hesabın var mı? giriş yap

  • bu gözlemini de 1988 yılında yaptığı bir finlandiya gezisiyle perçinlemiş. amk kıyamet koptu lan o dönemden beri, sovyetler yıkıldı, berlin duvarı yıkıldı, iran-ırak savaşı bitti, abd ırak'a iki kere girdi, akp geldi, o gün daha doğmamış çocuklar hakkari'nin dağlarında ölmeye başladı. kuzey kore'nin devlet başkanı bile öldü lan, ama finlandiya illa ki aynı kalacak, çünkü engin ardıç en son o vakit gördü.

  • achilles ve kaplumbağanın yarışını konu alan paradokslar. (bkz: cevaplamasi zor sorular/4)'te bir tanesi ele alınmış. bu paradoksun basitleştirilmiş iki versiyonu şöyledir:
    1- amacımız a noktasından b noktasına gitmek olsun. bu yolu tamamlamak için önce yolun yarısını hele bi katedelim. geri kalan yolu yeni gorev olarak ele alalım ve aynı yaklaşımla hele bir yarısını gidelim bakalım.. bir süre bu şekilde devam edelim. sonra birden anlayalım ki, ne kadar gidersek gidelim, bu yol hiç bitmez, çünkü sonradan mutlaka gidecek bir "öteki yarı" kalır.

    2- aynı problemi ele alalım. a'dan b'ye gitmek için öncelikle mesafenin yarısını "hele bi" katetmek gerekiyor. peki bu "yarım" mesafeyi aslında katedebilmek için öncelikle onun da yarısını katetmemiz gerekmiyor mu? hayhay, edelim fakat bu "çeyrek" mesafenin de öncelikle ilk yarısını bitirmemiz gerekmiyor mu ki sonradan diğer yarısını düşünelim? aaa ilk paradoksta anlatılan "hedefe ulaşamamak" şöyle dursun, yerimizden bile kıpırdıyamıyormuşuz demek ki.

    zenon sanırım burda sapıtıyordu, lafı "hareket yoktur" demeye getiriyordu. örnek olarak da şöyle bir paradoksla çıkagelmişti.

    3- havaya bir ok attığınızı düşünün. bu ok size hareket ediyormuş gibi gelebilir, sebebi x süre içinde y kadar mesafe gitmesidir. x'i küçük aralıklara bölün, birer saniye mesela, o zaman diyebilirsiniz ki birinci saniye boyunca ok şu kadar gitti, 2. saniyede şu kadar, bunları topladım y'yi verdi. zaman aralıklarını daha da küçültelim, hatta öyle küçük olsunlar ki, bir daha bölünemesinler, buna "an" diyelim. şimdi bakalım bu ok "an" sürede ne kadar mesafe gider? hiç gitmez. (okun fotoğrafını çektiğinizi düşünün, ok fotoğrafta durmaktadır değil mi?) e her "an" 0 mesafe giden bir ok nasıl olur da hareket eder?

    zenon'un devrinde büyük ihtimalle infial yaratan bu paradokslar yıllar sonra limitin, sonsuz toplamın vesairenin devreye girmesiyle çözülüvermiştir.

  • misal, 10-15 yıl önce öyle olsaydı ben üniversite okuyamayacaktım.
    çünkü maddi imkanım yoktu.
    kredi mi?.. üç kuruş öğrenim kredisi bile vermemişlerdi o zaman.

    sonuçta, üniversitede okuyamayacaktım.
    şu anda yaptığım mesleği yapamayacaktım.
    tanıdığım benim gibi onlarca arkadaşım gibi...
    çok muhtemeldir ki, çocuğuma da üniversitede okuma şansını, yani parayı sağlayamayacaktım.
    işçi çocuğuydum.
    işçi olarak kalacaktım.
    çocuğum da öyle kalacaktı..

    ama aldığım her nefes için vergi ödemeye devam edecektim.
    peki her bir boku devletten parayla satın alabileceksem, ben neden bu kadar çok vergi ödüyorum anasını satayım? bir tek polisin copu mu bedava kamu hizmeti olacak bu ülkede?

  • abi ben neden böyle şeyleri izleyemiyorum?

    başkası adına utanmanın zirvesini yaşıyorum her seferinde.

    belli bir yerine kadar izleyip tam da o önemli kısım gelince direkt videoyu kapatıyorum. yapamıyorum.

    t-ilbey bey hakkındaki bir iddia.

  • anayasal hak olan seyahat özgürlüğü olan ülkede yolu kapatmakla tehdit edip sözüm ona "hak arayışına" çıkan tinkerbellerin varlığını görmemi sağlamıştır.

    bilale anlatır gibi anlatayım.

    ya da boşver,
    erindim ya la..
    evriminizde başarılar, tribündeyim.

  • seattle'ın bende uyandırdığı en esaslı duygu, hareketin herşeye gebe olduğu duygusu. fazlasıyla yerime sabitlendiğimde, bir şeyin üstünde fazlaca durduğumda şehrin nezihliği ve düzeni boğucu gibi görünürken, harekete geçtiğimde, yürüdüğümde, dolaştığımda yollarla birlikte sanki içimde bir şeyler açılıyormuş gibi geliyor. sanırım her yere yayılmış parklarının, korularının da etkisiyle içimi bir genişleme, rahatlama, dünyaya yayılma arzusu kaplıyor. tek başınayken içeride hissedilen, kalabalıkken (yani iki kişiyken) aramıza sızıyor. bazen huzurlu bir sessizlik olarak bazen de henüz sezilmemiş bir halin birdenbire sezildiği ve dile geldiği sözler olarak. bu bakımdan benim tecrübe ettiğim seattle, başından beri, beni buyur eden, beni böyle kabul edersen sana burada yer var diyen bir seattle. ancak bir yandan da tutkulu bir aşktan çok karşılıklı saygıya dayalı br evlilik gibi; evliliğin taraflarının kimler olacağı konusunda liberal ama tutkuları hayretini kaybetmiş. bu entry böyle bitmeyecekti ama.

  • 20 tl. yarın 15 i maaş günü gece 2 de yatacak iftar için 4 tl param kaldı onada makarna alıp onu yapıp yiyeceğim. 20 liram olsa hd ye gidip güzel bi iskender yapardım. yarına hiçbir maddi sıkıntım kalmayacak.

    edit : çok sayıda yemek ısmarlama teklifi hatta iban ver para yollayım teklifi geldi. gönlü zengin bütün arkadaşlara teşekkür ederim ama bi kamu kurumunda memurum ihtiyacım yok başlığı görünce yazasım geldi sadece. geçici bi maddi krizdeyim ay sonu tüm memurlara olabilir. bugün bol ketçaplı bi makarna yiyecem ama söz yarın iskender yiyecem :) siz ne iyi insanlarsınız valla çok teşekkür ederim.

    edit 2 : oha lan kargo geldi az önce sevgilim dün kek yapıp yollamış makarnanın üstüne birde tatlım oldu :)

  • başlama düdüğü
    sıkıcı ve ortada geçen 0-0'a giden bir maç
    penaltı
    selçuk şahin
    bitiş düdüğü ve kapanış

    not: at fav'a, maç günü oku, fenerbahçenin deplasman maçlarında zaman kaybetme.

  • gezdirmek, oyun oynatmak, yıkamak, eğitmek, sosyallestirmek vs hiçbir şeye ihtiyaç duymaz.
    koy mamasını, kumunu takılır kafasına göre.

    köpek öyle mi. sabah mesaiye başlarsın köpekle. kediye 10 gün erzak bırak, 10 gün sonda eve gel, niye geldin yarram diye yüzüne bakar.