aynı isimde "aydede" başlığı da var
  • iyi mi ettim kötü mü bilemeyerek bu filmi annemle seyrettim. ikimiz de beğendik.

    taşrada büyüyen herkesin kendinden bir sürü şey bulacağı, kimi zaman gülerek kimi zaman iç çekerek seyredeceği detaylarla dolu film. genelde taşra filmlerini pek sevmem ben, çünkü taşra öyle dışarıdan bakılarak anlatılacak bir yer değil, bizim yönetmenlerimiz de edebiyatçılarımız da başları sıkılıverdi mi hemen taşraya sığınmayı pek seviyorlar ama dediğim gibi, taşra öyle anlatılacak bir yer, bir "şey" değil. elbette ve neyse ki tüm taşra filmlerimiz aynı şekilde değil, rahmetli seyfi teoman'ın tatil kitabı ve rahmetli ahmet uluçay'ın karpuz kabuğundan gemiler yapmak filmleri çok gerçekçi, duru, malumu ilan eden yapımlardı bana kalırsa.

    aydede de birçok açıdan, "bakın taşralılar böyle yaşar" demiyor da "biz taşralılar da bazen hikâyeler anlatırız böyle" diyor. ilk uzun metrajlı filmi imiş yönetmenin üstelik, ne güzel. bir de son dönemlerde sık sık üstünde durulan baba-oğul ilişkisi temasındansa anne-oğul ilişkisine odaklanmış olmasını çok sevdim filmin. zira bu ilişki de hayli çetrefilli, hele de bir baba yoksa evde...

    bekir ve hasan'ı canlandıran çocuk oyuncuların yetenekleri takdire şayan, yolları açık olsun inşallah. daha evvelki entry'lerde bahsedildiği üzere derinlikli işlenmemiş olsa da öğretmen karakteri de gerçekçi bir yerden oynanmıştı. aslında ayşenil şamlıoğlu hariç tüm oyuncular oldukça iyiydi. hele de ezgi mola, ne yalan söyleyeyim, kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi böyle bir karakteri bu kadar başarılı canlandıracağı.
  • --- spoiler ---

    bir cenaze töreniyle açılan film, babasını kaybetmiş bir anne ile onun dedesini kaybetmiş çocuğunun birbirinden bağımsız ilerleyen ama ara ara kesişen hikâyesini anlatıyor seyircisine. film; anne karakteri üzerinden genç yaşta dul kalmış ve babasını kaybettikten sonra en yakın akrabaları tarafından bir miras kavgası içine sürüklenen çaresiz bir kadın hikâyesine odaklanırken ona paralel olarak işlediği diğer hikâyede, aya gittiğine inandığı dedesine ulaşmak için bir bisiklet satın almaya çabalayan ve bu yolda minik bir suçluya dönüşen ilkokul çağındaki çocuğun macerasını anlatıyor. birbirine paralel iki başarılı hikâyesi ile aydede; yönetmenin okulla ilgili çocukluk travması yaşadığı düşüncesi uyandıran çizdiği gerçeklikten uzak ve son derece itici öğretmen tipine rağmen gerek ezgi mola’nın varlığı ve minik oyuncuların başarılı performansı ile gerekse ele aldığı konuyla ve türk sinemasının kanayan yarası olan yerel ağız kullanmadaki az görülen başarısıyla etkileyici bir film. ne var ki anadolu kırsalına ve sosyal yaşamına dair gerçekçi bir panorama çizen, bunu hayata tutunmaya çalışan genç yaşta dul kalmış kadın figürü, ilkokul çağındaki çocukların hınzır maceraları ve acımasız çocuk rekabeti ile zenginleştiren film; konuyu nereye bağlayacağını bilemeyen ve “seyirciye bırakılan son” klişesine sığınan finaliyle derin bir hayal kırıklığı yaratıyor. ancak aydede, görece başarısız bir final uğruna göz ardı edilmeyecek, izlemeye değer başarılı bir yerli film kesinlikle.
    --- spoiler ---
  • filmin sonunda karnıma taş yemiş gibi oldum.

    ezgi mola taşralı kadını, onun küçük umutlarını ve fukaralığını çok güzel yansıtmış bence.
    ezgi mola’nın ağzı gayet güzel oturmuşken ayşenil samlıoğlu hanımefendininki biraz eğreti durmuş gibi geldi bana.
    senaryoda o kadar çok muydu bilmiyorum ama çocuk oyuncular çok fazla lan ve len nidalarını telaffuz ediyordu her repliğin başında. bir yerden sonra beni biraz rahatsız etti diyebilirim.

    hep olumsuz şeyler söylemiş gibi hissettim kendimi ama genel olarak filmden duygusal olarak çok etkilendiğimi ve beğendiğimi söylemek isterim.
    ilk uzun metraj filme göre oldukça başarılı diye düşünüyorum.

    son olarak mazlumun mazluma yaptığını kimse yapmıyor şu zalim dünyada be bekir’im.
  • bekir'e yapılan yamuklar canımı acıttı. hele o en iyi arkadaşı hasan'ın attığı kazık. sevdiği kızı elinden aldı, topladığı paraları elinden aldı, hayallerini elinden aldı.
  • köy tarafından kucaklanmayan çocuk, sıcaklığını hissetmek için onu yakar.

    afrika atasözü
  • tek bir kelime ile anlatılacak olursa özeti çıkışsızlık olacak, çok fazla etkileyici diyalog barındırmadan çok şey anlatan başarılı film.

    --- spoiler ---
    sonunda bekirin öldüğü kesin değil, kaportacının kapıyı açtığı da. bu belirsizliği sevdim. çocuğun tepkilerini ve filmin sonunu biraz 400 darbe filmine benzettim.

    karısından kaçan bir adamı tek çıkış yolu görme, ablanın ataerkil düzen yüzünden sana yardım edememesi, durumu insanın yüreğini sıkıyor.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    çocuk karakter bekir kara simseke binmeden önce bisikletin fren tellerini kesince bir an çocuğa komplo yapacak sandım. meğerse ki kendi sonunu yazmış.
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    basarılı bir film olmus begenerek izledigimi belirtmek isterim. rabia'nın oglu bekir'ın ayagı tasa surtse kaportacı osman'nın ogluna catması ve sonunda bisikletine bir sekilde tekme atıp devirmesi en cok guldugum sahneler oldu.
    filmin sonunda e.t filmine gonderme oldugunu dusundum cogu kisinin aksine, orada da basroldeki cocuk bisikletle gokyuzune yukselip ayın onunden gectigi bir sahne vardı o yuzden ben filmin sonunu daha fantastik bitirdim kafamda.
    --- spoiler ---
  • 2018 model film.

    --- spoiler ---

    ezgi mola'yı çok beğendim. kaportacı osman'a inceden inceye yanması, hem ona güzel görünmek için süslenmesi, bir o kadar da utanması... garibanlığı, çaresizliği... her şey çok güzeldi.

    kaportacı osman'ın şikayete geldiği zaman rabia'nın yüzüne bile bakmaması, iki lafından birinin "bacım" olması, fakat börekten sonra dükkanın önünden geçen rabia'dan gözlerini ayırmaması...

    öğretmenin eda'nın annesi ile arkadaş olmasından dolayı eda'ya gereksiz şekilde iyi davranması, onu kayırması, bekir'inse adeta şamar oğlanı olması...

    hepsi çok hoştu. özellikle çocuk oyuncuları pek beğendim.

    bekir daha güzel tabi. o öfkesi, büyük adımlarla hızlı hızlı yürümesi, oyunlarda sürekli "ütmesi", kendine güveni, eda'ya olan saf sevgisi, eda'nın montunun üzerine montunu asması, başka çocuğun montların yerini değiştirince sinirlenmesi... yerli malında hazırladığı ekmek arası... sadece aşağıdaki sahnedeki duygu geçişi bile televizyon dizilerinde çıkan "oyuncu"lara bin basar.

    - bekir oku bakayım ödevini.
    - annem 28 yaşındadır. dedemle birlikte çalışıyorlarmıştır. şimdi çarşıda dükkanımız var. orada çalışıyordur tek başına. beyaz renklidir. gözleri garadır. batılcan bişiri. yemediğimde bana gızar. çok güzel sucuk bişiri, ama her zaman bişirmez. ilyas dedem güzel gokarmıştı. tesbihilen dakkası vardı. gazoz kapağınnan fırfır yapardı. pisiklet alacağıdı bağa...
    - babanı da oku.
    - ...
    - babanı da okusana evladım.
    - öğretmenim babamı yazmadım.
    - niye yazmadın?
    - babası ölenler ne yazcek bilemedim öğretmenim.

    bu arada "gerizekalının başkanı!" sözünü ben de kullanırdım küçükken. tebessüm ettirdi. :)
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    dedesinin ölmeden önce çocuğa bisiklet alacağını söylemesi dışında torunuyla dedesi arasında herhangi bir bağ yoktu, filmin başında bunu anladık. öldükten sonra da dedesinin aydede olduğunu sanmaya başlamasının ardından, bir akşam tv’de uzaylıyla aya bisikletle uçan çocukları görüp, kendisi de filmin sonunda bisikletle aya uçtuğunu sanıyor. ben bu kadar zorlama ile yapılan bir kurgu daha görmedim. filmde işlenen diğer konular da birbiriyle alakasız, üstelik hiçbiri de bir finale bağlanmıyor.

    filmde boğazımın düğümlendiği tek bir sahne vardı, o da yerli malı haftasında sınıfa ekmek arası çorba getirmek zorunda kalıp, kavgalı olduğu çocuğun elinde kendi annesinin açtığı böreği gördüğü andı. onun dışında ı ıhh, ne yazık ki her şey çok zorlama.

    --- spoiler —-
hesabın var mı? giriş yap