hesabın var mı? giriş yap

  • kanımca bu büyük otel zincirinin hakkı olan potansiyel demecidir.

    şimdi birileri marmaray yaptı, metro yaptı, biz bunları parasını çatır çatır ödeye ödeye kullanıyoruz. ama yapanlardan bir şikayetimiz olduğu zaman ne deniyor?

    ''gözünüze dizinize dursun; metro yaptık, duble yol yaptık. azıcık şükredin.''

    e, şimdi hilton da benim için otel yapmış, parasını ödeyip kullanıyorum. bir şikayetim olduğunda dinlemek gibi bir hataya düşüyorlar.

    halbuki adamlar bana hizmet sunuyor. neden bana ''utanın, utanın! daha ne istiyorsun, sizin için koca otel yaptık, görmüyor musunuz!'' demiyorlar?

    üstelik hilton adamın parasıyla yapılmış. marmaray benim vergimle yapılmış, bunlar yapılırken yandaşlara ne rantlar sağlanmış; kullanmak için üzerine para ödüyorum bir de her şikayetimde ''daha ne istiyorsunuz kafirler?'' diye azar işitiyorum.

    bildiğin benim paramla iş açmışsın, standart bir özel sektör hizmeti ödetiyorsun. bir de yatırımın için benim sana şükretmemi bekliyorsun.

    hilton'un şunu demeye daha çok hakkı var. ben olur da bir gün gidersem ellerini öpüp geri dönerim.

  • robert frost zekası:

    ikinci dünya savaşından sonra ezra pound faşistlerle işbirliği yaptığından tutuklanmış, önce cezaevine sonra da akıl hastanesine kapatılmıştı. abd'li sanatçılar pound'un salıverilmesi için kampanya başlattılar. başsavcıyla görüşmesi için robert frost'u washington' gönderdiler. bir süre sonra da pound serbest bırakıldı.
    arkadaşları "ne dedin de serbest kalmasını sağladın diye sorarlar frost'a.
    "ne diyeceğim?" diye güler frost. "içerideyken herkesin onunla ilgilendiğini söyledim. bırakırsanız gündemden düşer, kimse yüzüne bile bakmaz, unutulur gider." dedim.

  • 2005 yilinda okumak icin almanya'ya geldigimde ilk 12 ay icinde yaklasik 15 kilo almistim. türkiye'ye döndügümde 1 hafta bu konusulmustu. ondan sonraki yillar hep o ayarda seyretti. artik sisman bir insandim. bu gercegi kabullenmis ve pek de takmaz hale gelmistim. gerci ara ara "la azcik zayiflasam ne güzel olur" filan diyip bi iki günlük diyetlere tabii ki ben de basvurdum.

    en fazla 106 kilo oldugumu hatirliyorum. o dönem yaptigim ve yedigim seylere bakiyorum da sanki kendime kilo alma programi yapmisim ve onu itinayla uyguluyorum.

    aslinda kilo vermek istiyordum ama bir neden bulamiyordum. beni gören herkesin "olm biraz dikkat et, damarlarin yagla dolmustur senin simdi, allah muhafaza" nevinden ikazlarina alismistim.

    artik cevremde, kilolu, sevimli, tombul ismilo olarak kabul görmüstüm. cogu arkadasimin kilo verirsem bu sevimliligin gidecegini iddia ederek motivasyonumu kirdiklari da vakidir.

    neyse efendim, günlerden bir gün, bir bayanla tanistim. konustuk, anlastik. sevgili olduk yani. aradan aylar gecti kilolarimla ilgili tek bir sey söylemedi. acayip uyuz oldum. kendisi zayif bir insan. hatta anneme göre acilen biraz kilo almasi lazim gelen bir kisiydi. buna ragmen bana bir kere bile "biraz kilo versen iyi olur" cinsinden tek bir kelam etmedi.

    2011 yilinin eylül ayinda nisanlanmaya karar verdik. 2011'in nisan ayinda istanbul'da arkadaslarla otururken "olm nisan da var, artik ben kilo vereyim" dedigimde atilan kahkahayi su anda bile duyabiliyorum. "görürsünüz olm, türkiye'ye döndügümde dal gibi olucam" diyerek iclerinden bir tanesiyle takim elbisesine iddia'ya girdik. eylül'e kadar 80'e inmeliydim.

    ben nisan ayinda almanya'ya döndüm. o ay hic bir sey yapmadim ancak mayis ayindan itibaren yedigime, ictigime dikkat etmeye basladim. asitli icecekler, sekerli meyve sulari, cikolatalar, sekerlemeler, pizzalar, dönerler...

    bunlari neredeyse sifira indirmistim.

    ilk iki ay varsa yoksa salata, corba, tavuk.. bol bol su, bitki caylari..

    veee tabii ki hareket. isemeye gitmeye bile üsenen ben artik her gün 50 ila 80 dakika arasinda yürüyüs yapiyordum. yürüdükce aciliyor, acildikca kendimi cok daha iyi hissediyordum.

    zayiflamanin ilk emarelerini kilik kiyafetimde gördüm. pantolonlarim artik emanet gibi duruyordu üzerimde. t-shirtler, atletler vs..

    artik cok daha rahat hareket ediyordum. özellikle namaz kilarken rükularda, secdelerde hic zorlanmiyordum.

    suratim kücülmüstü. bileklerim, baldirlarim incelmis, göbegimin büyük kismi yok olup gitmisti.

    ramazan boyunca neredeyse her gün corba, salata, az miktar tatli ve bol bol su bu hale gelmemde kilit rolü oynamisti. pek tabii ki yürüyüslerim.

    hafif tempolu, 1 saati askin yürüyüsler..mümkün mertebe yokuslara vuruyordum kendimi. eve geldigimde kan ter icindeyim. harika bir duygu.

    29 agustos'ta istanbul'a indigimde beni gören herkes resmen soka girdi. 4 ayda 99 kilodan 77 kiloya inmistim. tam 22 kilo.

    annem haric herkes sevindi.. sismanken basimin etini yiyen, her telefon görüsmesinde nasilsin demeden kac kilosun diye soran annem resmen üzüldü ya.. derhal 85 kiloya cikmam gerektigini söyledi. babam da hemfikirdi ama umrumda degildi acikcasi. zira bu keyfi tatmistim artik. hafif olmak! ne müthis bir seymis. kalbim o gün bugündür bir kere bile hizli hizli atmadi (kiloluyken ara ara bir ritim bozuklugu oluyordu)

    beni gören herkes bu "mucize"yi konusuyordu. mahalle'de olay olmustu nerdeyse. esnaf'tan, akraba'ya herkesin diyecek bir seyi vardi. cok mutluydum. arkadaslarimdan bazilari önceleri biraz garipsedilerse de zamanla alistilar.

    iddia'ya girdigim arkadasim takim elbiseyi aldi. 1 ay bunun geyigini yaptik. o da hostu.

    eylül'ün 3'ünde nisanim oldu. pek tabii ki kiz tarafi da epeyce sasirmisti.

    nisan'dan sonra mersin'e gittim, kerebic, tantuni, künefe derken 81-82 kilo oldum. o kadar kiloyla tekrar almanya'ya döndüm su anda hala öyleyim.

    önümüzdeki eylül'de ise dügünüm var; bu kez hedef 73 kilo.. ama kimse iddia'ya girmeye cesaret edemedi.