hesabın var mı? giriş yap

  • kendisine saygım iyice artmış olan, büyük oyuncu.

    bu mal topluma karşı böyle bir açıklama yapmak bile büyük bir cesaret örneğidir. ustanın medeni cesaretine hayran olmamak elde değil.

  • - ilkokulda iken ben; hani hep hayaller kurardin ya.. oglum yakisikli olsun.. kara kasli, karagozlu.. hafif bir sakal biraksin.. ben onu yolcu edeyim uzaklara diye.. kiyamadigin icin, beni paylasamadigin icin hic kiz arkadasim olsun istemezdin ya.. ama capkin olacagim ihtimali icinde hep bir tebessum dururdu dudaklarinin kenarinda.. o canlar yakacak kara oglani sen dogurdugun, senin bir parcan oldugu icin.. hatirliyorsun degil mi?

    hatta babam yatili okula gondermek istediginde beni "- ben oglumu gondermem o kadar uzaklara, ayrilamam ben ondan" demistin de gitmemistim bende.. hatta ben universiteye askere gittigimde sende ben nereye gidersem orada gelip ev tutacaktik.. hatta ben askere gittigimde de ayni seyi yapacaktin.. yine nereye gidersem ev tutup haftasonlari benim gelmemi bekleyecektin.. ya da aksamlari.. her yemegini sevdigim icin ozel bir sey bile yapmayacaktin.. ispanakli borek ve ayran haric tabi.. hatirlarsin..

    saclarimi uzattim.. taa belime kadar hemde.. 5 yil hic kestirmedim.. sakalda biraktim hafifinden..belki bir iki can yakmisimdir senin tebessumumun hatirina.. belki benimde canim yanmistir bilmiyorum ama olsun.. onemli degil hayatin yaninda..

    gecen gun yine fotograflarina baktik.. babamla cekildiginiz var sahil kenarinda.. bas basa vermissiniz.. bir digerinde babam omuzlarini sikarken cikmis :) ..

    aradan gecen 13 yil sonra ne mi hissediyorum... bunlari yazarken ellerim titriyor.. bogazimdaki dugumu anlatabilmem beni cok zorluyor.. babam... hepimiz ....
    gozlerim yaniyor simdi.. kapatmaliyim.. parmaklarim biraz daha fazla titremeye basladi..

    kalbimde huzur icinde uyu.. bende seninle uyurum.. seni cok seviyorum..
    kara oglun..

  • bizimkinin çoraplara karşı özel bir ilgisi var. temiz, pis farketmeden alır oynar. suyuna atar, çıkarır, yine oynar.
    çamaşırlıkta asılı duranları da kapar, suyuna atar. sonra tekrardan yıkarım ben de :/

    geçen gün kullanmadıklarımdan verdim oynasın diye. artık nasıl mutlu olduysa suyuna bile atmıyor. gece bizime yatıyor, oyuncak ayısıymış gibi çorabını da getirip, sarılıp öyle uyuyor.

    nasıl bir sevgidir bu.

  • eduardo galeano'dan alıntıyla, bir epigrafla başlayalım:

    "büyüyün ve çoğalın dedik, makineler de büyüyüp çoğaldılar. bizim için çalışacaklarına söz vermiştiler. şimdi biz onlar için çalışıyoruz. gıda miktarını artırsınlar diye icat ettiğimiz makineler açlığı çoğaltıyorlar. kendimizi savunmak için icat ettiğimiz makineler bizi öldürüyorlar. hareket etmek için icat ettiğimiz otomobiller bizi hareketsiz hale getiriyorlar. buluşmak için icat ettiğimiz şehirler bizi yalnızlaştırıyorlar. iletişim kurmak için icat ettiğimiz öncü büyük iletişim araçları, ne bizi dinliyorlar ne de bizi görüyorlar. biz makinelerimizin makineleriyiz. onlar masum olduklarını iddia ediyorlar. ve bunda haklılar."

    tüketim toplumu da bu yolla oluşturulmadı mı zaten?! bence tükettiğimiz şunca ürün(hatta hizmetleri de katabiliriz) gereksiz ve boş beleş. insanlar neden buna uyanamaz anlamış değilim. her şeyi ihtiyaçmış gibi, ne bileyim olmazsa ezik kalırmışız gibi ya da egomuzu okşamak adına bize kakalamıyorlar mı?!

    mesela şişelenmiş meyve suyu diyelim. bakıyorsun bunun reklamları oluyor. olağanüstü estetik portakallar havada uçuşuyor; mandalinaları, narları ninjalar ortadan ikiye ayırıyor. bembeyaz dişleriyle sağlıklı bir kadın, öğle sıcağının altında bunu yudumluyor falan filan. sonra da adam gidip bunu satın alıyor. bu kadar salakça bir şey olabilir mi? biz şişelenmiş, paketlenmiş meyve suyundan önce de vardık. ben portakal seviyorsam giderim, onu alırım; istersem basit bir aparatla bunun suyunu da çıkarırım. senin "renklendirici içermez" sempatikliğine gerek duymadan, zaten benim için gerekli olan formda onu tüketirim.

    şöyle güzel bir söz var; "insan nedir biliyor musun? ağaçları kesip kağıt yapan, sonra o kağıda, ağaçları koruyun, yazandır.'

    insanlara bu tarz tüketim alışkanlığı kakalanıyor. neden? belki de sürekli sistemin çarkları arasında kalsın diyerek. doğanın bana sunduğu şeyleri, basit dönüşümlerle tüketmek varken, neden bu çeşitlendirilmiş, üstelik temsil ettiği gıdanın, kıyafetin yerini tutamayan işleri tüketeyim ki? bir insanın ihtiyaçları genel olarak bellidir; kapasitesi de öyle. şurada kaç litre kapasiteli miden olduğu; günlük kalori ihtiyacın belliyken; boyun posun ortadayken neden bu tüketim çılgınlığı.

    ben kendimce bu ürünlere "ürün gereksinim oranı" ile yaklaşıyorum. gereksinimim olmayan şeyleri satın almıyorum. mesela kişisel olarak otomobil sahibi olmak aptalcadır. ama tabii konfor satın alıyorsun; araban kapının önünden kalkıyor diyeceksiniz. "bas düğmeye, bak keyfine" diyerek kontralar yapacaksınız. zaten bu yüzden eduardo galeano'nun sözlerini paylaştım yukarıda. size konforunuz karşılığında bir adet eylemsizlik kakalıyorlar. pekala işlerinizi toplu taşıma araçlarıyla da halledebilirsiniz. "ama orada ebemiz belleniyor" diyeceksiniz. işte araba satın alıp, hayatla mücadeleye girmek size zor geliyor. kendi doğanıza ters düşüyorsunuz. bizlerin nefsini, egosunu okşuyorlar.

    insanlar birbirlerine caka satmak derdinde. halbuki şöyle dikkatlice baksak, dünya ekonomisi her an resesyona girebilecek, kritik bir çizgide dönüşüyor. şöyle bir hayatıma baktığımda bir çok üründen çok kolayca vazgeçebileceğimi, hatta bunlar olmayınca, bir miktar iyileşeceğimi de öngörüyorum.

    senin için geçmiş kardeşim, diyebilirsin. belki de öyledir. ama artık bu salaklığa başkaldırmak istiyorum ve bu yazdıklarım ideolojiler üstü bir yazıdır dünyanın aptal gidişatını kaldıramıyorum. başkasının ağzıyla konuşan bu yüzeysel toplum; ucuz zevklerin yönlendirdiği bu barkod karşılığı değiş edilmiş canlı etten tiksiniyorum adeta.

    http://www.youtube.com/…vyhvt_jebg&feature=youtu.be

  • unutmayın ki e-5'te zaman göreceli akar. bu nedenle minibüsün içinde beklemekten iskelet olmuş kızınızı görebilirsiniz.

  • eminönünden -birinin elinde çuval- üç adamın otobüse binmesi, muavinin "o yük için de bilet alıyoz, 4 kişi lütfean" demesi, adamın parayı verdikten sonra arkadaşına "çuvalı goltuga oturt" demesi, otobüsteki diğer insanların yüzünde oluşan şirin gülümseme.

  • "sebep olanlardan hesap sormazsam, şerefsiz olayım" demiş.

    nihat sanırım farkında değilsin ama "öylesin". hatta o kadar "öylesin" ki, ilgi çekmek ve kamuoyundaki duruşunu yumuşatmak, sempati kazanmak için annesini kullanan bir malum sıfatlı kişisin.

    bir de tehdit ediyor utanmadan.

    edit: birçok arkadaş uyardı. kendini bilmez tarafından zarara uğrama diye. o yüzden malum kelimeyi biraz sansürlüyorum.

  • --şimdi cevaba geçelim.--

    --yanlış sorulmuş bir sorudur.
    çünkü yer çekimi olmadan kütle var olamaz. kütle oluşturan madde, devam eden varlığını sürdürebilmek için yerçekimi olarak adlandırdığımız fenomene bağlıdır.
    yerçekimi; kütlenin uzay zamanı bükmesi ile oluşur.

    --aniden yer çekimi "kapalı" olsaydı hayat olurmuydu?
    cevap: hâlâ hayır.

    bunun nedeni, her şeyin uçup gideceğinden değil, çünkü maddeyi bir arada tutacak yerçekimi olmayacaktı. yerçekimi, uzay-zaman özelliğidir. yerçekimini "kapatmak" için tek yol evreni yok etmektir.

    --astronotlarımız ve diğer birçok canlılar, mikrogravite ortamında uzayda hayatta kalıyor. kuramsal olarak bir astronot sınırsız olarak hayatta kalabilir.
    bununla birlikte, eğer yeryüzünün'de yer çekimi olmadan hayatın gelişip gelişmeyeceğini soruyorsan.hayır diyebilirim... yerçekimi, yıldızları bir araya getiren atomlardan sorumlu. yerçekimi, gezegenlerin atomlarını birleştirerek yaşam için bir yer yaratıcıdır.

    -- yani yerçekimi kütlenin (maddenin) bir ürünüdür. eğer kütleniz varsa yerçekiminiz var. yer çekimi yok = kütle yok. kütle yok = gezegen yok.

    --yer çekimi olmayan herhangi bir gezegen var mı??
    bazı belirli bölgelerde yerçekimi olmadan bir gezegen elde etmek mümkündür. etrafındaki gezegenin açısal hızı kendi ekseni ise, santrifüj kuvveti uygulayacak kadar büyükse, belirli bir bölgedeki yerçekimi etkisini tam olarak karşılayacak kadar güçlü olur. (ekvator düzleminde gerekli açısal hız en az olmalı, ekvator dışındaki herhangi bir yerde santrifüj kuvveti, o bölgedeki yerçekimi kuvvetinden daha büyük olacağı için, merkez kuvvete karşı koymak için daha büyük açısal hıza ihtiyaç duyar ve gezegende önemli etkilere neden olur).

    doğrudan söylemek gerekirse, sıfır yer çekimi olan bir gezegene sahip olamazsınız, ancak gezegenin bazı bölgelerinde nesnelerin yüzdüğü bir gezegen bulabilirsiniz.