• balans music and performance hallun altında acılan balans brau adlı bira evinde satılan kendi üretimleri olan biranın ismi...
    efese yakın, bir çok adet cins tür nevi ihtiva eden lögrejand bira cinsi...
  • balans brau' nun nevizadeye alternatif kaliteli bir mekan olarak görülme olasılığı olsa olsa camlarına asılmış koca koca “bira 2 ytl” afişlerinin temsil ettiği ucuz işletme mantığından geçer. bahsi geçen tüccar zihninin her türlü somut halinin bu “güzide” bira evinde gözünüze gözünüze sokulması sizi rahatsız etmeyecekse ve sabır eşiğiniz yüksekse içeri buyrun; çünkü:

    -bir cuma gecesi 2 kız 2 erkek sadece bira tatmak amacıyla girdiğiniz bu “nezih” mekanda siparişinizi alırken bile olağandışı bir laubalilik sergileyen servis elemanıyla yüz göz olmanız gerekebilir

    -aynı servis elemanı siparişinizi verdikten sonra size “kapıdan işaret geldi, söylemeyi unutmuşlar, 10' ar ytl giriş ücreti var” diyebilir, hatta “bira evinde bira içmek için giriş ücreti mi alınıyor, alınıyorsa da sipariş verirken mi alınır?” şaşkınlığınız karşısında size iyilik yapıp giriş ücretinde indirim yapmaya kalkabilir ve ansızın “bira evinde garsonla giriş ücreti pazarlığı yapmak” gibi bir parodiye dahil olabilirsiniz

    -laubalice alınmış siparişin doğal bir sonucu olan yanlış içki servisine mi şaşırdınız? o zaman elemanımızın yanında bir adam daha türeyebilir ve size önce bilmemne biralarının kalmadığını sonra aslında kaldığını ama çok kötü olduğunu, o yüzden başka bilmemne birasından getirildiğini, zaten gelen bir bira çeşidinin de bildiğiniz pilsner olduğunu iddia edebilir. gelen birayı içmek istemezseniz size “getiririz bi ara başka bir şey” gibi bir cevap verilecek ya da başka bira getirilmeyecektir ve cezanız “giriş ücreti”nde zamla birlikte tüm hesabın anında nakit olarak sizden talep edilmesi olacaktır. ücreti öderken sizden 20 ytl gibi bir extra ücret talep edilmesine itiraz ederseniz size “cuma gecesi birayı bu fiyata başka nerde içiyosun kardeşim” denecektir. sinirden gülme gafletinde bulunursanız elemanımız “komedi di mi, evet evet komedi” diye size kızacaktır.

    -tüm bu gerginliğin yanında, sağda solda oturan tanıdıklarınızı görüp kimseden giriş ücreti alınmadığını öğrenebilir ve yine de sabırlı bir şekilde tatsızlaşan biralarınızı bitirmeyi deneyebilirsiniz

    -ta ki elemanımız elindeki tükenmez kalemi çıt çıtlayarak size “iyi geceler” diye bağırana dek. bu sefer etrafınıza bakıp şaşırmadan önce biranızı bitirmek için izin istemelisiniz, garson izin verme lütfunda bulunursa sevinerek son yudumları da boğazınıza dizmeli yavaş yavaş toparlanmalısınız

    -henüz masalarında oturan insanların biralarını “şevkle” yudumlayarak “neşeyle” gülümseştiği ve sizin alenen kovulduğunuz mekanımızı terketmeden önce sabrını son bir testten geçirmek isteyenler için bonus parodilerin anahtar cümlesi “yetkiliyle görüşmemiz mümkün mü?” şeklindedir. servis elemanının cevabı kısa, net ve duymaya alışık olduğunuz türden olacaktır: “en yetkili benim, ne var ne oldu?” giderayak bu extra misafirperverliğin nedenini öğrenmeye çabalayabilir, olası tepkilerinizi hesaplamış ve stratejik noktalara konuşlanmış diğer servis elemanlarıyla veya güvenlik görevlisiyle iletişim kurmayı deneyebilirsiniz; ya da bundan sıkılıp adımlarınızı nevizade yönüne çevirebilirsiniz. çünkü atmosferde bir osuruk neyse, nevizade'de balans brau da odur artık sizin için.

    not:

    hizmet sunulan bir yerde, çalışanların müşteriyi sevmesi gerekmez ve bunun sonsuz sayıda sebebi olabilir. servis elemanının kafası dağınık, morali bozuk veya en basitinden işini sevmiyor olabilir. bu zaten içinde yaşıyor olduğunuz, direkt ve dolayımla kabul ettiğiniz gerçekliğin bir momentidir ve olağan bir figür/durum olarak algılamak gerekir. benzer bir şekilde sadece biraların çeşitlerini sorgulamak bile sizi mekanın umulan müşteri profilinin dışına itmiş olabilir. fakat bir yere girdiğiniz andan çıkana dek yaşadıklarınız alenen sizle dalga geçen, kendini en yetkili kişi ilan eden, sebebini anlamadığınız bir şekilde intikam yemini etmiş bir garsonla kurduğunuz geçici ilişkiyle sınırlı değildir. diğer çalışanların, saçmalıkları azaltmayan, tersine körükleyen müdahalesi ve sunulan hizmetin içeriğindeki eksikliklerle birlikte kurumsal bir kimliğe bürünen laubaliliğin sebebini anlamak için; balans'ın yapışkan mikro-kozmozundan çıkıp bira evi görünümündeki bu işletmenin varlığını bir kademe soyutlayarak, sadece nicelik üzerinden yürüyen üretim-tüketim ilişkilerinin içine yerleştirmek gerekir. ancak o zaman, balans brau'nun niçin hiçbir yenilik taşımayan, bayağı bir tüketim kalıbının mekansal ve kurumsal izdüşümü, yani atmosferde bir osuruk olduğu anlaşılabilir. iyimser bir ihtimal olsa da, garsonun ve diğer çalışanların anlam veremediğimiz öfkesi ve saygısızlığı bize değil de bu ilişkinin/sistemin kendisineyse eğer o zaman gerçek anlamını kazanır. zira ara sıra da olsa unutmak istediğimiz bir gerçekliğin en yalın haliyle yüzümüze vurulması şahsen beni ve öfkemi ayıltmadı değil. yine de, “piyango bize mi vurdu” derken bunun da olabilecek en iyimser serzeniş olduğunu teslim eder, oturup fikrimi cümle cümle örüp yazıya dökerim.

    "kaliteli" bir hayat peşinde koşanlarınız boş durmayıp çoktan brau'ya teşrif etmiş, "zengin" menü çeşitliliğini eşe dosta tavsiye etmiş olmalılar. onların mutluluğundan şüphe etmiyorum ama bu metnin davetlisi kendileri değil zaten. "reklamın iyisi kötüsü olmaz" diyenlerinize de, reklam doğası gereği kötülüğü çağırır, çünkü size yalan söylemek isteyen ağzın gözlerinizin önüne sürdüğü soyutluktur diyebilirim. ve açık ki kendine pay çıkarabilecek kadar "gelişkin" zihinlere ve geniş midelere, sadece burada anlatılanlar bile bir mekanın olumlu anlamda promosyonunu yapmak için yeterli. onları da bir kenara bırakıp, kalanlarınızı son iki paragrafla baş başa bırakıyorum.

    çalışanların bütün bu pişkinliğinin, sadece bir mekanda bulun(abil)mek üzerinden egosunu tatmin eden, farkını tescilleyen müşteri profilinden beslendiği aşikar. bu yüzden balans brau olsa olsa, sidik de satılsa “şevkle” yudumlayacak, yüzüne de işense “neşeyle” kendinden geçecek kadınlar ve adamların “gecelere akışı”nı tamamlayabilir; ki ne güzel olur her gece vıcık vıcık doluşsalar o camekana ve üst katına da istanbul'dan eksilseler biraz daha. bunu kesinlikle istemekle beraber, hala satılan biraların tadını merak edenler için objektif bir öneri: orta çaplı bir tekele veya yukarıda anlattığım muameleye muhattap olmayacağınızı düşündüğünüz bir bara gidiniz, birer şişe efes dark, becks ve klasik efes alarak arkadaşlarınızla oturup içiniz. brau'da 20 cl'si 2 ytl gibi “bir cuma gecesi başka hiçbir yerde bulamayacağınız” fiyata satılan üç bira çeşidi (caramel, special ve weisses bier) sırasıyla bu bildiğiniz tatlara denk düşecek, maruz kalabileceğiniz olası laubali tavırlarla daha da tatsızlaşmıyor olacaktır.

    brewery işletmeciliği dediğimiz şey zahmetli bir iştir, mekanın ortasına pirinçten bir kazan, eurosport yayını yapan bir plazma montelemekle ve cuma gecesi 3 çeşit bira satmakla bu iş kotarılamayacağı gibi, üretilen biraların tadını merak eden zevatın sipariş ettiğiyle içtiği şeyin aynı çeşide tekabül etmesi, etmiyorsa da bunu çalışanlarla girdiği anlamsız diyaloglar sonunda zor bela öğrenmek yerine önceden bilgilendirilerek kabul etmesi gerekir. almanya'dan gelip o gece yanımızda bulunan arkadaşımın ve bira konusunda pek de iddiası olmayan bazı ülkelerdeki naçizane deneyimlerimden çıkardığımız en genel sonuç da balans brau'nun "brewery" etiketinden aymazca nemalandığı yönünde; ki aldanıp mekana teşrif etmemizin sebebi de bu olsa gerek. müşteri tepkilerinin kalpazanca imal edilişine, bastırılmış taklit duygularının istismarına ve öykünmeci gerilemeye ayarlı bir kültür endüstrisinin laubali bir teklifsizlikle size son sürat yaklaştığı yalancı ve uyuşturucu bir dünyadan bahsediyor adorno; kaliteliyse osuruğunuzu kavanozda saklayın diyorum ben de, bu şehirde ona da müşteri bulunur...
  • oblomovun bahsettigi olayı yasadıgı aksam onunla yan yanaymısız meger haberim degil... (bkz: dunya kucuktur)
    olayı esefle izlemiştim bende ki hala arkadaşlarla aramızda mizahını yapa dururuz... lakin ve fekat oblomov kardeşin biraz zevki konusunda tek dusundugum agzımız uyusmuyor... ben cok sefmistim biralarını halen de seviyorum ki fasıla giderken bile girip bi bardak iciyom... (bkz: rakı ictim sarap ictim) o olayın akabine tekrar gittigimde kapıdan ve diger calısanlardan aldıgım bilgiye gore oblomov kardesimi uzen o insansı yaratıgın* isten cıkarıldıgı, zaten diger calısanlardında onu sevmedigi (bkz: gotunu yalarim abi) bla bla soylendi...
    dedigim gibi o guzel biranın(bana gore) golgelenmesine musade etmemeliydiler ettirmemislerde...
    her zaman dedigim gibi osuruklu gote arpa ekmegi bahane... ayrıca konuyla ilgili olarak (bkz: dallama ingilizler)
  • pek sahane mekan, güzel müziklerii güzel biralarıyla sanırım artık vazgeçilmez mekanlardan birisi olacak, sanırım yavaş yavaş rayına oturuyorlar...
  • ilk olarak bir çarşamba gecesi gittiğim, izlenimlerimin de her konuda "vay lan süper" olduğu restoran. lakin haklı olarak cumartesi gecesi için önceden yer ayırtmak için sorunca, "2 kişi için 20:30a değil 20:00'ye rezervasyon yapılabilir" cevabını aldım. "neden 20:30 olmaz ki?" diye sorunca da "o saatte çok dolu oluyor" cevabıyla karşılaşınca alerjik olduğum göt kalkmasını sezip, kendimi bir şekilde dışarı attım.

    "tüm masalarımız dolu kusura bakmayın" demek yerine "20:00'da gelirseniz gelirsiniz kardeşim" diyebilen bir zihniyetin bu restorana sahip olmasının can sıkıcılığı bir yana, farklı mutfaklar tatmak isteyen insanları da yaratıcılık yoksunluklarıyla bu hallere düşüren, fantazisiz mekan işletmecilerine de böyle öküz mekanların varlığındaki emekleri için teşekkür etmek farzdır.
  • bu geceden itibaren ebru yazıcı adlı ipek sesli dünya tatlısı bir kızın sahne alacağı bar.
  • alt kattaki dev kazan benzeri şeylere bakarak "lan oolum ne biçin dekorasyon yapmışlar helal olsun adamlara !" şeklinde yapılan yorumların, "dekor diyil lan onlar, elindeki birayı onlarda yapıyolar burda !" şeklinde cevaplanmasıyla sonuçlanan enteresan bar.

    ayrıcana, geçen hafta kenarda duran (bira malzemesi) tahıl çuvallarının üzerine uzanıp canlı olarak mixlenen video klipleri seyrettim. çuvallar, egzotik klipler falan bi hoş oldu bilemiyorum... denemek lazım.
  • işletmecisi dj al2 adlı kişinin ekşi sözlük kullanıcılarına sempati duyması sonucu, "biz burayı sözlükte gördük, hoş bi yermiş diye kalktık geldik heh keh" şeklinde gevrenirse, hafiften torpil, güzel yerde masa vs. yapılabilecek mekan.
  • belli zamanlarda, sık sık düzenlenen partilerde; dileyenin kabine geçip dilediği 3 parça boyunca dj.lik yapabildiği bar... yanınıza cd.lerinizi getirmeniz gerekiyor veya oradakilere talim edeceksiniz... hatta beğeni ve ısrar olursa 3 parça uzayabiliyor da...

    teknik bilgisi olmayanlar önce e.posta ve sonra orada cihazların başında kısa bir eğitim de alabiliyor ücretsiz...

    yetenek yarışması tadına dönüşmeden, şamata kıvamında... iyi fikir bence.
  • zaten gidip serin serin ortamda güzel birasını içtiğimiz mekandı. şimdi ebru yazıcı ile anlaşmışlar ne güzel etmişler. ayrıca onlardan dondurucudan çıkan bira bardakları hamlesini bekliyoruz. nasıl ama hoş olmaz mı?
hesabın var mı? giriş yap