hesabın var mı? giriş yap

  • sen git, makarnayı süzdükten sonra kalan nemi de kurutmak için (!) makarnaları kısık ateşte dinlenmeye bırak, daha doğrusu dinlenmeye unut. onlar dinlenedursunlar, sen bu sefer hakikaten git, dersin başına otur. mutfaktan gelen kokuyu içine çekince git altını söndür, tencerenin dibine yapışan siyah tortuyla başbaşa kal.

    tamam bunu yaptın da, bırak ama değil mi? yok, git içine azıcık su at tencerenin, "kirler yumuşasın." diye tekrar ocağı aç, sonra su kaynayıp bitsin, tencereyi bir posta daha yak.

    hayata karşı çok net bir duruşum olduğu kanaatindeyim.

  • (bkz: beyefendiye karı gönderelim)

    olm çok güldüm lan hahahaah. seni bu üstün cesaretin için tebrik eder, yürüdüğün kutlu yolda başarılar dilerim amaaa tipinin iyi olduğunu düşünüyorsan istediğin her yerde kız ayarlayabilirken neden bıçağı kemiğe dayandırıp sözlükten aramak zorunda kaldığını bi düşün derim.

    edit: imla.

  • temel parmağını camla kesmiş.telaşla, yeni kurulan aile hekimliği merkezlerinden birine gitmiş. içeri girince, malum iki kapı çıkmış karşısına:
    birinde “hastalıklar”, diğerinde “yaralanmalar” yazıyormuş.
    durumuna uyan “yaralanmalar” kapısından içeri girmiş.
    önünde yine iki kapı belirmiş: birinde “kanamalı” diğerinde “kanamasız” yazıyor. “kanamalı” kapıdan girince iki kapı daha: “hayati önemde olan” ve “hayati önemde olmayan”.
    hayati önemde olmayan yazılı kapıdan girince kendini sokakta bulmuş.
    evde sormuşlar:
    -temel sana iyi baktılar mı?
    -hiç bakmadilar ama organizasyon müthiş!
    işte bir sorunla karşılaştığınızda trendyol'un çözüm stratejisi de aynı bu fıkradaki gibi... canlı yardımdan, trendyol asistandan elli yere bağlanıyorsunuz ama çözüm yok.

  • eskiden 60 sayfa olarak basılan pasaportlar artık yeni pasaportlarda 38 sayfa olarak basılıyor. ya pasaport sayfasından da kısmazsın be arkadaş. ne olacak diyebilirsiniz fakat 10 yıllık pasaport için 38 sayfa çok yetersizdir. sürekli iş için yurtdışına seyahat eden biriyseniz, giriş çıkış damgaları, vizeler kısa sürede sayfaları tüketirsiniz. işin ilginç tarafı sayfalarınız bittiğinde ve yeniden pasaport almak istediğinizde asıl kabus orada başlıyor. öncelikle sistem pasaportunuzun süresi dolmadığı için randevu vermiyor ve direk nüfus müdürlüğüne sizi yönlendiriyor. oradaki memur böyle bir hizmetimiz yok yeni pasaport alamazsınız diyor. oradan soluğu nüfus müdürünün odasında alıyorsunuz ve ona dakikalarca dil döküyorsunuz, yok neden seyahat ediyormuşum, yok gerçekten gereklimiymiş. lan sana ne ben hakkım olan pasaportu istiyorum aq. o da gönlünden koparsa a4 kağıdı bağışlamanız sureti ile size yeşil ışık yakıyor. işim için kullanmam gereken bu pasaport, sayfa sayılarının 38e düşmesi ile daha çok başıma bela olacak sözlük.

  • "allah, der ki; kimi benden çok seversen onu senden alırım... ve ekler , o'nsuz yaşayamam deme, seni o'nsuz da yaşatırım... ve mevsimler geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur, sabır taşar, canından saydığın yar bile bir gün el olur.. aklın şaşar, dostun düşmana dönüşür, düşman kalkar dost olur, öyle garip bir dünya işte.. olmaz dediğin ne varsa hepsi olur.. düşmem dersin düşersin, şaşmam dersin şaşarsın.. en garibi de budur ya, öldüm der durur, yine de yaşarsın."

    mevlana

  • bir kere daha ağzındaki baklayı çıkarmıştır. işte o açıklama:

    milli takımlar teknik direktörü fatih terim'in ayrılmasıyla, türkiye'nin büyük bir kaosa gireceğini ileri süren vural, şimdiden yeni teknik direktörün yerli mi, yoksa yabancı mı olması gerektiğinin tartışıldığını söylerken, kendisinin de bu göreve talip olduğunu açıkladı.

    ''en azından ben varım mesela. 25 yıldır bu ligde çalışıyorum. eğitimim var. yabancı dilim var. bize verilen imkanlarla neler yaptığımız belli. milli takıma çok futbolcu yetiştirdik. ben kendimi aday görüyorum, ama bir tane gazetede adımız geçmiyor. demek ki işin uzmanlık boyutuna bakılmıyor. o yüzden biz de 'tavşan dağa küsmüş, dağın haberi yok' misali, türkiye'de futbolu yönetenlere içimizden içimizden kırılıyoruz. yeteri kadar deneyim isteniyorsa tecrübeliyim. avrupa'yı biliyorum. daha düne kadar bu ülkede pro lisans sahibi olan sadece bendim. bu ülkeyi benden daha iyi tanıyan biri olabilir mi? iki tane akademi bitirmişliğim var. yabancı istiyorlarsa, ben aynı zamanda alman vatandaşıyım.''

    valla ben ikna oldum. en azından bir somestre. bi buldurun be.

  • ankaranın merkezinde bir liseye başlıyorum. ilkokul ve ortaokulun varoş çevresinden sonra burası bir garip. ne konuşmaları anlıyorum ne tarzı. ama yine de aram iyi milletle. ayakkabı muhabbeti açılıyor adidas diyor, çeyrek boğaz yarım boğaz muhabbetleri. adidaslara gözüm takılıyor. biri nike diyor altında hava torbası var diyor yuh diyorum. ama şaşkınlık had safhada. beden dersi için spor ayakkabı alınacak. ortaokulda bile spor dersine iskarpinle çıkardık. şimdi burada olmaz annem para veriyor ben anlamam sen git al diyor. ulus'un denizciler caddesinden samanpazarına doğru gidiyorum. ulan tezgahta adidas, giriyorum abi kaç para bu 7 lira 5 lira olur mu? olur olmaz derken 5 liraya alıyorum. nasıl seviniyorum ben de yarım boğaz laflarına gireceğim, bilekleri koruyor diyeceğim. ayağımı ileriye uzatarak. okula gidiyorum ayağımda gıcır gıcır adidas. bakıyorum ne laf eden var ne soran. yine başkasının bu kez tam boğazlı bir kırmızı adiadası konu oluyor. atlıyorum yarım boğazlı adidas iyidir diyerek ayağımı kaldırıyorum. bana bakıyorlar ama ayakkabıya bakmıyorlar bile. iyi de oğlum bu adidas değil ki? nasıl değil nasıl anlaşılıyor ki? adidas'ta 3 şerit olur diyorlar sendeki 2 şerit. beynimden vurulmuşa dönmüyorum tabi ki, sadece şaşkınım, hayranlıkla inceliyorum arkadaşlarımı vay be bu kadar bilgiyi nasıl akıllarında tutuyorlar diye.

  • toplu tasıma ile çözülemeyecek olan trafiktir. ülkemizde toplu taşıma kar etmek için yapılan bir eylemdir. bu yüzden otobus sayısı azdır sefer sayıları da azdır. metro vb de de yine sefer sayısı azdır. haliyle kucak kucağa gidilen pahalı bir toplu taşıma ile çözülemez. oradan gelen parayı lalelere yatırıp eşini dostunu sevindirmeye alışmış yönetim de bunu yapmaz.

    denizin kullanımı ise iç anadolu çomarının deniz taşıtı kullanamaması dolayısı ile rant sağlanaması nedeni ile neredeyse ihmal edilmiştir.

    ümraniyeden cnr a iki kişi toplu taşıma ile gitmek arabadan pahalıya geliyorsa kimseyi indiremezsiniz o arabalardan.

    özetle doğrudan toplu taşımayı kar edilecek bir hizmet olarak gören ibbnin suçudur. oy aldıkları kitle de istanbulda yaşayıp deniz görmemiş tayfa olduğu için toplu taşıma kimsenin bir tarafında olmaz.

  • benim babama 14 yasinda tren carpmis, uzerinden gecerken iki bacagini da koparmis, yanindaki en yakin arkadasi oracikta vefat etmis. annem ile evlendiginde 31, ben dogdugumda 32 yasindaydi. babam memurdu, acik goruslu, okumayi seven ve nazik bir adamdi. annemle birbirlerini cok severlerdi, ikisi de birbirine hic kiyamaz, birbirlerinin isteklerini yerine getirmek icin yarisirlardi. beni cok seven ve bunu soylemekten cekinmeyen bir babaydi. etrafimda gordugum ailelerin cogundan daha iyi bir yasantimiz oldu. tabii ki hersey her zaman olumlu degildi. babamla bisiklete hic binemedim ornegin, kendi de doyasiya binememis. bazen bana bisiklete binmeyi cok ozledigini, istedigi kadar yuzemedigini anlatirdi. ama en kotusu diger insanlardi. mesela annem evlenirken komsulari alay etmis babamin yuruyusuyle, ben tum cocukluk yillarimda akran zorbaligina maruz kaldim. babamin neden oyle yurudugu ile ilgili bitmek bilmeyen sorular, sakalar vs. bu yuzden elalem ne der bizim evde hic onemli bir konu olmadi. cunku daha biz hicbir sey yapmadan elalem zaten konusuyordu. doyasiya gezdik, eglendik, babam bana hep en yakin arkadasiymisim gibi davrandi. bildiklerimin cogunu ondan ogrendim. ozetle engelli biri ile evlenmek kotu birsey degil, insanlar cahil, egitimsiz ve mankafa. eger secim sansimiz olsaydi annem de ben de yine ayni hayati secerdik.