aynı isimde "bahar (dizi)" başlığı da var
  • "kayısı ağaçları çiçek açmış mı?"

    anneannem 82 yaşında. dedemi geçen sene uğurladık. yazlarını bahçedeki evde, kışlarını merkezdeki bir apartman dairesinde geçirirlerdi. köyden miras kalan göçerlik özelliklerini böylece hiç kaybetmemiş oldular. dördüncü cemre düşer düşmez anneannem başlardı ufak tefeği denklemeye. haftasonunu zor eder, torunu torbayı çağırır, bir arabanın arkasına birkaç parça eşya koyup aralarında taş çatlasa 20 km olan eski eve, bahçeye göçerlerdi. dedem son 5 yılını alzheimer geçirdi. etrafını tanımayı çoktan unutsa da insiyaken hissettiği göç zamanında onu da bir telaş sarardı. sık sık dairenin kapısını açmaya, bastonuyla gidelim artık demeye çalışırdı. nitekim, henüz kendisi fidanken diktiği, balkonda zevk ü sefasını süren, bütün mahalleyi doyuracak üzümleri veren yemyeşil asmanın altında yıkandı, kefenlendi.

    bahçeli evdeki günlerinde, kocaman bir ceviz ağacının altındaki divanda otururlar, kızarmaya başlayan domatesleri, sivrilmeye başlayan biberleri, sırığa sarılan fasulyeleri seyrederlerdi. 80 senelik ömürlerinin hatrı sayılır bir kısmını biyolojik saatleri güneşe, aya, kurda, kuşa, çiçeğe, böceğe, toprağa, suya ayarlı geçirdiler.

    şimdi o ev yıkıldı, dedemin vefatından sonra anneannem, ata yurdundan bütün evlatları nasiplensin diye iki katlı, küçük evin yıkılıp yerine apartman yapılmasına mecbur razı geldi.
    yaşına göre sağlığı yerinde sayılır. köşelerde yatıp ele bakmıyor çok şükür. sadece artık çok hassas olduğu için dışarı çıkamıyor. çıktığı zaman günlerce hasta yatıyor. hal böyle olunca doktor, hastane işleri haricinde bütün bir kış boyunca evden çıkmış sayılmaz. hem çıksa nereye gidecek? şehrin tam ortasındaki evin penceresinden sadece iş merkezleri görülüyor, araba kornaları duyuluyor.

    inşaat bu sene bitmeyecek. apartman dairesinde yaşamaya bile razı aslında yeter ki o bahçenin içinde olsun. kara kara düşünüyor, bu yaz nasıl geçecek? zor kötek inip toprağa basmak, domates, biber fidesi olmasa da kalan bir iki ağacı görmek istiyor. bilmek istiyor, bahar gelmiş mi? köyden obaya, obadan köye, köyden kente, kentten köye yıllarca göçen konan kadın baharın gelip gelmediğini artık sadece sorarak öğrenebiliyor.

    "kayısı ağaçları çiçek açmış mı? anlatın biraz...”

    ağaçlar çiçek açtı anneanne. biz de açtık sinemizi bahara yine…
  • gevser gonul yaylari cenahindan allahin bir hikmeti adeta. veya bir gucun. guzel kardesim, mevsim denen gotlek yapinin ustumuzde bu kadar etkili olmasi reva midir yahu? mesela bugun sinifta antisosyal kisilik bozuklugu ve sizofreni isledik, cocuklar zaten on besinci dakikadan sonra fisi cektiler, hele arka siradaki ogrencilerin kafalarini duvarlara vurmaya baslayacaklarindan korktum bir yerden sonra, boylesi bir okuldan kopus, boylesi bir kafa daginikligi gorulmemistir. de, ulan hadi onlar dogasi geregi boyle, ogrenci dedigin dikkatini toplayamamaktan muzdarip insanlar, da bana ne oluyor, dikkat daginikligi had safha, derste bir sey anlatirken kendimi kisisel ani anlatirken filan buluyorum? allahim sana geliyorum adeta .son on dakikada dedim ki are you alive, gulmeye basladilar, hadi kist ayol kisstt dedim saldim o noktada hepsini ders birmeden. benim gibi hocayi mumla arasalar bulamazlar, oylesi sevecen bir serseriyim, i-hi-hi.

    bahar'a geri donersek, iddia ediyorum esini, sevgilisini terk edenlerin orani bahar aylarinda yukseliyor. guzel kardesim, herkese bir canlilik, guzellik mi gelir? ne mevsimmis, hay babasini sayin seyirciler! otobuste birbirine tatli tatli gulumseyenler mi ararsin, birbirine kapiyi tutmada seranata vardiranlar mi, kisisel olarak basima gelmese de net olarak gozlemliyorum bunu. kaldi ki neden benim basima gelmiyor? olay cikarticam vallahi. sizsiniz hormonal dengenin kurbanisin.

    son olarak soylemek isterim ki, amerika'da universite okusam kafadan okuldan atilirmisim, bu net. bir kampuste ustsuz erkekler ve bikini ustlu kizlar cimlerde frizbi mi oynar, bu ne ulan? bu ortamda egitimi ogretimi, ilimi irfani sallayan ogrenci resmen balatalari yakmistir. batinin sadece ilmini almamiz cok yanlis bir hareket olmus. ay lav bahar.
  • baharı seviyorum, [o da bana karşı boş değil]. bilhassa şubat sonuna vardığımda, mart uzaktan kaş göz yaptığında enikonu bahara odaklanıyorum. an'ın yarısı kışsa yarısı bahar oluyor, nasıl oluyor o, bilemiyorum. sonra mart geliyor, ağaçlara su yürüyor, kocakarı soğukları başlıyor. rüzgâr aşılayıcı sıfatına bürününce, allah için harika oluyor. eskiler, güz rüzgârının bünyeye dokunduğunu, bahar rüzgârının ise şifa olduğunu söylerler. beyhude değil. bahar rüzgârı tabiatı havalandırıyor, erbainde ölmüş dallardan diriyi çıkarıyor, ışıkla suyu hayatın kalbine zerkediyor. az buz şey değil. rüzgâra da o biçim hastayım, ayrı.

    aşkla yapılan her iş, bahar gibi ne güzel... baharın fonetiği de bahar gibi, kulağı diriltiyor, burnu gıdıklıyor. henüz bir kelimeyken dahi kokuyor bahar. her harfinden değişik rayihalar yükseliyor. bahar geçiyor, ful kokuyor, sümbül tınlıyor oralar. farsça bahar. arapça aynı zamanda. arapça'da kokulu bitkiler için de kullanılıyor. belki bu yüzden bahar, daha der demez kokmaya başlıyor.

    baharın gençlikle ilişkilendirilmesi beyhude değil. gençlik de kokulu bir mamul. amansız tarafı da var. t.s. eliot, nisan için en acımasız ay diyor. yeni ya ondan olmalı. yeni olan, eskiyi biraz acıtır. ayacıklar, yeni pabuca alışana kadar biraz yaralanır. sonra bakmışın follofoş olmuş pabuç, evet. bahar rüzgârı da şifalı olduğu için acıtır, mikrobu öldürür derler. severim bahardan acımayı. kuru dalından çiçek çıkaran ağaç, hiç acımaz mı... diriliğin nişanesi acımak. can yanıyorsa, orada can var demek.

    acıdan gayrı bir duygu canı hissettiriyor mu acaba? yoksa can, salt yandığında mı hissediliyor? yine eskiler, neren ağrırsa canın orada, derler. bu eskiler ne güzeller yahu, her hâle bir lafları var. bu eskiler, bildiğin yeni gibiler. eskiler, istanbul'da baharı ne çok severler. istanbul'da bahar demek, günümüzde biraz da festival demek, artık bir nevi gelenek. perdeye bakma geleneği...

    akdeniz'de baharın ilk açanı badem ağacı. akabinde büyük papatyalar, margaretler. istanbul'da siftah mimozadan, sonra erik, kiraz... ballıbabaya sormalı biraz da baharı, baharda şifayab olanları... baharcığım canım, biz mi sana geldik sen mi bize geldin? hoş geldin, hoş geldik. maşallah, bu ne güzellik!
  • eğer bir gün bir kitap yazarsam (evet bu konuda oldukça hayalperestim) konusu bir kadın olacak ve sadece tek bir kadına, bahar'a imzalı bir tanesini hem de o istemeden göndereceğim.

    kafamda şöyle bir senaryo var: kitabı yazmışım, ama çevremden kimseye söylememisim. istiyorum ki onlar bunu yazanın ben olduğumu bilsinler. eğer isterlerse o zaman imzalarım, evet. lakin bahar ayrı. onun kitabi bilmesini beklemeden adresine göndereceğim. bu, az evvel aklıma geldi, ama daha evvelden beridir bunu hayal etmişim gibi geliyor.

    bahar ile arkadaşlığımız biraz karışık. kendi halinde takılan ve kafasına göre davranan biriyken tanıştık onunla. ilkin bakistik, evet bakistik. o bakışlarda bir şey vardı, cozemiyordum. ne zaman kafamı masamdan kaldırsam onun bana bakışlarını görüyordum. muhtemelen o da aynını yaşamıştır. o devlet dairesinin, o müdürlüğünün, o biriminin, o odasında var olan, küçücük odaya sıkışmış 13 kişiydik. bahar'la masalarımiz karsilikliydi. epey bir zaman bakismaktan öteye gecemedik. iki sevgili adayı gibi uzun uzun bakistik aylarca.

    ben öğle yemeklerine cikmiyordum, o birime yeni gelmiştim. etrafı bilmiyor, insanları tanımıyordum. evliliğimin catirdamayi bırakıp keskin seslerle kırılmaya başladığı zamanların başındayım henüz. hem birilerinin yanına gitsem ne konuşacaktim ki, karşı odadaki evli f. hanımın evli müdürle sevgili olduğunu mu? bu beni ilgilendirmiyordu ki. dedikoduyu sevmediğimden değil, cidden ilgilendirmiyordu. bunları mi konuşacaktim?

    uzak durdugum o sürede insanlar bilgisayarlarla aramın iyi olduğunu ve elimde kitapla oturduğumu gördüler hep. kitaplar değişiyordu, ama açılmayan kapakları ne eskidi ne de elimden eksildi. okuyacağım diye diye kitap taşıdım durdum. gördüğüm kadarıyla bahar'in insanlarla arası iyiydi. onu seviyorlardı ve her muhabbetlerine aliyorlardi. yine de bir uzaklık vardı bahar'la onların arasında. sanki yalnız kalmamak için onlara bulaşmış da kurtulamıyormuş gibi. ilerleyen yıllarda, bahar müdürüm oldugu zamanlar da dahil, bu gozlemimin hem doğru hem de yanlış olduğunu gorecektim.

    tanıştıktan ve bakistiktan aylar sonrasinda bir öğlen, herkes bir tarafa, fuara, konak'a, basmane'ye dağılmış o odada tek ben kaldığımı sanirken, bir ses bana "benimle fuara geleceksin" dedi. kafamı kaldirmadim, sesini de tanımadım itiraf ederim. "canım çıkmak istemiyor" dedim önümdeki hesap defterine bakarken. yineledi "geleceksin" bu kez sesi tanıdım, ama canım dışarıya çıkmayı hiç ama hiç istemiyordu, hele de fuarın kalabalığına karismayi. cevabımı yineledim. bu kez uzanıp elime dokundu ve "benimle fuara geleceksin" dedi. duygusuzca ve sinirlenerek kafamı kaldırdım ki... bahar agliyordu. hemen çantamı, ceketimi aldım ve fuara indik. o fuarda bahar'in bana anlattıkları, benim ona anlattıklarım o kadar uzundu ki, öğle tatilinden kalan kırk dakika fazla bile geldi bize. evet uzun uzun öyle şeyler konuştuk ki, şu an bile her düşündüğümde karanlık cokene kadar orada oturmusuz gibi geliyor, hatta gün üstümüze doğmuş gibi. oysa epi topu kırk dakikaydi.

    ve biz böylece başladık. başladığımız şeyin ne olduğunu hiç bilmiyorum. çok sonraları, sarhoşken bahar beni öpmeye kalktığında, o müdür ben memur iki kişi yeni bir müdürlük kurduğumuzda, o boşandığında, ben bosandigimda, uğradığı taciz sonrası müdürlüğü elinden alindiginda, bana izmir'den gitme diye yalvardiginda ve benim bursa'ya tasindigimda ve şimdi, hiç bilmiyorum. tek sezebildigim, anlatmasam bile ne dediğimi anlayan biri olduğu, ben de onu öyle.

    araya yollar, insanlar, arkadaşlar, dostlar, terk etmeler, terk edilmeler, sevgililer girdi son 10 yılda. yine de ne zaman konuşsak hep aynı. az evvel ayrılmış gibi sıcak ve her şeyi beraber yaşamışız gibi tazecik oluyor söyledikleri.

    benim için bahar kelimesi, yukarda anlattıklarım ve hatta anlatmaya şu an gücümün yeteceginin çok ötesinde olanlar sebebiyle her daim bir isimdir, asla mevsim değildir. her bahar kelimesi geçtiğinde aklıma o gelir ve bu yüzden işte, o istemeden ona kitabımı göndereceğim. tabi yazarsam. ve tabi yayınlanacak kadar kıymetli bulunursa. hayaller, hayatlar...

    keşke izmir'e donebilsem. izmir her daim baharı bensiz yaşıyor son 10 yıldır.
  • replikas in 3. cu albumu avaz da yer alan , muthis calisma.

    sabah vakti..
    taşlar yanıyor
    gözler kör , buzlar eriyor.
    çevremde cinler gibi güneş
    besbelli bahar geliyor
    kavuşmak masal gibi güne
    dokunsam masmavi tenine
    sarıldım o hain boynuna
    gel kör et beni bile bile
    bulutlar taş,kanlar yağıyor
    kimler yok? kimler kaliyor?
    bilmezdim son nereden bakar
    gitmezdim sen gelmesen bahar....

    bir de zeybek oynayasi geliyor insanin..*
  • erik ağacının giysisi. beyazlı böyle. şimdi kesin dolu falan yağar, çiçekler dökülür. hep öyle olur.
    bahar yalandan umuttur insana. hepimiz biliriz ama hepimiz inanırız. baharlar inanmak için varlar.
    hoşgelmiş bahar.

    tabiatın "ya bi kendinize gelin bu hayat böyle geçmez" deyişidir bahar. sonra kendisi de durmaz buralarda, geçer gerçi.

    geçsin, çiçekleri sağolsun, erik olur sonrası.
    yeriz.
  • berbat bir modda bir anda yüzünüze bahar çiçeklerini yerleştirme etkisi olan şarkı,

    bir de kova burcu "ben"ini yerleştirmiş gizliden içine, ne yalan söyleyeyim güzel de olmuş:)

    "ayrıca bunun seninle ne ilgisi var
    tabii ki ben böyle olduğum için bahar"
  • bir elimde solan çiçekler var
    boğazımda düğümlü sözler var
    gözlerimde bir ince yağmur var...

    tomurcuklar açınca dallarda
    yolcular yol alınca yollarda
    bulurum aşkı başka kollarda

    bir başka baharda..........

    uaaaaaaaa

    yüreğimde öfkeynnn
    yüzümde gölgeynnnnn
    gidiyorum dönmeymmmm
    bahardan önce

    altımda depreym
    ardımda selleyr
    gidiyorum dönmeym
    bahardan ön ce (ce e)

    sözleri ile inşaa edilen b ir özlem tekin şarkısı, öz albümünden.

    söz ve müzik barlasınmış.. (özlem tekin şarkısı dememizin nedeni, zaten şarkıyı ondan duymuş olmamızdır)

    sene 1998'in ürünü..
  • candan ercetin'den olgun gonullere dokulen bir guzel name. candan'la beraber yaslanmak bir lutuf diye dusunuyorum.
  • bahar nedir? güzel olan her şeydir.

    belirtilmiştir ki 'güzel olan hiçbir şey özetlenemez'. şu halde bahar da özetlenebilmekten uzak ve uzun uzun anlatılmaya değer, kanımca da. bahar neydi? güzel olan her şeydi. tek bir şeyin içerisine bahar'ı sığdırmak mümkün gözükmüyor. bahar dünyaya doğru yürüdüğü zaman, yani tebessüm ettiğinde, garip bir şekilde her şeyin değiştiğini görebilirsiniz, her şey çiçeklenir bahar'la birlikte. işte o zaman bahar'a karşı beslediğiniz hangi türlü duygu varsa yer değiştirir, bir hayranlığın içinde mest olmuş halde bulursunuz kendinizi. sonuçta hayran olduğunuz şey bir mevsimden ya da bir tek insandan çıkar ve insan türüne olan hayranlığınıza katışır. bu ne demektir? "insan gayetle geçici bir varlıktır". her şeyin hızla akıp gitmesi dünyadaki en temel kanun. fikirler, düşünüşler, sonra bedenler. her şey hiç durmaksızın dönüyor ya da değişiyor. bilmiyorum, belki benim başım dönüyordur,, bilmiyorum.

    ama bildiğim bir şey var ki, değişim korkutucu değil ve tam da buradan hareketle bahar değişim demektir, benim için böyle bu. bu bilinsin. bahar'dan önce her şey olması gerektiği gibi idi, yani başkalarının öngördüğü gibi. bahar geldi, her şey altüst oldu, bütün o biriken yığınların içerisinden yepyeni bir mimari oldum ki ben. yenir ki bu. ne anlatıyorum? evet pek de anlaşlır gibi değil. olsun. devam edeyim. sonuçta bahar'ın dünyaya gelişini kutluyoruz değil mi? evet biraz gerç kaldım ama olsun. bahar devam ediyor, hayatın devam ettiği gibi. kutlu olsun bahar'ın dünyaya gelişi. nice yıllara hem de (:
hesabın var mı? giriş yap