• tercümelerinde kullandığı türkçeyi(?) okumaktansa tercüme ettiği eseri orjinalinden okumak daha iyidir. o dili bilmenize gerek olmadan. mesela ben almanca bilmiyorum ama kant'ın arı usun eleştirisini almancasından okusam daha iyi anlarım.
  • valla biz bunun muhabbetini bir arkadaş ile yapmıştık da pek eğlenmiştik. işte bu adam oscar kazansaydı nasıl bir konuşma yapardı filan diye saolsun üzerine öyle geyik döndürürdük. bir kere pratik aklın eleştirisi kitabındaki pratik'i kılgısal diye çevirmiştir ki açık söyleyim şimdi bile bilmem ne anlama geldiğini kılgısalın. oğuzların kayı boyundan gelenlerin toplumsal yaşayışını anlatan bir kitap ismi gibi duruyor. spinoza'nın töre bilim'ini çevirmiş, her maddeye öyle bir not düşmüş ki toplasanız kitabın toplamından daha fazla yer tutar dipnotlar. okuduğumdan hiçbirşey anlamadığım da cabasıdır. spinoza ile aziz yardımlı'nın bir arada olduğu ortama ayak bile atılmaz zaten ya neyse. adamı te ne zaman tüyap'ta görmüştüm, böyle standının önünde dikilip imza verirken. haftasonunu değerlendirmek için tüyap'ta dolaşan bir adam vardı orada. belli ki yorulmuş, yardımlı'nın yanındaki sandalyeye oturmak için izin istemişti. aziz yardımlı da artık bundan bir mana mı çıkarmak istedi bilemem uzun bir süre durdu. o an dedim ki yanındaki sandalyeye oturulmasının ahlaksal değerini tartıyor galiba içinden. çünkü bayağı bir durmuştu, sonra nasılsa "tabiiki" cevabını verivermişti de ağzından normal bir kelime çıktığına pek sevinmiştim. bir kere hegel'i, heidegger'i ne kadar zor adam varsa çevirmiş. tek başına yayınevi işletiyor. bu adam kocaman bir çılgın ve maalesef kendisi bunun farkına varamayacak kadar felsefeye batmış. bir yandan logos'u alırsın, bir yandan iğdeyi, pardon ideyi, bir yandan tözü çekersin yamacına, bir yandan salt kelimesini. bir yandan öz türkçeye dönersin, fiillerin anlamını değiştirirsin, bir yandan hume selam çakar size, bir yandan wittgenstein. kıçı başı belli olmayan cümleler kullanırsın, belki az çok aziz yardımlı türkçesine benzetebilirsin böylece.

    edit: bir keresinde karar verdim dedim ki sorunu bulacam. benim anlama yetim mi problemli, yardımlı'nın türkçesi mi bi acayip. sabah kalktığım gibi, kahvaltı etmeden sigara yakmadan yataktan çıktığım gibi bu adamın çevirdiği bir kitabı elime aldım. okuyayım dedim. sonuç şu ki sabah akşam fark etmiyor. aziz yardımlı felsefeye o kadar değer veriyor ki sadece kendisinin anlayabileceği kitaplar yazarak eserlerinin gizini korumayı başarıyor. ama o böyle yaparken okurları onunla taşak geçiyor, bunu hiç farkedemiyor işte.
  • aziz yardımlı bu ülkede felsefeyi elli sene geri götürmüştür. bu kılgısal usun eleştirisi'nden:

    "kılgısal yasanın özdeği, e.d. düzgünün bir nesnesi hiçbir zaman görgül bir yolda olmanın dışında verilemeyeceği için, özgür istenç ise, görgül (e.d. duyulur dünyaa ait) koşullardan bağımsız ve gene de belirlenebilir olmak zorunda olduğu için, bir özgür istenç yasanın özdeğinden bağımsız olmalı ve gene de yasada bir belirlenim zemini bulmalıdır. ama yasada, onun özdeği dışında, yasamacı biçimden daha öte hiçbir şey kapsanmaz. öyleyse istencin bir belirlenim zeminini ancak düzgüde kapsandığı düzeye dek yasamacı biçim oluşturulabilir."

    bu da aynı kısmın ingilizce çevirisi:

    "since the matter of the practical law, i.e. an object of the maxim, can never be given otherwise than empirically, and the free will is independent on empirical conditions (that is, conditions belonging to the world of sense), and yet is determinable, consequently a free will must find its principle of determination in the law, and yet independently of the matter of the law. but, beside the matter of the law, nothing is contained in it except the legislative form. ıt is the legislative form, then, contained in the maxim, which can alone constitute a principle of determination of the [free] will"

    türkçedeki kelimelerin anlamlarını tek tek öğrenince bile dilimize aşırı uzak oldukları için anlamak çok zor. #azizyardımlıyargılansın

    yani allah aşkına, kant almancadan ingilizceye çevrilince yağ gibi akıp gidebiliyor ve ben anadilim ingilizce olmamasına rağmen anlıyorsam rahatça ama türkçe çeviriyi anlamak için kıvranıp duruyorsam kimse bana yok felsefe çalışmak ciddi iştir gakguk yapmasın. aziz yardımlı'nın tercümesi kötü bile değildir, felaket ötesidir. tercüman anlaşılır olmaya özen gösterir, metne bakınca "bu ne lan?" hissi oluşmaz. ben de çeviri yapıyorum ordan biliyorumk.

    hatta bakın bu da aynı kısmın translate türkçesi:

    "pratik yasanın meselesi, yani maksimin bir nesnesi ampirik olarak başka türlü verilemez ve özgür irade ampirik şartlardan (yani, duyu dünyasına ait koşullardan) bağımsızdır ve yine de belirlenebilir, dolayısıyla, özgür irade, yasada karar verme ilkesini bulmalı ve yine de hukuk meselesinden bağımsız olmalıdır. fakat kanun meselesinin yanında yasama biçimi dışında hiçbir şey bulunmamaktadır. o halde, [özgür irade] iradesinin tayin edilmesinin bir ilkesini oluşturan maksimde yer alan yasama şeklidir. "

    nedense bunu okuyarak kant'ı aziz yardımlıdan daha iyi anlayabileceğimizi düşünüyorum. e google translate bile aziz yardımlı'dan daha yardımcı kant'ı anlamada, biz napalım??
  • düşünen insanın bir numaralı görevi, herbert marcuse metinlerini bu dilin tahakkümünden kurtarmaktır.
  • eytişimsel sensin özdekçilik sana girsin türkçesidir.

    kitap okurken çevirmenine küfreder misiniz ? çevirmen aziz yardımlı ise edersiniz.

    heidegger okumaya heves edip aziz yardımlı yüzünden almanca öğrenen arkadaşlarım var lan benim ! saçları falan sarardı bildiğin alman oldular. müslü var mı diyor geçen biri, dedim büşra sikerim bak düzgün dur.
  • idea'nın son yayınlarında , özellikle popüler olanlar, artık parantez içi açıklamalara da sahip bir türkçe olmuş.
    sona sözlük koymuş. madem "türkçenin türkçesi sözlüğü"nü koyacaksın, direkt kendini niye yazmazsın diyeceğim...
    istenç dedikten sonra sözlüğe "irade" diye açıklama koymak nedir, bir desinler bunu.
  • (bkz: kılgısal)
    (bkz: ıralayıcı)
  • çevirilerini her okuduğunuzda türkçe'deki kelimelerin küfür haline gelirken nasıl da farklı haller alabileceğini keşfetmenizi sağlıyor.. insana kendini yeniden keşfetme olanağı veriyor sağolsun..

    ilk iki cümlesini okuyup bıraktığım hiçbir kitap olmamıştı şimdiye kadar.. sayesinde yeni rekorlar kıracağımı düşünüyorum.. ahaha
    bir de sözlük var sonunda.. babası varsıl bir tecimci olan schophenauer kusura bakmasın şimdilik..
  • herbert marcuse 'nin kitapları okunduğunda , sıklıkla kitabın sonundaki ingilizce tanımlara bakmak zorunda bırakan türkçedir.
  • insanı felsefeden soğutan bir tür yabancı dil. şimdi dil dediğimiz şey insanlar arasındaki iletişimi sağlamak amaçlı bir araç sanıyorum. ideolojik saplantılara ne gerek var. koskoca frederick coplestonın koskoca felsefe tarihini piç etmenin alemi ne. insan gibi okuyup anlasak ya, olmaz mı?
hesabın var mı? giriş yap