• dünya nimetlerinden mahrum kalmaya çalışan, kendilerini dindar - mutlu - huzurlu olarak tanımlayan, her türlü isteğin ve özentinin şeytanca olacağını savunan, küçük bir kasabada yaşayan sıradan insanların, salt güzel bir yemekle "mutluluktan sarhoş" oldukları film.

    --- spoiler ---

    dünya nimetlerinden arınmış olduklarını göstermek adına o enfes ve lüks yemekleri, hergün yedikleri kuru ekmekmiş gibi yerkenki halleri ile, gecenin sonunda artık dayanamayıp mutluluktan şarkı söyleyerek köyün ortasında dans ettikleri sahneleri müthiştir.

    --- spoiler ---
  • gerçekten de adı gibi bir filmdi benim için. ziyafet gibi, şölen gibi... ilk 20-25 dakikasını sıkılmadan, veya sıkılsa dahi direnip izlemeye devam ederek geçirebilen her sinemasever için de aynı şekilde olmuştur/olacaktır muhakkak.

    o sofrada yaşanan her yeni bir şeyler tadışta, her o tada hayran kalış, doyamayışta kendiniz yaşıyormuşçasına hissediyorsunuz. çok değişik bir şekilde yakalıyor, içine alıyor ve hayran bırakıyor izleyiciyi. cidden bana "sinema neden sanattır?" diye sorulsa cevaben bu filmi izletebilirim sorana. hatta "yemek yapmak sanat mıdır?" sorusuna cevaben izletilip "al buyur, sen karar ver." de denilebilir ayrıca. gerçekten muazzam.

    kız kardeşlerin gençliklerinin güzelliğine, yaş almış hallerinin ise o tarifsiz zarafetine de değinmeden olmaz tabi. he, bir de, o teyze var ya o teyze... su içince ağzını buruşturup da hemen geri şaraba yumulan teyze hani... ben hayatımda böyle sevimlilik az gördüm yemin ederim, canına sokası geliyor insanın.
  • gastronomiyi fetiş olarak kullanarak yönetmen, ağır ağır çorba içen insanların yüzündeki memnuniyeti orgazmik yorumlamıştır
  • bu filmi gastronomik orgazm'a indirgemek buyuk haksizlik olur. film spiritual olacagim diye spiriti kaybeden insanlari elestirmektedir. muminin kalbine giden yol midesinden gecer gibi ilginc bir yontem secmistir bu elestiriyi yaparken. bir general var filmde, adamin uc satirlik repligi var filmin sonlarinda, feast'in ortasinda. sirf o uc satiri yerli yerine oturtmak, yerinde konusmak icin bu filmi yapmis yonetmen. on numara.
  • 1989'da 'ingilizce olmayan dilde en iyi film' kategorisinde bafta'yı kazanmış yapıttır.
  • 19. yüzyıl danimarka taşrasında geçmesine rağmen çok rahat bir şekilde günümüz türkiye'sinde herhangi bir orta anadolu köyüne uyarlanabilecek film. muhafazakâr küçük taşra insanının değerlerini ve taşra dışından gelen laisizm istilasına karşı oluşturduğu mesafeli tavrı basit bir anafikir (ziyafet) çerçevesinde işliyor. ölmeden önce görülmesi gereken 1001 film arasında.

    --- spoiler ---

    aydınlanmanın beşiği fransa'dan gelen şarap, et ve tatlılarla verilen; mideyi tıka basa dolduracak kadar ihtişamlı duran bir ziyafetin (feast) şeytan ile özdeşleştirildiği sembolik rüya sahnesi filmin kilit noktasıydı. babette'in tekinsiz ve yarı otoriter tutumuyla filippa ve martina kardeşlerin mülayim ve sevecen duruşu filmin son sahnelere doğru büyük bir çatışma ortaya konulacağı hissiyatı yaratsa da iki tarafın da duruşu bozulmadan film samimi ve duygusal bir uzlaşmayla sona eriyor.

    --- spoiler ---
  • muhteşem, olağanüstü bir film, yıllar önce izlediğimde ağzım açık kalmıştı. sonra tekrar izledim, yine aynı etkiyi bıraktı üstümde. vefa, minnettarlık ve lezzet konularını bir arada bu kadar mükemmel irdeleyen başka bir film olamaz diye düşünüyorum...
  • her şey o bira ve ekmekten yapılan yemekle başladı sanki. internette arattım ama bulamadım.

    kopenhag'da mikkeller'e bağlı bröd & öl adlı bir yer bulunuyor ama burada da menüde böyle bir şey yok. bilen varsa öğrenmek isterim ben de bu tarifi.

    http://www.ologbrod.dk/
  • bir roman uyarlaması olan ve çekildiği yıl “yabancı dilde en iyi film” ödülünü alan babettes gæstebud; danimarka’nın denize kıyı ücra ama kendi içinde huzur dolu bir köyünde hayattan ve dünyevi meselelerden kendilerini soyutlayarak inançlarını sürdüren, babaları tarafından katı dini kurallarla yetiştirilmiş iki kız kardeşin hikâyesini anlatıyor. babalarının öğretilerini o öldükten sonra da yaşatmaya çalışan iki kardeşin yaşları ilerledikçe huysuzlaşan cemaati bir arada tutma çabaları, politik nedenlerle ülkesini terk edip bu köye sığınan babette ile birlikte yaşadıkları, dünyevi zevkler ve dini inançların getirdiği yaşam tarzı arasındaki çelişki başarılı bir kurgu ile aktarılıyor filme. bir yandan gençliklerinde ucundan kıyısından aşkı tadan ve onun boşluğunu kendilerini tanrıya adayarak doldurmaya çalışan iki güzel kadının hikâyesi, diğer yandan tutucu bir toplumun dünya nimetleri ile karşılaştığında yaşadığı ikilem filmin omurgasını oluşturuyor. ilk üç çeyrek boyunca iki kız kardeşin geçmişten olayların geçtiği döneme kadar yaşadıklarına odaklanan film; son çeyrekte seyircisini filmin adına yakışır şekilde bir ziyafete davet ediyor ve hazırlığı da dâhil olmak üzere çok iştah kabartan bir yemek sahnesiyle, o yemeğin dünyevi zevklerden uzak yaşayan insanlar üzerindeki etkisini anlatan sekanslarla tamamlıyor. yağmurlu ve karlı manzaraları, birbirine yakın saz çatılı evlerin sevimli mimarisi ile seyirciye “keşke orada yaşayabilseydim.” dedirten film; tutkulu ama iyi niyetli din anlayışına dair eleştirisiyle, aşka inancı tazeleyen yan anlatısıyla, yemek zevkine dair kokusunu buram buram hissettiren ziyafet sahnesiyle izlemeye değer bir yapım.
  • danimarka'lı yönetmen gabriel axel (1918–2014) 'den 1987 yılı yapımı bir baş yapıt. yabancı dilde en iyi film dalında oscar ödülü kazanmış olan filmimiz, bir roman uyarlaması. rahatlıkla sinema tarihinin en iyi yemek sahnesine sahip filmi olarak değerlendirebileceğim film, aynı zamanda aşırı muhafazakar ve bir lokma bir hırka felsefesiyle yaşayan insanların dünya nimetleri karşısında çözülüşlerinin hikayesi.
hesabın var mı? giriş yap