• insanin amina koyan bi don mclean sarkisi. hayir alti ustu babil sularinin kiyisina oturup zion'a agladik diyo da, ne bileyim insani alip goturuyo, oraya buraya savuruyo, hayattan sogutuyo boyle bi nerden geldik nereye gidiyoz hocam havasina sokuyo . ben de emo oldugum icin 3 gundur repeat'te dinliyorum. heh.

    yok ki bi plazamiz gidip bangir bangir helldorado dinleyelim. (goruyo musun bak emoyu altin plazaya koymussun, never again demis.)
  • babylon, diego calva, margot robbie ve brad pitt'in başrollerde oynadığı, damien chazelle'in yazıp yönettiği yeni dönem drama filmi. tobey maguire, yönetici yapımcı olarak hizmet veriyor ve yardımcı bir rol oynuyor.

    her zaman söylerim; sinemanın en şanssız olduğu konu icat olduğu andan beri herkesin her eseri izleyip beğenme isteği ile uğraşıp durmasıdır...

    siz hiç spotify'i açıp yeni çıkan her şarkıyı dinleyen birini gördünüz mü?
    ya da eline rehber alıp her resim sergisini gezen birini?

    hayır, çünkü insanalar sevdikleri isimleri, tarzları etkinlikleri takip eder.

    ama konu sinema olunca (dizide öyle değildir) herkes her filmi izlemek ve dahası da sevmek zorunda olduğunu fikrine sahip.

    sinema diğer sanat eserlerinde olduğu gibi hiçbir zaman ''herkes'' için değildir.

    bunun içinde sevdiğiniz isimleri, tarzları takip etmelisiniz.

    yıl olmuş 2023, artık bir film gelmeden senaryosu, kadrosu, fragmanları düşüyor önünüze.

    bunu neden yazdım?

    çünkü filme yapılan olumsuz eleştirilerin yüzde doksan dokuzu ''çok uzun'' ''hollywood hesaplaşması izlemek zorunda mıyız'' ekseninde dönüp duruyor.

    hayır izlemek zorunda değilsin, fakat aylardır filmin süresi ve senaryosu belli, neden izledin?

    bu yaptığın bir eleştiri değil ki? senin bilinçsiz bir tüketici olduğunun ispatı bir saçmalık.

    damien chazelle zaten ilk günden beri seyirciyi tatmin edecek işlerden uzak durup kendi yapmak istediği işleri yapan bir isim olmuştur.

    "first man (2018) filminde de amerikalıların aya bayrak dikme seremonisini göstermediği için aylarca basın ve pek çok eleştirmen tarafından topa tutuldu.

    babylon'da görüyoruz ki ''olması gerektiği gibi'' bu tarz eleştirileri hiç takmamış.

    neyse konuya geri dönelim;

    brad pitt, margot robbie, diego calva, jean smart, jovan adepo ve li jun li filmin oyuncu kadrosunda.

    chazelle filmin fikrini geliştirmeye temmuz 2019'da lionsgate'in projeyi satın almasıyla başladı. paramount pictures'ın kasım 2019'da dünya çapındaki haklarını aldığı açıklandı. ocak 2020 ile ağustos 2021 arasında ana oyuncu kadrosunun çoğu projeye katıldı ve çekimler temmuz'dan ekim 2021'e kadar los angeles'ta gerçekleşti.

    babylon prömiyerini 14 kasım 2022'de los angeles'taki samuel goldwyn theatre'da yaptı ve 23 aralık'ta amerika birleşik devletleri'nde gösterime girdi.

    film, genel olarak sinematografisini, müziklerini, prodüksiyon tasarımını ve başrol performanslarını öven eleştiriler alsa da anlatım dilini ve süresini eleştiren yüzlerce eleştiri aldı.

    78-80 milyon dolarlık bir üretim bütçesine karşı 42 milyon dolar hasılat yapan film gişede zarar etti ama film zaten gişe için yapılmamıştı ve vizyona girmesinin tek nedeni ödül törenlerinin kıstaslarıydı.

    film, 80. altın küre ödülleri'nde beş adaylık (en iyi film - müzikal veya komedi, en iyi özgün müzik kazananı dahil), 28. eleştirmenlerin seçimi ödülleri'nde (en iyi film dahil) dokuz adaylık, 76. ingiliz akademi filmi'nde üç adaylık aldı.

    film için yazdığı bir essayde robert daniels, babylon'un esasen erken hollywood'da bir kimlik ve asimilasyon hikayesi olduğunu belirtiyor.

    babylon'un ilk red-banded fragmanı 12 eylül 2022'de 2022 toronto uluslararası film festivali'nde chazelle ve tıff ceo'su cameron bailey ile bir soru-cevap etkinliği sırasında gösterildi.

    sansürsüz çıplaklık, küfür ve uyuşturucu kullanımına dikkat çeken birkaç yayın, fragmanın atmosferini sırasıyla robbie ve maguire'ın rol aldığı the wolf of wall street (2013) ve the great gatsby (2013) gibi filmlerle karşılaştırdı.

    (bkz: the great gatsby) (2013) benzetmesi haklı olabilir çünkü o filmde de oyuncu olan tobey maguire bu filmde yapımcı ve muhtemelen anlatım dili konusunda yönetmene fikir vermiştir.

    filmin müziklerini chazelle ile sık sık birlikte çalışan justin hurwitz besteledi. müzikten iki parça, "call me manny" ve "voodoo mama", 10 kasım 2022'de dijital olarak yayınlandı ve ikinci parça, filmin ilk fragmanının tanıtımı için kullanıldı.

    film müziği albümü, 9 aralık 2022'de ınterscope records tarafından yayınlandı.

    temmuz 2019'da damien chazelle'in hollywood'un altın çağı'nda geçen bir dönem draması olan bir sonraki projesini hazırladığı açıklandı. lionsgate films, emma stone ve brad pitt'in başrolde yer aldığı projeyi satın almada istekli olduğunu belirtti.

    kasım ayında, paramount pictures projenin dünya çapındaki haklarını satın aldı.

    aralık 2020'de, program çakışmaları nedeniyle filmden ayrılan stone'un yerine margot robbie ile görüşmelere başladı

    çekimler başlangıçta 2020'nin ortalarında kaliforniya'da yapılacaktı, ancak covıd-19 salgını nedeniyle ertelendi. çekimler 1 temmuz 2021'de başladı ve 21 ekim 2021'de tamamlandı.

    açılış partisi sahnesinde konağın dış çekimleri için shea's castle kullanıldı ve iç çekimler los angeles ace hotel'in içinde çekildi. film çiftliği blue sky ranch, filmde kinescope stüdyoları olarak hizmet veriyor.

    damien chazelle çok büyük bir sinemacı. ,
  • ben burada bi yasemin mori konseri izledim. kızcağız şarkı aralarında sesini duyurmak için seyircilere hişşşş falan demek zorunda kaldı. yani diyeceğim odur ki burada müziği pek sallamayan, gittikçe kötüleşen, yavşak bi seyirci kitlesi oluşmakta. belki de oluştu bile.
  • zannımca mad men'deki david carbonara'nın yorumundansa, don mclean'dan dinlenesi şarkıdır.

    dinleyen herkesi hüzünlendiriyor gerçi de, bende şöyle bir etki yarattı. küçükken pembe minik bir hesap makinam vardı. oyuncak gibi bir şey. ama bildiğin hesap makinası. çalışıyordu yani. bu acaip makinanın üzerinde sol anahtarı olan bir minik tuş vardı. basınca bir melodi çalıyordu ama öyle böyle bir melodi değildi. ne zaman dinlesem oturup ağlıyordum bacak kadar boyumla. acaip acıklı geliyordu bana. sırf ben ağlayayım diye babam defalarca pilini değiştirdi o hesap makinasının. adamcağız dört işlem falan yapıyorum sanıyordu büyük ihtimalle tabi. her neyse. işte bu babylon da, bende benzer bir his uyandırdı. içim parçalanıyor resmen. dinlerken hissettiğim bu hüzünden manyak bir keyif alıyorum. bana bir hiç uğruna harcanan bir hayatın hikayesiymiş gibi geliyor. kendi hayatımmış gibi kahroluyorum.

    en kısa zamanda bir psikoloğa görüneceğim, evet.
  • 11 eylülde kuleleri yıkıldı.
  • ctrl+right click'i öylesine benimsemiş bir uygulamadır ki bu counterstrike oynarken çömelip de zoom edeyim, şu dust'ın taşında toprağında bir teyemmüm edeyim diye niyetlendiğinizde hemen karşınıza çıkacaktır.
  • film yapımına ilgi duyanlar için çok leziz bir film hatta film değil karnaval
  • sinema. kendimden sıyrıldım ve aptallaştım izlerken. aşk gibiydi. ha 3 saat ha 3 ay. bitti bu da. çok güzeldin.
  • filmden daha yeni geldim eve. yarın temiz kafayla edit giricem.

    ama şunu söylemeden geçmeyeyim dedim : görsellik yönünden, hayatımda izlediğim en boktan filmdi. adamlar milyon dolar harcıyor, kareografi yapıyor, kıyafet ayarlıyor, set inşa ediyor görsellik için. bizim boktan sinemalarımız karartarak görselliğin anasını sikiyor. çok sinirlendim bak. bırakın beni, sinema adına yardırıcam.

    ya daha ilk sahne ya. gündüz ortası, güneşin altında amerikan kırsalında çekilmiş bir sahne. bir tane gölge yok sahnede. ama ekrandan bok akıyor resmen. eskiden cd alırdık, sinema çekimi çıkardı. aynı o görüntü. hem ışık yok hem de görüntü kalitesi düşük. kanal7'deki hz.yusuf bunun yanında 4k kalır amk. sinemada, sinema çekimi mi izliyoruz amk dedim kendime. film de uzun, boku yedik dedim. önceki gün de (bkz: guy ritchie) 'nin filmine gitmiştim. yine aynı muhabbet vardı. yeter artık yeter. (bkz: dune) filmindeki çöl kurdunu telefondan görüp sinemada görmemiştim karanlıktan. tek esprisi görsellik olan avatarı keza kör olarak izledik. şimdi de bu film. ilk yarım saat gözümüz sikildi ne olduğunu anlayama çalışırken. eve gelirken (bkz: stremio)dan açtım filmi. lan burda bile daha iyi görüntü.

    ne istiyorsun paribu? insanlar sinemaya gelmesin mi? sonra insanlar niye sinemaya gitmiyor. söyleyeyim; çünkü boktan sinemanız, boktan bir cep telefonundan daha kötü bir çözünürlüğe ve ışığa sahip.

    bir de ne olmuşsa sesi köklemişler. kulağımız da sikildi. ben artık amatörlük değil, art niyet arıyorum bu olayın arkasında. amına koduklarım tepem attı akşam akşam. lan dün gece (bkz: 2001 space odessy)izledim 720p. ne kadar berraktı kaç yıllık film. puh amınıza koyayım sizin.

    çocukluğumdan beri, zengin olursam hayalim şu ülkeye doğru düzgün bir sinema açmak. hatta bir iki salonda klasik film göstermek. lan dua edin zengin olmayayım. bütün varlığımı sizi sikmek için harcayacağım. kayyumunuz olacağım amk.

    edit : evet şimdi de filmi konuşalım.

    (bkz: woody allen) bu filmi izlerken kendinden geçer. tam ona göre bir film.

    film küçük bir topluluğa hitap ediyor. o zamanları ya bilmeniz ya da merak etmeniz gerekiyor. izleyicilerin ikiye bölünme sebebi bu. (bkz: once upon a time in hollywood) da benzer kafadaydı.

    filme gitmeden önce buradaki yorumlarda uzun olduğu hakkında şikayetler gördüğümde abartıldığını düşünmüştüm. son yarım saat bana göre fazlaydı. yani beş dakikada atlayabileceği kısımları uzun uzun gösteriyor ve anlatıyor. (bkz: cinema paradiso) esintisi var sonda. ortak bir hikayeden bireysel hikayeye dönüyor. halbuki tobey maguire'ın ortaya çıktığı yerde bitse notu çok daha yüksek bir film olabilirdi.

    bu arada tobey, 15-20 dk yer alıyor filmde. ben de baş rollerden biri sanıyordum. biri charlie chaplin'i oynuyor demişti. film boyunca onu bekledim. fake spoilermış.

    holywood her ne kadar margot robbie'yi dış görünüşüyle kullanmaya çalışsa da kadın çok fena oynuyor. bu filmde de coşmuş. şu kadına sulu bir karakter değil de ciddili bir şey verip karanlık bir filmde oynatın artık.

    (bkz: the great gatsby) filminde çok daha masum bir holywood partisi profili vardı. burda çok fena. o gürültüyü, karmaşayı, havasızlığı çok güzel vermiş.

    filmin ortaları çok çok keyifliydi. ünlüsü ünsüzü, oyuncular döktürmüş.

    bütçesinin yüksek olduğunu biliyordum ama izledikçe ne kadar yüksek olduğu beni şaşırttı sürekli. film dönem filmi. ama içinde dönem filmi çekiyorlar. yani dönem filmi içindeki karakterler başka dönemlerin filmlerini çekiyorlar.ilginç ve çekmesi çok zor bir tema.

    artık her şeyi yapabilecek seviyeye gelen yaşlı yönetmenler, dönem filmlerine yönelir. tamamen kendi zevklerine göre hareket ederler.damien chazelle kardeşimiz genç yaşına rağmen böyle bir şeye kalkışmış. bence çok erken alınmış çok büyük bir risk. (bkz: the first man) filmiyle ufak bir düşüş yaşamıştı. genele hitap etmeyen bu film ile iyice çakılabilir. film iyi kötü diye değil, meraklısına bir film.

    yüksek bütçesine rağmen bir çok sınırı geçen bir film. kusmalı, sıçmalı, seksli, m.robbie memeli, küfürlü, vs. her bok var. böyle bir filmde büyük cesaret.

    --- spoiler ---

    margot robbie'nin kariyerini tekrar yükseltmek için gittiği partideki sahne favorim. girmeye çalıştığı ingiliz hanımefendisi rolü ve sonrasında çıldırması çok iyiydi.

    --- spoiler ---
  • 1920'li yıllarda, sessiz sinemadan seslilere geçiş esnasında endüstride yaşanan sancıları konu edinecek olan damien chazelle filmi.
    yukarıdaki entry'lerde de belirtildiği üzere, test gösterimleri son derece olumlu geçmiş. izleyenler the wolf of wall street ve fellini satyricon'a benzetmiş, brad pitt'in performansı ön plana çıkan unsurlardan biriymiş.
    chazelle filmin senaryosunun bir taslağını 2019'da tamamlamış ve bu taslak internete sızdırılmıştı. filmin test gösterimlerinde aldığı olağanüstü yorumları görünce bu metni okumaya karar verdim.

    senaryonun bu draft'ında yer alan karakterler, dönemin gerçek hollywood ikonları olan clara bow, john gilbert ve anna may wong. nedendir bilinmez, bu isimler sonraki taslaklarda yerlerini kurgusal karakterlere bırakmış. chazelle'in özellikle bow'un tasvir ediliş şekli, bir tür it girl personasının ağırlığı altında geçirmiş olan aktrisin anısına saygısızlık olarak görülebilirdi. bahsettiğim bu taslak pandemi öncesinde, 2019 yılında kaleme alınmış. o dönem clara bow'u bence isabetli bir cast seçimi olan emma stone'un canlandıracağı konuşuluyordu, stone sonradan filmden ayrılıp yerini margot robbie 'ye bıraktı. robbie'nin canlandırdığı oyuncunun adı da clara bow'dan kurmaca bir karakter olan nellie laroy'a dönüştürüldü. bahsettiğim draft'ta filmde tobey maguire tarafından canlandırılacak olan charlie chaplin de yer almıyor. bu ayrıntılar dışında, filmin cinemacon etkinliğinde gösterilen fragmanına bakılırsa senaryoda köklü bir değişiklik yapılmamış gibi görünüyor.

    filmin clara bow'un o dönemki hayatını ve 'kükreyen yirmiler'in* hollywood'unu yansıtma şeklinde kenneth anger'ın meşhur eseri hollywood babylon'u temel almış olabileceğini düşünüyorum. dönemi merak eden herkesin (kimilerinin yalanlarla dolu olduğunu iddia ettiği) bu kitabı incelemesini tavsiye ederek devam edeyim.

    1920'ler ilginç bir dönem. abd'nin 'jazz çağı'nı sonuna kadar yaşadığı, insanlığın 'tüketim toplumu' kavramıyla tanıştığı, etrafın jay gatsby'lerle dolu olduğu yıllar. bizde yeni bir cumhuriyetin temelleri atılırken abd, birinci dünya savaşı'nda üretim kapasitesi düşen ve 'dünyanın süper gücü' olma iddiasını kaybetmek üzere olan avrupa ülkelerinin aksine, altın çağını yaşıyor. insanlar köylerden şehirlere taşınıyor, teknoloji hızla gelişiyor. abd belki tarihinde ilk kez, medyanın da etkisiyle, kolektif bir bilinç ve eğlence anlayışı kazanmış durumda. 1929'da başlayan ve büyük buhran ile nihayetlenen büyük ekonomik çöküş henüz yaşanmamış, insanlar bu zenginlik rüyasından henüz uyanmamış.
    hollywood da bu zenginlik ve şaşaadan payına düşeni almış. stüdyo sistemi inşa edilmiş, çoğu bugün hala faal olan mgm, paramount pictures, warner bros, universal ve 20th century fox gibi şirketler kurulmuş. amerikan sinema endüstrisi, sinema salonunda film izleme tecrübesini daha 'zevkli' (entertaining) hale getirmenin yollarını arıyor. teknolojik gelişmelerin etkileri yeni sayılabilecek bu sanat dalına da yansıyor, sesli filmler de bu dönemde ortaya çıkıyor mesela. yine bu dönem yapılan stüdyo filmleri büyük ölçekleriyle, kurulan devasa setleriyle ve kamera önündeki 'yıldızları' ile dikkat çekiyor. hollywood, büyük bir endüstri olarak amerikan rüyası kavramının kalbinin attığı yerlerden biri haline gelmiş.

    chazelle bu dönemin kendine has ayrıntılarını çok iyi yakalamış. sinema sanatının imkanlarına kafa patlatan aktörler, şöhretin ağırlığı altında ezilmiş genç oyuncular, kontrolsüzce büyüyen endüstride kendine yer edinmeye çalışan insanlar. gidenlerin bileceği üzere, hollywood gerçekten böyle bir yerdir; gittiğiniz restoranda çalışan garsonun ya da bindiğiniz uber'in şoförünün sektörde kendine yer edinme hayaliyle buraya taşınmış olma ihtimali yüksektir (la la land de bu mevzuyu iyi işlemişti).

    singin' in the rain'e saygı duruşunda bulunarak, sessiz filmlerden sesliye geçişin yarattığı deprem etkisinden de etraflıca bahsediyor film. bu dönüşümü anlatış şekli, ödüle boğulan the artist'e kıyasla çok daha incelikli ve doyurucu olacak gibi görünüyor.

    babylon, örneklerine arada bir rastladığımız 'bu endüstri bugünlere kolay gelmedi' diyen filmlerden biri olacak. 2022 itibariyle 'sinema' kelimesini duyunca bile heyecanlanan, bu sanat dalına bitmek bilmeyen bir tutku ve merakla bağlı seyircilerin çok beğeneceğini düşündüğüm, kimi yönleriyle tartışma yaratabilecek, benzerlerinin hiçbirinde görmediğimiz türden 'aşırılıklar' içeren, epik bir hikaye. perdede izlemeyi sabırsızlıkla bekliyorum.
hesabın var mı? giriş yap