• 10 gün aç ve susuz kaldılar

    bir iki barınak değil türkiye genelinde sistematik barınak rezaletinin bir parçası.
    "sokakta hayvan" tartışmasını, "sen kavurma yemedin mi?" türü soruları lütfen bir kenara bırakalım en azından şu olayda. bunu lütfen yayın.
    türkiye'de vicdansızlığın ne derece sistematikleştiğini, umursamazlık değil doğrudan cana kasdetmenin ne kadar kolay olduğunu ve herhangi bir canlıya eziyetin ne kadar açık açık, korkusuzca ve üstüne para alınarak yapılabildiğini konuşalım.

    lütfen tepki verin.

    edit: bu durum sadece bayram tatiline özgü değil. bir kerelik değil. lütfen barınak gerçeklerine karşı uyanık olun.

    ara edit: ceyrek muhendis bimer konusunu açtı. ben de hayvanhaklari'nin entry'sinden alintiliyorum, gayet net açıklanmış:
    "olayda h.k.k. madde 6/1 ve 6.4. hükümlerine aykırılık nedeniyle h.k.k. madde 28/ c) bendinde öngörülen yaptırım sözkonusu olacaktır.
    buna göre, sorumlulara hayvan başına beş yüz tl idari para cezası yaptırımı uygulanacaktır.
    yaptırım uygulanabilmesi için https://www.bimer.gov.tr/- şu linke giderek olaya dair haberle birlikte yukarıdaki maddeleri de ekleyerek başvuru yapın.
    "hayvanhaklari@ormansu.gov.tr" email adresine de yine aynı başvuruyu gönderin.
    ne kadar çok başvuru o kadar iyi."

    edit2: evet yazıldığı gibi maalesef hukuk yetersiz. ama yeterli kamuoyu baskısı da oluşmuyor ki bu sadece hayvansever diye bilinen küçük bir grubun üstesinden gelebileceği bir konu değil...
    her şeyin üstü örtülüyor. bu görüntüler olmasa bayram dönüşü hayvanların ölülerini toplayıp birbirlerine tatil anılarını anlatacak insanlardan bahsediyoruz. çünkü en ufak korkuları yok. duyan gören arkasını dönüyor.
    kuyuya düşen bir köpeği günlerce haber yapabilmiş sevgi dolu medyamızda bu kadar büyük bir vahşetin haber bile olmaması nasıl bir iştir?
    ancak burada bilumum rezalette "bana hiç denk gelmiyor" diyen bizler apaçık ortada olan belediyelerin telefonlarını, internet adreslerini biraz ziyaret edip hesap soramaz mıyız? bence yapabiliriz. hatta şu an bu belediyelerin iletişim kanallarını da ekliyorum:
    https://www.facebook.com/yalovabelediyesi/
    tel: 0 226 811 50 00 - 04
    tosya belediyesi telefon: 0 366 313 10 09
    https://www.facebook.com/tokatbelediyebaskanligi/
    tokat belediyesi telefon: 0356 2142220
    tokat veteriner işleri müdürlüğü: 0356 213 40 70
    eğer daha farklı bir öneriniz varsa lütfen yazın.
  • ülkemiz barınaklarının çok büyük bir bölümünün gerçeğidir.

    çözümü yoktur. çünkü bu sorunu çözmek isteyen yoktur. gönüllüler çok küçük artılar yaratabiliyor bu hayvanlar için. sadece bayramlar değil, her gün ayrı bir rezalet, ayrı bir vahşet yaşanıyor barınaklarda.

    bu kısmı hukuktan medet umanlar için yazıyorum:

    geçen seneden beri belki 30 barınaktan sorumlu belediye yetkilileri hakkında görevi kötüye kullanma ve çevrenin kasten kirletilmesi suçlarından suç duyurusu yaptık. daha açılmış bir dava bile yok. içişleri bakanlığı memurların yargılanmasına izin vermez, idare mahkemesinde kovalar izni çıkartırsınız bu defa savcı sallar da sallar, ezkaza bir dava açılsa yıllarca sürer ve neticede de ele gelir bir ceza çıkmaz.

    ürgüp belediyesi
    sapanca belediyesi
    kütahya belediyesi
    yalova belediyesi

    bunlar suç duyurusu yaptığımız olaylardan birkaç tanesi. olay duyulduğu anda üzeri örtülür, birkaç belediye çalışanının üzerine suç yıkılır ve işlerine son verilir, sonra da vahşet kaldığı yerden devam eder, biz de aklımızı kaçırmamaya çalışırız.

    bu kısmı köpeksiz sokaklar istiyoruz diyenler için yazıyorum:

    siz sokağınızdaki hayvandan rahatsız olup belediyeyi aradığınızda, 5199 sayılı kanuna açıkça aykırı olmasına rağmen, belediyeler bu hayvanları toplayıp barınaklara tıkar. o hayvanlar orada birbirlerinin pisliğini yiyerek, enfeksiyondan ya da açlıktan ölürler. hayvanları barınağa göndermekle onları öldürmek arasında bir fark olmadığını anlayın lütfen. kıymayın hayvanlara.

    bu kısmı "sokak hayvanı sorununun çözümü nedir?" diye soranlar için yazıyorum:

    çözüm nettir, uygulanırsa birkaç sene içinde sokak hayvanı populasyonu kontrol altına alınır, barınak rezaletleri biter.

    1. pet hayvanı üretim ve satışını kesin olarak yasaklamak, merdiven altı üretimi denetim ve caydırıcı hapis cezalarıyla durdurmak.

    2. ülkeye yurt dışından pet hayvanı ithal edilmesini yasaklamak, hayvan kaçakçılığına ağır hapis cezası getirmek, ülkeye girecek sahipli hayvanlara kısır olması şartını koymak,

    3. sahipli hayvanın terk edilmesine adli hapis cezası öngörmek.

    4. sahipsiz hayvanları kısırlaştırmak.

    5. sahipli hayvanların kısırlaştırılmasını teşvik etmek.

    bunlar yapılırsa sokak hayvanı sayısı azalır, barınak rezaletleri azalır, hayvan terki azalır, hayvana verilen değer artar.

    insanlar istedikleri cins, yaş ve cinsiyetteki kedi ya da köpeği her an bulabiliyorlar. öyle olunca terk etmek de kolay oluyor. hayvan üretimi ve satışı durdurulduğu anda cins olmayan yetişkin hayvanlar bile kolaylıkla yuva bulabilir.

    "peki biz ne yapabiliriz?" diye soran olursa:

    barınak gönüllüsü olabiliyorsanız olun. çok zor, meşakkatli iştir. olamıyorsanız, barınak gerçeklerini öğrenip insanlara anlatın, hayvan satın almalarını engelleyin, sahiplenmeye ve hayvanları kısırlaştırmaya teşvik edin. sokaktaki hayvanları barınağa göndermeyin. kısa ve orta vadede bu vahşet sona erecek gibi görünmüyor; ancak bir hayvan kurtarsanız bile kârdır. vahşeti duyurmanız bile önemlidir. telefondan yazdım, yazım hatası varsa affola.
  • başlığı up'layacağım.
    x tarihli rezalet değil, çok rahatsız edici fotoğraf yok ama bilmiyorum aç ve susuz10gün geçirdiğinizi düşünseniz... futbol değil, magazin değil, ilgi manyağı birinin psikopatlığı değil...
    ne bileyim komşunuz, otobüste yanınıza oturan, arkadaşınızın dayısı, bakkalın akrabası belediye görevlisi bilmem ne amca, onlarca hayvanın önüne üç günlük yemek koyup kapatıp bayram gezmesine gidiyor.
    bunu bilin. vergilerimizle bu hayvanlar toplanıyor, olabilecek en vahşi şekilde ölüme terkediliyorlar.
    anlık bir ölüm değil bu. aç , susuz, hapis yavaş yavaş ölüyorlar.
  • siz barınakların gerçekten hayvan barındırmak için var olduklarını mı düşünüyordunuz gerçekten? biraz olsun hayvana değer veriyorsanız herhangi bir facebook hayvansever grubunu takip edin de neler olduğunu görün.

    barınakların birçoğunu ihale ile taşeron firmalara veriyor belediyeler ve gerisine hiç karışmıyorlar. taşeron firma zaten para kazanmanın derdinde. yaptıkları kısırlaştırma kadar para alıyorlar. belli bütçeleri var belediyeden aldıkları, ondan da kar etmek için hayvanlara yemek falan vermiyorlar.

    birçok barınakta hayvanlar aslında insanların gözlerinin önünde olmadan rahatça öldürülebilmeleri için varlar. bayram ve diğer tatiller de bunun için çok iyi bir fırsat.

    sizin evet sizlerin şikayet edip barınağa yolladığınız hayvanlar oralarda fayansların üzerinde bir lokma ekmek için birbirlerini parçalıyor. buz gibi soğukta onlarca köpek aynı kafeslerin içinde çöp yemeye çalışarak esaret altında can veriyor.

    vasıfsız ve merhametsiz görevlilerce eziyet görüp kısırlaştırıldıktan sonra buz gibi zeminlerde iyileşmeleri için bir kenara atılıyorlar.

    daha yazamayacağım. barınaklar zaten ölüm kamplarıdır. türkiye'de bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda düzgün hayvan barınağı vardır. %90 ölüm kampıdır.sokağınızdaki hayvanı belediyeye ihbar etmeyin ne alınması için ne de tedavisi için. sonu acılı bir ölümdür çünkü!
  • uzun olacak, okumayı deneyecek herkese teşekkürler.
    türkiye'nin üç barınağından görüntüler geliyor. ilk değil son değil, birbirlerini yiyen, pisliğinde kusmuğunda boğulan hayvanlar, ölüleri bile kaldırılmamış, bunlar kimsenin karşısına öyle tesadüfen çıkmıyor. zaten o yüzden gönüllüleri barınağa kabul etmek konusunda çoğu yerde direnç mevcut.
    ntv ve star hariç anaakım hiçbir medya kuruluşunun umrunda olmadığı gibi, haber sitelerinde yok, twitter'da yok, ünlüler tepkisiz, sözlükte incir çekirdeğini bile doldurmayacak şeylerin tartışıldığı başlıklar kadar ilgi görmüyor.
    bunu yazarken amacım "neye duyarlı olunmalı" gibi didaktik bir tavır sergilemek değil. sadece bir yönlendirmenin ve bilinçli duyarsızlaştırmanın altını çizmek.
    otobüste uyuyakalan suriyeli çocuk haber olur. ama sahadaki gazetecilerin bildirdiği küçücük yaşta fuhuşa itilen yine suriyeli çocuklar olmaz.
    soğuklarda köy yollarının nasıl zor aşıldığını izlersiniz. ama burnunuzun dibinde donarak ölmüş evsiz adamın haberini almazsınız.
    hamsi tezgahlara düşer fiyatı haber olur. ama yanında içmek isteyebileceğiniz rakı, hele ki vergisi konuşulmaz.
    kedi yavrusu sıkıştığı yerden kurtarılır. ama sonrası bilinmez.
    bir zavallı hayvan işkenceye uğrar. eğer kolay ulaşılabilir bir hedefse bilirsiniz lanet ederseniz. ama eğer bu işkence sistematikse, düzenin bir parçasıysa asla bilmezsiniz. o barınağa gitme cesareti bulan birileri, katili tanıyan birileri belki onlar bilir siz bilmezsiniz. zehirlenen, yakılan hayvanların cansız bedenleri bulunur siz bilmezsiniz.
    çünkü devam etmeniz gerekiyor. lazımsınız. bayram tatiline çıkıp, turizmi canlandırmanız sonra sorgusuz sualsiz işinizin başına geçmeniz gerekiyor. sosyal medyada atatürkçü, hayvansever, muhalif... her şey olabilirsiniz ama ne olursanız olun gözünüzü kapatıp kısıtlı hayatınıza devam etmeniz gerektiği için içinize o bulantı hissini saplayacak konuları bırakın anaakımda sosyal medyada bile göremezsiniz.
    bu ülkenin çok ağır çelişkileri var. bu ülkenin insanları kendini "aslında o kadar da kötü değil ya" şeklinde kandırmak zorunda. uyumak değil, uyuyormuş gibi yapmak zorunda.
    o yüzden barınakları görmeyeceksiniz. belki belediyeye bizzat şikayet ettiğiniz köpeğin orada neler yaşadığını düşünmemeniz gerekiyor.
    ama gerçek bu. gerçek o kadar kötü. insanların sorumluluk ve hesap verme kaygısı taşıdığı ülkelerde kriz yaratacak rezaletler, vahşetler bizim için sadece yeni bir hissizleşme deneyimi.
    ama bilelim ki bunlar tamamen, katlanılamayacak kadar gerçek ve yanıbaşımızda oluyor.
  • iki sene boyunca haftasonlarında bir hayvan barınağında gönüllü çalıştım. o zamanlar namaz, oruç, zekat ibadetlerini yapan bazen evde yasin okuyan oldukça inançlı biriydim. sonra buz gibi bir pazar günü bütün hayatım değişti. o sabah, önce tecavüz edilip sonra üzerinde defalarca sigara söndürülmüş ön patisi kesik bir yavru terrier geldi. çamurlu bir mukavva kutu içindeydi. makatından kan sızıyordu. canını daha fazla yakmamaya çalışarak kucakladım. gözyaşlarımı tutamıyordum. o minicik beden o an bana teslim oldu. gözlerime baktı. hayatımda böyle korkmuş, böyle çaresiz, böyle yapayalnız bir bakış görmedim. o gün benim din inancım yok oldu. insanlardan tiksiniyorum. içinde insan varsa hiçbir yardım faaliyetine katılmıyorum. giymediğim kıyafetlerimi yardım kutularına atmaktansa barınağa götürüp felçli bir köpeğin altına seriyorum. dilenci çocuklara acımıyorum. hasta insanlara acımıyorum. fakirlere, yaşlılara, acı çeken insanlara acımıyorum. ölen insanlara ağlamıyorum. savaşlara üzülmüyorum. doğal afetlerde kılım kıpırdamıyor. uçak kazaları umrumda değil.
    sadece ve sadece bu tür haberleri görünce içim alev alev yanıyor. bunlar bizim duyduklarımız, bildiklerimiz. ve bilmediklerimizi düşününce çıldıracak gibi oluyorum.
  • çalışanlar maaşına bakan, kpss'de aldığı puana göre oraya yerleşebilmiş kişiler olunca (ya da belki de torpille işe girmiş belediye çalışanı yahut taşeron, her halükarda canlı sevgisi gerektiren bir işte tek önceliği maaş olan kişiler çalışıyor) çok normal olan durumdur. ülkemizde ne işe ne canlıya sevgi olmadığından devamlı hayvansever takibi gerektiriyor bu mekanlar.
  • akrabalarım hayvan sevmez. balkona gelip yemek isteyen kediyi tekmeleyen mi istersin, başka köpek tarafından ısırılan köpeği kaderine bırakıp ölüme terk edeni mi istersin, alışık olduğu yerden 50 km öteye götürüp hayvanı atanı mı istersin... hepsi var hepsi mevcut.

    bayramda "canavar" yeğenimi dayımın bahçesinde köpeğe "satır" sallarken yakaladım. ki nasıl cinnet geçirip katil olunuyor cidden empati yapabiliyorum artık.

    yine bayramda "cins" olduğu için bir köpeğe cinim piremsesimmmmmmmm <3 diye yaklaşıp sokaktan gelen ve bahçede yaşayan köpeğe tekmesini layık gören canım kuzenimle inanılmaz verimli vakit geçirdim. tiksinti nedir? akrabalarımla öğrendim.

    aynı bayramda kuzenimin çocuğunun köpekleri odun ile dövdüğüne şahit oldum. ki cidden ağzı burnu eline vermek istemek nedir çok net anladım.

    bunlar "batı" kültürü almış, "eğitimli" dediğimiz, hani "insan" yerine koyduğumuz kesim var ya. onlardan işte.

    bu coğrafya içler acısı. ülkede kadının, çocuğun bile yeri yok. kedi/köpeği açlığa bırakmayı geçtim, zevkle yakarlar bile. çok şey bekliyoruz bu insanlardan. merhamet, sevgi, şefkat. bunlar genlerimize işlenmemiş. ruhumuz vahşi, düzenimiz vahşi, ahlakımız vahşi.

    umarım helak oluruz. umarım.
  • üç güne kadar sürecek olan seyahatlerimde evime gelebilecek olan herhangi bir arkadaşıma anahtar bırakıyorum, benim yokluğumda evime gelip kedimin mamasını, suyunu versin ve kumunu temizlesin diye. birde tembihliyorum biraz sev, oyun oyna diye. seyahatim üç günden fazla sürecekse mutlaka kediyi bir arkadaşıma yada akrabama bırakıyorum mama ve su kabı ile beraber.
    tek bir kedi (ki o benim canım) için bu kadar duyarlı davranırken, bu su katılmamış orospu çocukları bu kadar hayvanı böyle aç susuz bırakıp nasıl gidiyorlar anlamış değilim.
    kıldınız mı bayram namazınızı?
    kurban kestiniz mi?
    o kestiğiniz kurbanın sırtına binip mi geçeceksiniz sırat köprüsünü?
    sizinle aynı havayı solumaktan utanıyorum.
  • pazartesi günü iki barınağa gittik kontrol için. barınakların birinde köpeklerin büyük çoğunluğunun önünde ne yemek ne de su vardı. su dolu olan kapların içleri ise yosun tutmuş, sular çamurlaşmış vaziyetteydi. bir tanesinin içinde kocaman ölü bir sıçan yüzüyordu. yetkili kişiye durumdan bahsedince birdenbire daha önce görmediğimiz 5-6 görevli meydana çıktı. arka tarafta çay sigara şeklinde takılıyorlarmış meğer. mutsuz mutsuz kaplara su doldurmaya başladılar. yemek olarak ise ön kafeslerdeki köpeklerin önüne somun halinde bayat ekmekler atılmıştı. arka kafeslere zaten hiçbir şey konmamıştı.

    diğer barınakta ise mama ve su açısından sıkıntı görünmüyordu. ancak orada da bir ipe ayağından asılmış ölü bir karga ve yerde köpek bacağı gördük!? korku filmi gibiydi. köpek popülasyonu ise daha önceki ziyaretlerimize göre gözle görülür miktarda azalmıştı. kendi oturduğum bölgeden çok iyi biliyorum. belediye topladığı köpekleri aldığı yere bırakmıyor çoğunlukla. o kadar köpek nereye atıldı? öldürüldü mü, köpek eti tüccarlarına mı satıldı, ne yapıldı? bunların hepsini araştıracağız.

    demem o ki, zaten bakılıyordur diye düşünmeyin. bunlar ankara'nın göbeğinde, benim en umutlu olduğum iki barınaktı. ikisinde de bir sürü problem tespit ettik. eğer kimse barınaklara gidip kontrol etmezse bu hayvanlar tamamen belediye işçilerinin insafına kalıyor. lütfen zaman ayırıp gidin şu barınaklara.
hesabın var mı? giriş yap