• stres ve kaygının ilk etkilediği sistem. vücuttaki gerekli enerjinin %50'sinden fazlasını kullanır bu sistem. demek ki bağışıklık sistemi vücuttan çok fazla enerji talep etmektedir. stres ve kaygı anlarında, vücut bunu bir saldırı olarak algılayıp, kendisini savunmaya alacağından dolayı, vücudun savunma bölgeleri olan kollar ve bacaklara normalden daha fazla kan pompalanmaya başlanır. bu durumda, kollar ve bacaklarda giderek artan bir enerji ihtiyacı baş gösterecektir. diyelim ki vücudunuzda 1000 kalorilik bir enerji var ve bunun 800 kalorisi bağışıklık sistemine gidiyor. kalan 200 de vücudun diğer bölümlerinde... en sevdiğiniz arkadaşınız başka şehre taşınıyor, işler boktan, para kazanamıyorsunuz, sevdiğiniz kız size "abi" diyor veya en beteri dostlardan, akrabalardan bazıları mefta oluyor. hoop vücut strese bağlıyor, kaygıdan kaygıya koşuyor. bu efor esnasında vücut, bağışıklık'a gidiyor ve diyor ki: "hacı hayat ağzıma sıçtı, bana oradan bi üç yüz, beş yüz kalori borç virsene". bağışıklık vermek istemiyor, ama diğer taraftaki enerji vücudun hayati bölümlerine gidiyor, oralardan da kesinti yapılamaz. bağışıklık mecbur, "ben de başını oluşturacağım" diyerek, kollara, bacaklara borcu veriyor. verdi üç yüzü, kaldı bağışıklıkta beş yüz. her gün ver üç yüzü, ver üç yüzü, bağışıklık ayın sonunu zor getiriyor ve kapıda bekleyen hastalıklar hücum ediyor.

    bağışıklık sistemi, bu stres döneminde, kollar ve bacaklara yollanacak kan için ilk olarak sindirim sistemini feda ediyor. yani mide ve bağırsaklar için gerekli olan kanın büyük bölümü kollar ve bacaklara aktarılmaya başlanıyor. insanlar hazımsızlık çekmeye başlıyor, bağırsaklar bozuluyor, reflü gibi bir zıkkım çıkıyor ortaya.

    işte "hep stresten" diye bahsedilen olay bu. o yüzden çok ciddi rahatsızlıklara sahip olan insanların, bir yandan fiziksel tedavilerine devam ederken psikolojik olarak kendilerini rahatlatmaları ve elbette bir uzmandan yardım almaları gerekiyor. kanser gibi hastalıklarda "moral çok önemli" sözünün karşılığı bu: bağışıklık sistemine yardımcı olmak.

    insanları üzmeyin olum, onların hastalıklarından bir miktar da olsa mesul olursunuz. haydi türkiye, git şimdi sevgiline, eşine, kardeşine, arkadaşına sarıl, onların bağışıklık sistemini güçlendir! ulan biz de seçim ortamından etkilendik, üstümüz başımız slogan oldu.
  • immün cevap vücudu mikroorganizmalara, kanser hücrelerine ve diger potansiyel zararli maddelere karsi koruma yoludur.

    immün sistem
    immün sistem vucudu potansiyel zararli maddelere karsi korur. antijenler hücrelerin, virüslerin, funginin, bakterilerin ve toksin gibi cansiz maddelerin, kimyasallarin, ilaclarin ve yabanci maddelerin (kiymik vb.) yüzeyinde bulunan büyük moleküllerdir (genelde protein yapilidirlar). immün sistem antijenli maddeleri tanir ve yok eder. kendi vücut hücrelerinizde antijen protein varsa ( hla antijenleri) immun sisteminiz bu antijenleri normal kabul eder ve genelde reaksiyon göstermez.

    dogal bağışıklık ve iltihaplanma
    dogal bağışıklık sistemi zararli maddelerin vücuda girmesini engelleyen bariyerlere sahiptir. bu bariyerler deri, mide asiti, mukus ( mikroorganizmalari ve kücük parcaciklari tutar), öksürük refleksi, gözyasindaki enzimler, terdir. eger antijenler dis bariyerleri gecerse, immun sisteminin diger bölümleri ona saldiracak ve yok edecektir. dogal bağışıklık ayrica insani bircok hastaliga karsi direncli hale getirir. immun sistem beyaz kan hücrelerine sahiptir ayrica kan proteinleri ve kimyasallari da (interferon) vardir. bazilari yabanci maddelere direkt saldirir, bazilari ise immün sistemi hücrelerine yardim etmek icin calisirlar.

    iltihaplanma dogal bagisikligin bir parcasidir. dokular bakteri, travma, toksinler, ates,veya diger sebeplerden yaralandiginda meydana gelir. histamin, bradikinin, serotonini yarali doku serbest birakir. bu kimyasallar kan damarlarinin dokuya sivi sizdirmasiyla lokalize sislik meydana gelmesini saglarlar. bu olusum ise yabanci maddelerin vücut dokusuyla temasini izole eder. kimyasal maddeler ayrica mikroorganizmalari, ölü veya zarar görmüs hücreleri yiyen beyaz kan hücrelerini de etkiler. beyaz kan hücrelerinin yabanci maddeyi sardigi, yuttugu ve yok ettigi isleme fagositoz denir bu hücrelere de fagosit denir. fagositler sonunda ölür. irin ölü doku veya bakteri, canli veya ölü fagositlerden olusmustur.

    kazanılmış bağışıklık
    kazanılmış bağışıklık, vücut cesitli antijenlerle karsi karsiya kaldiginda gelisir. lenfosit adli özel tip beyaz kan hücresinden meydana gelir. gercekte 2 grup lenfosit vardir. b lenfosit antikorlari üretir. antikorlar özel antijenlerine tutunurlar ve antijenleri fagositler icin daha kolay parcalanir hale getirirler. t lenfositler antijenlere direk saldirir ve bazi lenfositler immün sisteminin kontrolünü saglarlar. b ve t lenfositler sifesifik antijen tipi icin farklilasirlar. yani farkli antijenle karsi karsiya kaldiginizda, farkli b ve t hücreleri olusturulur. t ve b hücreleri olustugunda, bir kismi immün sistem icin bellek olustururlar. böylece bir daha ayni antijenle karsi karsiya kalindiginda immün sistem daha hizli ve etkili cevap verir.

    pasif bağışıklık
    pasif baağışıklığı baskasinin vücudunda üretilen antikorlar olusturur. bebekler pasif bagisikliga sahiptirler cünkü anneden plasenta yoluyla gecen antikorlarla dogarlar. bu antikorlar 6-12 ay sonrasi etkinligini kaybederler. diger taraftan gamma globulin kisiyi pasif bagisikli kilar ayrica bunun korumasi da gecicidir.

    immün sistem bozukluklari ve alerjiler
    immün sistem bozukluklari immün cevabin asiri, eksik ya da uygunsuz oldugu zaman ortaya cikar. alerjiler vücudun kendisine karsi zararli algiladigi maddelere verdigi immun cevaptir. nakledilen organin rededildigi vakalarda nakledilen organa karsi savas acilmistir ve organ transplantasyonlarinda en cok rastlanan komplikasyonlardir. otoimmünite (romatid artrit vb.) bağışıklık sistemini kendi vücut dokularini yikima ugratir. inflamatuar cevabin belirtileri lokalize kirmizilik, bölgede agri, sislik, sicaklik ve bazen irindir. diger semptomlari ise ates,kas agrisi, kendini rahatsizlik hissetmedir. enfeksiyon sirasinda beyaz kan hücrelerinin vet lenfositlerin sayisi artar.

    tedaviler
    bazi vakalarda immün sistemin baskilanmasi gereklidir. (otoimmünite tedavisinde). kortikosteroid ve immün baskilayici ilaclar bu vakalarda kullanilir. asilanma immün sistemini güclendirmenin bir yoludur. düsük dozda antijen (ölü veya zayiflatilmis virüsler) immün sistemi hafizasini aktive etmek icin verilir.böylece mikroorganizma vücuda girdiginde hastaliga neden olmadan yok edilir. pasif asilanma antiserum transfizyonudur yani baska bir insandan (hayvandan) elde edilen antikorlar verilir. antijene karsi hemen koruma saglar fakat uzun ömürlü degildir. gamma globulin ve attan elde edilen tetanoz antiserumu pasif asilanmaya örnektir.

    komplikasyonlar
    etkili immün cevabi bir cok hastaliga karsi koruma saglar, yetersiz cevapta ise hastalik gelisimi, alerji/hipersensivite, anafilaksis, otoimmünite, kan transfüzyon reaksiyonu, serum hastaligi gelisir.
  • - taze meyve yememe, bolca sebze ve bakliyat tüketmeme;
    - her gün en az yarım saat yürüyüş yapmama, haftada 3 gün spora gitmeme,
    - susadıkça su içmeme, böylece günde 2-2.5 litre su tüketmeme (kahve ve çayı saymıyorum)
    - şekerli gıdaları uzun zamandır azaltmama, karbonhidrat tüketimini eskiye göre üçte bire düşürmeme,
    - alkol tüketimimi 2 ayda bir 4-5 bira ya da bir şişe şaraba düşürmeme,
    - sigarayı ağzıma koymamama, içilen ortamlardan uzak durmama,
    - kişisel hijyenime dikkat etmeme ve bunu yaparken antibakteriyel, kolonya vb. mikrop öldürücülere yüz vermememe (mikropsuz ortam yaratacağım diye cildimi mahvetmeye, yararlı bakterileri de öldürmeye gerek yok), yani illâ mikropsuz ortam istiyorum aşırılığına kaçmamama,
    - genelde evde yememe, içmeme, yediklerimin çeşitli olmasına dikkat etmeme,
    - umca, c vitamini, b vitamini ve genel olarak önerilen diğer destekleri kullanmama rağmen

    bendeki tekleyen sistemdir.

    insülin direnci için yapılan tahliller sonrası doktorum "domuz gibisin!.." demeye getirmişti. kolestrol, şeker, ilgili diğer değerler normalin de normali. benim yaşımda 100 kişiyi alsak, aralarındaki en iyi insan çıkarmışım bu değerlerle. ama yıllardır ağız yaralarından (bkz: aft), yaz günü şişen bademciklerden kurtulamayan da benim yine. 40 yaşımı doldurunca birden kesilivermişti bunlar, son 1 yıldır, özellikle de bu yaz yine canıma okumaya başladılar. ağzım yara dolu, mayıstan bu yana 6. defadır hastayım ve yine genzim yanmaya, kuru kuru öksürmeye başladım. iki hafta toparlanma süreci, sonra yine iki hafta hasta olarak geçti gitti yazım.

    doktorum da çaresiz kaldı artık, alerji testi ve bir de bağışıklık testi yaptırmamı önerdi. belki kalp, şeker, tansiyon vb.den ölmeyeceğim ama günün birinde faranjitle başlayan süreç ölümcül bir zatürreyle sonlanacak. :(

    ekleme: öncelikle, geçmiş olsun dilekleri ve çeşitli önerilerini ileten herkese teşekkür ederim.

    bir iki ekleme yapayım: kişisel hijyenime dikkat ederim demiştim ama bu tamamen steril bir yaşam sürdüğüm anlamında değil. kedilerle yatıp kalkıyorum mesela, çamaşır suyuyla aram çok iyi sayılmaz, çocukluğum sokakta bahçede geçti, çamurun içinde oynamışlığım çoktur vb. antibiyotik kullanımına (ailede doktor da olduğundan) dikkat ederiz eskiden beri, ota b.ka antibiyotik yutulmaz. sarımsak, soğan yemeyi severim. yeşil otlarla aram fevkalade iyidir, pişmiş ya da çiğ olarak. süt içerim, kefiri severim, yoğurt neredeyse her gün yenir, hiç olmazsa ayran içilir. et yesem de olur, yemesem de ama makul ölçülerde tüketirim. balıktan uzak kalmam, salatasız haftam geçmez. işlenmiş gıdalarla da aram pek yoktur ama ister istemez ara sıra tüketiliyor. satın aldığım gıdaların ambalajına, onları pişirdiğim tencere tavaya, ısıtma koşullarına filan da dikkat ederiz evde. yanlış anlaşılmasın, bunlar gazetelerde, dergilerde okuyup da uyguladığımız şeyler değil; annem annesinden ablasından görmüş, biz de onu sürdürüyoruz şu an. milletin büyük kolaylık dediği alüminyum folyoya biz alışamadık mesela, sonradan öğrendik ki zararlı olma potansiyeli varmış. yumurtayı iyi kalaylanmış bakır tabaklarımızda pişiririz mesela, çelik sahanlar kullanırız, teflona bile mümkün olduğunca az rağbet ederiz. anadan atadan öğrenilmişle devam ediyoruz yani.

    sabahları erkenden kalktığım için erken yatarım. saat 10.30 dedin mi yatak hazırdır benim, 11'e kadar kaldığım enderdir. 5.50'de kalkıyorum çünkü ve uykusuzluk en katlanamadığım şey.

    sanıyorum doğuştan bağışıklık sistemim kötü, hiç olmazsa bazı konularda. (bu da daha çok üst solunum yolları enfeksiyonu olarak kendini gösteriyor). bilmiyorum, belki kanseri yenen bir bünyem vardır ama iş soğuk algınlığı virüslerine, bakterilere geldi mi s.çıyor işte... ilaçlar bitiyor, bomba gibiyim diyorum, hop, haftanın sonunda yine hastalanıyorum.

    bu arada çalışma ortamımız maalesef kapalı bir alan. sabah 8'e doğru girip akşam 6'yı geçe çıkıyoruz. öğle yemeği için dışarıya çıktığımda güneşi görüyorum. bir de havalandırma, klima ayarları filan zaman zaman sıkıntı veriyor. karşımızda habaş, bacalarından çeşit çeşit gaz tüter halde. yanımız yöremiz toz toprak ve de demir tozu... 6 yılı aşkın süredir bu ortam da herhalde olumsuz yönde etkiledi ve artık bu yıl belirgin biçimde o olumsuz etkilerin sonuçları görülmeye başladı.

    bakalım gideceğim doktor ne diyecek. umarım gerekli testler vardır da, özel laboratuarlara, hastanelere deli gibi para saçmak zorunda kalmam.
  • çalışmadıkça zayıflar. aşı denen şey bu mantığa dayalıdır. vücuda mikrop enjekte edilir ki vücut bunu görünce çalışıp bağışıklığı güçlendirsin. eğer vücut yeni mikroplarla tanışmayı keserse bağışıklığı zayıf kalır.

    bu yüzden evdekal gibi ilkeler uzun vadede sağlığa zararlıdır. yıllarca evde kalırsanız sonra dışarı çıktığınızda zayıflamış bir bağışıklık sistemine sahip olacağınız için yakalandığınız ilk hastalık sağlığınıza çok daha büyük tehlike oluşturacaktır.
  • çalışması için yabancı mikroplarla temas etmesi gereken sistem. yabancı bir etken vücuda girmeli ki bağışıklık sistemi açılın bu istilacıya karşı önlem alayım deyip görevine başlasın.

    bu da doğada zaten sürekli olan bir durum olduğu için sıkıntı yok. ama siz kendinizi mikroplardan korunayım diye izole ortamlara kapatırsanız (bkz: hijyen teorisi) bağışıklık sistemine çalışması için sebep vermiş olmazsınız.

    ve kullanılmayan organ körelir.
  • tüm uzuvlarımızın olduğu gibi bu sistemimizinde eşleniğinde bağlısı olduğu manevi boyutları vardır.

    yediklerimizin üzerinde olumlu/olumsuz bir payı olduğu kadar, düşüncelerimizle şekillenen olumlu/olumsuz duygularımızın bin tane payı vardır. en başlıca düşman hiddet/öfke ve şehvet'tir.

    öfke ve şehvetin cirit attığ bir beden üzerinde bu sistem, her şey yolunda gibi görünürken bir anda işleri sarpa vurarak sizi dumura uğratabilir.

    bu sistemin dostu ise sevgi ve sevebilmektir.
    büyük bir sevginin hakim olduğu bedende ise nice doktorları / uzmanları dumura uğratır.

    çünkü doktor diyordur ki ''bu tabloya göre yaşamanız bir mucize/şans/talih''.

    bağışıklık sistemi insan vücudunun lokman'ıdır.

    ''efendisinin lokmanın zekasını denemesi'' bahsini mesneviden bulup okuyun derim.

    siz başlığı şöyle düşünün: ''insanın bağışıklık sistemini anlamaya çalışması''
  • antikor manyaklarının nasıl çalıştığını hiçbir zaman anlayamayacağı sistem

    https://live.staticflickr.com/…474_7926a206d8_b.jpg

    george carlin'den dinleyelim.
    https://www.youtube.com/watch?v=x29lf43mulo

    lafı götünden anlamayalım. tezek içinde yaşayalım demiyorum.
  • her ne kadar "bilimsel" olmasa da, hakkinda sunu demek dogru olacaktir: kisinin ruh halinden birebir etkilenen sistem. ister iyimser olun, ister realist, ister kotumser. ama kendinizi birakmayin, yeter.
  • bendekini sikeceğim sistemdir. ulan doğduğumdan beri gün yüzü göstermedin be. senin yüzünden devamsızlıklar senin yüzünden geri kalmalar yaptım hayatta. alakalı alakasız her zamanda kendini kaybet zaten. 100 bilmem kaç kilo dağ gibi adamım ama ilgisi yok bağışıklık yok ya siktirmiş gitmiş neyin tribini atıyorsa neyin davasındaysa yani.

    bak şimdi son sınıftayım vizeye giremedim yine hastalıktan, yarın o giremediğim vizeye gireceğim diye oturdum sabaha kadar ders çalışıyorum. konuları zaten unutmuşum mazeret sınavını finalden 2 hafta önce yapıyorlar bok var gibi. hayır nedir derdin dostum? neyle geri geleceksin? c ğ ü ş i tüm vitaminleri alıyorum yine olmuyor. kronik farenjit kronik sinüzit olmuş en yakın dostların organize çete olmuşsunuz. yeter ya. genç yaşımda hayatımdan bezdim ya. tamam beterin beteri var ama bazen çıldırıyor işte insan böyle.

    sana diyorum.
    kendine gel.
  • güçlenmesi ve güçlü kalması için

    günde en az 7 saat uyumanın,
    bol ılık sıvı alımının ve
    ağırlık çalışması yapmanın

    etkili olduğu sistem.
hesabın var mı? giriş yap