• bakış açısına dair kısa bir hikaye;
    istasyondan kalkmak üzere olan yolcu dolu trenin teknisyeni makiniste motorundaki bir parçanın değişmesi gerektiğini ancak ellerinde şu an olmadığı için bunun mümkün olmadığını, 6 saat sonra ulaşacakları istasyonda bulunduğunu söyler ve ekler eğer yolda kalmazsanız oraya varınca ilk işiniz bu parçayı değiştirmek olsun. işiniz çok zor ama şans dilemekten başka da çarem yok.
    tren yola çıkar çıkmasına ancak daha 1 saat geçmeden sesler gelmeye başlar makinistin kulağına. ha kaldık ha kalacağız derken sesler tükenir. tam bir yokuşun ortalarına varınca tren teklemeye, zorlanmaya başlar ki makinist yine kaldık kalacağız endişesine düşer. orası da atlatılır ve istasyona çok az bir süre kala yine trenden garip sesler duyulur, makinist biraz daha rahat olsa da yine de bu sefer kesin kaldık, demeden kendini alamaz. ancak tren hiç bir arıza vermeden ve tam saatinde istasyona varır.
    makinist hemen oranın teknisyenini çağırır ve daha önceki teknisyenin söylediklerini, arızanın detaylarını anlatır. teknisyen, motorun o parçasına bakar ve makiniste parçanın daha bugün değiştiğini, üzerindeki tarihinden bunu anladığını söyler. makinist, ama yolda şöyle oldu, böyle ses çıkardı dese de, teknisyen bütün bu emarelerin arızadan değil, parçanın yeni olmasından kaynaklandığını, daha önceki teknisyenin ona güzel bir şaka yapmış olduğunu söyler. makinist teknisyeni arar ve olayı dinler;
    senin yolun yine aynı yoldu ve aynı trenle yola çıktın. hiç bir şey demesem senin için diğer yolculuklardan farkı olmayacaktı, ancak bu gidişinde aklında bulunan evhamlar, tedirginlikler seni bir maceraya, başka konuları düşünmeye, sesleri başka algılamaya itti. bütün bu farklılıklar sana unutamayacağın bir deneyim sundu. bakış açını, olayları farklı düşünmeni sağladı.
    işte olaylar ve bilinmeyenler hakkındaki ön yargımız da bize, hep o yapılan algı yönetmenliklerinin bir eseri.
    kürt lafı duyunca tüylerinizin dikilmesi,
    alevi denilince sanki insan dışı bir varlıkmış gibi düşünmeniz,
    ülkücü denilince, katil, barbarmış gibi yorumlamanız,
    bir il hakkında, bir din hakkında, bir ülke, ırk hakkında konuşulunca filtrelerinizin süzeğinden sadece o bilinenlerin geçmesi, her fenerliyi şikeci, her diyarbakırlıyı terörist zannetmeniz, işte bunlar hep vakti zamanında, devlet, asker, amerika, israil, şunun, bunun yaptığı algı yönetmeliğinin eseri.
    sen nasıl filtrelerini o anlatılanlara göre geliştirdiysen, senin düşündüklerin de sana karşı anlatılanlarla geliştirdi.

    insan empatiyle tanışmalı. mevlana'yı anlamalı, şems'in ışığında aydınlanmalı. bir insan empatiyi kendine göz yapmalı.

    göz anlatır, her şeyi. bakmasını bilene.
    kürt'e bakarken kürt olacaksın, aleviye bakarken alevi. insan olacaksın bir insanoğluna bakarken. ülkücü bu deyip saklamayacaksın kendini, ona anlatılanlar, onun yaşadığı habıtat, içine çektiği nefesin ona verdiklerini iyi bileceksin.
    uludere'de doğmuş olabileceğini, babanın adının özgür, ananın adının dilan olabileceğini düşüneceksin. ananın türkçe bilmediğini, bunun için hastanede sensiz tedavi olamadığını, derdini anlatamadığını anlayacaksın.
    devletin bir örgütten daha uzak olduğunu, doğanın kanunu güce yanaşılması, güçlüye biat edilmesi gerektiğini bileceksin.
    klavyeden sallamayacaksın. bir gün atlayıp, sivas'dan öteye, siirt'e, şırnak'a, çukurca'ya gideceksin. 1 hafta köy gezeceksin. korkma arkadaşım kimse sana bir şey yapmaz. hele bir git, giderken bütün ön yargılarını bırak öyle git. insan gibi git. bir insanı görmeye git, anlayacaksın.
    doğunun pkk olmadığını anlayacaksın.
    dersim'e git, tokat'a git, sivas'a git, bir alevi evine git, hoşgörüyü, sevgiyi, sana olan saygıyı gör. düşman girsen dost çıkarsın, korkma.
    kültürel farklılıkların, yaşam tarzlarının, dilin, dinin, eğitimin insanları nasıl yoğurduğuna iyi bak. mayası insan olandan korkma. musevi de olsa, ateistte, müslüman da olsa, insansa, sen ona bir insan olarak bakınca kendini göreceksin.yaftalama.genellemeyi hiç yapma.
    adaptasyon, oryantasyon yaratılış ; canlıların hatta bazı cansızların ortama ayak uydurması. kendisini bulunduğu ekolojiye göre şekillemesi, dünyaya geliş amacına göre programlanması.
    konuyla alakası ne? şöyle;
    katil balinalar 0.5-125.000hz arasını duyabilirken, insanlar 20-20.000 arasını duyabilmektedir. kulağımızın duyduğu frekanslar bu aralıktadır. sinek vızıltısını zar zor duyabilirken, bu ses balina için çok yüksektir. biz dünyanın dönüşü esnasında çıkardığı o yüksek frekanslı sesi de duyamıyoruz mesela. yani?
    yanisi şu; biz, bize verilen duyuları, bize yettiği kadarı ile kullanıyoruz. duymadıklarımız, görmediklerimiz, koklayamadıklarımız, aslında yok değil. varlar ama biz algılayamıyoruz. bize verilen filtreler belirli bir yönde ve belirli seviyelerde. göz; kızılötesini ve mor ötesini göremezken, bunu görebilen canlılar mevcuttur. doğaları gereği bu şekilde yaratılmış, evrilmiştir.

    insan hangi ortamda yaşarsa oranın kimliğini kazanır. filtreleri onun nasıl bir insan olduğu konusunda gelişir. savaşçı topraklarda ise saldırgan, zulüm gören topraklarda ise isyankar, rahat topraklarda ise koy götüne modunda yaşar.

    bizlerin bakış açıları, daha doğumumuzdan itibaren şekillenmeye başlar. ailenin davranışı, eğitimi, arkadaşlıklarımız, ilk aşklarımız, ilk güvenimizin sarsılması, sosyalleştiğimiz çevre, yediklerimiz, içtiklerimiz, okuduklarımız, anlatılanlar, yapılanlar, görünen ve görünmeyenler karakterimizi, insanlara olan tutumumuzu karakterize eder. insan ve mazlum olarak geldiğimiz bu dünyada nasıl yaşayacağımızı öğretir. öğrendiğimiz bu yaşam tarzına siz (dışarıdan, bilmeden, anlamadan) bakanlar, bizi yaftalar. bizi hiçte doğru olmayan bir genellemenin içine sokar. anadolu çomarı oluruz, kemalist oluruz, kürt, alevi, puşt oluruz. bireysel değildir, çocuğun suçu mudur orospunun oğlu olmak? orospu olmak, orospunun yarak sevdasından mı yada? o çocuğun gözünde en kutsal kişi, yine annesi değil mi mesela?
    toplumsaldır genellemeleriniz.

    öğrenilmiş çaresizlik;
    bununla alakalı onlarca deney yapılmıştır. maymunlarla, farelerle, kargalarla, insanlarla. bütün denekler olayların hiçte nasıl geliştiğine bakmadan, neden böyle olduğunu sorgulamadan, atalarından, arkadaşlarından, en iyisini ben bilirim diyen trollerden öğrenmişlerdir ve çaresizlerdir. (bkz: organizasyonel şartlanma)
    askere gidenler bilir, gece 3-5 nöbeti çaylaklarındır. neden? sorguladınız mı? hayır. neden? askere gitmeden alıştırdılar sizi, kabul ettiniz daha gitmeden gece 3-5 nöbetini. devrecilik koymuşlar adını. tesellin ne? senin de torunların olacak, sen de devrecilik yapacaksın. iyi de niye????

    neden vergi? neden devlet? neden asker/lik? neden zulüm? neden baskın, dayak, küfür, zam, ezilmek neden?

    evet öğrenilmiş/öğretilmiş çaresizliklerimiz çok bizim. sorgulayıcı, arayıcı, şüpheci, yorumlayıcı bir millet değiliz. ne anlattılarsa inandık, bizim yerel gazatelerimiz bize birilerini kötülerken, diğerinin gazetesi bizi kötüledi.

    neden kürt sorunu başladı? neden köylerini terk ettirdik? neden pkk daha çok sahiplendi? neden çok nüfusu seviyorlar? babam kek yapmasını nereden biliyor diye hiç sorgulamadık. sorguladıklarımızın cevabı da daha önceden öğretilmişti. hepinizin bildikleri. hiç koklamadan, daha sivas'ı bile aşmadan kokularından bahsettik. mumlarıyla dalga geçtik. bir mum hikayesi öğrettiler, hem de okulda. sebebi neydi ki? bana neydi ki o çocuk aklımla? mum mu yakacağım ben? hoş kibritle oynamam yasaktı zaten o yaşta.

    kin güttük birbirimize. bakamadık aynı pencereden. baktıklarımız da hep pembe dizi.

    işin özü şu sevgili kardeşim, hepiniz gerçekten kendi alanlarında gayet başarılı, zeki insanlarsınız.
    burası önemli değil, çok şaapmayın da, gerçek hayatta, kim gelirse karşınıza, her şeyden önce bir insan olduğunu bilin. ön yargılarınızı, öğrenilmiş çaresizliklerinizi sorgulayın, niye? neden? nasıl? sorularını kendi adınıza karşı bile sorun.
    75 yıllık ortalama ömrün bu kavgalara, kindarlıklara, savaşlara yetecek kadar uzun olmadığını bilin.

    burada sırf kürtlere değil bakış açım, dediğim gibi bütün insanlara, insanlığa. bir köpeğe, bir kediye hatta bir katıra.
    linç etmeyin, edecekseniz de her yerime eşit vurun.
  • üzerine yüzlerce özdeyiş, atasözü bestelenmiş konudur.

    bugün ki gazetelerden birinden alıntı....

    'karıncalar' oturup çalışmış ve sonunda hayvaları iki kategoriye ayırmışlar.

    kategori 1 - aslan, kaplan, kurt, çakal vs. gibi barışcıl, şevkatli ve dost hayvanlar...
    kategori 2 - tavuk, horoz, hindi, güvercin gibi vahşi ve yırtıcı hayvanlar...

    not : suserler de bu konuda çalışıyor.
  • sırasıyla:
    (bkz: aton karimca/#8323498)
    (bkz: depeyi/#8329537)
    (bkz: aton karımca/#8330424)

    ya da kısaca (bkz: üçleme)
    ya da (bkz: hey yavrum be)
  • internette okudugum bir hikaye durumu ne güzel de özetlemiş.

    --- alıntı ---

    bir adam kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu hacı bektaş veli'nin dergâhına kurban olarak bağışlamak ister o zamanlar dergâhlar aynı zamanda aşevi işlevi görüyordu. durumu hacı bektaş veli'ye anlatır ve

    hacı bektaş veli

    - 'helal değildir' diye bu kurbanı geri çevirir. bunun üzerine adam mevlevi dergâhına gider ve aynı durumu mevlana'ya anlatır. mevlana ise; bu hediyeyi kabul eder. adam aynı şeyi hacı bektaş veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve mevlana'ya bunun sebebini sorar. mevlana şöyle der:

    - biz bir karga isek hacı bektaş veli bir şahin gibidir. öyle her leşe konmaz o yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir. adam üşenmez kalkar hacı bektaş dergâhı'na gider ve hacı bektaş veli'ye, mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de hacı bektaş veli'ye sorar. hacı bektaş da söyle der:

    - bizim gönlümüz bir su birikintisi ise mevlana'nın gönlü okyanus gibidir. bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir."

    böylesi tevazu ve incelikle, birbirlerini yermek yerine yüceltebilmeyi becerebilen bir insan ve toplum olmamız dileğiyle..

    --- alıntı ---
  • algıladığımız her olay, nesne veya kişi, bir diğeri tarafından farklı bir şekilde tanımlanabiliyor.

    açı genişledikçe, kişi, bir diğerinin gördüğü açıdan görebilme melekesini arttırıyor. bakış açısı dar olan kişiler genellikle uyumsuz, asabi ve anlayışsız olarak yaftalanmakta. bu kişiler birebir öyle olmasalar da, bazı zamanlarda bakış açısını genişletmek ve anlamak için efor sarfetmemeleri, toplum nazarında ötelenmeleri için yeter sebep gibi görünebiliyor.

    halbuki bazı kişilerin idrak ve algılayış kapasiteleri belirli bir seviyenin üzerine çıkamamakta. zannımca işte tam da bu yüzden, şayet bakış açısı geniş olan bireyin dar olana tahakkümü gibi bir durum söz konusuysa, geniş açıdan bakabilene(baktığını düşünene) şöyle bir tavsiye verilebilir; "hadi o algılayamıyor diyelim, peki sen onun algılayamıyor olduğunu farketmiyor musun? biraz daha geniş bakmalısın"
  • dünya ticaret merkezi ikiz kulelerinin terör saldırısı sonucunda yıkılması tek bir olay mıdır, yoksa burada iki bina iki ayrı zamanda yıkıldığı için iki farklı olay mı sözkonusudur? bu sorunun cevabı 3.5 milyar dolar değerinde!

    her metaın sigortalandığı bu devirde, elbette dünya ticaret merkezi de sigortalanmıştı: kulelerin işletmecisi ile sigorta şirketi, world trade center'ın göçmesine neden olacak bir olay (event) için 3.5 milyar dolarlık bir sigorta anlaşması imzalamışlardı. akla gelmeyecek şey başa geldi ve kuleler kendisine çarpan uçaklar nedeniyle yıkıldı. bu noktada sigorta anlaşması devreye girdi, ama taraflar arasında itilaf doğdu. sigorta şirketi 3.5 milyar dolar ödemek isterken, işletmeci "iki ayrı olay" olduğunu iddia ederek ödenmesi gereken paranın 7 milyar dolar olması gerektiğini iddia ediyordu. 3.5 milyar dolarlık "event" kelimesi, farklı yorumlarının tartılması için hakimlerin karşısına çıkarıldı.

    farklı bakış açılarından dünyayı seyreylemek iyi güzel de, gerçek bir problemi çözmekle görevli hukuk insanları için hakiki bir başbelası haline geliyor. bana kalsa, her zaman nasrettin hoca ekolünden giderim:

    - e hocam davalı haklı, davacı haklı böyle şey olur mu?
    - yahu sen de haklısın.
  • iş yerinde bir floresan var, açısı itibari ile herkesi rahatsız ediyor. önceden bir elektrik anahtarı ile kapatabiliyorduk. değişen elektrik tesisatı ile anahtar yok olmuş. ışığı kapatabilmek için tek tek sigortaları açıp kapatıyoruz. epey uğraştık beceremedik kapatmayı. ne yapsak ne etsek, aşağıdaki sigortalara mı baksak, elektrikçi çağırıp ona bir anahtar mı yaptırsak falan diye bir sürü kişi tartışıyoruz. derken, şirketin güvenlik elemanı geldi. ona da sorduk gayri ihtiyarı, bu floresanı nasıl kapatabiliriz diye. gitti yanan floresanı azıcık gevşetti ve ışığı söndürdü.
  • aynı gözler bile farklı görür.

    (bkz: the fall) 12.dakika...
  • "bakış açınız değişsin ki dünya değişsin."
    (kiarostami, "kirazın tadı" filminden)
  • arı bir çocuğu sokar.çocuk,arının amacının insanları sokmak olduğunu söyler,
    bir şair,çiçeğin tacına konan arıyı izleyince, arının amacının çiçeğin kokusunu almak olduğunu söyler.
    arıyı yetiştiren adam,arının amacının bal yapmak olduğunu belirtir.
    bir başka arı yetiştiricisi de,gözlemine dayanarak
    arının amacının kraliçe arıyla yavrularını beslemek olduğunu söyler.
    botanik bilgini, arının amacının polen taşımak olduğunu açıklar.
    ama bunların hiçbiri arının asıl amacını açıklamaya yetmeyecektir,insan bütün bu açıklamaları dinleyince son amacı kavrayamayacağına inanır,bunu kesin bir biçimde anlayıverir.

    işte tarihsel kişilerin ve halkların amaçları konusunda da durum aynıdır..
    (bkz: savaş ve barış)(bkz: lev tolstoy)
hesabın var mı? giriş yap