• delikanlı adamın kesinlikle tevessül etmeyeceği bir eylemdir.
  • fanatik bir taraftar olmasına rağmen, taraftarı olduğu takım 2 farklı skorla öne geçmeden sevinmeyecek kadar soğuk kanlı bir babaya sahipseniz, bazen bir sınava dönüşen deneyimdir.

    5 ocak stadında herkesin delirmiş gibi meksika dalgasına eşlik ettiği bir maçta, içinin kıpır kıpır olmasına rağmen, belki babanın soğuk kanlı tavrına özenmekten, belki de babaya duyulan derin saygıdan yerinde oturmayı gerektirir. herkes yaklaşan dalgayı takip eder, futbolcular yan gözle kendilerini bu büyülü atmosfere kaptırır, hakem ahenk bozulmasın diye pozisyonları avantaja bırakır, kuzey kale arkasındaki misafir takım taraftarları bile gıcıklığı bırakıp eşlik eder bu çoşkuya. fakat sadece iki kişi kalabalığa kayıtsız kalıp maçı takip eder… belki birinin içi gider, yerinde duramaz ama yine de kalkmaz ayağa, kalkamaz...
  • benim de ilk deneyimim 5 ocak stadı'ndaydı. futbol tutkunu olan babam için maça gitmek inanılmaz bir keyifti. adın ne diye sorulunca cakabo demeye başladığım dönemlerde ben de katıldım tabi bu tutkuya.

    birkaç evrede inceleyebilirim babamla gittiğim maçları. 8-9 yaşına kadar maça gitme sebebimin futbol değil, tribünleri dolduran binlerce taraftarı meraklı gözlerle incelemek, farklı bir ortamda bulunmak ve bilimum seyyar satıcı*** geçişinde babamdan birşeyler istemek olduğunu itiraf etmeliyim.*

    ne zamanki 10lu yaşlarım başladı, türk televizyonculuğunda bir devrim yaşandı ve reklamların arasına maç almaktan vazgeçtiler. evet uzunca bir süre reklamların arasında maç yayını yapıldı bu ülkede. o zaman futbolu anlamaya, o zamana kadar söz ile bağlı olduğum fenerbahçe'ye de gönülden bağlanmaya başladım. bu dönemde yine 5 ocak stadı'nda muhtelif maçlar izledik babamla beraber. ancak artık gelen geçeni seyretmek yerine sahadaki oyuncuları izlemekle, 4-4-2 ve kollektif futbol* ne demek onları öğrenmekle meşguldüm.

    üniversiteyi kazanıp istanbul yolunu tutana kadar da böyle devam etti adana maçları, kimi zaman adanaspor, kimi zaman adanademirspor oluyordu. bir adanalı olarak öğrendiğim ilk küfürler de bu dönemde gittiğim maçlara rastlar. güzel günlerdi vesselam.

    derken istanbul yolunu tuttuk ve 17 sene boyunca ancak televizyondan ve adanaya gelince staddan takip edebildiğim fenerbahçem artık 2 haftada bir mabeddeydi, hem de benimle aynı şehirde. ilk sene maçlara 1907 unifeb grubu ile gittim ancak hüzün dolu bir seneydi*. hiçbir iddiamız olmamasına rağmen gençlerbirliği * maçında 35bin kişinin mabedi doldurması stadda gözyaşı döktüğüm ilk güne rastlıyordu.

    babamsa o hüzün dolu seneyi televizyondan izlemekle yetiniyordu. ertesi sezon yapılan transferler tetiklemiş olsa gerek babam da gelmeye başladı mabeddeki maçlara. hatta maç için adanadan istanbula gelip döndüğü dönemler dahi oluyordu. o sezon elazığspor maçına* 2 baba 2 oğul olarak gittik dedemi de alıp. dedemin maçtan önce kıldığı namazın etkisi olsa gerek 7 tane ile geçtik elazığspor'u. *

    o sezon bir çok maçta daha beraberdik babamla. adanada genellikle kapalı tribüne giderken mabedde maçları telsim'den takip ediyorduk. dolayısıyla tezahürat yapmanın tadını ilk olarak mabedde yaşıyordum, hem de gollerden sonra babama sarılarak, onunla birlikte omuz omuza yaparak. artık ilerleyen yaşın da verdiği olgunlukla futboldan daha çok keyif alıyor ve karşılıklı iki spor eleştirmeni edasıyla izliyordum maçları babamla. ardından gelen senelerde takım yoluna şampiyonluklarla devam edince kombine artık kaçınılmaz olmuştu. o dönemde telsim'e kombine olmaması bizim için tribün değişikliği anlamına geliyordu ama maraton üst'te de efsane maçlar izledik, pınarbaşılar çektik, alex kornere gelince ayaklarına kapandık.

    sözün özü şudur ki babayla maça gitmek bir keyiftir. futbola biraz olsun ilgi duyan bir babanın oğlu mutlaka maça gidecektir. şimdilerde tribünde görüyorum 4-5 yaşında sırtında formasıyla, babasıyla; hatta kimi zaman annesiyle; maça gelen çocukları. biliyorum ki ileride bir gün ben de mabedde atılan golden sonra çocuğuma ve babama sarılmanın keyfini yaşayacağım.
  • ister istemez agizdan cikan kelimelere dikkat etmektir benim icin. ettigim kufurler bazen akillari zorlayabiliyor. kendisi de bu durumun farkinda oldugu icin kimi zaman ben kendimi kaybetmisken ufak ufak uzar yanimdan. devre arasinda bi bakarim 2-3 sira geriden etrafi kesiyor. hem uzulurum babamla bu zevki beraber paylasamadigim icin, hem de kendim gibi hareket etmekten memnun olurum. her ne olursa olsun, pederle ayni takimin taraftari olmak, tartismak buyuk keyif verir bu bedene.
  • yıllar geçse de en net akılda kalan anılardandır.

    memleketin küçük bir ilinde ikamet etmektesinizdir. ikinci ligde oynayan şehrin futbol takımının, pazar günleri öğleden sonra maçları olur. hava güzel, stad şehrin ortasında kalmış, arabayla stadı gören bir yerden geçerken "hadi maça gidelim." diyerek, arabayı ilk boş yere park edip maça gidilir. çok komik bilet fiyatları ile maça girilir. şans mıdır nedir, maçta abiye ve arkadaşlarına rastlanır, onlar da ayrıca maça gelmiştir. hem güzel bir bahar, hem de güzel bir birlikte takılma günü yaşanır.
  • eger ki omrum olursa cocuklarima anlatmak icin sabirsizlandigim anilar butunudur.

    haftasonlari babamla disari cikabilmek icin, kucucuk aklimla fenerbahce'ye heyecanlandigimi hatirliyorum.sigara dumanlari, tahta sandalyeler,bi tarafta raki icen adamlar,koca bir cine 5 logosu, kufur databasemin sekillenmesini saglayan, ama duyunca utanip duymamazliktan geldigim yaratici kufurler.. babamin klasiklesmis bira icersen soyleyim sorusu ve benim utanip gulumsemem..

    yillarca her dugun dernek vs. de kalkip annene eslik eder misin yavrum diyen adamin, 96 da ki trabzon maci sonrasi gelen sampiyonlukta arkadaslariyla beraber oynadigini gordum, hem de kapatilmis yolun ortasinda.hayatimda gittigim ilk kanli canli hatayspor - aydinspor macinda , hangisini tutalim ki ? demisti.

    arkamda oturan bi herifin, kirmizi krampon giyen okocha ya , ulan senin tenturdiyot kafana koyiyim demesi ve ilk defa benim bir kufure yarilmam. kufur denilen seyin aslinda bazen ne kadar komik oldugunu o gun ogrenmistim.

    evin ilk cocugu olmamdan kaynakli tum baskilari ve otoriteyi sonunda kadar hissederek buyurken, babam benden en ufak bir kufur vs neyimi duymamistir. ortaokul yillarimin sonunda yine klasik bir kahve/lokal bozmasi bir yerde, babamin arkadaslarindan olan ve babam gibi eski bir futbolcu sonradan ogretmen olan fevzi amca,her zaman ki gibi rezil oynayan takimimiza surekli bir akil verme cabasi icindeydi.millet ne derse tabi yaa diye bagirir adeta ortamin sahibi gibi bir izlenim birakirdi surekli.

    iste o anlardan birinde ortasaha mucadelesi seklinde gecen bir macta, gaza gelip oynayacaginiz oyunu skerim diye bagirmistim.dememle beraber kaynar sular bosaldi uzerimden.lan ne yapmistim ben, asabi olan babam zicti agzima diye dusunurken, kafami hafif sol yukari kaldirdim ve adamin yuzude ki helal lan tebessumunu gordum. maca dondu tekrar.artik ben mi oyle anladim bilmiyorum.

    ben bircok kereler mac izlemek icin seninle kahveye gitmeme ragmen, sen kahvede arkadaslarinla takildigin zamanlarda annemi ihmal ettigin icin, kagittan nefret ettim baba.hic elime kagit almadim.sevmedim.

    simdiyse sayende bir fenerbahcem ve dunya kadar kahve anisiyla beraber eski gunlerin samimiyetleri var kafamda..eski guzel gunlerin.
  • acayip ve unutulmaz anılara vesile olabilir.

    29 kasım 1992 beşiktaş kocaelispor maçı. yer inönü stadyumu.

    kocaelispor'un yanılmıyorsam 1.lige yeni çıktığı bir seneydi, başlarında da güvenç kurtar vardı. lige fırtına gibi girmişler, önlerine geleni yeniyorlardı. hatta maçtan önce kurtar "beş atarız" filan gibi basına garip demeçler veriyordu. bizim takoz recep de "kolaysa atsınlar" diye muzip bir cevabı çok geçmeden yapıştırmıştı.

    bizim rahmetli sabah beni dürtüp, "akşam üstü maça gideceğiz, kahveye gel seni de götüreyim" dedi. beni tabii sardı bir heyecan, bayağıdır maça götürmüyordu beni peder. neyse kahvaltı, banyo filan dernek evden çıktım babamın kahveye vardım. daha çıkmamıza 1 saat filan vardı. meğer grup halinde gidecekmişiz ben sadece babamla gidiyorum sanmıştım. 1 saat sonra stada doğru yola koyulduk. tam hatırlamıyorum ama 10 ila 15 kişi vardı grupta.

    neyse stata vardık, genelde maçları kapalıdan ya da yeni açıktan izlerdik babamla gittiğimizde ama bu sefer nedense eski açığa almışlardı, belki bilet bulamadıkları içindi zira stat tıka basa doluydu. biz içeri girdiğimizde eski açıkta yaklaşık 1000 kadar beşiktaşlı vardı, ama sonra ne olduysa yavaş yavaş sayıları azalmaya başladı. bizde de muhabbet bir koyu bir koyu sorma gitsin. bir ara kafamı kaldırdım hiç beşiktaşlı kalmamıştı. sonra babamı dürttüm "nereye gittiler ya" dedim. baktım etrafımızı kocaelisporlular sarmaya başlamış. bizimkiler de şaşırdı "ne oluyor lan" filan demeye başladılar. tam da sportoto'nun üzerinde oturuyorduk. o zamanlarda %5 %10 bilet olayı da yok, eski açığın neredeyse tamamı kocaelisporlularla doldu. kısaca yaklaşık 5000-6000 belki de daha fazla kocaelispor taraftarının arasında kalmıştık.

    neyse biz daha olayın nasıl geliştiğini kavramaya çalışırken maç başladı, derken etrafımızı polis sardı. o zaman öğrendik eski açıktaki beşiktaşlıların yeni açığa alındığını, biz muhabbet ederken polis gelip almış hepsini ama bizi unutmuşlar. maç başladığı için de artık orada kalmıştık yapacak bir şey yoktu, o saatten sonra sahaya almazlardı. biz de polis koruması eşliğinde maçı izlemeye devam ettik.

    (bkz: ve olaylar gelişir)

    sarı fırtına ilk gölü çakınca havalara nasıl zıpladığımı bir ben bilirim. tabii biz grupça gol diye zıplayıp bağırmaya başlayınca küfürleri akabinde yemiş olduk, hatta civardaki kocaelisporlulardan biri "sevinmeyin lan ibneler" diye laf atıyordu ki polisin sümsüğünü havada fark edince sustu. gerçi sevincimiz fazla sürmeden bülent uygun golü atıp eşitliği sağlamıştı hatta bir süre sonra beşiktaş 10 kişi bile kaldı. kocaelisporlular artık gaza gelmişti, susturabilene aşkolsun. ama devre kapanırken şifo hepsini suspus etmesini bildi, 10 kişiyle devreyi 2-1 önde kapamıştık. hatta ikinci gölde kafamıza torba suslar yağdı, galiba sevinmeyi biraz abartmıştık. (evet lan o zamanlar statlarda torba su satılırdı, açmayı becemezsen hepsi üzerine ya da yere dökülürdü). bunun üzerine çevremizdeki polislerin sayısında bir artış olduğunu grupça gözlemledik. artık kendimizi daha güven hissediyorduk. artan polis sayısından sonra da sataşmalar azalmaya başlamıştı zaten.

    devre arasında bizi niye yeni açığa almadıklarını hatırlamıyorum. kimse de sorgulamadı zaten. ikinci yarı beşiktaş 10 kişi kalmanın da etkisiyle biraz defansif başlamıştı, ama maçın sonlarına doğru güvenç kurtar'a istediği beş gollük maçı plakalarıyla birlikte verip arkadaşları evlerine uğurladık. maç sonucu beşiktaş 4 - kocaelispor 1. son dakikalarda gelen 2 golle farkı açmıştık. artık keyfimize diyecek yoktu. hatta gollere sevindiğimizi gören kapalı eski açık diye tempo bile tutmuştu.

    tam 1 saat stattan herkesin çıkmasını bekledik. hem beşiktaşlıların hem kocaelisporluların. yani stattan en son biz çıktık. maçın en sıkıcı yanı buydu.

    (bkz: this is inönü)
  • dünyanın en güzel eylemlerinden biri. her ne kadar futbolu sevmesem de* işin içine dünyanın en über babası girince muhteşem bir şey haline dönüşüyor. kendisi yurtdışında olduğu için biraz şımarıklık yapıp ayda bir çeşitli avrupa ülkelerinin liglerindeki büyük takımların maçlarına gitmek için buluşuyoruz. her seferinde beni ligde önde olan takımın renklerine, kendini de onun rakibi olan takımın renklerine boyuyor adamım. böyle de çılgın bir baba. onunla maça gitmeyeyim de kimle gideyim? (kimseyle gitmem valla) insanlara dostluk mesajı veriyoruz resmen. bunu türkiye'de yapsak kan dökülür muhtemelen.
  • bazılarımızın unutamadığıdır. bazılarımızınsa yaşayamadığı.

    http://hizliresim.com/5kzxjd
  • ankaragücü-galatasaray maçı.babamla gittiğim ilk ve tek maç. çok küçüğüm. kalede simovic var düşünün. maça dair hatırladığım iki şey: biri yanımızda oturan amcanın bize çekirdek ikram etmesi. diğeri de ısınırken simovicin yaptığı bir kurtarış. 0-1 kazanmışız maçı. galatasaray kaleci vuruşuyla başlarken ben ayağa kalkıp baba gol diye bağırmışım. o atak da gitmiş golle sonuçlanmış. taraftarlar beni alıp havaya falan atmışlar.

    not: "ilk ve tek"e takılmayın. biz baba oğul genelde evde maç izlemeyi severiz. ha bir de o fenerli.
hesabın var mı? giriş yap