• hani rahmetli bob ross tam da resim ne güzel olmuşken şuraya da bir ağaç istiyor diyerek caaart diye yırtarcasına kapkara bir şey çizerdi ya...
    tuvalin dili olsa da konuşsa belki iyiyim böyle diyecek,
    hadi bir ağaç daha diyecek
    orman isterim diyecek
    belki de rengini beğenmeyecek.
    ama ne oluyor? bu örnekte tuvalin benlik duygusu dışarıdan bir el tarafından oluşturuluyor.
    bizler de ekran başında hezeyan içinde çeşitli yorumlar, duygulanımlar üretiyoruz.
    lakin müdahale edebilecek bir diyalog halinde değiliz o an.
    anca programın ratingini ve rahmetlinin karmasını belki bir nebze etkileyebiliriz.
    daha fazlası içinse fırça, boya, tuval ve temas gerekiyor.
  • jacques lacan'a ait bir tanımdır. bebek bir aynada annesinin kucağındaki görüntüsünü anne ve kendinin bir bütün olduğu şeklinde alımlayarak görür. anne ve kendisini bir bütün olarak algılayan bebek, anne kucağından ayrıldığında benliğinin parçalanmış olduğunu düşünecek ve kendinin aynasında her zaman bütünden kopmuş olduğuna inanacaktır. bireydeki eksiklik duygusu temelde kendini ayrımsayıp benliğinin bütününün kendisinden oluştuğuna inanmasıyla kaybolur.
  • ınsanlarin bizi nasil algiladiklari, bizim kendimizi nasil algiladigimizi etkiler. kendi kendini gerceklestiren kehanet gibidir.
  • amerikalı hümanist sosyologcharles cooley”’in ortaya attığı ve bireyin benlik duygusunun , diğer insanların onu algılayı$ından yansıyarak olu$tuğu dü$üncesini savunduğu teorisi.
  • (bkz: looking glass self)

    ayna benlik, ünlü sosyolog charles cooley tarafından ortaya atılmış sosyolojik bir kavramdır. bireyin benlik algısını, başkalarının onu nasıl gördüğü algısıyla şekillendirmesine denir.
    birey, başkalarının kendi hakkında ne düşündüğünü kendince algılamaya çalışır. bu algı doğru olmak zorunda değildir. başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüğümüzü her zaman doğru tahmin edemeyiz. ayna benlik sürecin de etkili olan da, başkalarının bizim hakkımızdaki gerçek düşünceleri değil, onların bizim hakkımızda ne düşündüğünü düşündüğümüz önemlidir.

    ayna benlik kavramında üç ana bileşen vardır:

    1. başkalarına nasıl göründüğümüzü kafamızda canlandırırız.

    2. bu canlandırdığımız görüntünün başkaları tarafından nasıl yargılandığını canlandırırız.

    3. bu canlandırdığımız yargılar ile benliğimizi meydana getiririz.

    örnek olarak, bir öğretmen düşünelim. öğretmen, hatalarını daha iyi öğrenebilmesi ve ders çıkarabilmesi amacıyla bir öğrencisinin ödevine düşük puan vermiş olsun. öğrenci ödevini gördüğü zaman zeki olmadığını ve öğretmeni onu başarısız gördüğü için düşük puan aldığını düşünüyor. gerçek öyle olmasa da, çocuk öğretmenin onun hakkındaki algısını, kendine göre yorumlayarak başka türlü algılıyor. sonuç olarak, kendinin zeki ve başarısız olduğunu düşünüyor.

    ayna benlik kavramını daha iyi anlayabilmemiz için cooley’in şu sözüne de göz atabiliriz:

    "ben benim düşündüğüm kişi değilim, ben senin ben olduğunu düşündüğün kişi de değilim, ben senin ben olduğumu düşündüğün kişi olduğumu sanıyorum."

    daha fazla bilgi için:

    vikipedi

    khan academy
  • ben de nerede o ayna diyordum, işte:

    "i am not what i think i am, and i am not what you think i am. i am what i think you think i am."*

    ben düşündüğüm kişi değilim, ben düşündüğünüz kişi değilim. ben düşündüğünüzü düşündüğüm kişiyim.

    bu da benden can yücel çevirseydisi:
    kafamda kurduğum adam değilim ben, sizin kafanızdaki hiç.
    kafamı sikeyim, beni kurduğunuzun kurduğum.
  • sosyolojide, bireyin her türlü davranışı kendi açısından yorumlayarak, kendini bunlara göre değerlendirmesi, başkalarının kendisi hakkında ne düşündüğünü anlamaya çalışması. böylece başkalarının bize yansıyan tavır ve hareketleri kendimize yansıtılanı gördüğümüz aynaya benzer.bu yansımadan ayna benlik kavramı doğar.
  • charles horton cooley bunu şöyle açıklar:

    bir bebek yürümeye başladığında önce onu tutacak birini arar ve bu kişi onun ailesindendir. ailesine gülerek koşarken yere düşen çocuk, anne ve babasının ellerini çırparak ona gülmelerini etkileyici bulur. bebek kendisinin komik olduğunu düşünür ve bu durumu ailesi de onayladığı için düşe kalka bu eylemi defalarca tekrarlar. her defasında düşse de tekrarlar.

    peki, bebek onu tutacak bir eli bulamasaydı bu kadar düşmeyi, düşeceğini bildiği halde gülmeyi göze alabilir miydi?

    bir şekilde olumluladığımız her kötü davranış, karşı tarafta ayna benliğin oluşmasını sağlıyor ve zaten beni böyle kabul edip, böyle seviyorlar diye aynı eylemlerin tekrarlanmasıyla devam ediyor. hal böyle olunca da ayna benlik insanların muhakeme yeteneğinin ortadan kalkmasını, doğru düşünememesini sağlıyor. etrafımız hata yaptığını anlayamayan, empati yoksunu, yapacağı hareketin sonucunu düşünmeyen, özür dilemeyi bilmeyen, geçmişte olumluladığımız davranışlarının birer fasit daireye dönüştüğünü ve aslında bunların topyekün anormal olduğunu göremeyen insanlarla çevrili bir hale geldi. tam da bu noktada gerçeği gören bir çift göz yerini yalanlara, avuntulara, bahanelere, mazeretlere ve binlerce inkara bıraktı.

    belki de birini tüm hatalarıyla sevmek ona yaptığımız en büyük kötülüktür.
  • charles horton cooley'in insanların bizi nasıl gördüğünü düşünmemize dayanan benlik imajı için kullandığı kavram.
    (bkz: aynada akseden ben)
  • (bkz: #93461927)
hesabın var mı? giriş yap