• ne anlatmaya çalıştığını anlamadığım başlık. diyor ki işte; "sen karışma bi bildiğimiz vardır bizimde."
  • kıble değişmiş insanlar doğal olarak merak ediyor nerden çıktı bu şimdi diye, ama merak edenlere beyinsiz şeklinde hakaret ediliyor. böyle iş mi olur? madem sorgulamadan her şeye he denilecek, putperestleri ne hakla ve ne yüzle eleştiriyorsunuz, onlar da tam olarak bunu yapıyorlardı, "koskoca uzza'dan iyi mi bileceğiz, ne emrediyorsa onu yaparız elbette" diyorlardı.
  • ilk kıble, ilk yerleşim yeri kabe’dir:

    al-i imran 3/96): “insanlık için bereket kaynağı olsun ve bütün bir alem için doğru yönü (kıbleyi) göstersin diye kurulan ilk beyt, elbette bekke'de olandır.”

    kudüs’te bulunan beytülmakdis’e süleyman aleyhisselam zamanında dönülmüştür (tevrat / ı krallar 8:28-30, ıı tarihler 6/19-21).

    mescid-i haram’ın tekrar kıble olacağı zaten bilinen bir şey idi, zaten ayetler de bunu söylüyor ama bizim hem iman ettiğini söyleyen kesim, hem inkar ettiğini söyleyenler de ayetlere şaşı baktıkları için bu söylemler normal:

    (bakara 2/142): “bu insanlardan bazı akılsızlar şöyle diyeceklerdir: “bunları yöneldikleri kıbleden (kudüs’ten) çeviren nedir ki!” de ki: “doğu da allah’ındır, batı da! o, tercihini doğru yapanı doğru bir yola yöneltir.”

    çok değil, sadece bir ayet sonrasını okumaya zahmet edenler zaten bu bilgiyi görecektir:

    (bakara 2/143): “böylece sizi merkez toplum yaptık ki insanların gözü önünde olasınız, bu resul /onun elçi olarak getirdikleri de sizin gözünüzün önünde olsun. şu anda yönelmekte olduğun kıbleyi (beytülmakdis'i, sırf bu resule uyanla ona sırt çevireni bilelim diye kıble yaptık. bu, allah’ın, doğru yolda olduklarını onayladığı kişilerin dışında kalanlara pek ağır gelir. allah, (kâbe’nin tekrar kıble olacağına dair) inancınızı boşa çıkaracak değildir. insanlara pek şefkatli ve iyiliği bol olan allah’tır.”

    beytülmakdis parantezi, bir önceki ayette aynı ifade “yönelmekte oldukları kıble” şeklinde geçmektedir. iki ayeti birlikte düşününce kıble değişikliğinin, muhammed aleyhisselama uymayan yahudileri çok rahatsız ettiği de ortaya çıkar.

    ki zaten yine zahmet edip bir sonraki ayeti okuma lütfunda bulunanlar bunu da görürler:

    (bakara 2/144): “(ya muhammed!) yüzünün sık sık göğe yöneldiğini görmekteyiz. razı olacağın kıbleye seni mutlaka çevireceğiz. haydi şimdi yüzünü mescid-i haram yönüne çevir! (müminler! siz de) nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü onun bulunduğu yöne çevirin! kendilerine kitap verilenler iyi bilirler ki bu, rablerinin /sahiplerinin gerçek hükmüdür. allah yaptıkları hiçbir şeye ilgisiz kalmaz.”

    yahudiler kudüs’teki süleyman mabedi’ne yani beytülmakdis’e, hristiyanlar da doğuya yönelirler:

    (bakara 2/145): “kendilerine kitap verilenlere (kitaplarındaki) bütün ayetleri getirsen bile senin kıblene uymazlar. sen de onların kıblesine uyacak değilsin. onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. sana gelen bu bilgiden sonra olur da onların arzularına uyarsan, yanlış yapanlara karışır gidersin.”

    (bakara 2/146): “kendilerine kitap verdiklerimiz bunu (kâbe’nin tekrar kıble olacağını), kendi oğullarını bildikleri gibi bilirler. ama onların birtakımı bu gerçeği bile bile gizlerler.”

    konu pek tabii ki başka ayetlerde de geçer:

    (enam 6/20): “kitap verdiğimiz kimseler onu kendi çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar. kendilerini hüsrana uğratanlar, ona inanmayanlardır.”

    “onu” kelimesi hem son kitap kur’an’ı hem de son elçi muhammed aleyhisselamı işaret etmektedir.

    islam, birden bire ortaya çıkan bir din değildir, islam zaten ilk ve son dindir, dolayısıyla sizin kurgularınızı bilmem ama son nebi’yi hem biliyor hem de bekliyordu insanlar:

    (araf 7/157): “onlar, yanlarındaki tevrat ve incil’de yazılı bulacakları ümmi nebi olan bu resule uyanlardır. o resul onların iyi şeyleri yapmalarını ister ve kötü şeylerden sakındırır. onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar. onların ısrını /ağır yükünü ve üzerlerindeki prangaları kaldırır. ona güvenen, onun değerini bilen, ona yardımcı olan ve onunla birlikte indirilen nûra (kur’ân’a) uyanlar var ya işte umduklarına kavuşacak olanlar onlardır.”

    kıble’nin değişeceğini kitaplarından bildiklerine de şu örnek verilebilir:

    (yuhanna 4:19-21): “kadın (isa’ya), “efendim, anlıyorum, sen bir peygambersin” dedi. “atalarımız bu dağda tapındılar, ama sizler tapınılması gereken yerin yeruşalim’de (kudüs’te) olduğunu söylüyorsunuz.” isa ona şöyle dedi: “kadın, bana inan, öyle bir saat geliyor ki, baba’ya ne bu dağda, ne de yeruşalim’de tapınacaksınız!”

    not: ibranice’yi iyi bilen birileri burayı okuyorsa “baba” diye çevrilen kelimenin tevrat üzerindeki ibranice metinde nasıl yazıldığını vs. bana gösterir ve bana yardımcı olursa da çok sevinirim.

    edit: yahudi ve hristiyanlar kâbe’nin tekrar kıble olacağını kitaplarından bildikleri için, kıble değişmeseydi bunu müslümanlara karşı kullanırlardı ki zaten değişeceği yazıldığı için değişmemesi söz konusu olamazdı:

    (bakara 2/149: “(namaza) kalktığın her yerde yüzünü mescid-i haram yönüne çevir. rabbinin doğru saydığı budur. allah yaptığınız hiçbir şeye ilgisiz kalmaz.”

    (bakara 2/150) “nerede (namaza) kalkarsan, yüzünü mescid-i haram yönüne çevir. nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü onun bulunduğu yöne çevirin ki bu insanların size karşı bir delili kalmasın. yanlış konuşanlar konuşur. onlardan çekinmeyin, benden çekinin. bu, size olan nimetimi tamamlamam ve sizin de doğru yolda olmanız içindir.”
hesabın var mı? giriş yap