ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
5 ayrı ölü dil bilen insan
-
sümerce, akadca, asurca, babilce ve hititçe gibi 5 ölü dilin yanısıra ingilizce, almanca, fransızca ve italyanca da bilen, uzmanlık alanı, 5 bin yıllık kil tabletleri (bugüne kadar 10 bine yakın tablet) okumak olan ve 200’e yakın da uluslararası makale yayımlayan türkiye’nin sayılı sümerologlarından veysel donbaz. haber
tekstil cenneti olup ünlü marka çıkaramayan ülke
-
ayakkabı sektöründeyim.kendi markamı bugün 12 ülkeye ihracatını gerçekleştiriyorum.
neden hazır giyim sektöründe uluslararası bir markamız yok bunun nedenlerini sıralayayım.
üretim yapan firmalar siparişi alıncaya kadar bir yerlerini yırtıyor,sonrasında ise çoğunlukla ayıplı mal gönderiyor.
ülke olarak zorunlu eğitim sistemi sektörleri çok fazla etkiledi.bu yüzden alttan kalifiyeli,gerekli eleman yetişmiyor.
ülkemizde milano, londra,paris gibi moda şehirlerinin olmayışı bence büyük etken.ne alaka diyebilirsiniz ama gerçekten çok fazla alakası var.bizde modanın kalbi istanbul'da merter,laleli,osmanbey ve gedikpaşa'da atıyor.
en önemlisi de tekstil ve moda sektöründe hala uluslararası reklama gerçekten dev bir bütçe ayırabilen,cesaretli bir yatırımcımız çıkmadı.
inşallah bunları ben başaracağım.lütfen biraz sabır.
şehirlerarası otobüslerde ikramın kaldırılması
real madrid ile yarım kalmış bir hesabımız var
-
bence affedelim gitsin başkan. durup dururken ağzımızın tadı kaçmasın.
tanım: açılmaması gereken hesap.
yazarların linç edilme korkusuyla söyleyemedikleri
-
(bkz: gerçek ekşi itiraf)
öyle bir geçer zaman ki (dizi)
-
şaka maka o vakitler istanbulda 3 tane zengin taşaklı adam var bunlardan birisi cemile'ye (hikmet karcı), öbürkü aylin'e(soner talaşoğlu), öbürkü de salak berrine(hakan) aşık. bunlar da hala camsız evde oturuyo heyhat
camları varmış
252 öğrenciden 235'inin ff alması
-
hayatımda ilk kez bir tabela üniversitesinde bir dersin hakkıyla notlandırıldığını görüyorum. hocaya burdan tebriklerimi yolluyorum.
atatürk'ün alkole harcadığı para
-
dini bütün, hocaların hocası, cennet mekan hocanın cukkaladığı kayıp trilyon kadar değildir. memleket amerika'nın arka bahçesine dönmüşken cihat yapacağız diye çalınan paralarla malum belediyecileri yetiştirip sonra onları ülkenin karanlık geleceğine salmamıştır.
debedit: lütfen aşağıdaki başlıklara bir göz atın:
(bkz: lösemi hastası onur'un hayalini gerçekleştiriyoruz)
(bkz: oğuzcan'ın sesine kulak ver)
https://www.facebook.com/…iniduyun/?hc_ref=newsfeed
kadıköy'de kilisenin ateşe verilmesi
3 kasım 2011 beşiktaş d. kiev maçındaki karambol
-
dünya en son böyle bir karambolü normandiya çıkarmasında görmüştü.
sedat peker'in kılıçdaroğlu'na verdiği ayar
-
ancak kanaat önderi sedat peker olan insanların "ayar" sınıfına sokabileceği bir kısım herze, ifrazat vb.
yer yarılsa da içine girsem denilen anlar
-
bir 3-5 yıl olmuştur sanırım. gerçi gönül üzerinden yüzyıllar geçsin istiyor ya, neyse. böyle aile meclisi toplanmışız, masalar uç uca eklenmiş, uzun bir masada yemek yenilmekte. amcalar, halalar, teyzeler ve bu saydıklarımın alt soyları ile üst soyları, epey kalabalığız anlayacağınız. tam bir hiyerarşi olmasa da ailede kendinden en çok korkulanlar başta olmak üzere büyükten küçüğe doğru da bir dizilim söz konusu. biz kuzenlerse masanın sonlarında gırgır şamata konuşlanmışız. hangi sivri akıl bilmiyorum ama içlerinden biri böyle bir kalabalığı en son aztec stadında görmüş olacak ki "hadi meksika dalgası yapalım lan." diyor. olur mu? olur. o coşkuyla dünyanın en sıradan gösterisi gibi geliyor bünyeye, gençlik işte. neyse efenim, en uçta oturmam hasebiyle 3! deyince verilen "başlat!" komutuyla 'oleeyy' nidalarıyla ayağa kalkıyorum geri oturuyorum. masada ölüm sessizliği. herkes manasızca bana bakıyor. kuzenler dahil. çok pis tufaya geliyorum. dayımın "hayırdır inşallah" bakışları eşliğinde tek derdim buymuş gibi tabakların desenlerini incelemeye başlıyorum. o günden sonradır ki, aile ortamlarında "alemin kralı geliyooorr" tezahüratıyla karşılanır; "eski açık sarı desene" diyeni vururum.
buz mavisi loft pantolon giymiş efsanevi nesil
-
tam olarak 90'lı yılların başına tekabül eder.
bakmayın şimdi loft'un sıradan bir marka olduğuna, o dönemde statü simgesiydi neredeyse. ben hiç alamadım ama giyinmeyeni dövüyorlardı nerdeyse. pantolonun arka cepleri büyük ve daha aşağı yerleşmişti paçaları biraz geniş, çift dikişli ve dikişler biraz yukarıdaydı. loft etiketinin altından kemer geçerdi. marka görünsün diye millet, tişörtü, kazağı pantolonun içine sokardı.
popüler olan bir de gri rengi vardı sanki.
hayatın bir numaralı kuralı
-
bencil ol , olamıyorsan öğren.