• beyoğlu sinemasındaki gösterime gelen yönetmen nacer khemir, filmi çekme nedenini şöyle özetledi:
    bu film bir sorudan çıktı aslında:
    babanız, yanınızda yere düşse ve yüzü çamurlansa ne yaparsınız?
    ben olmasam bile benim babam tam bir müslümandı, ve şu sıralar onun yüzüne (dinine) çamur çalınıyor durmadan.
    ben bu filmle babamın yüzünü silmeye, temizlemeye çalıştım. islam'ın batı tarafından sunulan yüzünü değil, bilinmeyen, es geçilen ve unutturulan yüzünü göstemeye çalıştım.

    yönetmenin tasavvuf ve sufilik ile ilgili olarak söylediklerinden önemli bir pasaj ise şöyledi:
    "dünyadaki insan sayısı kadar, tanrıya doğru giden yol vardır."

    mükemmel bir filmdi.
    özellikle finalindaki sahne inanılmaz etkileyiciydi (spoiler geliyor, dikkat!)
    (tam çevirisi olmayabilir, ama genel olarak aktaracağım)

    bab'aziz, mezarını bulur ve orada ölüme yatmadan önce yanına zamanının neredeyse tamamını (dindar ikizinin aksine) meyhanede geçiren ve hayatında bir ibadethaneye girmemiş olan hasan gelir. bab'aziz hasan'ı yanına çağırır.
    bab'aziz: gel hasan, ölümüme şahit olacaksın, sonra da kumla mezarımı örteceksin.
    hasan: neden ben? ben her zaman korkmuşumdur ölümden.
    bab'aziz: ölümden neden korkuyorsun? ölüm korkunç değildir. ölüm bir son olabilir mi hiç? başlangıcı ölüm olmayan bir hayatın, sonu ölüm olur mu hiç? anasının rahmindeki bir çocuğu düşün. ona deseler ki, "dışarıda mavi bir gökyüzü, dağlar tepeler, sımsıcak bir güneş, ovalar, ağaçlar, yüce denizler, başka başka insanlra, şehirler var, senin içinde olduğun bir karanlıktır", doğmumış çocuk bunlara inanır mı? inanmaz tabi ki, kendi karanlığında kalak ister. aynı bunu gibi bilmeyen, inanmayan insan korkar ölümden. benim düğün günümde üzülme.
    hasan: düğün günü mü?
    bab'aziz: düğün günü tabi ki. sevdiğime kavuşacağım gün bugün.

    anlatılması o kadar zor olan tasavvufu, sufiliği o kadar güzel anlatabilmiş ki nacer khemir,
    önünde sayfıyla eğiliyor, derdini belki dünyaya anlatamasa da (film dağıtımcıları vs'den dolayı) bana anlatabildiği, benim hayatımda yeni kapılar açabildiği için çok büyük teşekkür ediyorum.
  • bir yol hikayesinden fazla bir sey beklemedigim ama sinema salonundan buyulenmis bir sekilde ciktigim muazzam bir film. sadece bir yol hikayesi degil, essiz sufi muzikleriyle buyuleyici bir masal bab'aziz. bir dervis toplantisina gitmek icin colde yol alan kor bir dervis ve kipir kipir hayat dolu bir kizcagiz. yolculuk boyunca cesitli insanlarla karsilasir, onlarin hikayesini dinlerler ve yasli dervisin kucuk torunu ishtar'a anlattigi hikayeler de, mukemmel bir meze olur.

    filmin anlatimi hakkinda bir kac sey soylemek istiyorum. yonetmeni pek tanimasam da yetenekli bir yonetmen oldugu kesin. kurgusu ve kamera acilari o kadar iyi ki, adeta bir masal havasi vermis filme. bunu nasil anlatayim bilmiyorum ama bir sinema izleyicisi olarak kendimi filmin icinde hissettim, hatta o kadar girdim ki filmin icine, bir bucuk saat suren col yolculugunda deve gibi susadim, sanki o sicagin altinda ben yuruyormusum gibi. ic mekanlarin gizemi ve sufi havasi ise tam bir masalda bulunmasi gereken cinsten. ayni dogunun essiz binbir gece masallarini okurken hayal ettigim yerler gibi. ozellikle yerin altindaki dergaha bayildim.

    film aslinda bir masal degil, her ne kadar masalsi bir buyuleyiciligi olsa da, basit bir yol hikayesi demek de saygisizlik olur. film bastan asagi tasavvufi ogelerle, simgelerle bezenmis, hatta tasavvuf tarihini bastan baslayip sonuna kadar anlatiyor da denebilir, ancak gercekten dikkatli bir sekilde izleyince anlasilabilecek incelikler var ve bir kez izlemenin de tum detaylarini anlamaya yetecegini sanmiyorum. gercek askin ebedi aska donusmesi, gercek sevgi, olumun bir son olmadigi aksine sevgiliye ulasmanin bir yolu oldugu, tum insanlari sevmenin inceligi, insan-i kamil olmaya giden yol (ki yol hikayesinden kastin bu oldugunu saniyorum), cenneti ve sevgiliyi dunyada bulma gibi daha bir cok konuyu muazzam bir butunluk icerisinde islemis yonetmen ve arada hic bir kopukluk yok. hatta sonlara dogru bir konusmada mevlana'dan esinlenilmis gibi duran dugun gecesi repligi vardi ki, sona cuk diye oturmus.

    --- spoiler ---
    olume giden dervisin, mezarini aradigi sahnede, selam vermesiyle canlanan insanlari gorup de korkan ishtar'in "baba aziz, cinler" diye korkusunu ifade etmesinden sonra, bab'aziz'in "korkma kucuk ishtar, onlar benim dostlarim" demesi ise tasavvuf edebiyatinda olumun bir son degil, dostlara ve sevgiliye kavusmanin bir yolu oldugu konusunu isaret ediyor. zaten bu yuzden olum bir matem degil bir dugun gecesi goruluyor.
    --- spoiler ---

    bazi simgeleri halen cozemedim, zaten dedigim gibi, bir kere izlemek kesinlikle yetmez, dvd'si ciksin hemen alicam zaten, kacar mi. ama ceylan ve siyah kedinin olayini anlamadim.

    bab'aziz aslinda ulu kapi, ulu durak anlamina gelmesi gereken bir kelime iken, neden baba aziz diye cevrildigini anlyamadim. farsca'da baba peder, arapca'da ise baska bir kelime iken, neden baba? ve bab'aziz de aslinda, gecmisi dusunuldugunde, kendisini bilen ve sevgilinin ulu kapisindan gecen insan-i kamil kisisi olduguna gore bab'aziz kelimesinin kabaca "baba aziz, aziz abi, huoop aziz, iki cay getir" gibi cevrilmesinin yanlis oldugunu dusunuyorum, cevirmen ne dusunuyordu bilmiyorum, cok cay icesi gelmisti heralde.

    sonuc olarak tasavvuf edebiyatini ve dusunce mantigini muazzam ve masalsi bir dille anlattigindan oturu inanilmaz begendigim, bunlar olmasa bile, kurgusu ve anlatimina da hayran kaldigim, festival filmleri icerisinde izledigim en iyi film olmustur.

    bir replik var ki, her ne kadar olumden korksam da cok hosuma gitti:
    "olum bir son olabilir mi hic? baslangici olum olmayan bir hayatin, sonu olum olur mu hic?"
  • belli ki anlamak için iki gözünü açıp izlemekten çok gönül gözünü açıp izlemek gerekiyor.
    zira bir çok insan anlamamış filmi, görünen o.
    daha doğrusu kendi anlayışları kabilinde anlamış.
    hala sazdayız, sözdeyiz, hala 100 yıl önceki kavimlerin hayat tarzının izindeyiz.
    bu kadar dar odalara tasavvuf sığar mı acep?

    film açıkça diyor ki: "`dünyadaki insan sayısı kadar tanrıya doğru giden yol vardır`"
    onun için ismaildir, iskenderdir, alidir, velidir demeyin, kendi adınızı koyun, kendi adınıza düşünün,
    kendinizden tanrı'ya doğru giden bir yol var mıdır diye bakın derim.
    tavsiye ederim.
    çünkü bence bu film bunun için var.

    dikankanabey cemaati filmi onaylıyor.
  • --- spoiler ---
    besmele ve ali imran suresinden ayet ile başlayan filmdir. insanın inancının ve hakikatinin kendine özgülüğünden bahseder ilkin ve bunu "ruhların sayısı kadar tanrı'ya giden yol vardır" cümlesiyle anlatır. sonrasında başlayan toz bulutu ile kaos başlar. ve çantasını aramayan derviş, aradığımızın her şeyin "bizimle" olduğunu küçük çocuk katında bize anlatarak "yol"a başlar.

    evet bu bir yol hikayesidir. yolun ne zaman biteceği, varılacak nokta bilinmez. önemli olan da bu değildir zaten. önemi olan sadece "yol" ve bu yolu bize kolay kılacak olan "inanç"tır. içimizde varolması gereken ve fakat unuttuğumuz haya ve şefkat de rehberimiz.

    üç ayrı aşktan (aşık olma çabasından) bahseder filmde. bunlar esasında ilme'l yakîn, ayne'l yakîn ve hakka'l yakîndir. ve gerçek aşk "yanan"ların olacaktır. onu bilen (ilme'l) veya onun ateşiyle ateş yakmayı öğrenen (ayne'l) değil, gerçekten onun (aşkın) içine kendini atıp, ateşin içinde kül olmayı göze alan(hakka'l)ın olacaktır aşk. meczup bu aşk'a kendi diliyle yaklaşmakta iken biz bunu nasıl, ne şekilde yaşayacağımıza karar veririz bu esnada.
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    "...sevgilinin kapısını canın ile süpür
    ancak o zaman onun aşığı olabilirsin..."

    --- spoiler ---
  • bismillahirrahmanirrahim diye başlayan film. keşke müzikleri olsa dinlesem, hatırlasam sahne sahne, hiç unutmasam, gerçeğin masal ile, hikayenin kurgu ile, mekanların harika çekimlerle içiçe yansıtıldığı bab'aziz'i. hikaye ile karakterler tasavvuf ile bezeli, tasavvuf düşünürlerinin hikayeleri ve anlattıkları sindirilmiş ve öyle hazırlanmış senaryo. çekimler çöllerin zerafetini öne çıkarmış. müzik alıp götürüyor izlerken, büyülüyor. gözle değil ruhla izlenen, gözlerden yaş getirip, ruhu damıtan filmlerden...
  • bir dolu altı çizilesi ifadeler içeren filmdir. farsça bilip tercümenin boyunduruğu altında kalmadan izleyerek daha derin tatlar alabilmeyi isterdim.

    --- spoiler ---

    - sadece aşık olmayanlar suda kendi yansımalarını görürler.

    - herkes yolunu bulmak için en değerli hazinesini kullanır.

    - imanı olanlar asla kaybolmazlar.

    - bana hikayeni anlat, kalbinin acısını azaltır.

    - bu büyük dünyada herkesin tamamlaması gereken bir görevi vardır. bunu unutmadığın sürece diğerleri çok da önemli değildir. ama bundan başka herşeyi hatırlıyorsan, hiçbir şey bilmiyorsun gibidir.

    --- spoiler ---
  • insanı çöle aşık eden bir film.

    --- spoiler ---

    prensin hikayesini anlatan bab'aziz, filmin sonuna doğru prensin boynunda gördüğümüz kolyeyi ishtar'a verdiğinde fark ettim de, filmde herkes kendi hikayesini anlatıyor başkasınınkini değil.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---
    filmde ufak kız, "ama o bir derviş değil ki" diye itiraz eder bab'aziz'e.. yanlarındaki güzel sesli çocuk için. bab'aziz ise;
    - kim bilir.. bu dünyada herkesin tamamlaması gereken bir görevi vardır. bunu unutmadığın sürece diğerleri çok da önemli değildir. ama bundan başka her şeyi hatırlıyorsan, hiç bir şey bilmiyorsun demektir.
    der. ne de güzel der.

    --- spoiler ---
  • bu filmi beğenmemek mümkün değil.
    hele de inançlı bir insansanız alnınız secdeye gidiyorsa tüm benliğinizle hissedebiliyorsunuz.
    en umutsuz en yardıma muhtaç anımda bu film ilaç gibi geldi diyebilirim.
    filmin müzikleri ise olağanüstü güzel.
    insanın ruhunu dinlendiriyor.
hesabın var mı? giriş yap