hesabın var mı? giriş yap

  • --- spoiler ---

    armagan: zeliha yenge, vahit amcayla sen, yani nasil basladiniz?

    (o sirada vahit alt katta oglanlarla icmektedir. orada da ayni konu konusulmaktadir)

    vahit: anasiyla babasi, yirmi yas buyuk birisiyle sozlemislerdi tanistigimizda. ben kasaba pazarina elma indirdiydim. o da elma almaya geldi.

    zeliha: baktim, bu elinde elma kasasi, arkasi da bana donuk, oyle duruyor. surdan iki kilo elma versene, dedim. o zaman bana yuzunu dondu

    vahit: donmemle, yuregim yuregine zincirlendi sanki. gozleri urkek bi ceylan, yanaklari gul yapragi gibiydi.
    sikilaraktan guldu. ben de guldum.

    zeliha: oyle bi gulusu vardi ki... yani sanki boyle daglarin tepelerinden gurleyip gurleyip gelen sular boyle akti akti akti akti taa boyle icime doldu. soyle kana kana seyredeyim istedim. ikimiz bir oylece kalakalmisiz. sonra bana dedi ki

    vahit: yolu yok! benim kadinim sen olcan, dedim!

    zeliha: ya olmaz, dedim. ben baskasina sozluyum, dedim. oyleyse seni kaciricam, dedi.

    vahit: bizi vururlar, dedi. dedim, vursunlar. biz birbirimize boyle vurulduktan sonra ne yazar

    zeliha: dedi. eger elin elimde olacaksa, bayram yerine gider gibi giderim ben olume, dedi. ee madem oyle, kacir beni diyivermisim

    vahit: kacirdim ben de. istanbul'a geldik. tam uc sene bi akrabamin yaninda, tek goz odada yasadik. o oda var ya cocuklar...

    zeliha: o odaya biz kocaman bi sevda sigdirdik. o oda bizim peri sarayimizdi. sobamiz bile yoktu ama birbirimize sarilip oyle guzel isinirdik ki... bi cocugumuz olsun istedim, olmadi...

    vahit: yoksulluk... amelelik yaptim... zelihami doktor doktor gezdirdim. ne fayda... zeliham... kisir cikti.

    zeliha: aslinda... kisir olan vahit'ti... ona hicbi zaman diyemedim. diyeydim, kendini hic bagislamazdi yoksa... amaaaan, varsin dedim beni kisir bilsin.

    vahit: bizim memlekette, kisir kadina hor gozle bakarlar. biliyorsunuz... zelihami uzmesinler diye, burda ac kaldim, yine de memlekete geri donmedim! sevda ince istir evlatlar!
    --- spoiler ---

    bir daha!

    --- spoiler ---

    sevda ince istir evlatlar!
    --- spoiler ---

  • kılıçdaroğlu hakkında fikirlerimi değiştiren yazı.

    şimdiye kadar başbakan gitse yerine kim gelecek diye düşünmüşlüğüm çoktur, sizlerin de düşündüğünüz gibi. ne de olsa birçoğumuzun hayatını kararttı, kimimizin geleceğini bitiriyor, kimilerinin de akli dengesini yitirmesine sebep oluyor. ve bunları yaparken hiç de suçluluk, pişmanlık, vicdan azabı duyuyor gibi değil. bu yüzden gitmeli, ülkesini bölen, ayrımcılık, sömürgecilik, yalancılık, hırsızlık, katillik yapan bir insana ne diyeceğiz helal olsun aldığın canlar, helal olsun çaldığın paralar mı diyeceğiz? kendisini allah sanan biri o, insanların ölüm fermanını yazıyor, kaderlerini değiştiriyor. bu insanı yargılamak bize düşmez, onun işi bizimle değil yukarıda, ama ego ve güç gözünü öyle bir kör etmiş ki acaba öleceğinin farkında mı bir gün?

    her neyse, ben bu yazıda, kendine oy isteyen biri görmedim. seçim arifesinde, halkı için endişelenen, halkını tek çatı altında toplamak isteyen bir başbakan gördüm. bu yazıyla güvenim, samimiyetine inancım oluştu. o da bizler için korkuyor, o aptal sandıkta binbir dolabın döndüğü o sandıkta seçilmediği takdirde olacaktan korkuyor. bizleri uyarıyor. şimdi bütün kendini müslüman sananlar, muhalefete, muhalefet yanlılarına düşman. size soruyorum hangi müslüman aynı soydan geldiği, aynı dini paylaştığı insanlara düşman olur ki? bazı insanlar sizi bize düşman etti de.

  • --- spoiler ---

    - sıdıka, yavrucum... annesinin bi tanesi, bıcırık kızım benim...
    - aman allahım, bana iyi davranılıyo... hayırdır... ettiğim dualar, yağmur dualarıyla birlikte işleme kondu heralde... şükür, bugünleri gösterene...
    - niyeymiş kız! daha geçen gün ben sana bi kere daha ''bıcırık'' dedim...
    - geçen gün dediğin beş ay oluyo... bi kere de 1991'de babam sarhoşken saçımı okşayıp ''boncuk gözlü kızım'' dediydi... sonra 1992 temmuzunda abim beni bi sevgi gösterisi sırasında sırtına almaya kalkışmıştı... düşürünce bileğim burkuldu ama olsun... özetle, günlüğümdeki kayıtlara göre toplam üç kere sevildim şimdiye kadar... bi bu son ''bıcırık'', etti dört...
    - en aşşa yedi sekiz vardır, sen hatırlamıyosun... ilk çişini söölediğinde baban sana ''afferin benim düğme burunlu kızıma'' demişti mesela... hatta hiç unutmam, abin seni kıskanıp akşama kadar ''benim de çişim vaar'' diye bağırdı... sonra baban kızdı, abine iki tane vurup kömürlüğe kitlediydi... abin kömürlüğün camından atlayıp kütahya'ya kaçtı, benim tansiyonum 22'ye çıktı... abini bi hafta sonra bulabildik. 14 yaşına kadar da yatağa işedi...
    - ay yeter anlatma anne, bilsem söölemezdim çişimi... ne o, babam bana sevgi gösterisinde bulunmuş, nerdeyse aile faciası be! hay düğme burnum kopaymış...
    - elleme burnuna! anneyle konuşurken burunla oynanmaz...
    - hay ağzına sağlık annee; azarla azarla... oh be rahatladım... ne o ööle ''bıcırık'' filan... nerdeyse ruh sağlığım bozuluyodu... insan öz kızını aniden sever mi?

    --- spoiler ---

  • bu öyle bir karakter ki insanın ağzını burnunu koparası geliyor. mesela o gün gündeme damga vuran bir olay yaşanmış olsun. internet tembeli konuyu iki saniye araştırıp öğrenmek yerine "merak ettiğim konu" diye entry giriyor.

    başka bir durumda özet geçilmesini bekliyor.

    daha başka bir durumda kendisine link atılmasını istiyor.

    internet tembeli tüm online insanları kendisine hizmet etmekle görevli emekçiler olarak görüyor. araştırma yapacak takati ve becerisi yok ama çocuksu salakça bir merakı var. her şey hemen ayağına serilsin istiyor. bir arama motoruna yazıp ilk üç seçenekten birini okumaya bile tahammül edemeyecek kadar bezgin olduğundan, biri onun yerine araştırsın konuyu irdelesin ona da ezberletsin istiyor.

    tam dayaklık.

    gerçek tembelden daha yüzsüz oluyor bir de bunlar. ben normal hayatımda tanımadığı insanların arasında ayağa kalkıp "bugün bir durum olmuş taksimde o konuyu bana bir özet geçin bakayım" diyen insan hiç görmedim. vapurda falan biri böyle saçmalasa aşağı atarlar adamı.

    popüler olana karşı sınırsız merak + cahil egosu + ölümüne tembellik + anonim olmanın konforu = internet tembeli

  • açıklamada şu cümle dikkatten kaçmamalı:

    "sorunların demokratik siyaset alanında, barış içinde, çağdaş şekilde konuşarak çözülmesi dışında herhangi bir yöntemi benimsemiyoruz."

    kim ne der bilemiyorum ancak ben bunu "pkk ile araya mesafe koymuyorlar" argümanına karşı çok net bir ifade olarak algıladım.

  • uzun yıllar sektörde uyduruk komedilere espri yazan biri olarak ciddiye alınmayan malcolm, hayatının işini yapmış, eleştirmenler tarafından övgüyle karşılanan, kişisel yönü ağır basan bir film yönetmiştir. her şeyin yolunda gittiği gala gecesi sonrası sevgilisi marie ile, yapım şirketinin tahsis ettiği görkemli eve gelmişlerdir. izleyicilerin harika tepkileri ve aldığı övgü dolu sözler nedeniyle sarhoş olan malcolm oturamayacak kadar coşkuludur. yerinde duramamakta, dans etmekte, alt ettiğini düşündüğü "beyaz" eleştirmenleri eleştirmekte, kendisinin sadece siyahi yönetmenlerin varisi olarak göstermelerine kızmaktadır. fakat ortamda bir tuhaflık vardır, venüs heykeli gibi dikilerek sigara içen sevgilisi marie, malcolm'ün coşkusuna ortak olmadığı gibi bir sorun olduğunu hissettirecek tavırlar içindedir...

    iki kişilik, siyah beyaz, tek mekanlı film tasvir ettiğim atmosferde açılır ve bir müddet sonra marie'nin, malcolm'ün yaptığı konuşmada kendisine teşekkür etmemesini gündem ederek eteğindeki taşları dökmeye başlaması, egosu zirvede olan malcolm'ün buna karşılık tüm geçmişi masaya yatırarak marie'nin canını acıtan argümanlar üretmesi ve dolayısıyla birikmiş tüm sorunların ortama boca edilmesiyle mutlu başlayan gece her ikisi için de zehir olacak ve ilişki tüm boyutlarıyla masaya yatırılacaktır.

    film tamamen iki kişinin tartışması üzerine kurulu olmasına rağmen hiç sıkmadan izletmeyi başarıyor. john david washington ve zendaya'nın etkili oyunculuklarının ve aralarındaki etkileşimin güçlü olmasının yanı sıra, bıçak gibi keskin ve acıtıcı cümlelerle dolu uzun monologlar ve kendinden geçercesine yapılan her monolog sonrası diğerinin patlaması ilgiyle izlemeyi mümkün kılıyor.
    öfkenin, hayal kırıklığının, aşağılamanın, kırgınlığın sürekli yer değiştirdiği, her konuşana hak verdiğimiz, karşıdakinin savunmasında gedik açabilecek tüm etkili silahların kullanıldığı müthiş bir söz düellosuna şahit oluyoruz.

    **spoiler**
    ikili arasındaki ilişki moda tabirle toksik bir ilişki olmadığı gibi yaptıkları tartışma da ilişkiyi bitirme amaçlı bir kavga değil. toksik değil çünkü her ikisi için de iyi gelmiş bir ilişki söz konusu. kız malcolm saysesinde bağımlılıktan kurtulmuş ve çıldırının eşiğinden dönmüş, malcolm de marie'nin hayatından esinlenerek, onun büyük desteğini ve emeğini arkasına alarak hayatının filmini yapmış. dolayısıyla birbirini besleyen bir ilişki var ortamda ve yaptıkları hesaplaşma da, finalinde herkesin kendi yoluna gideceği bir iç dökme, tüm ifrazatı ortaya saçıp rahatlama amacı taşımıyor. aksine, birbirini daha iyi anlamaya yarayacak, devrilen çamların ve önemsiz sanılarak yapılan vahim hataların farkına varılmasını sağlayacak bir tartışma olduğu söylenebilir. zira birbirlerini gerçekten seven iki kişi hesaplaşıyor. hatalarını fark ettikçe veya beklemedikleri darbeler gelince samimi göz yaşları akıtıyor ikisi de. kaybetmenin eşiğine geldiklerini fark ettiklerinde sakinleşmeye, normalleşmeye çalışıp cilveleşmeye başlıyorlar, ardından bir vefasızlık veya ihmalkarlık hatırlanınca közleri tekrar harlanıyor.
    böylesi tartışmalar pozitif etki yaparak ilişkiyi güçlendiren bir misyon görebilir hatta her iki tarafı da besleyecek nitelikli bir ortaklığa dönüştürebilir. o yüzden yapılan yorumlardaki birbirini kemiren toksik ilişki tanımlamasına katılamayacağım.

    tartışmanın ana mihverini marie'nin söylediği şu cümlenin oluşturduğu söylenebilir:
    "bir insanın seni sevdiğini, hep yanında olduğunu anlayınca bir daha onu hiç düşünmüyorsun. ancak birini kaybetmek üzereysen ona dikkat ediyorsun."
    malcolm'ün galada yaptığı konuşmada setteki çaycıyı bile saydığı halde kendisine teşekkür etmemesini de, büyük oranda kendi hayatından esinlenen hikayeyi en iyi kendisinin oynayabileceğini göremeyerek rolü kendisine vermemesini de bu cümle üzerine inşa ediyor marie.
    finalde de zaten her ne kadar üste çıkmaya çabalasa da malcolm, suratına tutulan aynadaki bu görüntüsünü kabul ediyor ve son sahne malcolm'ün, çantadaki keklik olarak gördüğünü fark ettiği marie'nin kıymetini bilmeye yönelik kararlılığa kavuşmasıyla bağlanıyor.

  • tepkisel indirgeme, straw man'in bir cesididir, alt kumesidir bi nevi. karsi argumanin olabilecek en sig sekle sokulmasi, onu kolayca curutulebilecek bir hale getirmek icin sikca basvurulan bir yontemdir ama tek yontem degildir.

    straw men daha genis anlamiyla, karsi argumani curutulebilecek bir sekle sokup, o halini rakibe atfetmek ve boylece rakibi altetmektir. (itiraf: daha genis olsun diye men diye yazdim, bu igrenc esprimi kimsenin anlamamasi ihtimaline dayanamayip acikladim, daha da igrenc oldum). sadece belli istatistiklerden bahsedilerek, belli verilerin yorumlanmasinda objektif davranmayarak, mumkun olan butun cikarimlara esit olasilik atayip, isinize geleni one cikartarak ve karsidakinin de boyle yaptigi izlenimini vererek de bu taktik uygulanabilir.

    zaten en iyi straw man savunmasi, konu hakkinda genis bilgiye sahip olanlar tarafindan yapilir. karsi taraf "ben oyle demedim, soyle dedim" dedigi zaman mizikcilik, doneklik yapmis gibi gorunecek; dahasi, siz halihazirda argumaninizi verilerle desteklemis oldugunuz icin, karsi taraf konuyla alakali veriler verse bile bu disardan bakana ancak bir beraberlik olarak gozukecektir. kisaca en rafine camur at izi kalsin yontemidir.

    bunun yaninda straw man savunmasi, rakibin eline uydurulmus bir arguman tutusturmaktan (gerek siglastirilmis, gerekse zekice carpitilmis versiyonunu) ibaret degildir. karsi pozisyonu savunan guruhun icindeki en zayif halkanin bulunup, argumanlarinin grubun standardi haline getirilmesi ve ona yuklenilerek tum karsi cephenin zayiflatilmasi da bir baska yontemdir. yahut bu zayif halka hic yoktan yaratilabilir. karsi tarafin sozcusu olarak kotu karakterli, zararli aliskanliklara sahip, gecmisinde tutarsizliklar bulunan, bugununde ise zayif bir fikri savunan bu hayali dusman kullanilir (ki straw man terimi de herhalde en cok bu eylemle ortusur).

    ornegin yanli habercilikte, "some people say..." diyerek kanalin resmi goruslerinin propagandasi yapilabilecegi gibi, ayni "some people" kanalin karsi oldugu bir gorusu de sacma bir yonunden savunarak yemlik gibi kullanilir. (bkz: outfoxed)

    kisaca ad homineme girmeden rakibin kisiligine saldiran, hakaret etmeden iftira atan, yalan soylemeden gercekleri carpitan, bilimsel bir agizla dahi populizm yapabilen bir retorik teknigidir straw man, yara bere almadan atlatilmasi neredeyse imkansizdir.

  • siyah olanını heryerde bulduğum ama cebimdeki 12 lirayla alamadığım cihaz. ben de sinirlenip dürüm aldım, şimdi apple düşünsün.

  • --- spoiler ---

    dünya savaşı z filminde bradd pitt ile birlikte virüsün kaynağını araştırmakla görevli olan uzmanın uçaktan inerken zombilerin korkusundan telaşlanıp, ayağının kayıp düşmesi sonucu silahının ateş alıp kendini başından vurarak ölmüş olması.

    --- spoiler ---

    ne cümle kurmuşum bee

  • gören de sanacak ki; ibb diye bir ülke var türkiye'nin komşusu. türkiye'de mükemmel bir fiyat istikrarı sağlanmışken ibb ülkesinde halka zulüm olsun diye habire zam yapılıyor.

  • hele ki ilk aşksa, platoniklikten el ele tutşma aşamasına geçtiğiniz ve ilk kez elele yürüdüğünüz günün sonunda, bir de gözünüzün önünde şaka gibi bir kaza yüzünden öldüyse, aradan 22 yıl geçer ve halen kendinize gelemediğinizi anlarsınız olayı hatırlayınca....
    öyle bir yara bırakır ki, yüzlerce yıl kanar ama öldürmez......