hesabın var mı? giriş yap

  • bu norveçlilere baktıkça neşem yerine geliyor, adamlar çok acayip bir dünyada yaşıyor. hala aynı dünyada aynı türe ait olduğumuzu aklım almıyor.

    önce bir önbilgi verelim. bu norveç'te zorunlu askerlik var. şaka gibi ama ciddi ciddi bir yıl askere alıyorlar gençleri.

    sistem şu şekilde işliyor. devlet herkesi askere almıyor. her genç erkek norveç devletine bir mektup yazıyor ve askerliği isteyip istemediğini, askerlik yapmasına engel bir durumu olup olmadığını, hobilerini, eğitimini, güçlü-zayıf yanlarını falan belirtiyor, buna göre ordu bir tür seçim yaparak istediklerini askere çağırıyor ve bir yıllık bir eğitim veriyor.

    burada genç bir norveçli çocuk var. tam bir viking torunu. 1.90 boyunda, yağsız, kaslı, futbolcu, sigara yok, 20 yaşında 5 dili ana dili konuşuyor. disiplinli, zeki, çevik, ahlaklı. sağcı partinin gençlik kollarında lider konumunda ama bizim özgürlük kuşlarımız, en entel geçinenimiz bu çocuk yanında tayyip kalır. koyu norveç milliyetçisi, her fırsatta viking boynuzları falan giyiyor, eğlenceli bir eleman.

    "vsop, dünyanın sonu gelecek . seni donduracağız ve insan ırkı ileride senden türeyecek, bu göreve hazır mısın?" deseler "mal mısınız? bu adam dururken beni mi göndereceksiniz?" derim öyle bir tip.

    bu adam askere gitmeyi çok istiyor, zaten böyle askeri eğitim, güç-engel parkuru, pentatlon falan deyince gözleri parlıyor elemanın. mektuba da döşüyor, döşeniyor bekliyor.

    sonuç: bu kardeşimiz ve bunun takımdan benzer arkadaşlarının hepsine cevap aynı: "teşekkür ederiz. norveç ordusunun şu anda size ihtiyacı yok"

    kim gidiyor? alkoliği, keşi, obezi, askerden kaçmak için rapor ayarlayanı falan alayını alıyorlar askere. alıyorlar, bir yıl koşturup, süründürüp, ayakta dikip adam ediyorlar.

    adamlar o kadar dertsiz ki, orduyu sadece bir adam etme mekanizması olarak kullanıyorlar. bunun için de uğraşıp aradan ne kadar kıl-tüy adam varsa seçiyorlar. bunun için okul kayıtları, detaylı sağlık taraması, sicili, otu boku herşeyini araştırıyorlar.

    ilk duyduğumda "vay anasını" dediydim, hala da hatırladıkça derim.

  • din ve iman.

    değil tabiki de.

    bunlar iyilik karşısında ödül, kötülük karşısında ceza verirler.

    ödül ve ceza ile bir köpeği eğitebilirsiniz ama bir insanı değil.

    bir insanın iyi olabilmesi için ihtiyaç duyacağı iki şey empati yeteneği ve vicdandır.

  • 13-6. yy arasinda yunanistan'da yasanan kitlik nedeniyle anadolu kiyilarina surekli gocler olmustur. bu gocler sirasinda kavmini goc ettirmeye karar veren kral byzas o zamanlar yuvarlak cevaplar verip bir sekilde ucundan kiyisindan da olsa gelecegi tahmin ettigine inanilan kahinlere nereye gitmesi gerektigini sorar. kahinler "korler ulkesinin karsisina" cevabini verir.

    tam olarak nereye gidecegini anlayamayan byzas yine de yola cikar. anadolu'ya ege kiyilarindan giris yaptiktan sonra yukari, istanbul'a dogru cikar. en son bugunku kadikoy kiyilarinda durur ve karsiya, bugunku sarayburnu'na bakar. sarayburnu yemyesil, tertemiz, issiz, el degmemis bir guzellikteyken kadikoy pis, kalabalik ve bereketsizdir. karsisi bu kadar guzelken bu insanlar burada neden yasiyor diye dusunurken aklina kahinlerin sozu gelir "korler ulkesinin karsisi"
    buradaki insanlar karsidaki bu guzellik dururken burada yasiyorlarsa kor olmaliydilar.

    kavmini saraybunu'na geciren byzas ilk istanbul'un temellerini burada atar. daha sonra imparatorluklara ev sahipligi yapacagini bilmeden...

    ıste khalkedon "korler ulkesi" anlamina gelir ki mitolojide en sevdigim isimlerden birisidir...

  • referans eksikliği.digerleri fasa fiso.eğer biri kefil olursa eşşek olsan alınırsın.

    edit:keşke normal bir alım süreci yaşansa bende burada yapılması gerekenleri yazabilsem ama maalesef gerçekleri söylemek zorundayım.yazan arkadaşlarımın yapılması gerekenlerle ilgili söylediklerinin çoğu dogru ama onlar,normal insanların yaşadığı normal yerler için geçerli,bizim gibi işlerin amcayla dayıyla yürüdüğü ülkeler için, temenniden öteye gidemez.

  • trabzon'un iptal edilen golünü fenerbahçe'nin attığını ve hakemin faul verdiğini düşünün.

    ligden çekilme muhabbeti yaparlardı.

  • hayatta hiç bir duygu kalıcı değildir. tuttuğunuz takım maç kazandığında o akşam havalara sıçrıyorsunuz ama o mutluluk hissi bir hafta boyunca devam etmiyor. mutluluk geçicidir, mutsuzluk da öyle.

    hayat süreğen bir akıştır. hayatta dip, tepe olmaz, onunla birlikte akarsınız. bazı gün coşkun bir yerinde bir batıp bir çıkarsınız, bir başka gün durgun bir yerinde keyifle yüzersiniz. hayata karşı direnmek nafile çabadır. durgun yerde kalacağım diye bir dala tutunsanız bile, yorulup akışa kapılacağınız gün gelecek.

    hayattaki seçimler elbette önemli, nehrin hangi kolundan yola devam edeceğimizi bu seçimler belirliyor ve bazen o dalgalı akışa kapılmamıza neden oluyor ama her nehir durulur.

    acı mı çekiyorsunuz? çekin, yaşayın bunu, sonra bırakın gitsin. ona tutunup kalmayın ya da ondan uzaklaşmak için çırpınmayın. acıdan kaçmaya çalışıyorsanız, hayattan kaçmaya çalışıyorsunuz demektir. kimse hayattan kaçamaz. bu nehir akar.

    ve daha önemlisi şu, en nihayetinde her nehir denize açılır. hepimizin hayatı sonlu ve tek kullanımlık. o yüzden hayatla akmak ve getirdiklerini; acıyı, mutluluğu, hüznü, neşeyi hakkını vererek ve elimizden geldiğince güzel yaşamak gerek.