• an itibariyle cnbc-e'de yayınlanmaktadır.*
  • gösterildiği yıllarda yaşım küçük olduğundan, sonraları da unutulup gittiğinden bir türlü seyredemedim ben bu filmi. ta ki dün akşam cnbc-e'de denk gelinceye kadar. zamanında kıymeti bilinmemiş, hep erötik sahnelerinin gölgesinde kalmış, yanlış tanımışım onu. biraz da overrated gibi geldi, cinayet hikayesi desen csi*'da o ayarda bir olay bir bölümde harcanır, hadi iki bölüm olsun. sevişme desen tek bir nip/tuck bölümünde bile daha çok sevişme, daha yoğun fenteziler görmek mümkün. iyi film ama, sağlam geriyor.
  • bir neslin "içgüdü" kelimesini ayıp bir kelime olarak algılamasına sebep olmuş (yoksa bunu düşünen tek çocuk ben miydim lan?), çocukluğumuzun efsane filmi.
  • sharon stone'un meşhur bir bacak bacak üstüne atma sahnesi vardı hani. polislerin karşısında terledikleri. şimdi buna panoptik bakış fenomeni üzerinden eğilirsek karşımıza iki farklı görüş çıkıyor. birincisi; klasik feminist görüşe göre burada nesne olan, bakışların üzerinde toplandığı sharon stone. yani o bakılan kişi, dolayısıyla mağdur olan. bakışın sahibi olan erkek ise iktidarı temsil ediyor. erkek bakışı kadını nesneleştirmiş oluyor. foucault'un panoptik bakış üzerine yaptığı yorumlar tam da bu istikamette. bakışın sahibi özne olurken bakılanın nesneye dönüşmesi iktidar ilişikilerini de belirlemiş oluyor. öznenin ikidarı kadını kurban poziyonuna sokarken, erkek muktedir bir göz olarak tanrılaşıyor. kazanan ve karlı çıkan bakan olmuş oluyor. filmi foucault üzerinden okursak varılan nokta bu. ancak filmin sharon stone ve polisler arasında cereyan eden bu sahneyi yorumlarken tam tersi istikamette bir yol izlediğini söylemek yanlış olmaz. sahnenin okunuşu tamamen lacan'cı bir panoptik bakış yorumuna götürüyor bizi. yani burda özne kadın olmuş oluyor. bakılan kişi bakışları üzerinde topladığı ve asıl önemlisi bakışa yön verebildiği için iktidarı ele geçiriyor. erkek ise kadının cinsel çekiminin hakimiyeti altında yönlendirilen olup nesneye dönüşürken tüm iktidarını da kaybediyor. bakış kurban olup iktidarsızlaştıkça bakılanın konumu da sağlamlaşıyor. yani temel içgüdü klasik feminist söylemi ve foucault'un yorumunu alaşağı edip lacan'a göz kırpıyor. iktidar ilişkilerini okurken bakışın sahibini kurban ilan ederek tüm erki bakılanın önüne sunuyor. sharon stone'un rahat tavrıları, konuşmayı kendi istediği istikamette yönlendirmesi, polislerin paralize olmuş halleri ve tüm iktidarlarını kaybederek gitgide bariz bir şekilde düşüşüleri ile birleştirildiğinde, nihayetinde bakılanın galip olarak ayrıldığı bu karşılaşma bakmak meselesine lacan'cı bir yorum olarak okunmayı mümkün kılıyor.

    o zaman şu halde basic instinct sharon stone'u o sorgu sahnesinden galip çıkararak, iktidar ilişkilerine lacan'cı yaklaşıp mağdur olanı da erkek ilan ederek feminist teoriye de saldırmış oluyor.

    kanımca filmin tek münhim noktası da burası. gerisi yalandan bir michael douglas fenomeni yaratmaya hizmet etmekten başka bir şeye de yaramadı zaten.
  • greta scacchi, sharon stone'un filmdeki rolü (filmdeki adını hatırlayamadım valla) kendisine önerilmiş ve bunu reddetmiş olan aktristir..
  • malum sahneleriyle o dönemin ergenlerinin bilinçaltına fena halde işlemiş olan film.

    yoksa biz koşar mıydık upskirt, voyeur peşlerinde bunca zaman..*
  • sinema tarihinin en iyi senaryolarından birine sahip olan film. sonu sürprizle biten filmleri iyi senaryolu film zanneden günümüz gençliğine duyurulur. ünlü senarist joe eszterhas bu filmin senaryosunu yazdığında bütün stüdyolar peşinden koşmuş. sonra zafer warner bros'un olmuş haliyle.

    basic instinct, jerry goldsmith imzalı müthiş müzikleri, sharon stone un oyunculuğu, nefis kurgusu ve hala yüzde yüz çözülemeyen hikayesi ile 90 lı yılların en önemli filmlerinden biri.
  • (bkz: hello newman)
  • bir arkadaşımın türkçeye adını "temel düzüş" olarak çevirdiği film.
  • adını bile ayıp belleyip, izleyemediğimiz tek filmdi doksanlarda... temel içgüdü derseniz herkes bir ayıplardı çünkü... garipti. büyüdük, izledik, abartacak bir halt olmadığını gördük.

    ama sharon stone, bu filmdeki haliyle bir kadının çekiciliğinin ve cazibesinin nerelere varabileceği dersini vermiştir resmen. önünde saygıylan eğilirim yenge. ha, polat alemdar ile öpüşmeni affetmedim, orası ayrı.
hesabın var mı? giriş yap