• bir şey eksikmiş de, sanki içince tamamlanacakmış gibi hissetmek... her ayılışında o eksikliği daha fazla hissetmek ve tamamlanmak için tekrar içmeye başlamak.

    şimdi biraz da sosyal sorumluluk...

    alkoliklere/uyuşturucu kullananlara dair çekilen filmler ve fotoğraflar, şimdi artık değilse bile, 90'lı yıllarda çok popülerdi. başta abd olmak üzere, bazı ülkeler, özellikle moda sektöründeki özendirici reklamlara karşı yaptırımlar uygulamaya başladılar. 2000'li yıllarda artık, internet dahil, kitle iletişim araçlarında özendirici içerik bulmak oldukça zor. çünkü eğer bağımlı olursanız, hayatınız o severek izlediğiniz film gibi eğlenceli olmuyor... mankenlerin, gözlerinin altındaki morluklarla çok havalı çıktığı fotoğraf kareleri gibi, mükemmel bir anda dondurulmuyor hayatınız. eroin illetinden kurtulmayı başarmış iki arkadaşım; alkolizmden kurtulmayı başarmış bir de akrabam oldu. hiç biri, moda fotoğrafları ya da süslü filmlerdeki gibi havalı değildi. tabiri caizse, hayatlarını siktiler. siktikleri o hayatları tekrar toparlamaya çalışırken, bir çocuk kadar masum ve korumasızdılar.

    ben içmeyi seviyorum. yazdığım yazıların özendirici olduğuna dair bazen şüpheye düşüyorum. çünkü doksanlı yıllarda bile, deli gibi içmeme rağmen, özendirici içerikten nefret ederdim. özellikle genç yaştakiler, bu içerikten çok etkileniyor.

    alkolle ilgili sevdiğiniz her komik film, uyuşturuyla ilgili etkileyici fotoğraflar... bunlar sadece kurgu. güzel gözükmesi için görüntü ve sanat yönetmenleri, ışıkçılar, stilistler çalışıyor. gerçek dünyada ise yalnızsınız. görüntü yönetmeniniz yok. senaryonuzu kendiniz yazıyor, ışığınızı kendiniz kuruyorsunuz. onu söndürürseniz, bir daha yakabilmek için bir ömrü harcayabilir, çok daha kötüsü, sürekli karanlıklar içinde kalabilirsiniz.

    uyuşturucular değil belki ama alkol güzel bir şey. tartışmam bile. sevdiğiniz içkiler ve içmeyi sevdiğiniz arkadaşlarınız varsa, diyebilirim ki, eğlendiğiniz sürece doğru bir hayat yaşıyorsunuz. bunun tadını, gerçek ile bağlarınızı koparmadan çıkarın. siz ne bir film sahnesinde, ne de bir fotoğraf karesinde yaşıyorsunuz. tek bir hayatınız var ve o sahnede yalnızsınız.

    için ve delicesine eğlenin... ama dikkat edin; eğlence bittiğinde, ışığınız sönmesin.
  • "insanın tek gerçek özgürlüğü yalnızlığıdır ve yalnızlığı küçük düşürense bağımlılıklardır. aşklar, alkol, nikotin, ahlaki değerler, uyuşturucular.. hepsi de birer pranga olabilir her an insanın ayağına, zevk veren prangalar. ortak özellikleri, varlıklarının verdikleri zevkin uzun bir süre sonra hissedilememesi, yokluklarının ise derhal kalpte bir ağrı yaratmasıdır. bağımlı insan atlı karıncaya binmiş gibidir. ne bir varış noktası, ne de bir ilerleme vardır hayatında. herkes ilk başladığı yerde, midesi kaldırana kadar döner durur. insanın kendiyle mücadelesi, bağımlılıklarını yok etmesiyle başlar."

    hakan günday - kinyas ve kayra
  • muhtemelen hakkında bildiğiniz çoğu şey yanlıştır.

    kurzgesagt tarafından hazırlanan müthiş bir video ile irdelenmiştir. video ingilizce olup, barış tunahan tarafından çevrilmiş metin aşağıdadır.

    --- spoiler ---

    eroin bağımlılığına ne sebep olur ?
    çok aptalca bir soru, değil mi ?
    çok açık, biliyoruz ki
    eroin bağımlılığına eroin sebep oluyor.

    işte nasıl işlediği.
    eğer 20 gün boyunca eroin kullanırsanız, 21. günde vücudunuz fiziksel olarak daha fazlasını arzulayacaktır, çünkü uyuşturucuda bağımlılık yapıcı kimyasallar vardır.

    işte "bağımlılık" budur.
    fakat şöyle ki,

    ...bağımlılık hakkında bildiğimiz neredeyse her şey yanlış.

    örneğin kalçanızı kırdınız. hastaneye gidersiniz...
    ve size haftalar ve belki aylar boyunca yüksek miktarda diamorfin verirler.
    "diamorfin", eroindir.
    aslında bu, sokakta bulabileceğinizden çok daha güçlü bir eroindir.
    çünkü uyuşturucu satıcılarının onu sulandırmaya çalıştığı maddelerle kirlenmemiştir.

    çevrenizde, hastanelerde kendilerine...
    "deluxe" eroin verilen bir sürü insan var.
    yani en azından birkaçı bağımlı olmalı değil mi ?
    ama bu yakın zamanda araştırıldı, ve olmuyor.
    herhalde büyük anneniz kalça protezi yüzünden bir esrarkeşe dönüşmedi.
    peki neden ?

    bağımlılık hakkındaki şu anki teorimiz, 20. yüzyılın başlarında yapılan birtakım deneyden ilham alınarak oluşturuldu.

    deney çok basitti.
    bir kobay faresini iki sulaklı bir kafese koyuyorsunuz.
    bunlardan biri sadece su, diğeri ise eroin ve kokainli.
    bu deneyi her yaptığınızda,
    farenin uyuşturuculu suya kafayı taktığını, ve kendini öldürünceye kadar içmeye devam ettiğini görürsünüz.

    ama 1970'lerde , bruce alexander, bir psikoloji profesörü,
    bu deneyle ilgili tuhaf bir şeyin farkına vardı.
    fare her zaman kafese yalnız koyuluyordu.
    uyuşturucu almak dışında yapabileceği pek bir şey yoktu.

    bunu değiştirdiğinde neler olacağını merak etti.

    o da bir "fare parkı" kurdu. (ki bu fareler için bir cennet.)
    farelerin; renkli toplarının ve tünellerinin olduğu,
    oynayacak ve çiftleşecek bir sürü farenin olduğu bir kafesti.

    bir farenin isteyebileceği her şey.
    ve yine normal ve uyuşturuculu sulakları vardı.
    fakat işin tuhaf yanı,
    "fare parkı"nda, fareler nadiren uyuşturuculu suyu kullandılar.
    hiçbiri zorla veya aşırı doz almadı.

    belki sadece fareler için geçerlidir, ha ?
    şey, aslında bunun insanlarla yapılmış bir deneyi de var.

    vietnam savaşı.
    amerikalı askerlerin %20'si yüksek dozda eroin kullanıyordu.
    insanlar bayağı endişeliydi.
    çünkü savaş bitince amerikan sokaklarında yüzlerce esrarkeşin olacağını düşündüler.
    fakat askerler eve döndüklerinde tuhaf bir şey fark ettiler.
    rehabilitasyona gitmediler, hiçbir sıkıntı yaşamadılar,
    %95'i uyuşturucu kullanmayı bıraktı.

    eğer uyuşturucu hakkındaki eski teorilere inanıyorsanız, bunlar pek mantıklı gelmeyebilir. ama eğer alexander 'ın teorisine inanıyorsanız, aslında gayet mantıklı.
    çünkü yabancı bir ülkede, korkunç bir ormana bırakıldığınızda olmak istemediğiniz bir yerde, öldürmeye veya ölmeye zorlandığınız bir anda, eroin kullanmak zamanınızı geçirmek için gayet mantıklı.

    ama güzel evinize, aileniz ve arkadaşlarınızın yanına dönmek, o ilk fare kafesinden alınıp insan "fare parkı"na konulmakla eşdeğer.

    kimyasallar değil, sizin kafesiniz.

    bağımlılık hakkında daha farklı düşünmeliyiz.
    insanoğlunda doğuştan gelen bir bağlanma ihtiyacı var.
    mutlu veya sağlıklı olduğumuzda, bunu çevremizdekilerle paylaşmak isteriz.
    ama bunu yapamadığımızda,

    örneğin travma geçirdiğinizde veya soyutlandığınızda...
    bizi rahatlatan bir şeylerle bağ kurma ihtiyacı duyarız.
    bu belki akıllı telefonu sonsuza dek kurcalamak;

    veya belki video oyunları, kumar ve kokain.

    ama bir şeylerle bağ kuracağız, çünkü bu doğamızda var.

    kötü bağlardan iyi bağlara giden yol, birlikte mutlu olduğunuz insanlarla olmaktan geçer.

    bağımlılık etrafımızda sürekli olan bağlanamama sorununa bir belirti.

    hepimiz hissetmişizdir.
    1950' lerden beri ortalama bir amerikalının yakın arkadaşlarının sayısı giderek düşüyor.

    aynı zamanda evlerindeki boş alan giderek artıyor.

    arkadaşlar arasındaki mesafe ve bu bağlantılar arasındaki engelleri seçmek için, uyuşturucular üzerindeki savaş yüzyıldır devam ediyor,
    ve her şeyi daha kötü hâle getirdi.

    onlara iyileşmeleri için yardım etmenin yanında, onları toplumdan dışlıyoruz.

    onlar için iş bulmayı ve istikrarlı olmalarını daha zor hale getirdik.

    .

    ...ve onları hapislere atıyoruz. yani kafeslere.

    zaten iyi durumda olmayan insanları daha kötü hissedecekleri bir duruma sokuyoruz ve kurtulmadan nefret etmelerine neden oluyoruz.

    şimdiye kadar sadece uyuşturucudan bireysel kurtulmadan bahsettik.
    ama şimdi sosyal kurtulmadan bahsetmeliyiz.
    çünkü bize göre bir şeyler yanlış gidiyor.
    daha "fare parkı"na benzeyen kurumlar kurmalıyız.
    kesinlikle soyutlanmış kafeslere değil.
    bu yaşadığımız doğal olmayan yolu değiştirmeli,
    ve birbirimizi yeniden keşfetmeliyiz.
    bağımlılığın tersi itidal değil, bağlantı.

    [alyazı: barış tunahan]

    --- spoiler ---
  • prof. dr. ilhan yargic'ın "bir hastalık olarak bağımlılık" başlıklı yazısından.

    madde bağımlılığı tıbbi bir hastalıktır. her hastalığın olduğu gibi bağımlılığn da biyolojik, psikolojik ve sosyal yönleri vardır. bağımlılık bir irade zayıflığı, kişilik bozukluğu ya da ahlak zayıflığı olarak değerlendirilemez.

    {...}
    bağımlılığın özü, zararlı sonuçlarına rağmen tekrarlayan madde kullanımıdır. başka bir deyişle alkol ya da made kullanımı ile ilişkili sosyal, tıbbi, ailesel, mesleki ya da psikolojik sorunların yaşanmasına rağmen kişi alkol ya da madde kullanmaya geri döner. bağımlı kişi kontrollü kullanımı sürdürmez (kontrol kaybı). örneğin bir alkol bağımlısı içmeden aylarca, yıllarca durabilir ama az içmeyi kalıcı olarak sürdüremez. yani içmeden durabilir ama az içerek duramaz. bu nedenle bağımlıların, kullanıma ara verdikleri dönemler (alkol bağımlıları için ramazan ya da kutsal gecelerde sıktır) olabilir. bu ara verme ya da kullanmadan durabilme, o kişinin bağımlı olmadığını göstermez. çünkü tekrar içmeye başladığında az miktarda ve seyrek içmeyi sürdüremez, miktar yine artar ve sorunlar yaşanır.

    {...}
    bağımlılığı diğer hastalıklardan ayıran en önemli özelliklerden biri, bir yandan keyif ya da doyum vermesidir. bağımlı kişi bütün zararlarına rağmen bağmlı olduğu şeye karşı büyük bir istek duyar ve onu kullandığında haz alır. bu da bağımlılığın temel ikilemidir. hatta ileri derecedeki bağımlılarda keyif alma ortadan kalktığı halde bu kullanma arzusu devam eder ve kullanım bu arzunun doyurulmasını sağlar.

    {...}
    maddeler tekrarlayan uyarılarla bir bilgisayar virüsü gibi beyni adeta yemek, içmek ya da cinsellik gibi temel ihtiyaçmışcasına kişinin canı o maddeyi çekmeye başlar. bu istek korteksin daha üst kısımlarına ait işlevlere galip gelebilir. örneğin nikotin bağımlısı bir doktor sigaranın zararlarını yakından bildiği ve sigaranın sağlığa zararlı olduğunu düşündüğü halde sigara içme arzusuna yenik düşebilir. dolayısıyla bağımlılık, akıl ve bilgi eksikliği değil dürtü kontrolü ile ilgili bir sorundur.
  • kurtulmanın cesaret, güç ve sabır isteyeceği durum
  • korkudan ileri gelir.

    yalnızlıktan korktuğun için, gereksiz kalabalıklara bağımlılığın gibi,
    işsizlikten korktuğun için, nefret etsen de, işine bağımlılığın gibi,
    sevgisizlikten korktuğun için, sırf seni seviyor diye, sevmediğin birine bağımlılığın gibi,
    parasızlıktan korktuğun için, paraya bağımlılığın gibi,
    dışlanmaktan korktuğun için, toplumun kurallarına bağımlılığın gibi,
    ...

    peki ya sigara bağımlılığı? diye soruyorum kendime, tam da sigara yakmışken;

    uzun uzun yıllar boşuna nefes alıp vermekten korktuğun için, nefesini sigaraya bağlaman gibi.
  • yüzlercesine sahip olduğunu düşündüğüm duygu. beni deli ediyor ama aynı zamanda bişey yapmamı da engelliyor. mutluyum galiba hepsiyle ama üzerimde kurduğu baskıyı düşünmek bu mutluluğun üstündeki kara bulut gibi. her an kaybedebileceğin bir lüksü yaşamak gibi bağımlılık.

    kesinlikle yüzlercesine bağımlıyım. şu başlıkta değil 85, 850 bağımlılık türü olsa çoğuna bağımlılığım vardır. hiç olmasa aşinayımdır. neden bağımlı oluruz? bizi ne iter bağımlılığa? ekmeğe bağımlı olan binlerce insan tanıyorumdur ya da denize... illa iyi olacak değil ya bağımlılık kötüsü de var elbet, zaten bağımlılık diyince önce kötüler gelmez mi aklımıza? şu çocuk bağımlı derse biri ilk aklımıza gelen şırıngalı kendi bedeninin katili değil midir?

    tiksiniriz bağımlılıktan ama o kadar bağımlıyız ki aslında nesnelere, duygulara. eleştiribilirsiniz belki ama aşka aşığım diyen biri bir nevi "aşk bağımlısı" değil midir? her yazar bir kelime bağımlısı, her siyasetçi bir yalan bağımlısı, her zengin bir para bağımlısı yada...

    cümleler bile yüklem bağımlısıdır aslında. devrik olan bir cümle tamamdır yeterince yüklem aldığı için. yüklemsiz olduğu için eksik olan cümlenin sonuna koymaz mıyız üç nokta. bağımlı olduğundan "yoksun" cümle. bağımlılık bir yoksunluk durumudur.

    kim kime ne kadar bağlıdır? her bağımlılık bırakılmamak için savaşır. bağımlılık bir nevi alışveriş gibidir ve o da bir şekilde bize bağımlıdır aslında. kelimenin doğasından gelen birlikte olma hali, ayrılmamacasına bitişik olma durumu kendini bile ele geçirmiştir. o yüzdendir belki de bağımlılığın hep kötü bir şey olarak anılması. insan hep korkmaz mı alt edemeyeceği güçten. düşün ki o güç karanlığın içinden ucsuz bucaksızca seni çağırsın! korkutur her zaman. karanlık demişken geceleri severiz ama hepimiz aynı zamanda ışığa bağımlı değil miyiz? eğer bir kayra değilsen ışık güvence gibidir. her umut ışıkla tasvir edilmez mi amerikan filmlerinde?

    kirli çamura dokunup rodin'i yapan usta aynı zamanda bir katil olsa çok şaşırmazdım aslında. bir kaç kelimeye dokunup iyi cümleler oluşturmaya çalıştığım için bende iyi bir insan değilim aynı zamanda. kötülüğü "toplum" olgusunun bana yakıştırdığı bağımlılıklarla yaşıyorum. çünkü bağımlı olan kötüdür ve ben bağımlı olduğumu kabul edecek kadar zayıfım sizin gözlerinizde. farklılıktan korkmaktır öğretilen. tek farkımız seçtiğimiz bağımlılıkların farklı olması olsa bile.

    siz de herkes kadar bağımlıyken bir başka tür bağımlılığı eleştirecek kadar gaddar olabiliyorsunuz. toplumsal dayanışma da bir şekilde bağımlılık yeri gelmişken. "camide benamaz bir adama bakılan gözleri herkes tahmin eder ya da sahilde bikinilerin arasında elbiseyle suya giren bir kadına verilecek tepkiyi. birbirinizden aldığınız güçle ayıplarsınız bu durumu oysa ki yalnızken kılınmayan namaz, tutulmayan oruç, elbiseyle yüzen kadın sizi pek de rahatsız etmez. niye çünkü bağımlı olduğunuz toplumsal güç yoktur yanınızda.

    belki legal bağımlılıklarıyla kötülüğünü ilan eden bir zayıf kadar güçlü olabilir toplum ama önce bir soru sorulmalı: peki siz ne kadar bağımlısınız?

    neyse işte. yani demem o ki 15 gündür internetim yoktu. bugün gelip arızayı onardılar ülkemin çalışkan (!) memurları.
  • bir şeyin bokunu çıkarmayı tadını çıkarmaktan ayıran unsur.
    *
  • dün sabah bir yazı okumuştum. gün bitimi vaktim olduğunda buraya eklerim diye not almıştım ama uçağımı beklerken vakit bulabildim.

    * bir gün adamın biri zamanının sufi üstadlarından birini ziyarete gelmiş ve ona şu soruyu sormuş:

    bağımlılıklarımdan nasıl kurtulabilirim?"

    üstad ona cevap vermek yerine ayağa kalkmış ve yakında bulunan bir sütuna kollarını dolayarak bağırmaya başlamış:

    “beni bu sütundan kurtarın!.."

    adam şaşkınlıkla bakarak, üstadın deli olduğunu düşünmüş ve ona şöyle demiş:

    "neden böyle yapıyorsun? ben senin akıllı birisi olduğunu düşünerek ruhsal bir soru sormaya geldim. ama görüyorum ki sen delinin tekisin, sütunu sen tutuyorsun, sütun seni tutmuyor! bırak gitsin!”

    üstad sütunu bırakmış ve şöyle demiş:

    “bu söylediğini gerçekten derinlemesine anlayabilirsen kendi cevabını vermiş olacaksın.
    bağımlıkların seni tutmuyor. sen onları tutuyorsun. bırak gitsin."
  • insanın o şey olmadan yaşayamama durumu... bir insanın kendisine yapabileceği en kötü şey... maddesel ya da manevi bağımlılık; ikisi de zarar verir. acı çekmek istemeyen insan hiçbir şeye bağımlı yaşamamalıdır.
hesabın var mı? giriş yap