• dışardan takım elbiseli beyaz yakalı imrenilecek bişeymiş gibi duran ama türkiye koşullarında standartları maden işçisinden farksız bir meslek erbabı.

    en güzel okulları bitirirsiniz, belki şans yanınızda olsa devlette kral bir uzman yardımcılığı pozisyonuna girebilirsiniz. ama 5 kişilik kadro için 1 milyon kişi yarıştığı için ümidinizi kaybeder ve memuriyete sözde en yakın sektör olduğu için bankacı olmaya karar verirsiniz.

    öyle kolay değildir bankacı olmak, yazılı sınavı geçersiniz, sonra grup mülakatına alırlar survivor gibi sizi kapıştırırlar. ezik görmezlerse yüzyüze mülakat isterler. orda da heyecan yapmazsanız ansızın evde pineklerken 0212 3...'lü numaradan bir telefon gelir, sürecin olumlu sonuçlandığını söyler ve sizden 2 referans göstermenizi ister.

    referanslarınız da arandıktan sonra size tekrar bir telefon gelir, management trainee programı için uygun bulunduğunuzu, x şubesinde ne zaman göreve başlayabileceğinizi, pozisyon için başlangıç olarak 1200 tl (net) maaş alacağınızı söylerler, cevabınızı sorarlar. evet dediğiniz an işte o boktan sürecin içine girersiniz.

    bir ay şubede fotokopi çektirip telefonlara baktırırlar, sonra en az 2 ay sürecek istanbul'da sivil askerlik tarzı temel eğitime gönderirler. durun daha, bu eğitim meslek hayatınızın en güzel anları olacaktır, değerini bilin. çünkü herkes size bankanın geleceği olarak bakar, muhatap olduğunuz çoğu kişi zaten özel eğitmenlerdir, kasvet yoktur henüz.

    eğitim biter, az bişey bildiklerinizle bi hevesle şubenize gidersiniz. balayından gelmiş körpe gelin gibi hissedersiniz. o sırada kaynananız (yetkiliniz) ve kocanız (şube müdürünüz) sizi hasretle (!) kucaklar. dünya kadar iş birikmiştir önünüze bütün dosyalar aniden yığılıverir. kendinizi mülayim ters gibi hissedersiniz bian. hemen aynı gün müdürünüz sizden 2 pos satışı 1 bireysel emeklilik başvurusu almanızı ister. ne oluyo lan deyip işte o an anlarsınız sizi zor günlerin beklediğini...

    ...

    2 sene boyunca sabah 8 akşam 8, günde minimum 12 saat, bazen 13-14 saat çalışırsınız. cumartesi normalde tatildir ama hep bir kampanya oto bok sebebiyle o şube bir şekilde açılır. haftalık iş gününüz 6 gündür. (cumartesi gelince de aynı maaşı alırsınız, sadece güvenlik görevlisi fazla mesai ücreti alır, sevinir gariban cumartesileri şubeye gelince) 2 sene hem bağlı olduğunuz portföy yöneticisine hem de şube müdürünüze köle misali hem hizmet verir hem de işi öğrendiğinizi ispat etmeye çalışırsınız. çok yoğunsunuzdur ama sorumluluklarınız ağırlıklı satış hedefi içermediğinden aslında kafanız hala rahattır.

    nihayetinde hayvanlar gibi çalışıp rüşdünüzü ispat edince en erken 2 yıllık tecrübe sonrası ilk terfiniz gelir: yetkili olmuşsunuzdur. o kadar emeğe ve terfiye rağmen maaş 2000 lira bile olmamıştır. yoğun çalışma temponuza ilave olarak artık imkansıza yakın satış hedefleri sizi beklemektedir. yine geceli gündüzlü çalışırsınız, arada işler kötü gider, sırasıyla şube müdürü, bölge satış yöneticiniz ve bölge müdürünüz küfürden beter sözlerle kalbinizi kırar. it gibi çalışmaya, müşterileri sülük gibi emmeye, selam verene bişeyler kakalamaya başlarsınız. böyle bir 2-3 sene daha geçer, yetkili unvanından yönetmen unvanına geçersiniz. maaş 3000 tl civarı olmuştur.

    artık 5 senedir bu işin içindesiniz. sektörün cini olmuşsunuz. biraz da isim yapmışsanız müşterileriniz sizi çalıştığı diğer bankalara tavsiye eder. ansızın futbolcu gibi transfer teklifi alırsınız. götünüz kalkar hemencecik. bi görişeyim deyip, azcık bir maaş artışına gelebileceğinizi söylersiniz. adamlar düşünür taşınır sizi almaya karar verir.

    yeni bankanızda işe başlarsınız. maaşınız artmış, değişiklik ilk etapta iyi gelmiştir. ancak bu bankaya yabancısınızdır. kolay değil önceki kurumunuzda yetiştiniz, piştiniz ve kendinizi buraya attınız. adamlar da salak değildir. size biraz fazla maaş vererek manken almadığının farkındadır. önceki bankanızda 2 birim sattığınız krediyi burda birkaç ayda 10 birim satmanızı isterler şakayla karışık. ehehe deyip gülüp geçersiniz, çok şakacı olduklarını düşünürsünüz. 1 ay sonra arayıp hala 3 birim satmışsın, 10 birime ne zaman ulaşırsın diye sorarlar. şaka olmadığını o zaman anlar, hafiften tırsarsınız. bu arada ülkede adı koyulmamış bir ekonomik kriz vardır, günde yüzlerce firma batmakta, tüketici kredileri icralık hale gelmektedir. piyasadan korkan yeni cici bankanız sözde güçlü sermayesiyle büyüme trendinde olduğunu iddia etmekte ama öte yandan diğer şubelerde inceden personel kıyımı yapmaktadır. veda maillerini görünce, vay anasını daha yüksek maaş veren yere geçti demek ibne dersiniz ama işin rengini sonradan anlarsınız. yeni bankanız 1 yılını bile doldurmamış personelleri sırf tazminat haketmesin diye 11. ayda kovmaktadır. tabi 11 ay boyunca personelin portföyünü de bankaya kazandırıp, etinden sütünden faydalandıktan sonra... iyice ürkersiniz. lan benim de sonum kötü deyip acaba eski bankayla görüşsem geri mi dönsem dersiniz. ama siz gittikten sonra orası da bozmuş, kafasına esen 1000 kişiyi işten atmıştır.

    daha 6 ayınızı doldurmadan müdür odasına çağırır. olm rakamlar kötü, benim de işler karışık, başımıza her türlü iş gelebilir deyip sağda solda iş bakınmanızı tavsiye eder. pamuk kalpli müdürünüz artık tiyatro mu çeviriyo, yoksa size babalık mı yapıyo çözemeden karanlık bir döneme girdiğinizi hissedersiniz.

    5 yıl hayvanlar gibi çalışıp, milletin kazancına sırtlanlar gibi ortak ol, kariyerinde merdivenleri koşarak tırman, yıldız gibi parla, eski bankana dünyanın parasını kazandır, sonra bi anda topun ağzındaki personel ol. işte bankacı böyle bir iş.

    biliyorum kardeş okumadın durumun yoktu, keşke benim de durumum olmasaydı okumasaydım da bu lanet mesleğe bulaşmasaydım.

    not: henüz kovulmadım amk. ama diğer tab'da kariyer.net açık şuan:(
  • nedense kendilerini banka patronu olarak gören çoğunluğa sahip kişilerdir.
    hasbelkader bende 5 yıl bu mesleği yaptım ve yapmaya devam ediyorum. ortalama bir iş yerinden ziyade ölçme, değerlendirmenin bu kadar yüksek olduğu, her anının denetlendiği ve baskı altında tutulduğu başka kaç meslek daha var bilmiyorum.
    sabah saat 9'da bismillah demeden müşteriler önüne gelir ve akşam mesai bitimine kadar bu böyle sürer.
    bu mesleğe ilk başladığım zaman bir şekilde kredi verdiğim ve ticari olarak desteklemeye çalıştığım kişilerin kendi çöküş süreçlerine şahit oldum. takır takır çeklerini ödeyen müşterilerin kriz nedeniyle çeklerinin yazıldığını ve yıkılışlarını gördüm.
    birgün yaşlı bir teyze alt katta sorunlarına çözüm bulamayınca üst kata yanımıza geldi. masama davet ettim. oğlu kredi borcunu ödeyememiş, kredi kartları icralık olmuş. eşi adamı terketmiş. kadın bana " bu çocuğa neden kredi verdiniz " dedi . bilirsiniz sinirli bir anneyi kimse susturamaz.
    o gün bende bu olaya paralel olarak istifamı sundum . kendimce bu ve benzeri durumların üstümde yük olduğunu ve bunu taşıyamayacağımı söyledim.
    tabii istifam kabul olmadı. belli bir süreç sonra yine aynı şekilde kredilendirdiğim kişilerin büyük işler yaptığına şahit oldum. bu seferde kendimle gurur duydum.
    işte bunun arasındaki dengeyi kurabilince bankacı oluyorsun. bunu da yaşayarak öğrendik.
    misal sözlükte herkes bankacılara giydirmiş. bazı kişiler hariç hiç kimse diğer taraftan bakmamış.
    olaya bir de bankacı boyutundan bakınca ne nankörlükler ne vefasızlıklar görürsünüz. işini görünce iyi, görmeyince kötü olan, en ufak bir pürüz'de diğer bnkaya gitmekle tehdit eden, ne olur ne olmaz diye her iki yerdende başvurular yapan nice insanlar var.
    şunu unutmayın şubelerle iyi bir iletişim yakalayabilirseniz, kendiniz iyi bir şekilde ifade edebilriseniz size herkes yardımcı olmaya çalışır ama genel olarak masana gelen herkes bir ayar verme, ayar alma yarışında olunca olay itici duruyor.

    gelelim bankacılar üzerindeki baskılara;
    her ay yeni ve bir önceki aydan yüksek hedefler önünüze konur. siz bunları gerçekleştirmek için çırıpınırsınız. hedefleriniz tutar ama bir zaman sonra krediler patlamaya başlayınca sizden hesap sorulur. ay'da 400 bin tl kar yazarsınız ama 2000 lira maaş alırsınız.
    kısacası çekilecek gibi bir iş değildir bankacılık. askerlik görevindeyken uzman çavuş olan bir komutan kar küremek için elime kürek tutturmuştu. karakolun tepesine çıkıp ;
    - çalış ulan çalış, bankada mini etekli karılara çakmakla olmaz bu işler.
    demişti.
    herkeste böyle bir ön yargı var. sanki gün boyunca mail forwardlayıp, klimalı geniş masalarda türk kahvesi içiyoruz. 5 yıldır bu işin içindeyim bir kez bu rahatlığı hissetmedim diyebilirim.
    yaa işte böyleyken böyle sayın okuyan..
  • yanlış kullanılan bir tabirdir.. bankacı denildiğinde yanlış olarak bankada çalışan insanlar anlaşılır.. oysa ki bankacı bankanın sahibidir.. bir de belki bankanın kar etmesi durumunda pastadan pay alacak olan üst düzey yöneticilere de bankacı diyebiliriz.. bunlar ne yapsak ne etsek de milleti müşterimiz yapsak sonra da iliklerine kadar sömürsek diye düşünürken aynı zamanda personel için de benzer düşünceler taşırlar... bununla birlikte elbette ki bütün personelin faaliyetleri bankanın karını artırmaya yöneliktir ama onlar bunu gerçekten istedikleri için değil görevleri olduğu için yaparlar.. banka batıp işsiz kalmadıkları sürece yani maaşlarını aldıkları sürece bankanın kar edip etmemesi personeli ırgalamaz.. kaytarabildiği kadar kaytarmaya çalışır.. öyle de yapmalıdır zaten.. o zaman zavallı müşteriler biraz daha az sömürülür hiç olmazsa.. banka ne kadar kar ederse etsin personel bundan pek fazla etkilenmez.. her zaman düşük zam yapmayı gerektirecek makul sebepler bulur patronlar ve yöneticiler.. bir de milliyetçilik, hemşerilik, mahalle arkadaşlığı, asker ya da okul arkadaşlığı gibi bir kurum bilinci yaratılmaya çalışılır personel üzerinde.. böylece "biz filancabankalıyız, yaparız, ederiz, ne mutlu filancabankalıyım diyene" gazlarıyla personelin emeği yetmediği gibi duyguları da sömürülerek daha fazla çalışması sağlanır.. madur duruma düşen müşteriler ise karşılarında işte bu zavallı ve görevini yapmaya çalışan personeli bulur.. o buna bağırır, bu alttan almak zorundadır kem küm eder, müşteri personel nezdinde bankaya ve bankacıya küfreder, personel profesyonelce yaklaşamazsa üzerine alınıp sinir krizi geçirir vs.. banka çalışanları kaytarmalıdır dediğimde çalışkan arkadaşlardan yükselen "yaa olur mu hiç? ekonomi, kalkınma, ilerleme, hak, alınteri, herkes böyle yaparsa noolur vs" nidalarını duyar gibi oldum.. geçin bunları anam babam.. anlayın artık.. boş işler bunlar.. dünya sömürenler ve sömürülenler olarak ikiye ayrılmış durumda.. sömürülenlerin bir kısmı da sömürü düzeninin devam etmesi için sömürenler adına çalışmakta.. banka personeli de bunların başında geliyor.. ne yaparsanız yapın bu böyle olacak.. bir zamanlar, henüz öğrenciyken migroslardan alışveriş yaptığımda bir taraftan da ıvır zıvır araklardım.. sonra da "ulan madem onlar bu toplumu sömürüyor ben de bizim olanı geri alıyorum" derdim.. sonra iş hayatına atılınca koç grubu'nun bir şirketinde yaklaşık üç yıl çalıştım ve migroslardan arakladıklarımın parası bir yana tabiri caizse götümden şırıngayla kan aldılar sağolsunlar.. neyse.. bırakın çalışmayın yıkılsın bu düzen.. haa yıkılınca uygulamada değişen birşey olacak mı? hayır.. ama belki yeni kurulacak olan düzende biz sömüren taraf oluruz fena mı? "dünyanın bütün bankacıları.. kaytarın!"

    (bkz: bankacılık ibneliktir)

    edit1: ben bile bu yazının üstüne "bankacı" demişim.. yazının sonundaki lafım şöyle olmalıydı: "dünyanın bütün banka çalışanları.. kaytarın!"
    edit2: bu uzun yazıyı bir pazar günü mesaisinden yazıyorum.. bunu da belirtmek isterim..
  • bankaların şube, bölge ve genel müdürlük kadrolarında görev yapan, güvenlik-memur-uzman-yönetici-denetim elemanlarının bütünüdür. gün içinde parayla fiziksel ya da sanal temasları nedeniyle, sanki bütün bu paranın sahibiymiş gibi algılanırlar. son dönemde bilinçlenen müşteri profili tarafından höt zötlere maruz bırakılmaları artmıştır. özellikle borçlanıp borçlanıp sonra ödeyemeyen müşteriler tarafından daha bir itinayla taciz edilirler ve sanki paraları gişede oturan ya da telefonun ucundaki çalışan yemiş gibi muamele görürler. ` : hem suçlu hem güçlü`

    bir banka binası içinde çalışıyor olmaları nedeniyle, bütün faiz oranlarını, bütün kredi koşullarını bildikleri varsayılır. ayaklı bir bilgi küpü olarak görüldüklerinden, gün içinde bile on defa değişebilen oranları takır takır saymaları beklenir. bunu yapamazlarsa içten içe ayıplanır, müstehzi sırıtmalarla karşılanırlar. "ben kobi kredilerle ilgileniyorum, son mevduat faiz oranlarını bilmiyorum" demek olmaz, uzmanlaşma değil, müşteriye hizmet önemlidir ne de olsa. sizi bireysel kadrolarına yönlendirdiklerinde, telefon numaranızı verip "sen öğren de beni ara, meşgulüm, gidemem." diyebilirsiniz.

    haklarında sıkça yapılan bir varsayım da, yine bir banka binasında çalışıyor olmaları dolayısıyla tün insan kaynakları sürecine hakim olmalarıdır. bıraktığınız özgeçmişleri alıp genel müdürlüğe gönderir, ayrıca işe girmenizi sağlarlar. ya da en azından siz öyle sanabilirsiniz.

    bu çalışan kesimin erkek olanlarının, kimi kurumlarda yazın bile kravat takma ve ceket giyme zorunluluğu vardır. üst yönetim tarafından paspal görünüm istenmediğinden, konfeksiyon sektörünü öenmli ölçüde banka çalışanları desteklemektedir.

    ödeme kanalları arttırıldığı, hatta anlaşmalı mağaza ve işyerlerinden bile kredi kartı ödemeleri kabul edildiği halde, gidip buralardan para yatıran, sonra da gelip şubeden numara alan müşteriler bulunmaktadır. gerekçe, paranın hesaba geçip geçmediğini görmektir. bu fuzuli işyükünü azaltacak atm, telefon ya da internet bankacılığı gibi seçenekler dururken şubeye gelmeyi ve kontrol etmeyi seçen müşterilere kibarca bu seçenekleri hatırlattıklarında, aval aval suratlarına bakılabilir. ` : ne de olsa bilmece sorduk`

    mesaileri genelde 9-18 biçiminde olur, 8 saattir. ancak bu mesai içinde asli ve de fuzuli işleri bitirmek pek mümkün değildir. bu nedenle gece saat 10.00'da bile çalışan bankacılar görülebilir. genel olarak bu çalışmalardan fazla mesai ücreti alınmaz.

    yaşanan 2001 krizi sonrası bu kesim büyük yara almıştır. o dönemde bankacılıktan ayrılan ve bir daha sektöre dönmeyen pek çok kişi vardır. patronlarının batırdığı ` : ve de yediği` paraların faturası, adeta çalışanlarına kesilmiştir. o patronlar kartal'da krallar gibi ağırlanır ve teker teker serbest kalıp işlerinin başına geçerken, binlerce banka çalışanı işsiz kalmıştır.

    banka çalışanları ayrıca iyi birer yatırım uzmanıdır. hiç çekinmeden 2.000 ytl paranızla nasıl bir yatırım portföyü oluşturmanız gerektiğini rahatlıkla sorabilirsiniz. ne de olsa g.t korkusu nedeniyle özellikle özel banka çalışanları seve seve size danışmanlık yapacak, hazine bonosu, döviz, altın, vadeli mevduat, borsa ya da opsiyon işlemleri arasında bir seçim yapmanızı kolaylaştıracaktır.

    sosyal yaşamları oldukça baltalanmış olsa da, iş yoğunluğundan dolayı başka iş aramaya bile zamanları kalmasa da, zamanla bu işten bir başkasını yapamaz hale gelseler de, yaşadığımıza ve de çalışabildiğimize şükrettirildiğimiz bir ülkede yaşıyor olduğumuzdan bu durum böyle sürüp gidecektir. 2001 yılının tersine, bu kez önce reel sektörün, ardından finansal sektörün çökeceği tahminlerinin yapıldığı bugünlerde, durum daha da zorlaşacaktır. 2009'a girmek değil, 2009'dan çıkabilmek önemli artık. bu süreçte de korkarım yine pek çok banka çalışanının işsiz kaldığını göreceğiz. ` : allah yardımcı olsun`
  • "bankacı; ihtiyacınız olmadığına dair yeterli kanıt sunduğunuz takdirde size borç vermeye razı olan kişidir."
  • %99'unun aklında "ulan nasıl etsem n'apsam da kaçsam, kurtulsam buralardan" düşüncesi vardır. geriye kalanlara da genel müdür diyoruz.
  • bunların çocuk yetiştiremeleri de bir tuhaf.

    annesi bankacı olan bir öğrencim var, dünyalar tatlısı 10 yaşında bir kız çocuğu. ders işliyoruz, kitaptaki soru ise şu:

    "çok çok zengin olsanız ne yapardınız?"

    diğerlerinin cevabı uzaya yerleşmek, ülke kurmak vs iken bu çocuğun hayali sigorta yaptırmak! artık nasıl bir evde yaşıyor, nasıl hikayeler dinliyorsa?
  • ben bunları hep astsubaylara benzetirim. hayatta sürekli taksitle ev/araba alan, abartılı abartılı bişiyler anlatan, yemeklerde bile iş konuşan, o konuştuklarını bi bok sanan başka meslek görmedim çünkü.
  • muhabbetleri banka/müşteri ağırlıklı kendince eğlenceli insanlar..

    bankacı: ya para sahte ama çok kaliteli lan bi ara kendimizden şüphelendik acaba yanılıyor muyuz diye

    bnl: ee abi nası anladınız ozaman?

    bankacı: ya şöyle söyliyim, atatürk'ün gözlerine sürme çekmişler canım..
  • birine beddua etmek istiyorsanız allah seni bankacı yapsın diyin gönderin.
hesabın var mı? giriş yap