• az önce konserlerinden çıktım. konser ve bandista hakkında tek bir yorum yapabilirim; rezalet.

    ben bandista'yı hepiniz gibi şarkılarından dolayı içtenlikle sever sayardım. onların isyankar şarkıları ile coşar, hüzünlü ama illa ki suya sabuna dokunan şarkıları ile düşüncelere dalardım. izmir'e geldiklerini duyunca da sözlükten üç beş arkadaş toplanıp konserine gidelim dedik. yemin ediyorum gitmez olaydım. hayır hayır, bunlar laf olsun diye söylenen cümleler değil..

    konserin yapılacağı yere gittiğimizde sokağın ortasında sağlı sollu uzanmış bir güruh ile karşılaştım. tip ve görünüşten karakter tahlili yapmak istemem ama bu kitlenin bandista kitlesi değil de boikot için gelmiş insanlar olabileceğini düşündüm. konserin başlama saati 10:00 diye biliyordum; fakat konser başladığında saat 10:30'u geçiyordu. bandista'nın solisti ve diğer elemanları bir köşede toplanmış bira içiyorlardı. içsinler kardeşim banane, benim derdim onların içkisi ile değil ki? içeri girdiğimizde bandista elemanlarının konsere başlamak yerine ses denemesi yaptığını görünce iyice tepem attı. bir saattir dışarıda bira içeceklerine girip sound-check yapabilecekleri düşündüm ve düşündükçe onlara karşı olan sevgim azalmaya başladı. bir de bu durumu olağanmış gibi gösterme çabalarını hayretler içersinde izledim. yani orada bulunan insanlara hiç mi saygıları yok yahu? dışarıda bira içmek yerine girip içerde ses denemelerini yapmak, konsere zamanında başlayıp kitlenin de bir evi barkı olduğunu bilmek, herkesin bir an önce evine varması için azami ölçüde özen göstermek çok mu zor? bilmiyorum.

    konser bandista solistinin afilli cümleleri ile başladı. "dostlar ve yoldaşlar" diye hitap ediyordu bizlere. oldukça samimi gelen bu hitap şeklinin ilerleyen zamanlarda bu kitle için anlamsız olduğu kanaatine vardım. daha ilk parçada "devrim" kelimesini birbirini "devirmek" olarak algılayan güruhun şiddetine maruz kaldım. birbirini itip kakmalar yetmiyormuş gibi bacağıma oldukça sert bir tekme yedim. insanlar birbirini itiyordu, yere düşenin üstüne çullanıyordu "haydi barikata ekmek adalet ve özgürlük için" şarkısı çalarken.. ne kadar ironik değil mi? bence değil. çünkü bandista bu iğrenç görüntüye en ufak bir tepki göstermedi. bırak tepki göstermeyi hoşlarına gittiğini bile düşünüyorum. bir sonraki parçada herşey normale dönecek diye beklerken üzerine ve etrafa bira döken zavallıların istilasına uğradım. hayır sadece ben uğramadım, etrafımdaki herkesin üstü başı bira oldu. bunun nasıl bir eğlenme mantığı olduğu sorunsalını geçtim, bandista gibi kendine "devrimci" diyen bir grup buna nasıl izin verir? eline bira kutusunu alan diğer insanların üzerine döktü, bandista ekibi şık ve bir o kadar da artist hareketlerle bu olayları izledi. inanamıyorum arkadaşım, o yüzden gelir gelmez bunları sözlüğe nakletme görevine soyundum.

    "mahir kalkıyor hesap soruyor" diyor ya bandista hiç bir şeyin şarkısı'nda, mahir'in ilk hesap soracağı bandista olur bundan emin olun. "burda vurda ferhat'ı orda gitti alekon" dedikten sonra az önce birbirini iteleyip üstüne çullanan, insanların üzerine bira döken güruh "biji ferhat" sloganı attı. hayatımda hiç bu kadar tiksinmemiştim insanlardan. kıbrıs'ın kaderiyle ilgili yapılmış en iyi şarkı çalarken bir köşede birbiriyle deli gibi sevişenler, diğer yanda ortaya aldıkları kadınlara omuz atarak taciz edenler.. benim derdim bunlarla değil arkadaşlar, derdim bandista'nın bunlara "arkadaşlar bu şekilde olmaz" dememesi, diyememesi..

    sol yumrukları havaya kaldırıp devrimcilik oynanmıyor bandista'nın "artist" solisti. "sikilmiş akp" diye slogan atanları susturmaktır, böyle küfürlü cümlelerin hoş olmadığını söylemektir, adam gibi davranmaya davet etmektir devrimcilik. ferhat'ın mahir'in adını ağzına alırken, "isyan devrim özgürlük" sloganı atarken bu isimlerin ve sloganların altında kalır mıyım diye düşünmektir..

    konser sonrası solistine gidip "memnun musun bu güruhtan" diye sorduğumda "hayır" cevabını aldım. ama o hayır cevabının hemen ardından birasını tazeledi ve güruhun arasında dans etmeye devam etti. biz de görmüş olduk ki her sakallıyı dedemiz sanmayacağımız gibi her "devrim" diyen grubun "devrimci müzik" yaptığına inanmayacağız.
  • güzel müzik yapan gruptur. sadece müziğinden dolayı değil hem de, sanatını satmadığı için.
  • dinleyicilerine benim tavsiyem sadece müzikleri dinlemek ile yetinmek de fayda var, kendilerine ise tavsiyem politik müzik yapın güzel de yapıyorsunuz ancak ne olur brecht olmaya kalkmayın keza dilim söylemeye varmıyor ama sahnedeki yaklaşımlarınız levent kırcadan bir level üstte. fazla dilinize dolamayın arkadaşım bu meseleleri, sizin tekila kadehini kaldırdığınız bira kadehini kaldırdığınız meseleler o kadehlerle yerin dibine giriyor. yapmayın kardeşim yap-ma-yın. "ferhatın sırtındaki kurşunları da kamu davasına eklemeyi unutmuşlar ekikikiki", "ulus bakere içiyoruz" (tekila kadehleri havaya, ne oldu ulus baker en çok tekila mı severdi, böyle anılmak çok mu hoşuna giderdi yani sadece içme ve içmenin getirdiği içkiye bağlı bir sarhoşluk ile ama yalnızca bu kadar daha fazladı değil) ve de örneğin "metin lokumcu" yoldaş için içiyoruz. evet güzel insanların enerjiye ihtiyacı var ve değil mi ki gençlik bir enerji topu faşizm denilen illetin de gol attığı yer orası sahayı faşistlere bırakmamak da fayda var ancak böyle değil kardeşim, örgütlenme böyle değil, el ele örgütlenme yatay bir örgütlenmedir anarşisttir, hiyerarşik değildir ama bu başka birşey ve hiç doğru değil. ben saygı duyduğum hürmetle isimlerinin önünde eğildiğim insanların isimlerinin kafası güzel erasmus öğrencilere, stajer rockerlara, punk çı zibidelere eğlence olmalarına razı değilim hakkımı helal etmiyorum. haklarını razı etmezlerdi biliyorum. dans edemeyeceksem olmayacak olan devrim ile, dansa malzeme olan devrim arasındaki çizgiler çoluk çocuğun ayağında sek sek çizgisi oluyor başka da birşey değil.
  • on sene.

    on sene önce, hayatımın en mutlu senelerinin ciddi bir kısmını bu insanlarla geçirdim.

    tamam 1 mayıs 2009, tamam yılgınlıklardan silkinip kurtulmak, tamam yeni bir soluk, tamam haydi, tamam barikat, tamam leyla, tamam her şey tamam.

    ve tamam devrim, tamam baraka, tamam fikrim, tamam esattaki ev, tamam dolapderedeki ev, tamam yeldeğirmenindeki ev, herrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr şey tamam. ama kendim dahi yeni fark ettiğim eksikler var o tamam'ların yanına.

    2007'de ölümden dönmüştüm. kendi faniliğimle ilk yüzleşmemdi, 20 yaşındaydım, o gün reşit oldum aslında. ben ölebilirim. ben ölebilirim, o zaman herhangi bir şeyin ne anlamı var, arkadaşlar hariç?

    2008'de, ankara'ya taşındığım ilk gün tanıştığım, önce hırtlık ekürim, sonra arkadaşım, sonra sevgilim, sonra çok yakın arkadaşım olmuş can arkadaşım aptalca bir kazada ölmüştü. arkadaşlarım ölebilir, o zaman herhangi bir şeyin ne anlamı var?

    herhangi bir şeyin ne anlamı var?

    1 mayıs 2009 geldiğinde, ben en son ev arkadaşım olmuş canımı kaybettiğimin haberini aldığım evdeydim hala, herhangi bir şeyin ne anlamı var diye düşünüyordum. sonra bir şeyler olmaya başladı.

    4 haziran 2009 gecesi, artık olmuş 5 haziran 2009, "saçmalamayın lan yorgun sarhoş sabah yoldan gelmiş gece yola gidecek yok öyle bişey geliyosunuz benim evimde uyuyosunuz" dedim. birtakım şeylerin yine anlamı vardı çünkü, anlıyor musunuz, mana vardı yine.

    çoğu insan dünyevi bir aşk yüzünden ordayım sandı. ben uhrevi bir aşk için, mana aşkı için ordaydım. ben niye yaşadığımı unutmuş sürüklenirken, "senin yaşadıklarının yüzde biri başıma gelse şu köşede topçuk olmuş ağlıyordum, sen çok güçlüsün" ve "senin hayatında çok dert var, bana fazla geliyor" cümlelerini en kıymetlimden nerdeyse arka arkaya duymuşken, yalnızken, hem de ölümle yalnız kalmışken, hem de tüm o kalabalık "dostların" arasında yalnızlıktan delirmek üzereyken, manası olan bir şeyleri tekrar keşfetmiştim çünkü.

    on senede çok şey oluyor. ben bu on senenin son üç senesini aynı manayı bu sefer dilini hala konuşmadığım, sömürgecilerinin diline artık aşina olduğum insanların ülkesinde arayarak geçirdim mesela. kendimi bu içülkede en mutlu hissettiğim iki günü çok net hatırlıyorum bu süre zarfında: ilkinde, uzun zaman sonra tekrar aşık olmuştum, ama olacak iş değildi, kralın şehrinin bir tepesinde oturduk, konuştuk ve vedalaştık. ikincisinde, türkiye'den "misafir" gelmişti, raval'deydik, "seni, sizi, bizi çok özledim" dedim, dert anlattım, tekrar başıma bela olmuş yalnızlığımı döktüm, bu seferki derin bir yalnızlık, bir ülke dolusu insanı tanımamanın yalnızlığı, olduramamanın, uyamamanın, sığamamanın yalnızlığı. insanların yüzüne yüzüne isyan! diye bağırdığında kimsenin anlamaması, eylemlere gidip gidip kime ne diye slogan atıldığını anlamamak.

    bu içülkede dostlarım, yoldaşlarım hala yok. benim dostlarım, yoldaşlarım o ülkede kaldı. katalan dağlarına bandista dinlettim geceler ve gündüzlerce. "müzik güzelmiş, kim bu?" diyenlere benim hayatımın en güzel seneleri h i ç b i r ş e y ifade etmediği için geceler ve gündüzlerce ağladım. her girdiğim insan grubunu hala kıyaslıyorum, hala hiçbiri "o kadar" güzel olamadı.

    otuz iki yaşına girdim arada. bana annem öğretti dayanışmayı ve sevgiyi, özgürlük dolu cümleleri ben söyledim, bana enternasyonal ezgileri bandista çaldı. on yılda çok şey oldu. iki dost ve yoldaş daha öldü mesela. bu mahsus mahal benim evim artık. o kadar mutsuz da yalnız da değilim, ama mana arayışı baki. hala biraz daha umut, biraz daha gayret gerektiğinde benim hikayemi bandista anlatıyor. hala hayatıma onlar vesilesiyle giren her şey için müteşekkirim. hala çok seviyorum. yaşam tarzı anarşistleri hala hesap vermeli.
  • bugüne kadar gittiğim konserlerden birinde bile söyledikleri saatte sahne almadılar. eyvallah dedik, o kadar kusur kadı kızında da olur dedik. bekledik sabrettik... şu tür cümleler kurmaya alışmıştık; "konser saati on yazıyo 12'de başlarlar" ki sözünün sahibi olmak önemli bir erdemdir. bozulsak da bu duruma "neyse" dedik durduk zira sevdiğinin kimi sıkıntılarını alttan alır insan. ancak dün (3 ekim) haymatlos konserleri artık sınırı aştı. kendilerinden başka bir grubun daha olduğu bilgisi vardı kimi yerlerde, myspace sayfalarında ise; 3 ekim haymatlos 21.00 yazıyordu sadece. diğer bilgiyi de aldık (almayanlar vardı bir de) dedik ki hadi bu sefer de başka grup bilmem ne var 12'den önce çıkmazlar. 12'de başlasalar 1'e kadar dinleyip sonra son metroya yetişiriz diyen arkadaşlar vardı. şehir dışından gelmiş, doğru dürüst uyumadan bandista için beklemeye hazır arkadaşlar vardı. gecenin 01.30'unu bulunca çıkmaları, daha sahneye çıkmadan ayrılan, bir şarkı dinleyip hızla son otobüslerine koşan arkadaşlar vardı. ve biz de o saate kadar deli içen, feci kelle insanlar tarafından bilumum şiddete uğrayıp iki şarkı bile dinleyemeden çıkmak zorunda kaldık. o saate kadar bekleyen şehir dışından gelen arkadaşlarla birlikte. bandista daha erken çıkmış olsa kendilerinden başkasını düşünmeyen saygısız denyolar o denli sarhoş olup başkalarına bu kadar zarar vermezlerdi belki kimbilir...

    hani adalet diyoruz ya, sadece kan emici egemenlerin bizlere adaleti değil birbirimize de aynı adaleti istememiz gerekir sanıyorum. birbirimize de saygılı olmamız. 3 gün yemek yiyeceği 10 ytl'yi "bandista'ya değer be" deyip verip onları dinlemeye gelip dinleyemeden gidenlerin haklarını da düşünmek gerekir sanırım, oturma yerleri olmayan, gürültülü, yasağa rağmen dumanlı, rahatsız mekanlarda saatlerce bandista bekleyen dinleyicileri de... ha sen konser saatini istersen gece 1 diye açıkla, ben ona göre karar vereyim gelip gelemeyeceğime. ya da makul yerlerde bekleyip o saatte geleyim istiyorsam konser yerine. ancak her seferinde bu muamele her şeyden önce ayıptır be güzel kardeşim.

    kendilerini çok sevdik. çok heyecanlandık varlıklarıyla. mümkün mertebe yetişebildiğimiz her işlerine gitmeye çabaladık. haklarında yazdık, konuştuk, bilmeyenlere bildirdik, övdük övdük yere göğe sığdıramadık...
    ancak kendilerini seviyor olmamız bizlere istedikleri gibi davranabilecekleri anlamına gelmez.

    söyledikleri saatte konserlerine başladıklarını duyana kadar bir daha konserlerine gitmeyi düşünmüyorum.
  • an gelir bandista gelmez başlıklı açıklamalarıyla, an gelir – ahmet kaya – onsuz on yıl etkinliği 'nden çekilmiş müzik grubu.
    politik ve yerinde bir karardır. şöyle:

    http://tayfabandista.org/blog/?p=503
    -------------------------------
    an gelir bandista gelmez!

    dost ve yoldaşlarımıza

    11 aralık 2010 cumartesi günü gerçekleşecek an gelir – ahmet kaya – onsuz on yıl etkinliği için büyük bir şevk ve dirençle lütfi kırdar kongre sarayı’nda bulunmak arzu ve çağrısındaydık. ancak bugün itibariyle basından öğrendiğimiz üzere söz konusu gecede sergilenecek devletlû katılımı red ve tel’in etmek üzere bu kararımızdan vazgeçtiğimizi, lakin bu zeminde olmasa bile muhtelif tüm alanlarımızda, devrimci inadımızla ahmet kaya’yı, üzerinde simgeleşen tüm mücadelemiz, dilimiz, özgürlüğümüz ve yıkıcılığımız adına anmak ve yaşatmakta olacağımızı beyan ederiz.

    tarafımız bellidir. henüz bir hafta evvel ‘üniversiteler bizimdir, bizimle özgürleşecek’ diyerek haykıran kardeşlerimizi dayaktan geçirenler ve kolluk kuvvetlerinin bu tavrını “eli sopalı” gençle görüşmeyiz beyanıyla destekleyenlerle aynı yerde bulunmayacağız. şarkılarımız onların kanlı ellerini yıkamak için değildir.

    tarihimiz onları tatmin etmek, sömürülerinin malzemesi olmak yahut yüksek siyasetlerinin masasında kart olarak atılmak için yazılmamıştır. ki aç gözlerini doyuracak olanlar biz değiliz. demokrasi kisvesi altında darbe koşullarını sürdürenler, emekçileri yok sayıyor, özgürlükleri kendi çıkarları etrafında tarif ediyor, dilleri tanımıyor ve cinsiyetçiliği perçinlemekte ısrar ediyorlar. evet, yetmez! belki muktedirler ardından yine timsah gözyaşı döksün diye daha fazla ceset lazım çetelelerine; ahmet kaya’yı terk etsek, nazım’ı isterler, dink’i terk etsek doğmamış kardeşimizi, o da yetmez!

    nevliberalizmin ve işbirlikçilerinin, karşıtını içererek etkisizleştirme, yok etme eylemlerinin bir parçası olmayacagız.
    vardık, varız, var olacağız!

    her bandista sahnesi, ıslıkla söylenen her ahmet kaya türküsü, iktidara yönelen her çığlık, gurbette çekilen her ah, siyasi fikirleri ve eylemleri nedeniyle yaşama hakkını kaybeden yahut toprağından ayrılmak zorunda bırakılan her mülteci için saygı duruşudur.

    aksini tahayyül ettiğimiz anda;
    üşür ölüm bile..

    dayanışmayla
    tayfa>
  • "şarkılarımız onların kanlı ellerini yıkamak için değildir" demişler. grup yorum da seneler önce "mhp kanlı ellerini şarkılarımızdan çeksin" demişti. ne güzel müzisyenlerimiz, ne güzel yoldaşlarımız var.
  • güzel işler yapan grup. dikili belediyesi için verdiği konser yüzünden eleştirilen, yerden yere vurulan, kemalist denilen, hesap sorulan grup. bu adamlar dikili halkına konser veriyor ve bunu da dikili belediyesi organize etmiş. şimdi bu belediye suyu bedava veriyor, okullardan su için para almıyor, jeotermal kaynakları kullanıp halkın temiz bir şekilde ısınmasını sağlıyor, tek kusuru var chp'li öyle mi? ulen gerçekten malsınız? chp'li olsa ne bdp'li olsa ne, kemalist olsa ne? adamın uygulamaları tek başına yeterli hala gelmiş ama 19 mayıs diye burda çığırıyosunuz.

    (bkz: dikili belediyesi)
    (bkz: osman özgüven)
  • grup yorum'un tırnağı olamayacağını zaten kendileri de biliyor, konuştuğumuzda "biz bugün burada rahatça şarkı söyleyebiliyorsak bu grup yorum'un ve diğer sanatçıların ödediği bedeller sayesindedir" diyorlar.
  • ahmet kaya'yı hasretle anacağımız 11 aralık gününde onun katillerinin bir padişah gibi karşılarında kurulmasına gönülleri düşmemiş: "an gelir bandista gelmez" demişler. helal olsun, iki kat daha büyüdüler gözümde.
hesabın var mı? giriş yap