hesabın var mı? giriş yap

  • şu anda ankara'dayım. az evvel kardelen çakırlar dolmuşundan indim. (kardelen çakırlar paralel bir evrende harika bir sahne ismi olabilirdi fakat ankara'da bir dolmuş hattı olarak kalacak.)
    yarım saatlik dolmuş yolculuğumda gözüme çarpan tabelalar: gimat, ostim, gimsa, oleyis sitesi, arı kovanı 3 sitesi, ılkyerleşim mahallesi, güvengirkent, detca 2 sitesi vs.
    bu ve benzeri örneklerden kolayca yapabileceğimiz bir çıkarım var ki o da ortalama bir ankaralı gün içerisinde konuşurken birkaç yüz anlamsız kelime, kısaltma ve rakam kullanıyor. çarşıda pazarda "gimat, ostim, pursaklar, bala, çinçin, oleyis dört" diyerek dolaşıyorlar.
    anladığım kadarıyla ankaralılar sürreal bir gerçeklikte yaşıyorlar ve bu yüzden ankara'yı çok seviyorlar. çünkü ankara onlara dışarıda bulamayacakları fantastik dünyayı sunuyor. mesela yarın bir taksi çevirip " çıkınçıkmazına gidiyoruz " demek istiyorum. taksicinin " mordor yolu kalabalık olur, ayrıkvadiden kavaklıdere'ye inelim abi" diyeceğinden eminim.
    eminim çünkü ankara'dayım.
    eminim çünkü bu iletiyi kuzenimin ankira 1 sitesi'ndeki evinden yazıyorum.

  • oha kafalara bak, kıskanma falan deniyor bir de. lan aç ikisinin fotoğrafını yan yana koy bak hele bi. birisi aşiretten birisiyle evlendi diye kıskanacak birisi değil. aynı tweeti ben de okudum ve tweetten çıkardığım sonuç birisinin hayatının bir uçtan diğer uca nasıl da gidip gelebileceği konusu oldu. bi kaç kez daha okuyayım dur belki ben geri zekalıyımdır da kıskandığını anlayamamışımdır.

  • digitürk'te denk geldim. çok sevdiğim ve cidden hiç boşu yok denen oyunculardan (bkz: patricia arquette)'yi de görünce direk izlemeye başladım. henüz 3 bölüm oldu ama çok etkilendim. gerçek hikaye olması inanılmaz bir şey. bölüm sonlarında "gerçek olaylara dayansa da abartılı sahneler mevcuttur" diye uyarı geçmesine rağmen, o abartılar olmasa da olayın gerçekliği sizi ürpertiyor.

    bu kadar az entry girilmesine şaşırdım açıkçası. 2019 un son güzel dizisi olabilir. o ne muhteşem oyunculuklar. gipsy'yi oynayan (bkz: joey king) de döktürmüş cidden. bizde otizmli doktoru, gözlerini boş boş bir yere dikerek iyi oynadığını zannedenlerin izlemesi gerekir.

  • kafka'nın her tarafı mahkeme, her tarafı kaos, ölüsü bile kafkaesk'tir.

    1924'te 41 yaşında ölümünden sonra, prag'daki masasında arkadaşı max brod'a hitaben yazılmış son bir mektup bulunur:

    "sevgili max,

    son isteğim; arkamda bıraktığım her şey (evde ve ofiste kitaplığımda, çamaşır dolabımda ve masamda veya herhangi bir şeyin ulaşıp gözünüze çarptığı herhangi bir yerde), günlükler, el yazmaları, mektuplar (kendime ve başkalarına ait), eskizler okunmadan yakılacak"

    ölümünden iki ay sonra brod, kafka'nın isteğini dikkate almayarak, kafka'nın yayınlanmamış romanlarını baskıya hazırlamaya başlar. kafka'nın başyapıtlarından biri “dava” da dahil.

    sonra brod, 1939'da kafka'nın evraklarıyla dolu bir bavulla, naziler çek sınırını kapatmadan biraz önce, prag'dan ayrılan son trenle israil'e doğru yola çıkar. brod'un bu bavulunun içindekiler, 50 yıldan fazla süredir yasal çekişmelere konu olmuştur. kafka mirasının yaklaşık üçte ikisi önce oxford'daki bodleian kütüphanesi'ne giderken, geri kalan (çizimler, seyahat günlükleri, mektuplar ve taslaklar) 1968'de israil'de ölene kadar brod'un mülkiyetinde kalmıştır. max brod 1968 yılında ölünce elindekiler sevgilisi esther hoffe'ye kalır. esther hoffe 1988 yılında "dava"nın el yazmasını 2 milyon dolara alman edebiyat arşivi bürosuna satar. 2 milyon dolar.

    hoffe'nin 2007 sonlarında 101 yaşında ölümünden sonra, israil milli kütüphanesi kafka'yla ilgili elde kalan materyalleri iki kızı eva hoffe ve ruth wiesler'a bırakan vasiyetinin yasallığına itiraz eder. mahkeme, belgelerin israil milli kütüphanesinin olduğuna karar verir.

    yıllara dayanan bu durum kafka'nın herhangi birinin özel mülkü olabileceği fikrinin tuhaflığını yansıtarak kafkaesk olarak adlandırılır ve "20. yüzyıl batı kültürü üzerinde işlenen bir başka korkunç kafkaesk ironi" olarak tarihteki yerini almıştır.

  • öğle yemeği tabi verilir temizlik tam günse ama sabah kahvaltısı yapmadan da gelinmez. biz işyerine gidince kahvaltı veren var mı? bi zahmet evde yesinler ya da yanlarında getirsinler.

    tam 1 saat kahvaltı faslı sürüyor yardımcıların. kahvaltı yaptınız mı diye nezaketen soruyorum, bir kere de evet yaptım diyen olmadı. e aç mı çalışsın mecbur hazırlıyosun misafire hazırlar gibi, sonra hayat hikayesi anlatma kısmı başlıyo. bir tane de dertsiz eşiyle sorunu olmayan görmedim. benim derdim bana yeter bide bir saat dert dinliyorum. sonra bir saat kahvaltı yapma, yarım saat kahve içme derken, saatim doldu şunlar yetişmedi diye kaçıyorlar.

    almıyorum artık yardımcı filan kafam rahat.

    edit: mesele asla bir kap yemek meselesi değil. herkes verir paylaşır ne varsa ama yarım saatte bir 10dk kahve sigara telefon molası, bir saat kahvaltı molası, bir saat öğle yemeği molası. bi de arkadaş oturmasına gelmiş gibi yayıla yayıla yavaş yavaş yeme olayı var. yahu işimiz var işte ye de kalkalım hayat hikayeni neden dinliyorum? e kaç saat duruyosun ki zaten? ben bu kadına habire yemek hazırlayıp bulaşıkla mı uğraşayım, yoksa temizliğin ucundan köşesinden yardım mı edeyim? -o çalışırken oturamıyorum- sonra o gittikten sonra bir bakıyosun her şey yarım yamalak yapılmış ve resmen kaçmış evden. bu noktada da kendini enayi gibi hissediyosun bide misafir gibi ağırlama salaklığı yapıp kalan işleri gene kendin yapıyosun. ee aç doyurmak mıydı amaç sadece? aman neyse işini hakkıyla yapan bana denk gelmedi size başarılar..

  • 17 yaşında iken babannesini ameliyat eden doktorun hata yaptığından emin olarak (tıp fakültesi bitirmiş sanırım) bir doktoru öldürmüş.

    insan öldüren akıl yoksunu müptezel bir soytarıyı 7 yıl sonra dışarı salarsanız yapacağı da bu olur.

    bu müptezel soytarıyı çıkartmış bir de anlattıklarına gülüyorsanız
    buna gülenin bunun kadar aklı yoktur.

    bu pespayeyi çıkartıp konuşturan armağan çağlayan umarım utanıp bu videoyu siler.

    şanzel misin, nesin! bir insanı öldürmüş sonraları bir kaçını da yaralamış ve anlatırken gülüyorsan, bir gün böyle bir şiddete sen veya yakının maruz kalırsan anlarsın konunun ciddiyetini.

    edit: entryi sinirle yazdığım için son kısmı biraz ağır kaçmıştı, o yüzden editledim.