devlet kullanmıştır, sadece bize ait değildir.

    zaten bu portredeki ay yıldızın yeri değişik. yıldız solda, ay sağda.

    s. akın, devamında diyor ki: "van gog, millet'in portresi adlı resmin sağ üst köşesine, bayrağımızdaki ay ve yıldızı kondurmuştur".

    aynı hataya devam etmiş.
    o ay ve yıldız bayrağımızdaki ay ve yıldız değil.
    bu, evrensel bir simge. zaten resimdeki ay ve yıldızın bayrağımızdaki ay ve yıldız gibi konumlanmadığını; yıldızın solda, ayın sağda olduğunu tekrar belirteyim.

    s. akın, buraya kadar olan anlatımında; millet sözcüğünü okuyucunun ulus anlamındaki millet sanmasını sağlayacak şekilde yazmış. sanıyorsunuz ki türk milletinin bayrağı.

    hayır, öyle değil
    burdaki millet özel bir ad.
    bu özel ad millet diye yazılmıyor, "milliet" diye yazılıyor. ama s. akın bunu türk milleti sanmamız için millet şeklinde yazmış. (belki okunuşu millet bile değil. milliet'in okunuşunun nasıl olduğunu bilenler özelden bana yazarsa çok memnun olurum).

    bu resme konu olan kişi 3. zouave alayı'ndan asteğmen paul-eugène milliet'dir. milliet ve vincent van gogh 1888 yılında arles'da tanışıp dost olmuştu.

    yazar, kitabında tüm yabancı sözcükleri, okunduğu gibi mi yazmış derseniz, hayır, "rhone, cafe terrace, gogh, cervantes" gibi tüm yabancı sözcükleri orijinal şekilde yazmış, sadece milliet'i okunduğu gibi millet şeklinde yazmış. niçin?
    okuyanlar bu millet (milliet) sözcüğünü türk milleti sansın diye.
    ayrıca s. akın kitabında kişilerin adlarını tam olarak yazarken portredeki kişi olan paul-eugene milliet'in adını tam yazmamış, sadece soyadını yazmış. bu istisnayı niçin yapmış? okuyanlar ordaki milleti yani millieti türk milleti sansın diye.

    o portre hakkındaki diğer bilgileri ise vermemiş s. akın. ben internetten öğrendim.
    yani millet'in aslının milliet olduğunu, söz konusu kişinin ön adını vs ben araştırarak buldum.

    oysa bilginin özeti şu:
    van gogh bir asker portresi çizmiş. bu portrenin sağ üstünde ay yıldız var. bu ay yıldız bizim bayrağımızdaki ay yıldıza benzemekle birlikte yıldız solda, ay sağda. yani bire bir aynısı değil. bire bir aynısı olsa bile zaten tarihte ve günümüzde pek çok devlet bu ay yıldızı kullanmış, sadece bize ait değil.
    portredeki ay ve yıldız, fransız piyade birliklerinin simgesi.
    olay bu kadar basit.
    ilginç bir durum yok yani.
    peki ordaki ay yıldızın fransız piyade birliğinin sembolü olduğunu yazar niçin yazmamış. önemsiz bir ayrıntı mı bu? hayır, konunun en önemli detayı. ama yazmamış bunu yazar. çünkü insanlar ordaki ay yıldızı bizim bayrağımızdaki ay yıldız olarak bilmeli ki konu ilgi çeksin.

    sanki gurur duymamıza yol açacak bir durum var. devlet millet olarak hiçbir alanda bizi gururlandıracak bir şeyimiz olmadığı için bu gibi basit/ilgisiz/önemsiz şeylerle mi gururlanmamız gerekiyor? abes bir durum değil mi bu?
    kısaca ilgi çekmek için basit konuları manipüle ederek okuyucuya yansıtmak bir yazarı küçültür. bu tarz yazarlık yazara ekstra bir şey katmaz.
    olayları aslına sadık kalarak vermek gerekir. sırf ilgi çekmek için konunun bir boyutunu ultra abartmak, kelimelerin yapısıyla oynamak, konunun asıl boyutunu gizlemek, hatta kendisiyle çelişkiye düşmek çok yanlış.
    -----------------------
    yazarın büyük bir yanlışını daha şurada anlattım:
    #154010119
    -------------------------
    gelelim sayfa 19'a:
    "1960'lı yılların istanbul'unda aksaray'daki bir evin salon lambaları her gece birkaç dakikalığına kapanmaktadır. sokaktan geçenler, odanın tavanına yansıyan ve hareket eden rengârenk ışıkların bir uçan daireden çıktığını bilmeden şaşkınlık içinde yürürler. odanın içinde ses ve ışık saçarak dolaşan uçan daireye hayranlıkla bakan yüzler arasında, iki elini açarak dua eden yaşlı nineler de vardır. tüh tüh maaşallah, nazar değmez inşallah sesleri arasında koltukların ve sehpaların ayaklarına ya da duvara çarpan uçan daire yön değiştirerek herkesi büyülemektedir".

    sanıyorsunuz ki ilginç bir durum var. uçan daire falan.
    oysa yazının devamında anlıyorsunuz ki bu oyuncak bir uçan dairedir.

    oyuncak olduğu niçin baştan belirtilmiyor? tabii ki ilgi çekmek için.

    ilginç olmayan olayları öykü kurgusuyla ilginç hale getirme çabası bana çok ilkel geliyor ve kendimi aldatılmış gibi hissediyorum. daha kitabın başındayım.
    okumayı bıraksam mı acaba?
    satranç oynayan türk robot, heykeli dikilen yeniçeri ali lambacher, mickey mause sahtekarlığı, bisikleti çalınması nedeniyle boksör olan m. ali clay gibi konular ilginç. okunabilir.
    .
    .

    .....
hesabın var mı? giriş yap