• bunlarin iradeleriyle ilgili korkulari vardir.hic kimseye hiçbir seye baglanmayi sevmedikleri gibi sabitbir yasam onlara gore degildir.ulke degistirirler,ev degistirirler ,arkadas cevresi degistirirler, devamli bir taki takmazlar,aile kurmaktan hoslanmazlar, sorumluluk almaktan hoslanmazlar hatta abartirsak ev içindeki esyalari devamli yerini degistirirler.fight club filmindeki gibi aniden butun yeni aldigi mobilyalari yakip yikip bir hayat terkedebilirler . ,

    kendi dengesizliklerine guvenmediklerinden,baskasini kirmaktan,kirilacagindan daha cok korkan insanlarinfobisidir .

    iliski, taki ,sehir ,kahve, icki , sigara ,arkadas,ev,mobilya,gunluk,elbise,internet, vs.. baglanilacak her şey onlarda gucsuzluk ,acizlik duygusunu yesertir. ne kadar cabuk uzaklasirsa o kadar rahat ve huzurlu hisseder kendini.
    hatta bu ugurda kaba,anlasilmaz ,duygusuz ,sert, huysuz bile olmayi goze alir . ani kararlar alirlar
    "anlamiyorum ben bunun ne yaptigini" gibi cumleler bu kisilerin arkasindan siklikca duyulur.

    kucucuk bir kutu icine sikismis,ondan baska birsey yokmus gibi hissettigi anda kutuyu yirtarak ve arkasina bakmadan kosar . bu yuzdendir ki bu kisiler bazen inanilmaz arkadas gibi bazen anlamayacaginiz kadar uzaktadir .
    baglanma korkusu nerede baslamistir orasi muammadir.freud gibi derinlere dalarsak; muhtemel kucukken cok sevdigi bir seyi elinden alinmistir ve bu eksik yanini duvara yaslayarak buyumus daha sonra hayat tarzi olarak benimsemistir .[ ola ki ]farkinda olmadan baglanana kadar kurtuluslari yok gibidir .
  • "-insan neden korkar bağlanmaktan biliyor musun?
    -neden?
    -çünkü bağlanmak gerçektir. bundan sonrası gerçekliktir. hayaller, umutlar, planlar artık yoktur; sadece gerçekler vardır."
  • aslında kaybetme korkusudur. bir insana bağlanma, ona değer verme, ona anlamlar yüklemenin ardından onu kaybetme olasılığının bünyede yaratacağı yıkımdan korkmaktır. hayatı tadını çıkartarak yaşamaya engel olan bir korkudur.
  • en savunmasız, en küçük, en bilmez, en dilsiz zamanlarında en sevdiği tarafından terkedilmişliği vardır da ondandır.
  • sorun sende değil bende bahanesiyle aynı kulvarda koşan korku. birine bağlanmak, akabinde sorumluluk almayı da getirir. her şeyden önce emek ve fedakarlık ister bir ilişkiyi yürütmek. halbuki gerçekten sevse sevgilisini, bu fedakarlıklar ve emekler bir yük olmayacaktır omuzlarında, "özgürlük" olarak nitelendirmeyecektir ondan ayrı kalmayı. şöyle bir düşünüyorum da, çok eskiden insanlar sevdiklerinin ellerinden tutup sıkıntılarından bir nebze de olsa uzaklaşmayı hayal ederken, bir mektup yazmak ya da bir an için bile olsa yüzünü görmek bile onları çok mutlu edebilirken, şimdi ise karşılarındakini bu tür bahanelerle kendilerinden uzaklaştırmayı ant içmiş gibi görünüyorlar. oysa hayat çok kısa, bu tür gurur oyunlarıyla değer verdiğin bir insanı garip garip korkularla kaybetmeye çalışacak kadar da zalim olunmamalı artık diyorum ben. biraz da içtenlik olmalı artık bir yerlerde.
  • muayene yaptırmamış araç hissi.
  • "ben daha öteye geçemem, yanarım" durumu
  • buna sahip olanlardaki asıl korku bağlanmak değil, bağlandıktan sonra terk edilmektir.
    baştan reddedip kendini sağlama alma dürtüsüdür. (genellikle)
  • gunumuzde, baglanmaktan kacinma yerine kullanilan kavram. iste bunun icin, populer kultur malzemesi halinde paketlenip sunulan ve tuketilen, he is just not that into you, the rules vs gibi urunlerin temelinde, kadinlara, bir erkegin baglanma sorunu var ise onlardan yeterince hoslanmadigi ogutleniyor.

    bu urunlerin hedef kitlesi genelde kadinlar cunku erkekler baglanmak ile meselesi olan kadinlari genelde onlar hakkinda urun satin alacak kadar kafaya takmiyorlar. hem zaten bu tip kadinlarin sayisi erkeklerden bir hayli cok ki bunun sebepleri arasinda yine basi ceken toplumsal roller ve bunun bir birey olarak kadin'in kimlik edinmesindeki rolu yer aliyor [baska bir konu].

    dile pelesenk olmus bu baglanma korkusu kavrami, ne istedigini bilmemek veya baglanma zahmetine girmek istememek kadar yuzeysel ve hepimizin ruh hali haline gelebilecek seylerle tanimlanamayacak veya bunlarin yerine gecemeyecek kadar karmasik ve derin bir ariza. baglanma korkusu cogu kez cocukluk travmalariyla yakindan ilintilidir ancak cocukluk travmalari mutlaka buna sonuc vermek zorunda degildir. iste bu yuzden de, bakildiginda her bireyin cocuklugunda derin izler yaratmis olaylar bulunabilir ve sonuctan yola cikip sebebi ona uydurmak yerine, tek bir iliskiden yola cikip bireyin psikolojisi veya kisilik organizasyonu hakkinda buyuk buyuk yorumlar ve cikarimlarda bulunmak yerine, bazi insanlarin sadece baglanmaktan "kacindigini" zira bu isi "zahmetli" buldugunu kabul etmeliyiz.

    oyle insanlar var ki, her sevgilisine evlenme teklif eder, evlenecekmis gibi konusur mesela. samimidirler de bunu yaparken. oysa ayni insan surekli olarak iliskilerini bok eder de. yani bir tur, iliski sicirtkanidir. bu tip, sahiden de aslinda tutarli ve uzun sureli bir iliski arzusundadir ancak bunu beceremez. iste bu tip, "ben baglanamiyorum abi" diyen tipten cok daha fazla baglanma sorunu yasar aslinda. cunku baglanmanin "ne oldugunu" ve "nasil yapildigini" iyi bilmiyordur. bilmeyisinin sebepleri -veya yanlis biliyor olmasinin sebepleri- turlu turludur ve elbette ailede, cocuklukta aranabilir. ancak konunun ozu su ki, asil anlami"baglanmak bana fazla geliyor, yuk geliyor" olan ve gunumuzde cokca ima edilen "ben baglanamiyorum ya", sanki bir ozurmus gibi ortaya suruluyor ve gereksiz pop-kavram daha cikiyor ikili iliskilere dair.

    oysa ki baglanmaya "usenmek", baglanmaktan "kacinmak", en az sahici bir baglanma sorunu sahibi olmak kadar mesrudur. bir tercihtir, bir ozur degil. kimse, secimlerini mesrulastirmak icin onu bir "sakatlik" bir "ozur" gibi sunmak zorunda degildir. kendimden biliyorum, baglanmaktan kacinan insanlar da hayatlarinin farkli donemlerinde aslinda pek ala baglanabilen partnerler olmuslardir. onlarin sorunu, cocukluklarindan kaynakli "baglanma korkusu" olarak genellenebilecek bir psikolojik durum degil, sorumluluga hayatlarinda yer, ruhlarinda enerji olmayisidir sadece.
  • çok pardon da ya ne olacağıdı?

    temelinin çok uzaklara, en derinlere, en masum ve hazin anılara dayandığını bilmemiz gereken korku. çalışan anne-babalardan, çok sevilen akrabalardan en az birine sahip bir çocuk olarak hepimiz işe giden ebeveynin arkasından en şuh gözlerle, melül melül kapıya bakmışızdır illa ki. böyle bakmak sadece çocuklara ait bir yetenektir bu arada. hepimiz uyurken giden birileri tarafından gözümüzden öpülmek suretiyle hasrete itilmişizdir. hepimiz o veya bu şekilde geride kalan çocuklarız. ve sanmıyorum ki o kıpır kıpır manyak zihniyetler yalnızlıktan, terk edilmekten, geride bırakılmaktan çok haz etsinler... kalabalıklar içinde yalnız bırakılan şahsım gibi çocuklardan, hemen büyümek zorunda kalanlardan, bunu seçerek hayata tutunan benim gibi dingillerden bahsetmiyorum.

    şu sıralar yaşıtlarımızda, dostlarımızda, tanıdıklarımızda, sevdiklerimizde gördüğümüz bu korkunun temelinde de çocukluk var işte. özellikle erkeklerimizde görülmesinin sebebi ise daha ciyaklayan bir veletken erkeğe yüklenen anlamdır. erkek aslandır, kaplandır. erkek ağlamaz. erkeğin o yaşlardaki en büyük misyonu çükünü amcalara göstermesidir. o kuzu yönüne ne yaparlar çocuğun? ateşte çevirir, yerler. ebeveynlerin hepsi özünde barbar. ne dersen de. gidenin arkasından bakmak ve umut etmek hep bize kaldı haliyle. sonunda öyle bir kısır döngü oldu ki her gidenin arkasından bakan biri oldu. her bakan bir gün giden oldu. ancak böyle devam etti hayat. bağlanmamaya çalışarak, bundan korkarak. bundan korkmak insanın en doğal refleksinden öte bir şey değildir. bazen giden dönmez çünkü. bağlanıp yanında tutmak istersin. bir bakmışsın ağzına sıçıp gitmiş. bağlanmaktan korkar, gider. peşinden sen de bağlanmaktan korkmaya başlarsın.

    bunu ilk kim başlattıysa kesicem lan topunu!

    not: ne anlatmaya geldim? yine ne çıktı? çok başkaydı aslında söylemek istediğim. ama bunlar da doğru bence.
hesabın var mı? giriş yap