hesabın var mı? giriş yap

  • üst edit: minik bir duyuru için yazmaktayım dostlar. nisan 2023'te kitabım çıktı dostlar. bu link üzerinden kitabım ödülsüz'e ulaşabilirsiniz. toplu taşımada okunmaya uygun oldukça ince bir kitaptır kendileri.

    günde 3-4 saatim toplu taşımada geçiyor, bunun büyük kısmını da oturarak geçirme fırsatım oluyor. giderken yaklaşık 40 dakika minibüste, 1 saat de metrobüste vakit geçiriyorum, dönerken de aynısı tersten. zaman zaman bu süreler artabiliyor. şimdi ben bu vaktimde yolu izleyebilirim, telefonda oyun oynayabilirim, müzik dinleyebilirim, instagram ve çeşitli sosyal medyada gezinebilirim, mesajlaşabilirim. bir de kitap okuma eylemini gerçekleştirebilirim tabii.

    şimdi bu seçeneklerden hangisini neden seçtiğimi anlatayım. yolda uzun uzun sosyal medya ile uğraşamıyorum. çok sıkıcı oluyor bir süre sonra. yani bakın zaten boş vakitlerimde biraz bakmışım sosyal medyaya ve yolda harcayacağım 3-4 saat söz konusu. 3-4 saatimi sürekli olarak sosyal medyada harcayamam. müzik dinlemek güzel tabii, ama nedense içimden çok dinleyesim gelmiyor, hem zaten kitap okurken de müzik dinlemek mümkün oluyor. oyuna gelirsek, oyunlar ne kadar sararsa sarsın en güzeli bile 2-3 gün içinde bıktırıyor beni kendinden. o sebeple ayda 1-2 gün en fazla mobil oyunları oynuyorum. mesajlaşmaya gelince, toplu taşımada yanındaki amca/teyze saygısızca konuşmaları okumaya çalışırken pek de güzel bir şey değil açıkçası. hem zaten her zaman yapabileceğim bir eylem, toplu taşımada zorunda kalmadıkça nadir mesajlaşıyorum. geriye ne kaldı? okumak.

    nadiren sözlükte ya da internette çeşitli yerlerde okuyacak bir şey bulup onu okuyorum, onun dışında ise bu 3-4 saatimi kitapla renklendiriyorum. eğer elinizde kitap varsa bir film ya da tiyatro izlemek kadar keyifli bir aktiviteye sahipsiniz demektir. hatta belki daha bile fazla keyifli. motor sesi mi? duymuyorum bile. başka insanların sesi ya da minibüsteki müziğin sesi de öyle. duymuyorum. yok rahatsız edecek boyutta gürültü mü oluyor? takıyorum kulaklığımı açıyorum müziği ve yine kitabı okuyorum. şimdi gürültü de rahatsız edemez.

    şov mu peşinde koşuyorum? kardeşim, iki kere spor salonuna gidip tanışabileceğim kızlara başlığı açan yazarın ifadesiyle şov yapmak dururken, neden kitapla metrobüste amcalara teyzelere filan şov yapayım? hadi diyelim metrobüs güzel kızlarla dolu olsun. yahu hiç tanışamayacağım kıza niye şov yapayım? günün sonunda yine tanışmayacağız.

    neden kitap okuyorum? çünkü okumayı, yazmayı, edebiyatı seviyorum. fularım yok. sahte değil, gerçeğim. entelektüel değilim, iyi bir okurum altı üstü.

    bir de not edeyim şunu, başlık ve entry sıçarken okuyan ile okumayan arasındaki fark hemen belli oluyor.

    özetle; kitap okumak okuyanı içine çeken ve her an her yerde yapılabilecek eylemdir. okumayı istemek yeterlidir. kimsenin de şov için birden fazla kitap okuyabileceğini düşünmüyorum, çünkü harcadığı emeğin karşılığını alacak şovu elde edemeyecektir.

  • herkes ne kadar içten ve samimi görünüyor. kimsede egoya dair en ufak bir iz yok. türkan şoray ne kadar mütevazı. insanlarla sohbet ediyor, taktığı eşarbı bile kendisi düzeltiyor. şimdiki bebelerin kaprisinden yanına yaklaşılmaz. gerçek sanatçılık işte budur.
    cüneyt ağbimiz de sırım gibi delikanlıymış. zaman ne kadar acımasızmış demek.

  • balon şişirmek, çamaşır suyuyla ev temizlemek, üst üste bir kutu kadar kibrit yakıp ilk çıkan kokuyu içe çekmek, kollarını iki yana açıp birkaç dakika boyunca dönmek, pencereden sarkmak, sabah gözü açar açmaz yataktan fırlamak, altı saat ve üzeri süre boyunca yerinden hiç kalkmadan ders çalışmak, uyumamak (ikinci günden sonra yaşanan kafa muazzam, dört günden sonrakini anlatmaya dilim varmaz), yastığa suratı gömüp nefes yettiğince çığlık atmak, yarım metre yükseklikten atlamak (min. x5 tekrar), salıncakta kafayı geri atarak sallanmak, kaydıraktan ters kaymak, yine parktaki o ellerle tutularak ilerlenen demir çubuklu şeyde dizlerini sıkıştırarak baş üstü durmak, uhu koklamak, çıkan yürüyen merdivende iniyormuş gibi durmak, hareket halindeki arabadan kafayı çıkarıp gözleri kapatmak, aşık olmak, iş makinası izlemek, taraftar kavgası olan ortamda bulunmak, otobüste çılgınlar gibi ağlayan üç yaşlarındaki çocuğun yanında oturmak, yeni doğan bir buzağının ve annesinin hareketlerini izlemek, üst üste iki demlik çayı tek başına içmek, aldatılmak, uzun zamandır görmediğin ve çok özlediğin birisine koşup hızla sarılmak, yanından geçen seçim otobüsünün şarkısına maruz kalmak... hepsinin sonunu garanti ediyorum. benden bu kadar. narkotik peşimde.

  • koç ailesinden bahsediyoruz ethem sancak aydın doğan vs. değil bunlar napacaktı ebele gübele sayın cumhurbaşkanım diyip duracak mıydı? iktidardakiler yarın değişir ama bunlar her daim ülke ekonomisinin en büyük çarkı olarak var olacaktır.

    fb nin şampiyonluğu garanti gibi sığ yorumlarsa tam komedi.

  • buradaki arkadaşlara güldüm. istanbul türkiye'nin en iyi şöförlerine ev sahipliği yapan şehirdir. ciddi anlamda istanbul şöförü araba kullanmayı biliyor kardeşim, çünkü bu kalabalığın, sıkışıklığın içinde öğrenmek zorundasın.

    arabanın milimi milimine sığacağı o park boşluğuna dörtlüleri yakıp 5-6 saniye içinde lap diye arabayı oturtmayı istanbul'da görürsün sadece. ankara'da, izmir'de park etmeyi bile bilmeyen bir sürü şöför var ne yazık ki. adam iki arabalık boş yere öyle bir park etmiş ki arabanın yarısı yola taşmış. diğer şehirlerden bahsetmiyorum bile.

    kaldırıma sıfır parkların şehridir istanbul, 25 arabanın dip dibe muhteşem bir senkronla asla birbirine dokunmadan, caddeden dar bir sokağa aktığı şehirdir, zaten trafikten hızlanamadığın için kaza riskinin en az olduğu şehirdir istanbul, istanbul şöförleri olarak güzel kullanıyoruz vesselam. aferin çocuklar.

  • usta türk hakemsiz olmuyor usta. kırmızı kartı alnımıza çatıyorlar usta. bizim 80'lerde bir penaltı olması lazım. o da mı çalınmayacak usta? ne yapacağız usta?

    uefa'da teşkilatlanma zamanınız geldi uşaklar. uefa'ya bir çaycı sokun. 10 sene sonra bir müdürlük çıkarırsınız.

    edit: entry debe'ye girmiş. tamam daha fazla beğenmeyin. karadeniz mafyasına vurdurtacaksınız beni. *

  • california'da yaşamış alexander ve jeanette tozcko adındaki çifttir. erkeğin kalçası kırılınca kadın da yatağa düşmüş ve aynı gün içerisinde birbirlerine sarılarak ölmüşler. 8 yaşından beri de birbirleriyle flörtleşiyolarmış.

    ne aşklar var be

  • hakkında yaşanan gelişmeler ile gece gece bana oğluna flüt alamayan ibrahim tatlıses hüznü yaşatmış olay.

    " - afganistan hükümetine ''radarınıza böyle bir uçak takılmış olabilir mi ? '' diye sormuşlar. afgan dışişleri bakanı ''bizim radarımız yok , amerikalılara sorun'' demiş. "

    kaç para lan bir radar?!?!?!?