• hakkında yazılmış harika bir yazı için;

    http://abdurrahmanozdemir.tr.gg/…u-ve-ayahuasca.htm

    (bkz: üzerlik tohumu)

    edit: 46 yok olan yayina girdikten sonra baslik hortlamis, yeni link bulamadim o yaziyi yapistirayim dedim:

    --- spoiler ---

    üzerlik tohumu ve ayahuasca:
    descartes ‘in bulduğu ve; ruh ve beden arasında köprü olan epifiz bezinin çalışmasını sağlayan hormonlar içeren üzerlik tohumu ve ayahuasca.
    her ne kadar yerliler arasında asil mantığının bağırsak parazitlerini temizlemek olduğu iddia edilse de popüler kullanımına neden olan; ruhun vucuttan ayrılıp yükselmesini sağlayan - bir nevi ölüm - ve uyanık rüyalar görülmesine neden olan halusinojenik etkisidir. özellikle 60 lı yıllardan sonra batı uygarlığının ilgisini çeken kutsal içecek ayahuasca birçok bitkinin karıştırılması ile elde edilir. amazon yerlileri arasında yüzlerce farklı ayahuasca tarifinin birbirinden bağımsız olarak ortaya çıkması ona olan ilgiyi daha da çekici hale getirdiğinden birçok etnobotanist ayahuasca bitkileri üzerine çalışma gerçekleştirmiş ve tüm reçetelerde ortak olan iki bitki bulunmuştur. en önemli ve ayahuasca ile olarak da bilinen bitki "banisteriopsis caapi"dir. yaygın olarak "yage" diye bilinen ve bir tür sarmaşık olan bitkimiz harmala alkoloidlerini icerir. mono amin oksidaz inhibitoru (maoi) olan bu alkoloidler ikincil önemli bitkimizin - psychoatria viridis yada ispanyolca chacruna - sahip olduğu triptaminlerin vucut tarafından yıkılmasını önler. harmala alkoloidleri mao 1 sistemi üzerinde etkili olduğundan ayahuasca seremonisi sırasında oruç tutulması zorunlu değildir, ancak yan etkilerinin azaltılması , alkoloidlerin vucuda daha etkin teması ve parazitlerle verilecek mücadele için gereklidir. ayahuasca temel olarak bu iki bitki ile hazırlanabilecek iken amazon yerlileri daima farklı bitki türlerini yan etkilerin azaltılması, alkoloid zenginliği yaratmak ve tatlandırıcı olarak kullanmışlar ve bu nedenle yüzlerce farklı ayahuasca tarifi ortaya çıkmıştır.
    ayahuascanın tarihi oldukça eskidir ve etkileri özellikle amazon el sanatlarına ve motiflerine büyük oranda yansımıştır. geleneksel olarak seremonilerde yerliler yaşadıkları deneyimleri toprak üzerine çizerek dile getirirler. seremonilerde söylenen şarkılar ve şamanın deneyimi etkilerin hissedilmesinde oldukça önemlidir.
    ayahuasca ; di metil triptaminin (dmt) beyne girişiyle birlikte başlar. etkileri 6-12 saat arasında geçmekle birlikte kişiyi günlerce etkisi altında tutabilir. her ne kadar mao1 sistemi yenilenebilir olsa dahi bir haftada bir kereden fazla alınması sakıncalı olabilir.
    bugün birçok bitki ayahuasca analoğu olarak bilinmektedir. bunlardan en önemlisi peganum ve mimosa türlerinden elde edilir. peganum harmala (üzerlik) tohumları harmala alkoloidlerini bol miktarda içerir. bunun yanında birçok mimosa türü bol miktarda dmt içerir. bu iki bitki ile kolayca ayahuasca analoğu bir içecek hazırlanabilir.
    anadenanthera colubrina (cebil) arjantinin kuzeyinde yetişen büyük bir ağaçtır ve tohumlarında yüksek oranda bofotenin içerir. diğer bir anadenanthera türü ise (a. peregrina) kuzey amazon bölgesinde yopo denilen ve kokaine benzer şekilde burundan çekilerek alınan bir toz yapmakta kullanılır. özellikle cebil kullanan kisilerde geometrik düzen takıntısı yaratır.
    brugmansia ya da diğer bir deyişle floripondio amazonların dağlık bölgesinde yetişen ve kocaman trompet şeklinde çicekleri olan bitki cinsidir. cadı alkoloidleri olarak bilinen escopolamin, hiosciamine ve atropin içerir. brugmansia spp. evrimsel olarak datura türlerinin and dağlarına uyum gösteren bir dalı olarak bilinir. bu yüzden daturalara guney amerikada pek rastlanmadığı gibi ayahuasca ile de pek ilişkisi yoktur, ancak kuzey amerika yerlileri arasında yaygın olarak kullanılır.
    ruh asması olarak bilinen ayahuasca, ruhunuzu tıpkı kendisi gibi, bir sarmaşık gibi yerden güneşe doğru iterken, diğer yandan sizi ormanda hayvaninizi bulmaya zorlar.
    yaje bir yoldur: bir ayahuasca deneyimi

    birazdan anlatmaya çalışacağım fenomenle uzaktan yakından alakalı bir şey ile dürüst olayım daha önce karşılaşmamıştım. kolombiya'da geçirdiğim ilk ay tesadüf eseri yaje adı verilen bir tür içeceğin uzak yörelerdeki yerliler tarafından çeşitli ritüellerde kullanıldığını duydum. bana ilk elden anlatılan kendisinin bir tür ilaç olduğu ve ruhsal, fiziksel problemleri tedavi etmekte kullanıldığıydı ve tüm bunlara çeşitli, çoğu zaman ürkütücü görüntülerin eşlik etmesiydi. aklıma ilk gelen lsd tarzı bir başka halüsinojen madde diye düşündüm. diğer yandan böyle bir şeyin hala modern dünyada otantikliğinden kaybetmeden devam ediyor olması o anda ilgimi çekmeye yetmişti; bir şekilde bulacaktım bu yaje (okunuşu yahe) denilen bitkiyi. internet üzerindeki bir kaç arama sonrası tüm bulabildiğim çeşitli turist tuzakları olmuştu. neyse ki yine tamamen tesadüf eseri bir arkadaşımın arkadaşının beni yönlendirmesiyle bogota yakınlarındaki bir köydeki seremoniye katılma şansı bulabildim. seremoni sırasında tanıştığım biri kulağıma "yaje bir yoldur" derken ne demek istediğini ancak seremoni sonlandığında anlayabilmiştim doğrusu. öyle ki iki şeyden emin oluyorsunuz bu yolda:

    öyle ki iki şeyden emin oluyorsunuz bu yolda:

    1. bir daha yaje mi? asla!

    2. yeniden geleceğim kesinlikle.

    dünya üzerinde sayısız düşünce, disiplin, yöntem bize doğruları, gerçekleri göstermek için neler yapmamız gerektiğini söyler durur. bu sayede eninde sonunda iyi olanı güzel olanı bulup gerçeğe bir kapı aralama şansı, mutluluğa, tanrıya (çoğunlukla cennet gibi başka bir alemde) vs.'ye ulaşma olanağına erişeceğimizi söyler bunlar. bir çoğu son derece karmaşıktır da ve sadece bir avuç insan yığınla insana bu yüzden yol gösterir. mutluluğu göstermek değildir ama amaç (bunları zaten çoğu algılayamaz) mutlu bir insanın neler yapması gerektiğini öğrenirsiniz bunlarla.tüm bunların arasından sanırım sadece yaje ile hiçbir şey yapmanıza gerek kalmadan, kimseyi kendinizi bile dinlemeden diğer dini yöntemlerin ısrarla ulaşılmasını zorlaştırdığı gerçeğe bakabilme şansına erişebilirsiniz. hiçbir şey demişken bu sakın yanlış anlaşılmasın. yaje ile tanıştığımda hayatımın en yoğun deneyimini yaşadığımı düşünüyorum; alışık olmadığım bir sezgi kapasitesi ile donandığımda sorun bir şey yapmak değil daha çok kendinizi susturabilmek ve sakin, huzur dolu gerçeği izleyebilmek oluyor. bu da ancak yajeye saygı göstererek ve ruhunuzu bedeninizi temiz tutarak gerçekleşebilecek bir şey - zaten bu ikisi yajede o kadar ayrı şeyler değil. misal seremoninin günler öncesinden et yemeyi kesmeniz tavsiye ediliyor. aksi davranış sadece vücudundan atılması gereken daha çok pislik demek ve yolun uzamasına sebep oluyor. açıkçası zaten et yemiyor oluşumdan ne kadar farkettiği konusunda bir fikrim yok. yaje'den öğrendikçe değişiyorsunuz ve değiştikçe bunu günlük hayatınıza da uyguluyorsunuz. bu anlamda yaje'nin progresif bir iyileştirici etkisi olduğunu da söyleyebilirim. bir kişi bütün diğer zararlı bağımlılık üreten maddelerden bu şekilde arındığını anlatırken giderek inanmaya başlamıştım ben de bitkinin bu özelliğine. bunun yanında etrafta dönen şehir efsaneleri de yok değil. şehirli çoğu kişi bana defalarca kaç kişinin yaje yüzünden aklını yitirdiğini hatta hatta öldüğünü anlattı. tabi ki böyle bir şey yok. yerliler için çok önemli konumdaki (şimdi fazla olmasa da) şamanların hayatları boyunca bunu içiyor olmaları yeterli kanıt olsa da bilimsel anlamda yaje'nin kesinlikle tehlikeli toksik olmadığını biliyoruz. tabi ki bazı psikolojik etkileri hazırlıklı olmayan birey için şok etkisi yaratabilir ve şamanlar da bu yüzden var zaten - sizi yolculuğa hazırlamak için. bunu demekle birlikte ne bir bilim adamı ne de şaman olduğumdan ve yazı genel olarak öğrendiklerime dayalı ""kişisel fikirlerden"" ibaret olduğundan yine de sorumluluk alamayacağımı belirtmek istiyorum, kararı kendiniz vermeniz gerekli. bu yazıda anlatacaklarım kısmen yaşadığım az sayıda yolculukla ilgili. fakat bunu, yani geçmişi bir bilgisayar başında yeniden yaratmak sanıldığı kadar kolay değil. ne kadar detaylı anlatmaya çalışacak olsam da anlattıklarımın sadece gerçeğin bir karikatürü ya da yapay hali olacağını bilmenizi isterim.

    yaje (ya da ayahuasca) içeceği aslında çoğunlukla amazon bölgesinde yetişen ve oradaki topluluklar tarafından kullanılan bir çeşit sarmaşığın adı aynı zamanda. fakat içeceğin kendisi sadece yaje'den ibaret değil ve her taita (şamanlara verilen isim) kendine özgü bir tarif kullanıyor. şamanlar geleneksel olarak bunu tedavi amacıyla kullanıyor olsalar da aynı zamanda büyü amaçlı kullanıldığı da oluyor. büyüler de tabi ki kazanılan görü yeteneği merkezi konumda; taita bu sayede hastalıkların sebeplerini ruhlar (bizim bildiğimiz ruhlardan farklı) aracılığı ile öğrenebiliyor ve bunları dışarı çıkartabiliyor. aynı zamanda geleceği öğrenmek, kayıp nesneleri bulmak, düşman varsa başlarına felaket getirmek, yağmur çağırmak gibi şeylerde de kullanılması mümkün. düşmanları etkiledikleri gibi taitalar birbirlerini de etkileyebiliyorlar. benden daha tecrübeli biri bir kez bir taita ile başladıktan sonra onunla devam etmem gerektiğini söyledi. öğrendiğime göre taitalar birbirlerinin üzerinde değişik etkiler bırakabiliyorlar ve bu farklı etkilere maruz kalmamak için de fazla değiştirmemek gerekiyor mümkünse. dediğim gibi tüm bunların merkezinde içen kişinin görü kapasitesi rol oynuyor. kolombiya'da pinta adı verilen bu çeşitli renkteki görüntüler soyut zihinsel imgelemler olabileceği gibi doğadaki ruhların (bütün bitki ve hayvanları kapsayan) canlı imgeleri de olabiliyor. çoğu zaman bunlara ejderhalar, şeytanlar gibi efsanevi figürler de eşlik edebiliyor.

    en önemli diğer özelliği yaje'nin son derece güçlü bir müshil ve pürgatif olması. yaje'nin etkisi altında sayısız kusma, bulantı, ishal, titreme, terleme nöbetleri geçirmeniz mümkün. hepsini aynı gece yaşamanız da mümkün hiçbir yan etkiye maruz kalmamak da (yeni tanışanlar için bu ikincisi pek mümkün değil). fiziksel etkilerinin yanında psikolojik olarak sarhoşluk, korku, karmaşa, zaman ve mekan gibi algıların bozulması ve benzeri olağandışı zihinsel etkiler eşlik ediyor. hafife almamak gerek ilk gece tanışlarımdan birisi bana gerçekten öleceğini hissettiğini anlattığında pek şaşırmadım doğrusu. bütün bunların iyileşme sürecinin bir parçası olduğunu unutmamak gerek ve halihazırda sağlıklı bir bireyseniz bu etkileri hafif şekilde atlatmanız daha olası olacaktır. kişisel olarak gözlemlediğim çok kötü bir deneyim yaşayan pek fazla kişi olmadı ama onların hali de gerçekten kötüydü. her halükarda kötü bir deneyim yaşamanız aslında teşvik ediliyor - başka türlü pintaya ulaşmanız ve iyileşmeniz mümkün değil. bu iyileşme her anlamda bir dönüşüm manasına geliyor. yaje'nin bu cezalandırıcı etkisi zorlanırsa bir zen ustasının tokadına benzetilebilir aslında. sonuç olarak pinta (ve iyi bir pinta) için fiziksel ve psikolojik olarak yeniden dengeye ulaşmamız ve dengeyi bozan anormallikleri vücudumuzdan atmamız gerekiyor. ancak ve ancak bu engelleri attıktan sonra ruhlar dünyasının kapısından içeri girmeyi düşünebilirsiniz. yaje'nin üzerinde doğrudan çalıştığı fiziksel rahatsızlıklardan ziyade psikolojik ve duygusal dengesizliklerimizin yarattığı depresyon ve karamsar düşünceler oluyor. fiziksel etkilerinden bu nedenle korkmamak gerekli. hiçbiri fiziksel bir rahatsızlığımız bulunduğundan ötürü gerçekleşen şeyler değil. hepsi bir şekilde ruhsal anlamdaki bozukluklarımızın tezahüründen ibaret bilgiyi oluşturuyor. açığa çıkan bu bilgi geribeslemeler olarak bedenimiz tarafından yeniden kendiliğinden özümseniyor ve ortaya çıkan evrensel gerçekler gönüllü olarak yine bedenimiz aracılığı ile kabul ediliyor. ilk denememde kendim hakkımdaki bazı düşüncelerin doğasını ve yanlışlığını göstermedeki kapasitesinden ne kadar etkilendiğimi anlatamam sanırım. yaje'den sonra açıkçası psikiyatristlerin etkinliği konusunda bir kere daha şüpheye düştüm. vücudun kimyasal dengesini değiştirerek sonuca gitme mantıklı gibi dursa da süreçte kendiniz hakkında neredeyse hiçbir şey öğrenmiyor oluşunuz ve doğal olarak değişimin imkansızlığı bana etkili bir yöntem izlenimini vermiyor doğrusu. yaje ise isteyin ya da istemeyin sizi bütün gerçeğinizle başbaşa bırakıyor ve egonuzun yaralanması pahasına da olsa sorunu çözmeden sizi acılarınızdan serbest bırakmıyor. yaje'nin kişiliğiniz üzerindeki bu etkisi tamamıyla kendiliğinden ve herkes üzerinde benzer etkisi olan kendine özgü bir mantık üzerine kurulu. önce bir şaşkınlık, direniş çabası ardından kabulleniş ve pişmanlık ve en nihayetinde değişime giden sıradışı bir kararlılık. değiştirecek bir şeyleri olmayan şanslı azınlıktaysanız (çocukların deneyiminin hiç kötü olmaması gibi) ya da bu aşamaya ulaştıysanız yaje sizi ödüllendirmekten ve resmin tamamını göstermekten de geri de durmuyor. o aşamada olmasanız bile bir gecelik temizliğin ardından kapı aralığından bu gerçeğe bakıp onunla sarhoş olabilirsiniz. halihazırda materyalist kültürlerden geldiğimiz için ve çoktan diğer özelliklerimizle bağımızı koparttığımız için yaje karşısında bir insanın şaşırmaması, etkilenmemesi mümkün değil. tanrı, ruh gibi kavramlar sadece kavram olarak yer etmiş zihinlerimizde. birileri bize bunların ne olduğunu anlatıyor ama ne olduklarını nasıl anlayacağımızı da anlatamıyor çünkü zaten kendileri de bilmiyor. tanrısal olana bir bakış atmak için ne bir şey okumanız gerekli, ne bir öğretiyi takip etmeniz ne de irade gücünüzü kullanmanız; gerekli olan sadece bütün potansiyelinizi kullanarak farkında olmanız. bu bakımdan dinlerin tanrısal olana tek ulaşma yolunu da tıkamalarını ve birkaç ağdalı sözle de cennete erişeceğimizi düşünmelerini ironik ve manidar buluyorum. yaje, size doğrudan bir deneyim dünyası açarak ne kadar derin bir illüzyonun parçası olursanız olun, öyle ya da böyle bütün dinlerin bahsettiği şeyi hissetmenizi sağlıyor. onun etkisinde normalde algılayabildiğinizin ne kadar sınırlı olduğunu, farkediyorsunuz. bu şaşkınlıktan ders alıp almamak ise tamamen tercihe bağlı. tabi ki kimi çevreler onu "uyuşturucu" ile kafa bulmak diye tanımlayabilir ama tekrar etmekte fayda var; hissetmemenizi isteyen ve bundan güç alan bir şey varsa o da dinlerin kendisi oldu şimdiye kadar.

    yaje hakkında ne kadar okumuş, dinlemiş olursanız olun onunla doğrudan bir bağlantı kurmadan, deneyim olmadan hakkında bir şey bilmeniz pek mümkün değil. hatta kültürel bağlamından çıkardığınızda bile anlam kaybına uğrayacak ve şehirli zihinlerimizle anlaşılmaz bir noktaya gelecektir. doğal olarak yaje'yi bir yaşam biçimi haline getirmiş, atalarından edindikleri (bize aşina olmayan yöntemlerle) bilgilerle onu içlerinde yaşayan yerliler ve şamanlar onun hakkında en doğru bilgiye sahipler denilebilir. onunla ilgilenen bizim gibi turistlerin aynı şeyleri hissedebilmesi ise imkansıza yakın. ilk denemem de açıkçası olağanüstü şeyler olmasını beklemiştim çünkü daha çok ilgilendiğim kısım buydu, yani kendimle ilgili olan kısmıydı. bir yerli ya da taita için ise en önemsiz kısmı bu. bizim için büyüsel olan bu fenomen onlar için son derece normal olan bir şey. çünkü aynı doğanın içinde yaşıyorlar ve yaje'nin de onlar gibi yaşayan bir varlık olduğunun bilincindeler. bu ironik çünkü eminim çoğu bizim gibi şehirliler için yerliler ve yöntemleri, ruhlar vs. son derece fantastik, doğa üstü görünecek. bu aslında amerikaya uyarlanmış bir çeşit oryantalizm. oysa tam aksine onlar çevrelerindeki materyal dünyaya bizden daha çok bağlılar ve her şeyin ondan geldiğinin bilincindeler. yaje onlar için kendisi üzerinden doğanın kudretini hissedebildikleri aracı bir bitkiden başka bir şey değil. bizim için bir masal olan iyi kalpli gıkı çıkmayan tabiat ana onlar için verdiği acı, keyif, delilik, sınırsızlık ile gerçeğin ta kendisi oluyor. kısacası onlar yaşadıkları gerçekliğe totemleri ile ruhları ile bizden çok çok daha yakınlar.

    gelelim nasıl hazırlandığına. amazon bölgesindeki yerliler için bu pek problem olmuyor, zira her şey önlerinde. sarmaşıktan önemli bir kısım başka bitkilerle karıştırılıp suda bir gün boyunca kaynatılıyor. kullanılan malzeme çok olduğundan bunu başka bir yerde hazırlamak oldukça zor. bu latin amerika dışında karışımı hazırlamayı zorlaştıran en büyük etken. seromonisine katıldığım taita'nın kardeşi abd'ye götürdüğü yaje'yi beraberinde taşıdığı için tutuklanmış ve hala hapis hayatı sürüyor. bununla birlikte bitkileri ayrı ayrı götürmenin yasal bir engeli bulunmuyor ama bu da kesinlikle pratik değil. kaynatılmış yaje gece olana kadar bekletiliyor. geceyi beklemenin sebebi ruhların gece olduğunda uyanmaları. gerçekleşen ritüel de bu ruhlarla saygıda kusur etmeden iletişim kurmak üzerine kurulu.

    gece oldu ve taita'nın uzattığı yaje'yi bir dikişte içtiniz. bundan sonra artık ne olacağını taita dahil kimsenin bilmesinin imkanı yok. neredeyse herkesin kendine özgü bir deneyimi oluyor ama ortak olan bir şey varsa o da kötüden iyiye doğru bir yol izlemesi bu deneyimin. kapkara bir denize atlıyorsunuz, batıyorsunuz, batıyorsunuz, kendinizi en dipte bulduğunuzda kurtulmak için çırpınıyorsunuz. hiçbir şeye yaramadığını anladığınızda kendini bırakıyorsunuz artık, teslim oluyorsunuz ve kendinize verdiğiniz zararların bedellerini ödüyorsunuz. hafifledikçe taşıdığınız yüklerden yükselmeye başlıyorsunuz, yükseliyorsunuz ve en sonunda göksel bir mutlulukla dolaşıyorsunuz. gerçekten bu kadar poetik bir etkisi var yajenin. algılarınızın kapıları tamamen açıldığında ruhlarla görsel bir temase geçmeye başlıyorsunuz. bu noktada kimisi iyi kimisi kötü sayısız varlıkla karşılaşmanız mümkün. gerçekliğin dünyasından yavaşça diğer tarafa geçtikçe ruhlar da daha fazla hissetiriyor kendilerini. şunu eklemeliyim ki ilk defa içiyorsanız ve sadece bir fincan aldıysanız pinta görmeniz pek mümkün değil. ama bu aynı zamanda fiziksel ve ruhsal temizliğimizle de ilintili ve de yajeye ne kadar aşina olduğumuzla. ne olursa olsun pinta olmadan bile varlıklarını bir şekilde hissediyorsunuz. bunu sağlayan ise tamamen sezgileriniz; orada olduğunu hissediyorsunuz. yeni bir fincan aldığınızda ve bu his gitgide katlandığında farkındalığınız da beraberinde yükseliyor. sanki her şey birbirine bağlı ya da bir havuzun içinde yüzer gibi bir his, atmosferdeki enerjiyi bütün bedeninizle hissedebiliyorsunuz; artık aynı yerde olmadığınızı düşünüyorsunuz ve gerçekliğinizde oluşan dev yırtıktan dolan renklerle ruhların yakınlaştığını anlıyorsunuz. fakat yine de bu aşamada tamamıyla kopmuş sayılmazsınız gerçeklikten. zihniniz, bilinciniz, bilinçaltınız, korkularınız, şüpheleriniz, egonuz sürekli bu görüntülere, hislere karışıyor. son aşamaya yani gerçek görselliğe adım attığınızda ise doğrusu görünüze karışabilecek "siz" diye birşey bulunmuyor. ama kesinlikle uyumuyorsunuz da ve gördüklerinizin de rüya olmadığını biliyorsunuz - rüyalardan son derece farklı bir deneyim bu. soyut görüler arasında başta renkler olmak üzere, geometrik şekiller, kaleydoskop etkisiyle birbirine karışan ve ayrılan imgeler bulunuyor. bu soyut görüntüler sürekli olarak değişime uğrayarak somutlaşabiliyor ve daha sonra tekrar dağılabiliyor. çeşitli figürlerde karşımıza çıkan görüntüler arasında en yaygın olarak görülenler genelde cangılda yaşayan diğer canlılar - totemler oluyor. tabi ki burada bir sınır olmadığını belirtmeliyim. geçmişi, geleceği, başka şehirleri, olmayan yerleri, budha'yı bile görebilirsiniz. ne göreceğiniz üzerinde kesinlikle kontrolünüz bulunmuyor sonuç olarak.

    ayrıca hemen sonra ne olacağını o anki durumunuzdan anlamanız da pek mümkün değil. ilk etkileri yaşadıktan sonra bu ilk etkiler kaybolup yerine daha güçlü olanlarını getirmiyor. yajenin gelişimi çok düzeyli olarak gerçekleşiyor. bir düzeyde renkli çizgiler sürüp gelişirken buna sürekli olarak yeni etkiler ekleniyor. basit başlayıp, gelişen ve bütün elemanların şiddetini yükselttiği çeşitli zirveleri olan bir trance parçası örneğine benzetebiliriz bu durumu aslında. nasıl ki parçada tek tek davulun ya da herhangi bir öğenin estetik ya da duygusal bir önemi bulunmamakta gördüğünüz pinta için de bu durum geçerli. pinta sadece bütün olarak üzerinizde bir etkide bulunuyor ve acılı bir temizlik sürecinin yarattığı görüntülerin de sadece bir tek amacı var: size tinselliğin ışığında hayat hakkında bir ders vermek. fakat arada bedensel olanın pisliği üzerine düşüncelerle ile büyümüş önemli bir neslin anlamayacağı hatta gülüp geçeceği bir fark var. o da böğürtüler arasında kusarken ya da bir ishal atağında bu tinselliğe kendinizi açıyor oluşunuz. tanrı'yı bulutlar arasında çizen ve beyazlı melek ordularıyla bedensel olandan kaçınmamızı iradeye, zihne, inanca yönelmemizi tembihleyen semavi dinleri zaten bir kenara koyuyorum, dünyada başka hiçbir kültür sanırım tanrısal, ruhani, tinsel olana bütün bu pisliğin içinde ulaşılabileceğini düşünmemiştir. dinlerin zihne bağımlı oluşu dolayısıyla zihnin üzerinde çalışabileceği irade, inanç gibi soyut olgular kullanılmak zorunda olduğundan tanrı da ancak soyut ve ulaşılamaz haliyle düşünülebiliyor. sonuç bir çeşit aydınlanmayla müjdelenen insanların hayal kırıklığı. özellikle batıda inancın giderek önemini yitirmiş olması ve geriye kalanların çeşitli uzakdoğu düşüncelerine yönelmesi bu hayal kırıklığına yorulabilir sanırım. yaje'nin işlevi de bu doğu düşüncelerine zaten oldukça benziyor çünkü farkındalığın dibine dinamit koyan beden-zihin ikiliği yaje'de de bulunmuyor ve beden üzerinde çalışırken aynı zamanda içgörümüzü engelleyen zihnin durumunu da değiştiriyor. meditasyon ile bu kadar benzer olması bir yana daha güzel olanı yaje'nin hiçbir şey yapmanıza, düşünmenize izin vermemesi. meditasyonun amacı da bu değil miydi zaten?... tek fark yaje'nin sizin isteğinize bağımlı kalmadan aşkın bir düzeye sizi taşıyor oluşu; başka bir şansınız yok. katıldığım bir seremonide zaten bu iki tekniği de uygulayan kişiler gördüğümden benzerliği algılamam çok fazla sürmemişti. bedensel fazlalıklarımızdan kurtulmadan belirli bir dinginliğe ulaşılması da zor göründüğünden doğrusu aralarındaki görevdeşliğe bir anlam verebildim. fazlalıklarımız derken abartmıyorum, isterseniz günlerce diyet uygulayın ve hatta son gün kimilerinin tavsiye ettiği gibi birşey yemeyin yine de anlam veremediğiniz kadar kusabilir ya da dışkılayabilirsiniz. yaje sizi daima şaşırtacak ve saygı göstermezseniz başka bir ders verecektir. son denememde sabah olmuş ve herkes evlerine güzel güzel dağılırken birdenbire herşey benim için tekrar başlamıştı. alınan ders isterse sabah olsun eve taşıdığınız yüklerle geri dönemezsiniz ve yerlilerin düşüncesine göre bu yükler ya da hastalıklar dışkı ve kusmuk olarak vücut buluyor ve sisteminizden en kısa yoldan dışarı atılıyor. doğrusu bedeninizden normal olmayan bir şekilde o kadar çok şey çıktıktan sonra buna inanmamak güç; o kadar bokla doluyuz ki gerçeği göremiyoruz.

    yaje hakkında çok şey bilmeden gittiğimde doğal olarak ürkek davrandım.yaje hakkında bir şey öğrenmek için uzun sürelere ihtiyacınız var. kırkın üzerinde deneyimde bulunmuş bir arkadaşım doğal olarak yaje hakkında hiçbir şey bilmiyorum dediğinde demek istediğini anlamıştım. yaje'nin sizi ve bedeninizi tanıması için gerekli bu zaman ve ilk içişinizde pinta görülebilmesi bu nedenle biraz zor. yerliler daha çocukken bunu içmeye başlayıp yıllar sonunda onun bütün potansiyelini kullanabiliyorlar. sorun kısaca yeterince içememeniz olarak özetlenebilir. mideniz daha fazlasını almıyor. tabi ki onu dinlemeyip içmeye devam edebilirsiniz. bu aslında teşvik de ediliyor ama bunun anlamı pinta dahil yan etkilerini çok daha şiddetli yaşamanız demek olurdu. ayrıca midenizdeki o his sürerken devam edebilmek gerçekten çok zor. bu histen biraz daha detaylıca bahsetmek istiyorum. yaje'nin etkisi altında kötü hissetmenizden sorumlu olan içinizde biriken pislikten daha çok onu dışarı atamayı başaramamanız. bu başınıza gelebilecek en kötü şey olurdu ve sıklıkla da benim gibi yeni başlayanlar bu durumu yaşıyor zaten. üstüne üstlük şehirli bir yaşamdan geliyorsanız durum katmerleniyor çünkü bedenimizle olan ilişkimiz son derece çarpık durumda. o kadar çarpık ki bedenimizin basitçe kusmasına izin veremiyoruz. bugüne kadar öğrendiğimiz dışkılamak, kusmak gibi eylemlerin kontrol edilmesi gerektiğiydi. oysa yaje'nin etkisi altında ne kadar kontrol etmeye çalışırsanız o kadar sürünüyorsunuz. ilk denememde diğerleri gibi kusamadığımı görünce paniğe kapılıp kusmaya zorlamıştım kendimi. bana denilen sadece yaje istediğinde kusabileceğim oldu. fakat toplum içerisinde o kadar beynimiz yıkanmış ki içgüdülerimizle hareket etmeyi unutmuşuz ve bedenimizin kendine kendine çalışıyor olmasını bir şekilde kabullenemiyoruz. bugüne kadar üzerinde durduğun sana dayatılan o egonun hiç bir şeye yaramadığını o anda kabullenemiyorsun. sahip olduğun her şeyi, kendini bırakamıyorsun. oysa yaje tamamen kendini bırakmak demek. içinde bulunduğunuz bu hücreden çıkmak bu kadar basitken sinirli bir insanın anahtarı deliğe sokamaması misali bocalayıp duruyorsunuz. zekanız anahtarı nasıl deliğe sokulacağını size anlatabiliyor ama onun daha fazla bir faydası yok; egolarımızla tatmin olamıyoruz. bize ait olmayan bu görünmez dar elbise ile kolumuzu bile kıpırdatamıyoruz. tamamen boşalmakla, sizi rahatlatmakla alakalı olan içgüdüleriniz egonuz tarafında yıkıma uğradıkça çıkış yolunu da kapıyorsunuz ve yajeye geldiğinde sıra neden bir türlü çıkaramadığınızı, kusamadığınızı düşünüp duruyorsunuz, deliriyorsunuz. yaje asla vazgeçmiyor tabi bu arada. onunla mücadele etmenin faydasız bir çaba olduğunu anladıktan sonra gücünüz kalmıyor zaten. iradenizi teslim ediyorsunuz ve kusuyorsunuz. bu, iyi o halde baştan teslim edeyim denerek başarılabilen bir şey değil maalesef. yönetemediğimiz içsel engellerle doluyuz. çoğumuz çocukluktan itibaren çeşitli travmalara mağruz kalıyoruz ve yaşadığımız bütün olayların organizmamız üzerinde farkedilebilir bir etkisi oluyor. içgüdüsel tarafın ağır bastığı çocuklar olarak her türlü konuda (en başta cinsellik gelmek üzere) ahlaktan, dinden, geleneklerden bağımsız olarak hareket ediyoruz. bu doğrudan davranışlar da sonuç olarak bir şekilde cezalandırılıyor. nasıl yıkıma uğrayan kaslar bir sonraki travmayı atlatabilmek için gelişiyorlarsa bu tür psikolojik travmalara mağruz kalan çocuk da bir sonraki travmayı atlatabilmek için değişiyor. yaje kitabında bu durum wilhelm reich'in zırhı ile anlatılmış. reich'e göre bu kuşandığımız kat kat zırhlar ileriki dönemlerde özellikle cinselliğimiz üzerinde derin sorunlar oluşturuyor. cinsellik sevgi dolu olmaktan ziyade agresif bir hale bürünüyor. orgazm üzerinde de olumsuz etkileri oluyor. taitaların ruhsal problemleri kaslar üzerinden işaretlemeye çalışması ve hastalığı bu noktalardan yelpazesi ile çağırdığı ruhlarla defetmesi de bu anlamda çok ilginç. yaje bütün bu savunmaları ve zırhları teker teker soyarken benliğizin daha derin kısımlarına nüfuz etmeye başlıyor ve tamamen çıplak kaldıktan sonra yüzleşdiğiniz yabancı 'şey' ile uzlaşmanız biraz zor oluyor doğal olarak. günlük hayatın sıradanlığında 'göründüğümüz gibi olmak ya da olduğumuz gibi görünmek' pek mümkün değil ama yajenin etkisinde bu söz konusu bile olmuyor; bu durum gerçeklikten kaçamadığınız bir korku filmine benzetilebilir ve yaje bütün gizli saklı duygularınızı ve korkularınızı çıkarmak konusunda son derece kusursuz. onunla deliliğin sınırlarında geziyorsunuz ve hatta ötesinde. taitanın bir diğer önemli işlevi de bütün bu deliliği yönetmek, yönlendirmek ve çok kötü durumda olan varsa ona yardım etmek konusunda gerçekleşiyor. yine de bütün bu çekilen sıkıntıların kendi iyiliğiniz için olduğunu unutmamak gerek.

    gelelim işin genelde daha merak edilen algısal ve halüsinojenik kısmına. öncelikle yerlilerin halüsinojen diye bir kavramdan söz etmelerini beklemeyin. halüsinasyonları incelerken bu nedenle yaje bağlamında kalmakta fayda var. bu bağlamda ise yaje'nin sağladığı görülerin temel farklılıkları bulunmakta. en önemlisi hasta bir bireyin deneyimlediği halüsinasyonların hastalığıyla ilişkili olarak kendisine zarar verdirme ihtimali bulunuyor ve bunlar neredeyse tamamen hastalığın işaretleri oluyor. yaje de ise bu tipte bir kesinlik yok. tam aksine bedeniniz temizlendikçe daha sağlıklı algılıyorsunuz ve görüntüler de bununla birlikte değişiyor (kötü olanlar giderek yok oluyor). ikincisi bunlar sadece görülerden ibaret değil aynı zamanda olağandışı bir içgüdüsel devinim kazanıyorsunuz. bu alışık olmadığımız sezgisel olağandışılığın da aslında kabiliyetlerimizden biri olduğunu öğreniyorsunuz. aletleri henüz icat etmemiş ilkel insanın hayatında ölümle kalım arasındaki farkı yaratan bu yetenek zamanla diğer yeteneklerimizin önem kazanmasıyla tabi ki bir kenara atılıyor ve sezgilerimize, görülerimize göre değil zihnimize göre hareket etmeye başlıyoruz. yajenin bu manada zihnimizde yeni bir şey oluşturduğunu söylemek bile doğru olmayabilir; bu daha çok bir türlü susmak bilmeyen huzursuz zihnimiz aradan çekildiğinde ve onun üretimi olan kirlilikten yani düşüncelerden, illüzyonlardan ve takıntılardan kurtulduğumuzda farkedebildiğimiz yeni bir gerçeklik oluyor. normalde farkedilebilmesi çok zor olan bu yeni gerçeklik aradaki örtüyü kaldırdığımızda kendini tüm duruluğu ile duyularınıza sunuyor. yine yaje kitabında bunun hinduizmdeki maya ile ne kadar benzer olduğu anlatılmış. sadece hinduizmde değil tabi budizm içerisinde de yer alıyor maya inanışı. hinduizm içinde maya doğru fakat mutlak olan bir doğru değil. maya sadece maddi olan dünyanın görülebilmesini sağladığı için aynı zamanda onu görmemizi sağlayan koşulları ya da gerçekliği görmemizi engelleyen de şey. hinduizm'de bu mutlak gerçeklik brahman olarak adlandırılıyor ve aydınlanmaya ulaşabilmek için maya (illüzyon gerçek) ile brahman (mutlak gerçeklik) arasındaki farkı farkedebiliyor olman gerekiyor; bu da ancak aşkın bilgi ile mümkün. gerçek bilgiyi elde ettiğimizde illüzyon da birden kayboluyor. adını hatırlamadığım bir belgesel yerlilerin ispanyol gemileri ilk defa geldiğinde ufukta onları göremediklerini anlatıyordu. bu bakımdan anlaşılabilir geliyor bu bana. yaje etkisi altında bu illüzyonları sık sık belirlemeniz doğal olacaktır fakat bunda hemen başarılı olacağınızı düşünmeyin. sadece yılların deneyiminin ardından illüzyonlardan arınabilmiş taitalar bu ikisini ayırt etmekte yeterince iyi sayılabilir. yaje içtikten sonra birdenbire gerçeklik önünüze seriliyor değil. egonuzu öldürmeniz ve zihninizi tamamen durdurmanız uzun zaman alan bir süreç ve bu süreçte sık sık onun yansımaları olan illüzyonlarla baş etmek zorunda kalmanız gerekiyor (bunlar genellikle türlü canavarlar oluyor). sonuç olarak taitalar da yaje ile erişilen ruhlar dünyasının buluduğumuz gerçekliğin üzerine kurulduğu dünya olduğuna inandıklarından bu iki düşünce arasında ilginç bir benzerlik var diyebiliriz.

    yajenin etkisi altında ne gördüğünüz aslında son derece karmaşık ilişkilerin sonucunda ortaya çıkıyor. en önemlilerini sayarsak ne kadar süredir yaje içtiğiniz, o anda bulunduğunuz atmosfer ve ruh hali, ne kadar saf bir halde olduğunuz bütün bunlar görüntülerin doğasını, şiddetini, renklerini, netliğini, sürekliliğini etkileyen faktörlerden sadece bir kısmı. aralarından tabi ki en önemlisi ne kadar zamandır yaje içtiğiniz. yaje bedeninizi temizledikçe benliğimizin daha derinlerine inip size başka bir dünyayı aralıyor. brahma, ruhlar dünyası aslında ne ad verildiğinin ve ne kadar gerçek olduklarının pek bir önemi yok; sonuçta bu bir aydınlanma yolculuğu ve bu yolculuklar aslında öylesine içsel bir tutarlılığa sahip ki yerliler arasında bu geleneksel mitolojileri ile vücut buluyor ve bu mitolojilerin baş kahramanları da genellikle totemler oluyor. ne yazık ki bu totemler hakkında bir yaje gecesi bir yaje gönüllüsünün defterine çizdikleri üzerinden bilgilendirilmiş olsam da berbat ispanyolcamın kurbanı olarak tam kavrayamadım. kabaca herkes yaje yolunda çeşitli aşamalardan geçiyor diyebiliriz ve her aşamanın kendine özgü ve çeşitli travmaları temsil eden totemleri bulunuyor. kişi zamanla bu travmalarla yüzleştikçe yılanlar, kaplanlar, kaplumbağalar vs. gibi totemlerle karşılaşıyor. özellikle yerli kültüründen uzak şehirli insanlara neler gördüklerini sorduğumda da yılan ve kaplan gibi yanıtlar gelmesi gerçekten şaşırtıcı. yaje'nin çeşitli etkilerini ve neler yaşanıldığını sanırım doğrudan deneyimlerimle anlatmak daha etkili olur diye düşünüyorum.

    ilk deneyim

    yaje ile ilk tanışmam şansıma işinde ehil bir taitanın seremonisine denk geldi. florentino ya da kısaca taita floro şehirde şehire gezen bir şaman ve bu bilgiyi doğrudan hala 93 yaşında şamanlığı sürdüren babasından ve gezdiği, tanıdığı diğer yerli kültürlerinden edinmiş. kendisi bir kamentça yerlisi. kamentçalar kolombiya'nın güneybatısında bulunan putumayo bölgesinde yaşayan yerli bir halk. esasen kökleri hakkında kesin bir bilgi bulunmuyor ama yaşlıların anlatımları ışığında buradaki sibundoy vadisine ilk gelen insanlar oldukları düşünülüyor. 1492'de inkalar bu bölgeyi fethediyorlar ve ardından 1530'larda ispanyollar ele geçiriyor. ispanyolların ardından bölgede birçok hristiyanlaştırma faliyeti sürdürülüyor. bu aynı zamanda batının yaje ile tanışması demek tabi ve tamamen başka bir yazı konusu. yerliler anladığım kadarı ile isa'yı kendi mitolojileri ile bir şekilde bağdaştırmış görünüyorlar.

    sibundoy vadisinde dünyada ender görülür cinsten inanılmaz bir bitkisel zenginlik mevcut. 1941'de bölgede yapılan araştırmalarda dünyada o güne kadar görülmemiş yoğunlukta halüsinojenik bitkiler keşfediliyor ve bunların dışında şamanlarla birlikte sürdürülen araştırmalarda pek çok hastalık için kullanılabilecek bitkiler bilimsel literatüre giriyor. ayrıca bölgede yeni kurulmuş leandro agreda botanik bahçesi günümüzde bu çalışmaları sürdürmekte. kamentçaların dünya görüşleri çoğunlukla onları çevreleyen bitkisel dünya ile ilgili ve yaje tabi ki yerlilere sağladığı bilgiden ve ruhlarla iletişimi sağlamasından ötürü en önemlisi aralarında. kamentçalar için herkesin hayatı dünyevi, topraktan gelen bir ruha dayalı ve öldüklerinde basitçe bir tohum olarak dünyaya geri döndüklerine inanıyorlar.

    bogota'da 20 kişilik bir grupla taita floro ile la calera'da buluşmak üzere akşam üstü bir minibüsle yola koyulduk. la calera şehirden uzak, sessiz küçük bir kasaba. seremoni için hazırlanan ev gayet geniş. eve vardığımızda herkes öncelikle bir odaya yerleşti ve uyku tulumlarını battaniyelerini serdi. ardından bahçede bir ateş yaktı diğerleri. taita bir odada gelen misafirlerle bu arada muhabbet ediyordu. hani taita taita dediğime bakmayın; insanlarla olan diyaloglarında kesinlikle farklı olduğuna dair bir izlenime kapılmıyorsunuz ve herkes gibi biri olarak konuşuyorsunuz. tabi görünüm olarak herkesten farklı ve üzerinde seremoni için kullandığı bazı eşyalar bulunuyor. kamentça taitalarının kullandığı enstrümanlar arasında en önemlileri taktıkları kolyeler, tütün ve yelpazeler. kolyeler iyileştirmeyi gerçekleştirecek olan ruhları çağırmak için, tütün ise üflenerek, yelpaze (waira) de bir kılıçmış kullanılarak kötülükler ile savaşmak için kullanılıyor.

    bir süre sonra seremoniye yardım edenlerden biri elinde ufak bir boru ile yanıma geldi. önce çekinip teklifi geri çevirsem de benim için iyi olduğunu söyleyince tamam dedim. bu boruyu tütün tozuna daldırıp burnunuza sokuyorlar ve diğer taraftaki kişi üfleyerek bu tozun burnunuza naklini sağlıyor. gözlerimden yaşlar gelse de gerçekten de daha iyi nefes almaya başlamıştım. yaklaşık bir saat sonra taita önündeki yaje bulunan şişenin kapağını açtığında heyecanlanmadım desem yalan olur. bir süre tütün dumanı ve çeşitli şarkılarla, ıslıklarla yajeyi ve yelpazesini iyi bir yolculuk için kötülüklerden arındırdıktan sonra herkes sırayla küçük bir fincandan yajeyi içmeye başladı. ardından "salud y buena vienta" hep bir ağızdan; şerefe ve iyi yolculuklar demek. insanların suratlarından tadının hiç de iyi olmadığı belli oluyordu. sıra bana geldiğinde hiç düşünmeden tek bir yudumda mideme indirdim diyebilirim. ardından da beni neyin beklediğini dahi bilmediğimden "hepsi bu mu?" şeklinde halimin acınasılığını arkadaşa şakayla karışık ilettim. ışıklar söndürüldü, mumlar yakıldı. kimisi yatıp uyumayı tercih ederken ben araştırmacı ruhumla tabi ki dışarı çıkıp ateşin başında birkaç kişi ile birlikte beklemeye koyuldum. bu aradada hala yapabiliyorken not aldım. doğrudan aktarayım.

    "15 dakika geçmiş olmalı. hala iyi hissediyorum. yajenin tadı o kadar da kötü değilmiş. bir kişi anında kustu. ateşi harlamaya devam ediyoruz."

    "20 dakika, bir kişi acı çekmeye başladı ama çoğunluğun ruh hali iyi görünüyor."

    "25 dakika geçti, birkaç kişi birden kusuyor. midemde bir tuhaflık hissetmeye başladım."

    "30 dakikayı geçti. çoğunluk kusuyor ben kusamıyorum."

    bu kusamama durumu bende ciddi bir paniğe yol açtı diyebilirim. bahçede bir o yana bir bu yana yürüyüp kusmaya çalıştım. hatta kusma refleksini bile kullanmaya çalıştım ama nafile... bir türlü beceremedim. yazıda detaylıca anlattığım engellerden tabi bihaberim. ateşin başındakilerden biri sadece yaje istediği zaman kusabileceğimi anlatınca biraz rahatladım doğrusu. bunun hemen ardından garip bir titreşim hissi kapladı her tarafımı. gözlerimi kapadığımda bazı renksiz geometrik şekiller görmeye başladım. bunlar bir ağ olarak birleşiyorlar ve görüş alanını tamamen sarıyorlar; bazen de kaleydoskopik şekilde hareket ediyorlar. doğal bir rahatsızlıkla gözlerimi açıp odama döndüm. içeride taita seremoniye çoktan başlamıştı ve şarkıları kendine özgü sarhoşluk içerisinde söylemeye başlamıştı. insanlar yanlarında getirdikleri enstrümanlar ile buna eşlik ediyorlardı çoğu zaman. ara ara çeşitli otlar yakılarak dumanı ile bütün odalar dolduruluyordu ve sırayla herkes bu dumanı elleriyle yüzüne doğru götürüyordu. kendine has ilginç bir kokusu var diyebilirim bu otun. yajenin alışık olmadığım ağırlığı ve sarhoşluğu bedenimi sardığından yere uzanıp beklemeye başladım. beklemekten başka birşey yapamıyorsunuz zaten. bir süre sonra bu zihinsel felç ve durgunluk hissi etkisini giderek artırdı. bu arada kusmamıştım ve işin aslı herhalde durumum çok iyi ve iyi geçecek diye düşünüp kusmayacağıma kanaat getirmiştim. tabi ki yajenin bu tip bilmişliklerden hoşlanmadığını anlatmama gerek yok. bu arada renksiz görsellik ortadan kaybolmuştu ama bütün bedenim inanılmaz bir duyu hassasiyetine kavuştu diyebilirim. evin içindeki her konuşmayı, her sesi duyabiliyordum ve bir uğultudan çok hepsi anlamlı ve ayrı ayrı ulaşıyordu. kimisi ağlıyor, kimisi kahkaha atıyordu. taitanın müziği ve şarkılarını duymuyordum, sanki içimde çalınıyordu bu şarkılar. bu arada bazı ürpertici sesler işitmeye başlamıştım. daha çok tanımlayamadığım klik klik klik gibi süregiden bir hayvan sesine benziyordu. aynı zamanda çeşitli sesler geri sarmaya ve kendilerini tekrar etmeye başlamıştı. şimdi lineer olaylar gibi anlatıyorum ama asıl deneyimde bu şekilde gerçekleşmediğini belirtmeliyim. bütün bunlar devam ederken bu arada aynı zamanda çocukluk günlerime döndüm ve orada da ayrı bir hikaye devam ediyordu. bu basit bir geçmişi hatırlama durumundan çok yeniden geçmişi yaşamaya benziyor. daha çok çocukken yaşadığım kimi problemli olayları yaşadım diyebilirim ve daha da ilginci hiç bilmediğim ama sanırım bilinçaltımda kendimi suçladığım şeyler keşfettim ve ne kadar saçma inanışlar kurduğumu gördüm. bütün bunlar olurken yaje etkisini artırıyor ve benlik yıkımına devam ediyor tabi ki. mekanın kaybolduğunu ilk kendime dokunduğumda farkettim sanırım. sol ya da sağ ya da herhangi bir merkez ortadan kaybolmuştu. dokunduğumu hissediyordum ama bunu tarif edebilmenin imkanı yok; bir bütün olarak hissediyordum. bu arada konfüzyon etkisini artırdı ve zaman konusunda kafam karışmaya başladı; önce ve sonra anlamını yitirdi. geçmişteki benlik, şimdiki benlik, gelecekteki benlik hepsi birbirine girmişti. bir ara dışarıda ateşin başındayken aslında ateşin başında değil yatakta olduğumu anladım, yani anlamadım emin değildim; hatta bunu düşünenin kim olduğu konusunda bile kafam karışmıştı. sizi bir arada tutan tek şey belki de mideniz diyebilirim. midem beni bu illüzyonlardan uyandırarak dışarıya çıkardı. bu arada ne kadar berbat hissetiğimi hatırladım ve yere soğuk, ıslak çimenlere kapandım. beni otların arasında bir kaplumbağa gibi hayal edebilirsiniz kimliğim ortadan kaybolmuş, sıfır düşünce ile genetik imzasını taşıdığım tek hücreli atalarımdan farklı hissetmiyordum. herşey otomatik bir biçimde bütün olarak gerçekleşiyordu. kusmaya çabaladıysa da bedenim başarılı olamadım maalesef. fiziksel ve ruhsal engeller buna müsaade etmiyordu. bu arada yaşadığım dehşeti gerçekten hatırlamıyorum. kime, neye yalvardığımı bilmeden yalvarıyordum bitmesi için. bu kısım şişirilen egonuzun yaje karşısında sönümlendiği nokta oluyor aynı zamanda. bu bedel ödeme kısmı ne kadar sürdü bilmiyorum. birisi iyi olup olmadığım konusunda endişe edince ayağa kalkıp ateşe yöneldim. o vakitten sonra deneyimim gayet keyifli geçti diyebilirim. ateşin sıcaklığı hiç olmadığı kadar tatlı geliyor, soluduğunuz hava, bütün gerçeklik, etrafımdaki insanlar ve kurduğum diyaloglar.

    ikinci deneyim

    bu sefer başka bir taita ile bogota içerisinde bir evde toplandık. ilk deneyimden aldığım derslerle daha iyi geçeceğini düşünüyordum (hala akıllanmamışım!). genel olarak seremoni benzerdi. ortamda garip bir enerji vardı yine. nadiren sessiz; kimi dans ediyor, kimi davul çalıyor, kimi yelpazeleri sallıyor. içe kapanmak aslında neredeyse imkansız bazı sessizlik anları dışında. ama kalabalık bir yerdeydim ve herkes kendine göre huzura ulaşıyordu (kusuyordu). zaman zaman durgunlaşan sessiz anlarda taita birdenbire bir çığlık atınca irkiliyordum. ilk fincan 1 saat geçmesine rağmen bir etki etmemişti. aklımdan da herhalde sorun yajede diye geçiyordu (saygısızlık ikinci hata). bu yüzden ikinci bir fincan yaje aldım. işin aslı ne kadar içerseniz o kadar iyi pinta görebilirsiniz ama genelde vücudunuz bunu kabul etmiyor. tahmin ettiğim gibi ikincisi yeterli oldu ve o midenize oturan his yeniden oluşmaya başladı. fakat bir şeylerin farklı gittiğini hissedebiliyordum. bir süre sonra renksiz ağlar görmeye başladım. bunların hareketleri sürerken gözümü açtığımda etrafımda farklı bir gerçeklik olduğunu hissedebiliyordum. ilk defa renkli figürler görmeye başlamıştım. daha çok gökkuşağı renklerinde bir çubuğun ossilasyonu diye tarif edebilirim bunu. bu tip görüntüler kusmaya ne kadar yakın olduğunuza bağlı olarak gidip gelirken bir tür yanılgıya düşüp bedeninizi kontrol edebileceğinizi düşünüyorsunuz, fakat içinizde biriken baskıyı kontrol etmenin bir yolu yok. bu baskı doruk noktasına ulaştığında görüntüler de renkleniyor ve şekiller rahatsız edici figürlere dönüşüyor. ilk deneyimimde kendisini göstermeyen canavarlar da şimdi ortaya çıkmaya başlamıştı ve belli belirsiz saldırıyorlardı. bunu takiben anlam veremediğim ama rahatsız eden sayısız ağız açılıp kapanıyordu gözlerim önünde. etrafımda oturan insanlar da şekil değiştirmiş ve sanki onlar gitmiş yerlerine ruhlar gelmişti; karanlık, şekilsiz ve saygı duymamı isteyen figürler. görüntüleri sağlayan şey aynı zamanda onu analiz etmenizi ve kaydetmenizi engelleyen de bir güç. bu nedenle onları ne kadar tahlil etmeye çalışırsanız o kadar uçucu oluyorlar. ruhlar diyarına giriş yaptığınızda anın kendiliğindenliğine saygı göstermeniz gerekiyor. bu şekilde görüntüler zirvesine vardığında bu sefer kusma yoluna değil tuvalete gitme yolunu seçmiştim ve ilk defa bedenim bir engel çıkarmamıştı. buna ne kadar sevindiğimi anlatamam o acı ve dehşet ortasında zira bu son çıkarma aşamasında psikolojik ve fizyolojik anlamda bütün yan etkiler de doruk noktasına ulaşmış oluyor. tabi ilk başta daha iyi olacağımı düşünürken giderek dibe batacağımı bilemiyordum doğrusu. bu ilk döngünün ardından bunu bir diğeri izledi: bu sefer kusmuştum. ve bunu diğeri izledi. her döngü kendine özgü bir karaktere sahip ve yine lineer değil, daha iyi olacağınızın bir garantisi yok. artık kötü hissetmediğiniz noktaya gelene kadar kendini arındırmanız gerekiyor. daha sakin bir düzeye ulaştığınız zaman görüntüler de daha keyif verici oluyor doğal olarak ama bu görüntüleri 'gerçek' dünyayı izler gibi izlemenizin bir yolu yok. pinta tamamen akışkan ve değişken bir şey. farklı görseller sürekli olarak birleşip yeni bir şey meydana getirip dağılarak başka bir dizayna ulaşıyorlar, sürekli hareket eden bir renk denizi ve gönderdikleri mesajlar aklımızın alabileceğinin çok çok ötesinde sıkıştırılmış oluyor çoğu zaman.

    ilkine göre daha berbat bir deneyim olsa da pintaya yaklaştığım için kendimi tebrik ediyordum. sabaha doğru herkes harika hissederken ben kendimi yine tuvalette bulmuştum. neyseki orada sona erdi ve sokağa çıktığımda yine aynı tanıdık sevinçle doluydum.

    sonuca bağlarsak yajeyi diğer maddelerden ayıran en öneml özelliği gerçekten işe yarıyor oluşu. bir şekilde bu amaca yönelmiş bütün maddeler size geçici bir rahatlık verirken bunu daha sonra takip eden bir depresyonla ödüyorsunuz. yaje ise tam aksine sizi hafifleştiriyor, daha mutlu ediyor ve iyimser düşünmenizi sağlıyor. o kadar enerji harcadıktan sonra akşamdan kalma halinin tam tersini hissediyorsunuz. aynı dünyaya geri dönüyorsunuz ama sanki yeniden doğmuş gibi, yeniden çocukmuş gibi- renkler daha canlı ve alışkanlığın görmenizi engellediği güzellikleri farkediyorsunuz. kusmaya ve diğer berbat sonuçlarına rağmen bir kere temizlenme işi bittikten sonra yaje keyif veren bir deneyim. travmatik olmasının sebebi temel doğrularla karşılaşmanın doğasından ötürü zor oluşu ve egonuzun sizi türlü sahtekarlıkla, işkenceyle yüzyüze bırakması. yaje adeta bu sahte kimliklerle savaşmanın tek yolunun savaşçı yolu olduğunu bilmekte ve siz bu sahteliklere son darbeyi vurana kadar sizi adım adım bu mücadele için eğitmekte. başka nasıl yajeye benzer bir etkiyi bulabiliriz bilemiyorum. o kadar yoğun yaşanan bir kutlama ki bu... gece boyunca süregiden sarhoş bir neşe, ruhun rahatsız edici ifşası, zihnin korkuyla felç oluşu, hiç tanımadığınız insanlarla kurulan derin bağlar, ağlayışlar, şarkılar, çığlıklar, danslar ve şafağın doğuşunu bir ateşin yanıbaşında sükunet ve huzur dolu selamlamak. yaje böyle birşey.

    --- spoiler ---
  • sabahattin ali ne düşünerek yazmıştır bilmiyorum ama bu duruma dair kendimi çok yakın hissettiğim iki cümlesi var:

    "şimdi, geldiği kadar sebepsiz ve ani çekilip gidiyordu. fakat benim için bundan sonra eski uykuya dönmek imkânı yoktu."
  • yolculuk hakkında;
    içinde hapsolduğumuz bedende kısılıyken o kadar bilgiyi idrak edebilmemiz mümkün değil, o yüzden bedenden ayrılıp gösteriliyor.
    yeniden doğduğunda, üzerine onlarca film izleyip, kitap okuduğun, tanıdığın ve bir o kadar da yeni olan bir gezegende ziyaretçi gibi dolaşmaya başlarsın.
    eskilerin o kadar bilgiyi nasıl edindiği sorusunun yanıtını artık biliyorsundur.
    bir sonraki ziyarete kadar kendini hazırlamaya başlamalısın, çünkü "o"nla iyi geçinmelisin.
  • * sekerat-ı mevt denilen safhayı bilerek ve isteyerek deneyimlemeye olanak sağlayan karışım.
  • yavaştan trend olmaya başlaması ile canımı sıkan madde. ne güzel az bileni vardı, şimdi millet peru'ya akın eder.

    http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/26303771.asp
  • sanırsın çok sıradan ve neredeyse tehlikesi olmayan bir konu gibi hürriyet'e haber konusu olmuş, peru dolaylarının bir iksiri.
    sizin yapacağınız gazeteciliğin taaaa!

    edit: imla
  • kullanıp türkiye'ye getirmiş arkadaşıma : kullandıktan sonra gözümü açtığımda, toprağın altında ve üstündeki tüm canlılar için sorumluluk hissediyordum'u söyleten karışım.
    akabinde oraya yerleşme hayalinden bahsedip etkilendiği hadise.
  • bu ülkede yaşayan herkesin, her hafta 1 adet içmesini gerektiren boyut değiştirten iksir.
  • bir kaç gün önce 2. kez deneyimleme şansı bulduğum iksir.

    ayahuascanın gücü kıvamıyla ilişkili. bal kıvamlı olanlar çok daha güçlüyken ve ilk deneyimleme için önerilmeyecek bir iksirken, daha sıvı kıvamlı yapılan şekli 10 saatlik bir dilimde 4-5 kez tüketilebilir. bu 2 deneyimi kendi içimde kıyaslarsam şunları önerebilirim:

    -şamanı önceden tanıyor olmak deneyimin derinliğini pozitif yönde etkiliyor.
    -ritüel anlamında kalabalık gruplarla yerli dilin müziklerini çalmak, söylemek görülmeye değer; ama eğer amaç ayahuascayı öğrenmekse tanıdık insanlardan oluşan küçük bir grupla birlikte olmanız daha avantajlı.
    -şamanların 2sinden de öğrendiğim şey, bu işin spiritüel bir çalışma olduğu ve bundan ötürü ticari amaçla yapılmasının gerçek etkiyi oluşturmayacağı.
    -evvelinde konsantre olmak üzerine çalışın, içerken kafanın tamamen boş olması etkiyi kuvvetlendiriyor.
    -bilinçaltınızın analiz etmek istediği sorunu bulun ve ona yoğunlaşın. o temel soruyu bulmadan ayahuascayı yaşamak biraz ziyan.

    daha detaylı merak edenler yeşillendirebilir.
  • ziplenmiş psikanaliz.
    insanlar senelerce devam ettikleri analitik terapi seansının sonunda nasıl yıkıma uğruyorlar. her seans ayrı yüzleşme, yorgunluk oluyor çünkü. bunları deneyimledikten sonra gelişim ve iyileşme gösterecekleri varsayılıyor. bunu bir süreçten geçtikten sonra yakalayabiliyorlar.
    anlatılanlardan ayahuasca'nın tek seferde bunu sağladığı sonucuna ulaştım. biraz korkutucu.
hesabın var mı? giriş yap