• -"sen de iç be oğlum , bak abin içiyor"
    -"yok baba ben almayım valla başım ağrıyor."
    - tamam biz de zaten fazla içmeyiz, sana getirdim bunu ben.

    ---spoiler--

    -bok içmezsin

    --spoiler---

    ................5 saat sonra.

    uyuyorum ama uyuyamıyorum da, garip bi durum bi şey dürtüyor beni. evimdeyim ama kuşlar ötüyor, gözümü açıyorum hala oda karanlık. "martı mı bu ne bu arkadaş?" diye atıp düşünüyorum hayal meyal. sonra bir daha ötüyor ve s*kindirik kapı zili. iyi tamam buraya kadar her şey güzel de nedne benim kapım bu saatte çalışıyor? ben yanlız yaşayan bi adamım, abim ve babam beni ziyarete gelmiş, ki arada bir hatta sık sık geliyorlar. aramızda kalsın ama rahat da bırakmıyorlar, iş güç anlarsınız ya, duraksadı bu yüzden! neyse nerde kalmıştık, zil çalıyor ve şoktayım. bakıyorum apar topar kapıya. ev kapı girişinin 3 mt ilersinde ilk daire olduğu için rahatlıkla dış kapıyı görebiliyordum.

    bakıyorum ama inanamıyorum. 1.68 boylarında atletli, hafif beyaz saçlı. kocaman göbekli ve kısacık dar gelen şortu ile bi adam var kapıda. şortu tanıdım , şort benim şort. hatta evet, içindeki de tanıdık. benim 24 yıllık babam fiti fiti ayakta ve o an kapıyı açmasam çok fena göte gelecek ama açıyorum.

    evet o an gördüklerime inanamadım. gerçekten ne işi vardı dışarda? hırsız falan mı kovalıyordu, yada nedir?

    "babaaa hayırdırr?" dedim.

    sessizce yarı uykulu ve anlamsız cevap verdi.

    "gazete almaya çıktım"

    "baba ne diyorsun saat sabaha karşı 3 buçuk?"

    sonra hızlı geçicem buraları ben uyudum tekrardan anlam veremeden. uyumadan önce babamı örttüm, güya o beni örtecekti. tırstım ayrıca allah korusun polis falan görse kim neler gelecek başımıza amk. bi de kapıyı kilitledim çıkmasın diye dışarı.

    sabah öğreniyorum abimin kahkahalarla. bu ikisi koca şişe viskiyi içmişler. üstüne de 3 er tane birayı cila yapmışlar.

    babamın da sabahki ilk sözü şuydu aklımda kalan.

    "gülmeyin lan bana amına koduklarımı"

    koy baba da az kaldı göte gelecektin kapıyı açmasaydım.
    "gel örteyim seni üşüyeceksin."
  • her ailemin evine gidişimde babamın benden beklediği durum.daha ben gitmeden alır 70liği. eskiden rakıyı da pek sevmezdim, babam seviyor diye içerdim.çünkü özenilmiş sofra var orda, balık var, salata var, annemle babam var.hele annem, öğleden sonra başlar ne zaman hazırlamaya başlayalım diye.bir de ille balkonda içilecek o rakı."anne dur bi akşam olsun, millet görmesin öyle", "amaaaan kim görcek" (karşıda kocca apartman, penceresine yastık koymuş bi komşu). hazırlanır her şey, otururuz balkona, dertleşmekten çok geçmişten konuşa konuşa,tabi daha çok onlar anlata anlata, içeriz. annem kalkar bi yerden sonra.babam bazen buzdolabının dibine sakladığı 20liği çıkarır, devam ederiz. çokta güzel içeriz,yavaş yavaş.hem onun için, hem keyifli olduğu için,çarpmazda öyle deli gibi.her defasında salondaki içkilerin yanına gideriz neler varmış diye. yıllardır da aynı içkiler var.son gittiğimde ufak rakıdan sonra viski açtık. babam hiç sevmez viski. ben de bayılmam ama saat 22'den sonra alamadık bir şey.viskiyi karıştıracak redbull falan da yok, sek koyduk öyle tek buzla.babam sevmedi tabi, olmadı. koklamadan içsen diyorum, zaten burnum koku almıyor diyor.naapsak naapsak,shot içelim dedim.öyle öyle bir şişe jim beam yarılandı.ama ben odamda yerde uyandım,babam salonda uyuyordu.
  • babam alkolü bırakana kadar sık sık, bıraktıktan sonra da özel günlerde yaptığımız. birçok özel anımız var hatta ama üç tanesi var ki unutulmuyor kolay kolay.

    ilki ilk kez birlikte içtiğimiz an, ilk alkol aldığım andır da aynı zamanda. 12 yaşındayım, akrabalarla beraber piknikteyiz. babam, amcam ve bir kısım hatırlamadığım akraba kişisi rakı içmekteler. top oynamaktan yorulup yanlarına gittim; "baba ne içiyorsun?" diye sordum, "bak bi bakalım ne içiyorum" diye bardağı uzattı. fondip yaptım rakıyı (o zaman bilmiyordum fondip ne demek). bir yandan kahkahalar bir yandan beni durdurmaya çalışmalar. meğer babam öncesinde birisine dair böyle bir hikaye anlatmış, tam bitmiş ben gelmişim. babam da hikayeye sadık kalıp aynı repliği kullanmış. lakin benim de hikayedeki gibi fondip yapacağımı kestirememişler. her neyse, biraz midem bulandı ama babamla ilk içkimi içmiş olduğum için de gururlandım çok.

    ikincisi 18 yaşındayım, ertesi gün doğum günüm. gece su içmek için uyandım, babam elinde rakı bardağı, yanı başında neredeyse bitmiş şişesi ile mutfaktaydı. hiçbir zaman evde tek başına içtiği olmamıştı, uykulu gözlerle oturdum karşısına. gözleri dolu doluydu. "ne oldu?" diye sordum, ağlamaya başladı. sarıldım, ağladık uzun uzun. sonra kalktı, bir bardak daha alıp doldurdu. "bugün senin doğum günün artık, kutlu olsun" dedi. yavaş yavaş içtik bu kez, tadını çıkara çıkara. neye o kadar üzüldüğünü biliyordum ama hiç açmadım konuyu, o da benim onu neyin bu kadar üzdüğünü bildiğimi biliyordu ama o da hiç açmadı konuyu. yavaş yavaş ve sessizce içtik, sessizce paylaştık acımızı. sonra bir baktık ki annem kapıda bizi izliyor. rakılar bitince geldi, babamla beni sırayla yatırdı.

    sonuncusu ise birlikte son içtiğimiz an. ikinci kez bırakıp gideceğim dünyanın bir köşesine, hem bu sefer aşk uğruna. bir yanı istemiyor, bir yanı bana kıyamıyor. yine favorimiz rakı. dakikalarca içtik. hem kahkahalar attık hem uzun uzun ağladık sessizce. ondan belki de artık babam yanımda olmadan rakı içemeyişim.

    şimdi artık döndüğüme göre kutlama vaktidir belki de, bir an önce hayatımı toparlayıp babamla karşılıklı bir rakı içme vaktidir. şu dünyada beni en iyi tanıyan adamla, şu dünyada en sevdiğim adamın şerefine içme vaktidir şimdi belki de, kim bilir?
  • yozgat'ta anormal bir durumdur.
  • olsa da içsek...
    en çok özlediğimdir.

    zamanla baba hakkında anlatılan anılar eşliğinde "baba dostlarıyla" içmeye bırakır yerini.

    ama zaman acımasızdır.
    en sonunda o anılar da yok olur gider.

    "içmek" kalır bir tek !
  • kadeh kadeh konu başlıklarını sıralıyorum:

    ilk kadeh;
    - hadi lan eşşoleşşek, daha bitirmedin mi?
    ikinci kadeh;
    - biz babamızın yanında ayağımızı uzatamazdık, şunun haline bak.
    üçüncü kadeh;
    - bunu için (rakı şişesi), bunu içmeyin (sigara paketi)
    dördüncü kadeh;
    - ah o ananız varya ananız, burnumdan getirdi.
    beşinci kadeh;
    - şurdan mustafa eniştenin numarasını bulda bi konuşayım.
    (bkz: sarhoşken telefon etmek)

    ertesi gün;
    - dün oğlumla karşılıklı içtik.
    - oh yarasın, ne güzel.
    - tabi yaa biz arkadaş gibiyizdir onunla, her şeyi konuşuruz.
  • dünyanın en güzel olayı. ne para sıkıntısı edersiniz, ne de sarhoş olacağım derdi. babanız yanındadır çünkü. 26 yaşında olsanız da eski sevgilinizle ilgili muhabbet edebilirsiniz, dertleşebilirsiniz. o size sitem eder o kızı nasıl bıraktın diye, siz ise onu hala sevdiğinizi söylersiniz, baba ise elinden geleni yapacağını söyler, bu eziklik değildir, babanızla dertleşmektir, babanız gelir, o kızın istediği gelin olduğunu söyler, açık çek verirsiniz ve beklemeye geçersiniz, hala aşık olduğunuz kadını geri getireceğini umarsınız çünkü o babanızdır ve en güvendiğiniz insandır. seni seviyorum baba. umarım en kötü anlarımda yanımda olursun.

    not: iş bu entry sarhoşken yazılmıştır, ciddiye almayınız.
  • bir erkeğin öz güven dizaynı için en keskin dönemeç.. aksi halde tamamlanmamış hissetmek olasıdır..
  • iki gün önce bu konuyla alakalı çok güzel bir şey oldu.

    benim peder aslen adanalı ama biz bursa'da yaşıyoruz. üniversite için gelmişler, sonra yerleşmişler buraya valideyle. amca olsun, kuzenler olsun, büyükanne olsun tüm baba tarafı adana'da kalmış ama. babolinin lisede mezun olduğu okul adana anadolu lisesi. anadolu lisesi adana şeklinde kısaltılmış olacak ki harflerle yazımı ala şeklinde. her sene yirminci yıl mezunları geleneksel kebap günü yaparmış, baboli tabi mezun olalı çok daha fazla oldu ama zaten davetliler tüm mezunlar aslında, organizasyon yirminci yılı olanlar tarafından yapılıyor. biz de hafta sonu için valideyi de alıp çekirdek aile olarak adana'ya gittik iki kebap yerik torun torba görürük diye. cumartesi öğlen lisede buluşuldu, "ala'yınız hoş geldiniz", "ala'yınızın önünde saygıyla eğiliyoruz" gibi acayip sempatik sloganlarla karşılandık. her yılın yirminci yıl mezunu olanlar okula bir katkıda bulunurmuş gelenek olarak. mesela pederler kendi yirminci senelerinde fen laboratuvarı yaptırmışlar, bu yılın yirminci yıl mezunları da müzik odasına eklemeler, yalıtımlar yapmış.

    neyse okulda mükemmel samimi bir hava eşliğinde 2-3 saat geçirdik. kebaplar aktı, ben baboliyle bol bol bici bici yedim. tanıştım herkesle. çok hoşuma giden bir şey söyleyeyim mesela, el sıkıştığım insanların hepsi (cılız bir bayan hariç) elimi uzun uzun tutup sıkıca sıktı. bu çok önemli bir detay, harika bir elektrik. adana insanında bir şey var zaten, ne zaman gitsem fark ediyorum. dün akşam da bir bulvarda yürümeye gittik mesela, poposunun altında etek, sivri topuklu ayakkabıyla arabadan inen birkaç hatun çarptı gözüme. şahsen bu tip bir gösteriş benim hoşuma giden bir şey olmadı hiçbir zaman, ama bana ne dimi, sanki ucu bana dokunuyor amk, kim nasıl isterse öyle giyinsin. asıl mesele şu ki, bursa bulvarda bir kız böyle giyinse ne orospuluğu kalır ne terbiyesizliği. adana sıcak memleket, dolayısıyla böyle materyalistik şeyleri de kafa olarak aşmış bir yurt.

    aynı günün akşamı da sadece pederin mezun olduğu yıldan insanlar bir akşam yemeği düzenlemiş, okuldaki yemekten çok asıl ona geldiğimizi sonradan öğrendim ben. gittik saat 8 gibi, baraja ve taş köprüye bakan harika manzaralı bir terastaymış yemek. yalnız adana demeye bin şahit, bir esiyor, bir soğuk... biz de tam balkon kenara oturmuşuz, yiyorum rüzgarı döşüme döşüme. sonraki sabah zor toparladım boğazı.

    neyse garson geldi, valide dönüş yolunda araba kullanacağından içmedi, peder kırmızı şarap aldı, ben rakı istedim. etraf da doluyor yavaş yavaş, muhabbet sesleri artıyor. zaten en az dört tane kocaman masa vardı, insanlar baya baya gelmiş. lan baya takdir ettim aslında, güzel değerler bunlar, benim asla sahip olmadığım değerler. neyse rakı bitti, hava kararmaya başladı, ben bir bira söyledim. şimdi bi konuya açıklık getireyim, benim cüsse bir avuç. boy kısa, kilo eksik. valide başladı tabi "ah karıştırmasaydın keşke alfa..." demeye. dedim yok problem yok. kafamdaki planı yürürlüğe koyma derdindeyim ben, o da şu; ben içince sapıtmıyorum. şimdi ben oldukça erken yaşta yurt dışına çıktım tek başıma, yalnız büyüdüm, devamı da yalnız gelecek tabi, türkiye'ye dönsem bile bursa'ya dönecek halim yok. o yüzden istiyorum ki böyle hassas olabilecek bir konuda bana güvenebilsinler. tek çocuğum bir de, telaş ederlerse elleri ayakları birbirine dolanır falan, hiç istemem öyle şey. işte o yüzden yanlarında içiyorum çünkü kuru kuru "içince bana bir şey olmuyor" şeklinde sadece dile getirmemdense bunu onlara göstermem, şahit ve tanık olmalarını sağlamam çok daha etkili bir yöntem olur diye düşününce bunun fırsatını da bulmuşken kaçırmadım tabi. benim valide iki yudumda sarhoş olur, peder zaten içki içmeyi pek sevmez, ortam bulma şansım yoktu o yüzden bu konudaki planım için. ben bu içki dalağımı da iki taraftaki dedelerimden aldığımı savunuyorum. ikisi de ağır rakı içicisi. geçen yaz mersin'e gitmiştik amcamların yazlığına, orada da balık yemeğe gitmiştik. herkes rakı yanına şalgam almış ben susuz götürüyorum. dedim deli misiniz o tadı neden ağzınızdan çıkarıyorsunuz üstüne hem şalgam hem de su içip. hani şalgamı da götürürüm yeri geldiğinde ama beraber olmaz ki. hepsi ayrı tat çünkü. öyle baktıydılar suratıma. ben de daha böyle bir şoka hazır olmadıklarını düşünüp ifşamı sonraya saklamaya karar verdim o an. işte dün de yemekli ve samimi ortam bulunca ben de fırsattan istifade içmeye devam ettim. o bira bitince bir tane daha istedim. o bitince bir tane daha istedim. kalktığımızda 11 civarıydı sanıyorum, pederin iki bardak kırmızı şarapla bitirdiği gecede bir duble rakı üç de birayı üç saat içerisinde içmiş oldum.

    gece çok güzeldi. müzikli fotoğraflı slaytlar, eski muhabbetler, babolinin arkadaşlarıyla arkadaş olmak, hepsi ayrı güzeldi. hatta bak şunu da anlatayım; uzun saçlı, sakallı, mağdur edebiyatına zaafı olan ve hep ezilenin yanında olan avukat bir mezun arkadaşı vardı babanın. öğlen okulda tanışmıştık zaten, adam akşam yemeğine bir geldi abi, mor bir ceket ve ona takım kumaş pantolon, mor da bir fular... bizimkilere dedim bu benim adamım. sonra ben tuvalete gidince valide bir konuşmaya kulak misafiri olmuş, döndüğümde dedi ki "bak alfa o da perküsyon çalıyormuş." vay dedim gideyim konuşayım hemen. aa peküsyon mu aa sen de mi aa ben de mi falan filan derken dedi gel seni sevgilimle tanıştırayım. narince bir bayanın yanına gittik, kadına uzaktan pederi gösteriyor; "bak o ötedeki kel adam var ya, alfa'nın babası o. aynı yıl mezunuyuz. ama o başka alfa başka artık bizim için, alfa bizim arkadaşımız artık. alfa buralara geldiğinde mutlaka haber veriyorsun bak." diyor. aynı tip bir de herkese cd doldurmuş dağıtmıştı, sonra bana getirdi özel ismini yazdım senin üstüne bak tek ithaf edilmiş cd bu diye.

    velhasıl kelam, ben de yegane amacıma ulaşmış oldum. bünyem için iyi içip, rakı üstüne içtiğim biralara cila muamelesi yapıp sapıtmadan, bozmadan, dağıtmadan o masadan kalktım. eve gidip adam gibi uyudum, baş ağrısız ve mide bulantısız uyandım. peder ve validenin de içi rahat artık. babey ile yeni planımız ise başlığa tanım oluyor, o da çay bardağında rakı içip duygu sömüren müzikler eşliğinde peynir kavun hüpletmek.
  • ege'de çok normal bir durumdur.
hesabın var mı? giriş yap