• seni seviyorum. sen de beni sevme.

    benim için bir cümleden ibaret olacağına, işçiliğiyle göz kamaştıran bir ana fikir ol.

    bir çocuk ol ve kafiyelere uyma.

    sigara tütününden deniz atı yap.

    hayatının en güzel manzarasına karşı o gece kırmızı şarap iç; yıldızlar altında zeus‘a bir dal sigara kurban et.

    bir kitapçıya uğra ve daha önce okuduğun ve sevdiğin ve bu yüzden bir arkadaşına da okusun diye ödünç verdiğin bir kitabı, sana geri dönmeyeceğini bildiğin için yeniden satın al.

    bu kitabı bir başkası istiyorsa da, onun gözlerine baka baka o kitabı ver ona ki alnında kocaman kocaman harflerle enayi yazsın.

    enayi ol çünkü bilgelik enayilikten doğar.

    hiç tanışmamış olsalar da tanışmadan birbirini tanıyan insanların, birbirlerine ait anlamları binlerce yıldır kendilerinde barındırdıklarını gör.

    beni çok sevme. bir kitap yaz; son cümlesi “gök gürültüsü” olsun.

    “omnia mea mecum porto” yazılı bir dövmen olsun; okuduğun o çok sevdiğin kitapta adına en çok üzüldüğün karakterin adını taşıyan bir de teknen.

    salatan da roka mutlaka olsun. bahçenin zeytinlerinden taş baskıyla elde ettiğin erken hasat zeytin yağına doyur salatayı.

    rakıyı fazlaca kaçırıyorsan, eskilerin “kinara” dedikleri enginar, bahçenden eksik olmasın.

    bir sevgilin olsun ya da olmasın; sen de beni sevme.

    afrika kadar sömürüldükten sonra bile, ben de dahil hiç kimseye borcun olmasın.

    bırak da saçların bugün dağınık kalsın.

    aşk ya da bilgelik uğruna dağları delmene gerek yok; dağlarda birkaç gün geçirmen ve kendini kendine doğru adımlaman kâfi.

    sevdiğinin zannı altında ol, pirinin kalbinde.

    pirin aşığın olsun.

    gökkubben pirin.

    sen de beni sevme; ben seni severim.

    sen bugünlük keyfine bak.

    masanda canlı çiçekler mutlaka olsun çünkü çiçeğin canlısını sevmek aşk-ı ekberdir.

    eğer okumamışsam, bana sabahattin ali‘nin kürk mantolu madonna’sını hediye et.

    eğer delirmemişsem, beni delirt.

    sana deli diyene, sen divaneyim de.

    oğuz atay‘ın tutunamayanlar‘ını artık bitir.

    kitap yazamıyorsan bile, bir kitap yazsaydın, adını ne koyabileceğini düşün ve bir kenara not et; kulübe hoş geleceksin, çünkü artık bir kitap yazmaya başlamış olacaksın.

    sen de beni sevme,
    n’olursun…

    ben muhtemelen aynı yeri yüzerek geçmeye çalışacağım, bir mayıs akşamına doğru.

    beklerim.

    duşun altında değil de denizin ortasındaysan; suyun yüzeyine sırt üstü yat ve gökkubbeye bakıyorken, boşlukta uçuyor olduğunu düşün; gülümseyeceksin.

    su gibi olursan eğer, kalbinle düşünecek, beyninle seveceksin.

    sen de beni sevme, ben seni severim.

    yeri gelir, sana şiirlerden börekler açarım. pers topraklarına kadar uzanıp sohrab‘tan bir iki satır bile okurum; hayyam efendi dahi bizi kıskanır.

    bakarsın bir akordeon sesi duyulur bir yerlerden.

    ne zaman bir akordeon sesi duysam, durur dinlerim.

    beni durdurmak için akordeon çal.

    sen yeter ki beni de sevme.

    ben seni sevmeler diktasını ilân ederim.

    diktatörlük günlerinde, git okulunu falan as örneğin. okulun yoksa da işinden istifa et.

    işin de yoksa bu durumu sanata dök; işin sanatın olsun, seni sevmek de benim sanatım.

    yorulursan, ayaklarına ben yaparım en güzel masajları.

    merak etme; parasız da kalmayız; parasız kalacaksak da aç ve keyifsiz kalmayız; denizlerin balıkları ve ormanların meyveleri halen canlı ve leziz.

    bağlarda, güvercin yumurtası büyüklüğündeki üzüm taneleri halen bozulmuş değil.

    plajlar halen yatılabilecek ve cırcır böcekleriyle panik ataklar yaşayabileceğimiz kadar geniş…

    bakarsın, bir yerlerden bir lir sesi duyulur.

    ben ne zaman bir lir sesi duysam, durur dinlerim.

    ben ne zaman bir şeyi durup da dinlesem, ona aşık olurum.

    parmaklarım hem liri, hem de seni sever.

    “git, bir işe yara” diyenlerden de olamam.

    “git, bir şişe şarap aç” derim; daha iyi.

    uğruna daktiller dökerim, sen bir işe yaramasan da olur.

    çünkü sevgide işlevsellik yoktur ve benim işim güzeli sevmektir.

    aşkta hitler, sokakta shakespeare, yatakta hector‘um.

    senin için beş para etmesem de olur, çünkü seni seviyorum.

    ”pes sühan kütâh bâyed vesselâm“:

    ”ben de seni” deme; bana aniden bir şeyler söyle.
  • "insan, babası hayattayken, sanki tüm babalar hayattaymış gibi bir yanılgıya; babası öldüğündeyse sanki sadece kendi babası ölmüş gibi bir küskünlüğe meyillidir."
    .
    .
    .

    "eve her gelişimde babam, “o okulu artık bitir” diyordu: bense yine, tıpkı küçüklüğümde “baba, eve erken gel: ben senin öleceğinden korkuyorum” demeye utandığım için, babam eve gelsin de, beni yine şahdamarımdan öpsün diye bekleyen “o çocuk” gibi susuyordum."
  • ozan önenin agustos başında alıp okuyabileceğimiz ilk kitabının ismi. şu an cesitli kitap satış sitelerinde on siparişte. kitap 368 sayfa imiş.. sonunda kitap geldi. sevindirdi.
  • bazı geceler elim ya da ne bileyim,bir parmağım falan ters yatmaktan uyuşmuş oluyor.
    sabah panikle “hasss...tir,elim çalışmıyor” diye uyanıyorum.
    çalışan elimle,çalışmayan elimi yokluyorum: kan dolaşımım bir süre sonra normale dönüyor ve ohhh..
    elim yeniden çalışıyor.
    bazen doğal uyku pozisyonunda ters bir şekilde yattığın için değil de kendi doğana ters bir durumun ortasına düşüp kendi kendinle iç bağdaşmayan bir hayat sürmeye başladığın için, bir yanın aynen o uyuşmuş elin gibi çalışmamaya başlıyor: artık bazı şeyleri yapamaz ve yapmaz oluyorsun..
    diyelim ki istemediğin bir iştesin; diyelim ki istemediğin bir şehirde yaşıyorsun; diyelim ki daha önceleri hayalini bir kere kurmadığın bir durumun, ilişkinin ya da çevrenin ortasına düşmüşsün; normalde “bir dakika bile dayanamam” dediğin şeyler, adı konmamış bir kanun misali harıl harıl çalışarak seni başka bir insan yapmaya başlıyor. bu homo novus, çalışmayan bir el gibi duruyor “eski sen”in üzerinde sana yabancı.
    biliyorsun ki bu “yabancı”yı azıcık yoklasan sen yine eski sen olacaksın ama bunu artık ya denemez ya da önemsemez oluyorsun.
    çünkü mühim ve unutulmaya müsait bir huyun var.
    alışıyorsun.
  • uzun süre etkisinde kaldığım, hala açıp sevdiğim bölümleri okuduğum kitap. normalde olay örgüsü olmayan kitaplar beni bayar ama bu başkaydı. içinizi ısıtacak ve yer yer ufkunuzu açacak bir baş ucu kitabı kısaca.
  • bu kitabı okumayı çok istiyorum kitabı benimle paylaşmak isteyen biri olursa çok mutlu olacağım okur okumaz hemen geri yollarım şimdiden teşekkür ederim
  • .--- spoiler ---

    okumaya başladığınızda selimiye'den sabahın beşinde bir balıkçı teknesine binmişsiniz de pat pat pat sesleriyle denize açılmışsınız gibi hissedersiniz. yanınızda da en sevdiğiniz dostlarınız ile birlikte muhabbettesinizdir. gözlerinizi kapadığınızda türlü çiçeklerin kokuları burnunuzda... bu dünyada ölümsüz olmanın 'ölmez ağacı' dikmek olduğunu öğrenirsiniz. yolda yürürken kalkmış kaldırım taşlarının altına bakarsınız bir kumsal bulmak umuduyla... kitabı okurken pencereniz açık olsun kim bilir bakarsınız odanıza bir kuş girer. unutmadan halikarnas balıkçısının dediği anlamda bir merhaba olsun hepinize....
    --- spoiler ---
  • tatil dönüşü okumaya başlamakla çok iyi ettiğimi düşündüğüm, tatil devam ediyormuşcasına sanki doğadaymışsın gibi insanı sakinleştiren, memleketini özleten naif bir kitap olmuş ama o son olmuş mu ? olmuş olmasına çok güzel olmuş da illa ki o gözyaşı o kitaba değecek miydi? tebessümle okuyorduk ne güzel. velhasıl demem o ki kendilerini şahdamarından öpen sevdiklerini kaybetme korkusu yaşayan çocuklara dokunabilir bu kitap, kaybedenlere ise daha çok dokunabilir.
  • ozan önen'in yazdığı, destek yayınları tarafından basılan bir kitap. 2017 yılında yapılmış ilk baskısı. o zamandan beri kitaplığımda durmasına rağmen, önce biraz okumuş, sonra ara ara okumuş ve rafa kaldırmıştım. karantina günlerinde ise hap niyetine her gün bir veya daha fazla yazısını okuyorum. kitap, bağımsız yazılardan oluşuyor. aslında bir yazarın ilk kitabı olduğu düşünüldüğünde, adeta bir varoluş bildirgesi gibi. yazar da yazdıkça kendini bulmuş gibi. kendini buldukça da yazmış, fikrini, dünya görüşünü daha da yerli yerine oturtmuş gibi. keyifle okunasıdır.
  • son bölümde anlattıkları boğazımda düğüm bıraktı. yutkunamadım, birebir olarak yaşadım yaşadıklarını, ve babasını çok seven biri olarak bir iki damla da olsa düşüverdi gözlerden.

    güzel kitaptı, içtenliğini çok sevdim.
hesabın var mı? giriş yap