• sanırım 4 sene öncesi istanbul'a yeni gelmişim neyin ne olduğunu bilmiyorum uzun zaman da meslekten ayrıyız. senelerdir çalışmışım bilmediğim bir şehirde tanıdığım doğru dürüst kimse yok çevrem yok facebook'tan iş arıyorum. öylesine bakarken birden bir ilan gördüm "iyi derecede yabancı dil bilen dünya wiskey ve biralarina hakim, işini düzgün yapan barmen aranıyor" ortaköy'de oturuyorum yerde kadıköy'de istanbul'u doğru dürüst bilmiyorum bile böyle.
    neyse sordum, soruşturdum kadıköy'ü buldum. bir tane pub geldim içeri. faça bi yer.
    genç bir çocuk iş ile ilgili sorular sordu viski, biralar, şaraplar, kokteyller, klasik kokteyller falan daha sonra "let's speak english" muhabbeti yaptı eyvallah dedik konuştuk ekstra bonus olarak da almanca biraz isveççe konuştum yüzüme baktı "ya dedi bir sana haber veririm"
    eyvallah dedim çıktı şimdi zoruma gitti ulan "o kadar yol gelmişim aradığın tüm şartlar fazlasıyla var mnal gibi bir de cv de var e daha ne istiyorsun kodumun embesili?"
    aradan 3 gün geçti bana telefon etti "gelin görüşelim" neyse bir şey, yol yordam bilmiyoruz, bu şehri bilmiyoruz ben de gittim mecburen kapıda içeri girdim
    bir masanın etrafında konuştuğum adam sonradan öğrendiğime göre onun kız arkadaşı kızın babası, babasının oğlu, oğlanın anası, 3 tane de müdür karşıma geçmiş 8-9 kişi neyse. süyununda suyu.
    yaşlı adam patron. " bizde de seni beğendik seninle çalışmak istiyoruz"
    "eyvallahşartlarınız nedir o zaman?" hatırladığım kadarıyla asgari ücret 1600 liraydı amca yüzüme bakarak 1600 lira dedi maaş veririz asgari ücret 15:00 gibi geliyorsun 02:00 gibi biter iş. hafta sonu 03:30 kadar da çalışıyorsun. barboy yok sen tek başına çalışacaksın bardaklar sana ait sen yikayacaksin" dedim eyvallah zaten hep eyvallah diyoruz amina koyayım yokluk ya peki dedim tip ne kadar çıkar maaş o kadar önemli değil saatlerde kadar önemli değil sonuçta saatimi düşünürsem gider belediyede işçi olurdun memur olurdun bankada çalışırdım bizim meslekte mesele tiptir, bağışiştir işe yüzdedir .
    amca dedi "en fazla de işte 200 lira falan çıkar. dedim tamam çalışıyorum.
    ertesi gün gittim saat 3 gibi barın içine girdim. etrafı baktım bir tane gariban garson bir tane gariban komi bir de ben 3 tane çalışan 6 tane patron 3 tane müdür bir tane de ne oldu bilmiyorum her şeye maydanoz olan bir kaşar. ilk gün tahminime göre bir bir şişe jagger, 4 bira gömdüm. eve giderken saat 2'de ayakta duracak halim yok sallana sallana o kadar yolu gittim.
    ertesi gün geldim bir şişe jagger de bitti. işte bara bir kaç tane hatun geldi onlara salça falan oluyorum. rezilik diz boyu.
    3. gün kimse benim ile muhatap olmuyor. herkes tiksinerek bakiyor. ben geceden kalma, gözler kan çanağı.
    müdür adam birisine dedim ki "jager kalmadı bu akşamı çıkartmaz" adam kıpkırmızı sinirden patlayacak.
    " gerek yok kardeşim zaten fazla satılmıyor" dedi.
    yüzüne baktım nasıl satılmıyor jagger? herkes sever jaggeri"
    adam söylene söylene gitti 3 gece bir şişe jagger yok. patron tekila sizlere ömür. ayakta duracak halim yok aq.
    kaç tane bira içtim hatırlamıyorum.
    neyse gün bitti müdür beni çağırdı
    " kardeşim. bu nasıl bir dünyaya? bu nasıl istanbul ? üç gündür bari kuruttun, gelen müşteriye sarktin. barın içinde sigara içtin. bir de yüzsüzce benden jagger istiyorsun ,al diyorsun"

    bir sigara yaktım derin bi nefes çektim kafada nasıl güze.
    lbak müdür bey dedim. sen bu saatlere, çalışma şartlarına bir asgari ücrete en fazla benim gibi bir gotveren bulursun. adam gibi barmen bulamazsın. adam gibi barmen arıyorsan kesenin ağzını açacaksın, insan olacak, adam gibi esnaf olacaksın. yoksa dediğim gibi bu şartlara bu bara ancak benim gibi it kopuk takımı gelir. kes hesabımı?
    o zamanın parasıyla bir 300-400 lira almıştım yani diyeceğim şu ki barmenler ile oynamayı ne olur.
    üzülürsünüz.
  • yıllar sonra geçen yaz ilk defa mesleğime döndüm iki aylığına... deli gibi özlemişim o büyülü dünyayı.
    bir neslin katilidir tom cruise. birçok çocuğu doksanlı yıllarda okulundan yurdundan etmiş, birçok ananın göz yaşlarının sorumlusu... her şey o “cocktail’’ filmi ile başladı. gerçi biz biraz gerizekalı bir nesildik. gördüğümüz her filmin gazına gelir, bruce lee izler kardeşimizi döver, rambo izler yüzümüzü gözümüzü boyar dayak yerdik. ama “cocktail’’ filmi ciddi anlamda beyin devlerimizi yakmıştı. evde kola şişeleri çevirirken, anne ve babalarımızdan yediğimiz dayaklar dün gibi aklımda.
    sadece barmen olmak istiyorduk. o büyülü dünyaya girip, ağzı açık bizi seyreden kızların hayran bakışları arasında şişeleri atıp tutmak, bar desk’inin üzerinde barmeni etkilemek için çıkan bikinili kızlar ve en önemlisi; bizi bu hayattan kurtaracak zengin bir kız bulmaktı derdimiz.
    fena çuvalladık...
    ilk defa barın arkasına geçtiğimde ustam (barmenim) yozgatlı bir abiyidi. ne tipi benziyordu ne de karizması dough coughlin’e benziyor, ne de onun gibi felsefesi vardı. bara da pek bikinili kız gelmiyordu. eşek gibi kola, bira kasası çekip; sabahtan akşama bardak yıkayarak ve tom cruise’nin yedi ceddine küfür geçti koca bir yıl. bulaşmış bulundum bir defa, yıllarca bar komiliği (barboy) yaptım. kolay değildi öyle tek başına bara geçmek “shaker’’ sallamak.
    ilk defa “shaker’’i elime alanya’da ışık abi verdi. “patlat fanta’lı bir kokteyl de görelim. artık barmen oldun’’ dediğinde dünyalar benim olmuştu. “fanta ile ne gider?’’ diye düşündüm. aklıma votka geldi. hiç unutmam; ilk kokteylimin malzemesi fanta, votka, biraz da sade dondurma attım shaker’in içine ve sallamaya başladım. shaker elimde patladığında ve etraf mahvolduğunda anladım; gazlı içecekler sallanmaz.
    çok şeyler öğrendim
    bu meslekten...
    sadece; bar arkasında dikilip etrafı kesmektense, kendisini geliştirmiş, bu mesleği karı kız ortamlarına akmak için yapmayan, kalite bir mekanda çalışan ve en önemlisi sağlam bir ustanın yanında uzun süre bu işin çıraklığını yapan bir barmen; senelerce okumaktan beyni sulanmış, bin bir stresten saçları dökülmüş göbekli bir şirket yöneticisinden çok daha iyi para kazanabilir.
    okulu falan yoktur bu işin...
    bir otel ya da restorana “waiter assistant’’ olarak ergen yaşta işe başlar; babalar gibi tuvalet temizler, bulaşık toplar ve bir sürü yavşak garsonun ağız kokusunu çekersiniz. fiziğiniz düzgünse, ağzınız laf yapıyorsa ve en önemlisi; iş disiplini ve ahlakınız varsa “maitre d’hotel’’ tavsiyesi ile “barboy” olur ve kendinizi renkli içkilerin arasında bulursunuz.
    birkaç sene bardak yıkar, gece dolapları doldurur, sabahın köründe barı temizler, içkilerin yerini öğrenir, tek başınıza barın sorumluluğunu alacağınız günü ip ile çekersiniz. sabır işidir, beklemeyi öğrenmek ve kendinizi tam yetiştirmeden barmen olmaya kasarsanız, rezil kepaze olursunuz.
    kokteyl yapmak zor bir iş değildir. zaten toplasan otuzu geçmez dünya üzerinde klasik olmuş kokteyller. sorun; onlarca içkiyi tanımak, nasıl servis yapılır, tezgaha nasıl dizilir, ne zaman tavsiye edilir... öğrenmektir. bunları, şansınız varsa bu işi bilen, yanında çırak olduğunuz barmen size öğretir. zaten olay, usta çırak ilişkisidir. barboy ve barmen. bir okulu yoktur bu işin.
    her şey tabii ki ustadan öğrenilmez. kendinizi geliştirmeniz, okumanız, en az bir tane yabancı dili iyi derecede konuşmanız gerekir.
    mekana gelen müşteri; yeri gelecek kendi işinden, karısı ile olan sorunlarından konuşacak. ahkam kesmek yerine, fikir belirtecek kadar her boktan anlamanız gerekir. yoksa müşteriyi tutamaz, ikinci bir içki satamazsınız.
    fırsatlar yaratır bu meslek...
    gün gelir; beş dakika makamında görüşmek için iki ay önceden randevu almanız gereken bir iş adamı ile saatlerce sohbet eder, arkadaş bile olabilirsiniz. dedik ya; müşteri mekana içkiden çok, dertleşmeye gelir çoğu zaman.
    sağlığınızı bitirir bu meslek...
    geceniz gündüzünüz yoktur mesala, düzenli bir beslenme alışkanlığınız da yoktur. düzenli, mutlu bir ilişkiniz de olmaz. senelerce taşıdığınız kasalar, dengesizce kaldırdığınız bira fıçıları size bel fıtığı olarak döner. yıkarken elinizde kırılan bardakların izlerini taşısırsınız bir ömür.
    pis bir adam olursunuz...
    tequila yerine cin, kahula yerine moka likörü, bacardi yerine votka dayarsınız. kolaydır, sarhoş insanları kandırmak. kalite içkileri kendinize ayırır; yerli müşteriyi yabancı içki ile yabancı müşteriyi yerli içki ile kandırırsınız.
    insanfsız bir adam olursunuz...
    elinizde kalmış artık kokteylleri biraz meyve şurubu ve renklendirici ile genç âşıklara “barmen special’’ adı altında kazık bir fiyata dayamaktan utanmazsınız bir süre sonra. ya da alkolsüz meyve kokteyli diye sadece portakal suyu ve vişne suyundan oluşan bir şerbeti, iki şemsiye bir pipet ve biraz granadine ile iki kişilik bir öğlen yemeği fiyatına takar geçersiniz.
    iki tür barmen vardır...
    birincisi; genellikle ‘’cistaklı disko ve barlarda’’ kafalarında bir kilo jöle ile etrafı yıkarak, bardakları kırarak, şişeler sallayarak yapan model. zararsızdır bu çocuklar. herhangi bir meslek tecrübesi yoktur. bol bol kola, fanta doldurur, “shot” hazırlar, amelelik yaparlar. yanlarına gittiğinizde “abi siz de ne hatunlar götürüyorsunuz yaa!’’ diye bir muhabbet açsanız; ağzı kulaklarına varır, size içki bile ikram ederler. tek dertleri karı kızdır. eşek arısı gibi dolanır dururlar ama bal yapmazlar.
    ikinci model; kesinlikle müzikli bar ve disko ortamında çalışmazlar. çok yıldızlı otel lobi barları, havuz barlar ve kalite yerlerde yaparlar mesleklerini. tamamı orta yaş ve üstüdür. sakin olurlar, kolay kolay konuşmaz, koşturmaz, panik yapmazlar. muhabbet edeceği müşteriyi seçerler. bu tipler, mekan sahibi ve personelin altın yumurtlayan tavuğu ve göz bebeğidir. karizmadırlar ama tam da bir çakal olurlar.
    müşteri ve diğer personele karşı, oldukça mesafelidirler. fazla konuşmaz, dinlerler. çok iyi bir dinleyicidirler. siz ne kadar saçmalarsanız saçmalayın sabrederler. karınca muamelesi yaparlar size, belinizi incitmeden becerirler farkında bile olmazsınız.
    örnek: verdiğiniz sek ve pahalı içkilerde bardağın kalınlığı, dibinin çukur olması ve buz sayısı çok önemlidir. bir tane fazla atılan buz, dibi düz olması gerekirken çukur olan bir bardak en az 2 cc hakkınız olan ve parasını ödediğiniz içkinizden gider. en az 7 cc ve iki buz ile gelmesi gereken içkiniz, 5 cc ve üç buz ile geldiğinde hem sizin alkol ihtiyacınızı gidermeyecek ve yenisini spariş etmek zorunda bırakacaktır.
    “long drink” olarak tabir edilen siparişlerinizde mutlaka; içkiyi, buzu ve ikinci karışımı ayrı isteyin. “votka - bull” mu istediniz; votkası ayrı, bull ayrı olsun. hem sek votkanın tadına bakar, sizin istediğiniz marka ve kalite olduğunu anlar, hem de parasını çatır çatır ödediğiniz bull’un yarısını bara hibe etmemiş olursunuz.
    barmen tarafından size ikram edilen acı ve tuzlu çerezlerden uzak durun. ikram gibi görünen bu çerezler sizi çok çabuk susatır. tuz, alkolün değerini düşürür ve sizi daha çok para harcamaya iter.
    bilmediğinizi mekanlarda en doğrusu; bardak şarap ya da bira içmektir. ne cc’den çalınır ne de yan ürünü vardır. “birayı su ile karıştırıyolar abi yee’’ sadece bir efsanedir.
    kızacaksınız belki bu çakallıklara ama “çakallık bu mesleğin fıtratında var’’ elden bir şey gelmez...
    canınızı sıktım, biraz da gönlünüzü alayım...
    bizim memlekete mahsus bir sahte içki olayı var. özellikle tatil bölgelerinde kimi zaman ölüm, kimi zaman da sakatlanma ile sonuçlanan olaylar. biraz bilgi vereyim, nasıl korunursunuz bu zehirden...
    en çok tüketilen üç içkinin sahtesi yapılır. votka, cin ve viski...
    şunu bilin ki votka kokusuz, renksiz ve tatsız olursa gerçek votkadır. gerçek votka kesinlikle alkol kokmaz.
    viski, sahte ya da sahte olduğu anlaşılması en kolay içkidir. tek yapmanız gereken rengine bakmak ve içmeden koklamak. kafanız çok güzel değilse, çok rahat anlarsınız. pis bir alkol kokusu vardır.
    aynısı cin için de geçerli. genelde cin ve votka kokteyllere kullanıldığı için sahte bile olsa fazla zarar vermez bünyenize ama sek içerseniz kötü sonuçlar doğuracaktır.
    bunu yapıp satan kansızlar kadar, alkole bu kadar vergi koyan, sınırlayan ve insanların eğlence anlayışına burnunu sokup mekanları vergi ile öldürmeye çalışanlar ve açgözlü dükkan sahipleri de suçludur. sahte içki satan kansızları savunacak değilim ama suriye ve kıbrıs’ta bile 3/1 fiyatına aldığınız bir şişe viskiye bu ülkede bir servet ödemek zorundasınız.
    mesala dünya üzerinde bir üzüm kuşağı vardır. ekvator çizgisi gibi. çok nadir ülkeler bu üzüm kuşağı üzerindedir. türkiye, italya, ispanya, fransa, şili gibi. bu ülkelerde dünyanın en güzel üzümleri yetişir. en iyi güneş alan ve dört iklime sahip üllkemizdeki üzüm kalitesi neredeyse hiçbir ülkede yoktur. ama devlet politikaları, ağır vergiler ve dini inançlar yüzünden türk şarap sektörü dünya pazarında hiçbir zaman yer bulamaz. yazıktır.
    sahte içki içtiğiniz zaman, ertesi gün gözleriniz kurur ve çok anormal bir biçimde terlersiniz. ağır ve kontrolsüz alkolü kanınız kabul etmeyince vücudunuz onu ter yolu ile atmaya çalışır ve fena bir baş ağrısı oluşur. kimi zaman zehirlenme kimi zaman körlük, en ucuzu da tüm gün boyunca bu baş ağrısı ile gezersiniz.
    özellikle tatil bölgelerinde bilmediğiniz mekanlarda, dibine vuracak kadar içmeyin. daha da önemlisi; her şey dahil otel, gezi turu gibi yerlerde ekstra dikkat edin.
    kalabalık arkadaş grubuysanız mutlaka şişe sipariş edin. hem daha uygun olur fiyatı hem de kontrolü daha kolaydır.
    eyvallah tom cruise... senin kadar olamasak da küçük emrah’ın “haydi şimdi gel’’ filmindeki barmen kadar olduk...
  • inanilmaz eglenceli bir sekilde bar sildiklerini düsündügüm insanlar.. sahsen feci güzel bir şey o bar silmek.. sirf bar silerek ömrümü gecirebilirim.. böyle elime kücük bi bez alip, geven geven siritarak, bir yandan etrafi keserek, bara dokulen sivilari emdirebilirim o kücük beze.. sonrasinda omzuma atarim o bezi.. allah allah.. süper bir meslek yahu barmenlik.
  • cool görünme taklalarının yanı sıra, bir de özellikle barda içen müşterilere sürekli çapulcu muamelesi yaparlar. sanki onlar bütün içkilere yarın yokmuşçasına alkol koymuşlardır da, müşteri hep komaya girmek istemektedir diye düşünürler.

    bir gün yeniköy'deki süleyman nazif'de takılırken vodka tonik istirham etmiştim barmenden. kimyager edasıyla hazırladığı içkimi yudumlarken birşeylerin eksik gittiğini farkettim. alkol yok denecek kadar azdı. istemeye istemeye barmene şikayetimi dile getirdim. bana zavallı gözüyle baktıktan sonra cümlesini sarfetti: "ölçekle koyuyoruz alkolü...ama senin güzel hatrın için biraz daha ekliyim*. neyse biraz daha vodka ekledikten sonra beni azad etti hazretleri. ama olmuyordu! içiyor içiyor vodkanın ürpertisini alamıyordum. tekrar gittim barmene. kellemi almadan içkimden bir yudum almasını rica ettim. "meslekten soğuttunuz" bakışını attıktan sonra içkimi tattı. sipsi gibi bir bana bir arkasındaki vodka şişelerine baktıktan sonra "eki eki" diyebildi sadece.

    o seneler yeni yeni moda olan "barın arkasını tek tip marka içki şişeleriyle donatayım şanımız yürüsün" tasarım akımına kapılan süleyman nazif, barın arkasını absolut citron şişeleriyle donatmış. bardaki bütün vodkaları o şişelerden dolduran barmen, onların sadece süs olarak orda durduklarını, içlerinin su dolu olduğunu farketmemiş.

    işin komik tarafı da, bir tane vatan evladının da çıkıp bunu farketmemiş olması... gecenin sonu müşterilerin bu gerçeği farketmemesi için susan ben ve susmam için hesabımı ödeyen barmenin dostluğuyla bitti.
  • parçalanmış eller, parmaklar ve şişmiş ayaklar demektir.
    mojito yaparken naneyi patlatmak ve filiz naneyi okşayarak kendine getirmek crush ice ile süslemek demektir.
    long içen müşteriye saygı duymak alkolsüz mevye kokteyili ya da bizim tabirimiz ile virgin isteyen dalyaraklara küfür etmek demektir.
    saat altıdan sonra americano, latte siparişi alan garsonun kafasına limon atıp siktir çekmektir.
    gece yarısına kadar bira ve kırmızı şarap ile oyalanıp gece yarısından sonra shoot jagger ya da tekila vurmaktır.
    kahvaltı kelle paça.. akşam yemeği kelle paça.. hayat kelle paça demektir.
    kimyager, psikolog, mekanın satış temsilcisi, türbesi, ağlama duvarı, güzin ablası hatta haydar dümeni olmak demektir.
    iki üniversite bitirmiş elinde i phone ile gezen beyaz yakalı bir sümsükten çok kazanırsınız.
    kapıya ferrari çekmiş bir lavuktan daha fazla hatun yaparsınız.
    kaderiniz, hayatınız her an değişebilir.
    yıpratıcı
    pis
    rezil
    kepaze bir meslektir.
    ama keyiflidir.
  • saat sabah 5 şu anda. meslek hayatımda belki binlerce, onbinlerce hayat hikayesi dinledim.
    whiskey sour dünyanın en kolay kokteyldir. alt tarafı biraz burbon, bir yumurta beyazı, bir iki damla şeker şurubu, biraz da limon suyu. o kadar kolaydır ki yapmak. ama o kadar da hassastır ki.
    bir, iki dakika beklese tadı kaçar. yumurtanın beyazını ayırırken elinizi biraz titrese, bir damla yumurtanın sarısı karışsa. sictigimizin resmidir. üzerine portakaldan twice yaparken:
    belki babanız ölmuştur, belki sevdiğiniz terk etmiştir. ne bileyim karşınıza bir kadın size öpücük gönderiyor dur. eliniz bir parça titremistir. o portakal kabuğunu biraz fazla sıkmış, o nefis aroma yerine, kabugun acısı basmışsinizdir.
    böyle lanet bir meslektir.
    bir barmenin evi olmuyor.
    zaman, gün, ay, gece kavramlarını yitireli çok oldu.
    inanın bugün günlerden ne bilmiyorum bile.. ayın kaçı olduğunu bilmiyorum. yemin ederim hangi aydayız onu da bilmiyorum. pek umurumda değil.
    vampir gibi, tabutuma geldim sadece. yakından tanıyanlar bilir. gürültü patırti beni rahatsız etmez.
    sadece güneş ışığı uykumu böler, canım acıdır, çıldırtır. güneş ışığı lan bu.
    göz banti takip, üzerine havlu sarıp anca öyle uyuyorum.
    nefret ediyorum meslekten.
    bir taraftan da deli gibi seviyorum.
    hiç evim olmadı benim.. bir ömür hep sığındığı bir tabutumutum oldu.
    çevremdeki meslektaşlarım da benden farkı yok.
    düzgün bir ilişki yaşayan, beslenen, emeklilik hayali kuranini görmedim ben.
    bu sabah adana dürüm ile kahvaltı yaptım.
    yaklaşık bir saat önce de..kori soslu tavuk ve tekila ile akşam yemeği yedim.
    birazdan sızıp.. tabutun kapagini çekme vakti.
    siz güne başlarken, bizim günümüz bitti..
    çiçekler, böcekler, güneşler, parklar, bahçeler, biraz sonra sizin.
    siz yatmaya giderken ıslak kaldırımlar, ayyaşlar, aldatılan ve aldatılanlar...
    hepsi bizim..
  • 15 yaşımda sırtımda bira fıçıları, kola kasaları taşıyarak başladım bu mesleğe..
    fizik, kimya ve rakamlar ile hiç aram olmadi ama beynimde şu anda bile yüzlerce, belki binlerce cl. oz.. drop formülleri var.
    parçalanmış ellerim. sırtımda iki disk kayması, bir fitik..
    halen kahvaltı yapamıyorum.
    dünyanın en berbat mesleği.. ayık kafa ile sarhoş dinlemek.
    bir sorun kendinize kime ne kadar tahammül edersiniz?
    ben yıllardır sarhoş dinliyorum.
    artık gücüm kalmadı.
    türkiye nin istanbul, bodrum, alaçatı gibi yerlerinde ciddi anlamda ismi olan bir barmeniyim..
    çalıştığım her mekana para kazandırmış.. halen saygı ile anılan.
    çünkü severek, aşk ile yaptım bu mesleği.
    bizim sektörde bir altın kural var.
    barmen içer,
    ahçı yer,
    garson çalar..
    artık veda zamanı.
    red edemeyeceğim birkaç teklif var.
    ama red ettim. bizim ki sikko bir ilişki. kangren olmuş..
    bu gün bir arkadaşımın mekanında son defa whiskey-sour yaptım.
    o portakal kabuğunu sıkarken, etrafında bana hayran bakan gözler..
    ve bitti.
    bu hayatta barmenlik, yazarlık ve rock çok sevdim ben.
    rock a devam.
    şişeler, sarhoşlar, patronlar, civcivler ..
    benden bu kadar.
  • aynı anda üç çeşit kahve ve mojito yapıp, bir taraftan yüzdeki gülümsemeyi eksik etmeden dans ederek sarhoş hatunun zırvalarını dinlerken üç buzlu viski ve vodka redbul verebilme sanatıdır.
  • ankara'da nefes diye bir bar var. bilenler bilir, guzel bi yerdir. bu aralar da behzat c. akbaba takiliyor sik sik. sik sik derken calisiyor orada. adam ekmeginin pesinde yani. neyse dun gece arkadaslarla oraya gittik. bu arkadaslar eski yeni ve nefes'teki her garsonu taniyor nerdeyse. oturduk, icmeye basladik. arkadaslar da kadin olunca, garsonlar ufak tefek shotlari belese vermeye basladi. tabi arkadaslar da garsona "ay cok tatlisin! tesekkurler..." demekten geri durmadi.

    simdi bunun barmenle ne alakasi var diyeceksiniz. nefes'te hemen giriste bi bar var. orada duran bir de barmen var. bizim arkadas o barmenden hoslaniyormus. hatta yakinlasma falan da olmus. ama barmenin sevgilisi varmis. hani facebook'ta "open relationship" kavrami vardi bi aralar; iste bu adam tam olarak onu yasiyormus. bizim arkadasa demis ki, "bizim iliskimiz serbest. onunla cikarken 15kisiyle falan beraber oldum." bu nasil cumledir arkadasim? ben kafami sikeyim o zaman. bosuna mi okuduk, muhendis olduk. tabi muhendis olmaktaki amacim cinsel birliktelik degildi ama, insan yine de dusunuyor. 15 kisiyle birlikte olmak ne be kodugum?

    neyse bu olay sabah sabah derinden etkiledi ve dusuncelere gark etti beni. barmenler kadinlarla cok icli disli olan insanlar gencler.
  • dışarıdaki insanların gözünde asla sevgililik müessesinde güvenilmeyen;fakat muhakkak sevişilmesi gerektiği düşünülen; annelerin, babaların gözünde evladından uzak tutulması gereken, ipsiz, sapsız ve geçerli mesleği olmayan;

    işletmeciler gözünde kendisi sarhoş olduğunda bütün mekanı ve çalışanları takip edecek, sayım ve kasa hesabını eksiksiz yapan;

    servis çalışanlarının sürekli "bir gün ben de oraya geçeceğim, ortalığın ...ına koyacağım" bakışlarına maruz kalan;fakat geçtiklerinde kazın ayağının hiç de öyle olmadığı anlaşılan;

    genel toplumdan farklı sosyal hayata, çalışma şartlarına sahip, insanların eğlendikleri saatlerde çalışan, çalıştıkları saatlerde uyuyan ya da sosyalleşmeye çalışan;

    türkiye'de mesleğinde çok iyilerin olduğu gibi, sadece bira doldurmasını bilen, onda da doldurduğu bardağın yarısını ziyan eden temsilcilerinin olduğu;

    ağırlıklı olarak eğilmekten, yüksek raflara uzanmaktan ve en önemlisi fıçı değiştirmekten kaynaklı, bel ve kasık fıtığı; uzun saatler ayakta kalmak, ayakkabı ile hareket etmekten ötürü ayak mantarı ve nasır, yüksek ses ve gürültülü müzik eşliğinde çalışmaktan kaynaklı kısmi duyma kaybı gibi rahatsızlıklarla sıkça karşılaşan;

    halk arasında piç, şerefsiz, alemci, "abi kesinlikle torbacıdır." gibi tanımlara yakıştırılan, fularla gelen en entelektüel müşterisinden, en dangoz müşterisine en az bir defa " ya siz de ne hatun götürüyorsunuzdur ha" lafını duyan; bar, gece kulübü, performans merkezi,otel, restoran gibi alanlarda çalışan, yiyecek, içecek sektörünün önemli bir parçası olan mesleği icra eden kişi.

    nörolojik rahatsızlığım olmasa, belki de hala devam edeceğim meslek. baba mesleği.

    edit: ha tabii bir de böyle olaylarla uğraşır. #79848730
hesabın var mı? giriş yap