hesabın var mı? giriş yap

  • 13 yıl oldu tanışalı, bu kadar zamandır kafa dengiyiz.
    evlendik, çoluk çocuk yaptık, yaş oldu 31. hala kafa dengiyiz.
    arada tartışıyoruz falan da iki insanın birbirini bu kadar iyi anlaması, tanıması, birlikte güzel vakit geçirebilmesi, birlikte yapılan her şeyden keyif alması, sıkılmaması çok çok güzel bir şey.

    evleniyorsanız bu sebepten evlenin. bir türlü anlaşamadığınız, evli değilken bile birlikte vakit geçirmekten hoşlanmadığınız insanlarla evlenmeyin. zevkleriniz benzer olsun.
    evliliğinin ilk gününden beri ayrı odalarda tv izleyen insanlar tanıyorum, on senelik falan evliler. televizyon bu ya, ne kadar önemli bir şey olabilir içinde.

    sizi mutlu eden şeyler o yanınızdayken sizi daha çok mutlu etsin. onsuz eksik hissedin her zaman. eksikliğini hissetmediğiniz, basit bir şeyi bile paylaşma ihtiyacı duymadığınız biriyle evlenmeyin. bağımlı değil, bağlı olduğunuz biriyle evlenin.

    kafa dengi biriyle yapılan evlilik güzeldir. siz de öyle birini bulun. yoksa evlenmeyin.

  • - sarı saçlar
    - zigon sehpa gibi çene yapısı
    - space-x roketi gibi meminto
    - botokslu dudaklar
    - manken ya da sosyal medya fenomeni( bu nasıl zikim bir tabirse) olmak
    - geçmişinde en az 7-8 tane tanınmış kişiyle sevgili olmak vs

    futbolcular bunların makyajsız ve estetiksiz halini bilmediği için çocukları cennet mahallesinden aliş'e benziyor mk.

    debe editi: tamam dudakta botoks olmazmış yazmayın, ne bileyim lan benim kütük kayseri bizim orada kömbe dudaklı derler alla alla.

  • (bkz: make way for tomorrow) 1937 yapımı leo mccarey klasiği. borçları nedeniyle banka tarafından evlerine el konulması neticesinde ayrı düşen yaşlı bir çiftin, yeniden bir araya gelme yollarını aramasını aktarır. konunun evrenselliği nedeniyle çeşitli coğrafyalardan yönetmenleri etkilemiştir. herkese her zaman tanıdık gelebilir. son yarım saati duygusal insanları bayıltabilir.

    (bkz: ballada o soldate) ikinci dünya savaşı'nda, gösterdiği cesaretin karşılığı olarak ailesini ziyaret etmek isteyen bir askerin, kısa izin süresince annesine ulaşmaya çalışmasını anlatan 1959 yapımı sovyet filmi. bu bakımdan yol filmi olarak bile sayılabilir. haliyle eğlenceli yanları vardır. ancak körüklü bir dramadır. tren istasyonunda askerin kepini takıp şirinlik yapan zhanna prokhorenko'nun o hâlleri ise hâlâ aklımdan çıkmamıştır.

    (bkz: ko to tamo peva) 1980 yapımı harika bir yugoslav filmi. kara mizah nasıl yapılmalı sorusunun iyi cevaplarından biri aynı zamanda. tıpkı balkanlar gibi bir yanıyla komedi (komedi olması için filmdeki otobüs yetiyor), bir yanı savaş, diğer yanı trajedi. çamurlu yollarda giden döküntü bir otobüs ve içindeki birbiriyle alakasız yolcular, onların her birinin alakasız sorunları, inatlaşmaları, absürt absürt olaylar, çingene müzikleri, savaşın bazı bambaşka yüzleri ilgi çekici geliyorsa, bu film ilginizi çeker.

    (bkz: le plaisir) 1952 yapımı, max ophüls imzalı, ortak teması zevk olan üç farklı hikayeden oluşan bir film. zevkin etrafı saflık, aşk ve ölümle çevrilidir. stanley kubrick ve jean-luc godard'ın da favori filmlerinden biri.

    (bkz: yoidore tenshi) bir kurosawa filmi ne kadar kıyıda köşede kalmıştır emin değilim. gerçek anlamda bataklığın yanıbaşında mesleğini icra eden alkolik bir doktor ile suç bataklığına saplanmış bir çete üyesinin yollarının kesişmesini anlatır. doktor alkolik ve huysuz, hastası da bir çete üyesi ve en az onun kadar huysuz olmasına rağmen, birbirlerine kimseye güvenmedikleri kadar güveneceklerdir. bu arada savaş sonrası japonya'sına dair izleri takip etmek de mümkün olacaktır.

    (bkz: az ötödik pecset) yine savaş yılları. bu sefer adres macaristan. dört arkadaş, arkadaşlarının restoranında içip sohbet ederlerken, bir yabancı aralarına dahil olur. gündelik konuşmalarını tüketip sohbetin sonlarına yaklaştıkları sırada, içlerinden biri ortamdakilere bir soru yöneltir. sonrasında filmi izleyenler de dahil olmak üzere herkesin iç hesaplaşması başlar. bana göre gerçek bir başyapıttır.

  • üsteğmen: içinizde elektrik mühendisi varsa bir adım öne çıksın?
    ksd acemi asker: emret komtanım
    üsteğmen: bundan sonra koğuşun ışıklarının açılıp kapanmasından sen sorumlusun!
    90 tane ksd er: kıs kıs kıs
    üsteğmen: ulan yıllardır bu espriyi yapmayı bekliyodum.
    90 tane ksd er: puhaaahah

  • ne zaman ki bir şehit haberi çıkar benim raporda ya da haberde içgüdüsel olarak ilk baktığım şey şehidin çocuğu olup olmadığıdır.

    kesinlikle ajitasyonla falan bir işim yok, kameralara bıçak kemiğe dayandı açıklaması vermek dışında bir şehit evine gittiyseniz görmüşsünüzdür. ortamdaki en çarpıcı şey şehidin çocuğudur. hele ki bebekse 1 yaşında falansa hiç bir şeyden haberi yoktur onun. etrafında feryat figan ağlayan, gözyaşlarını durdurmaya çalışan insanların yanında hep bildiği şeyleri yapar. halıda oynar. kendinin durup durup başını okşayanlardan bunalır. annesinin neden etrafında beş kişinin olduğunu ve herkesin ağladığını bir süre merak eder. babası o sırada bir morg çekmecesindedir. babası kendisini bir daha asla görmeyecektir. ilk adımlarını, ilk karnesini, okuldan mezun oluşunu, düğününü falan tecrübe edemeyecektir. işte o çocuk hayatının o gün geri döndürülemez bir şekilde değiştiğini bilmeden çocuk olmaya devam eder. ama bilirsiniz. zira bu manzara değişecektir. bu ortam insanlık tarihinin gördüğü en ciddi, en dolu sorunun ama bir ama beş yıl sonra doğmasına mutlaka vesile olacaktır. hiçbir cevabın şiddetini dindiremeyeceği bir sorudur o :

    -benim babam nerede anne?
    -şehit oldu yavrum. meleklerle beraber.
    -ama neden???

    ne diyeceksiniz o vakit tam olarak? sünni değil diye ondan 10 yıl öncesine kadar resmen tanıdığımız, meşru saydığımız, karşılıklı resmi ziyaretlerde bulunduğumuz, yıllarca ticaret falan yaptığımız falan bir ülkenin (komşumuz bu ülke) liderini ilk fırsatta sattık. adamın ülkesinde iç savaş çıkınca kendisini diktatör eset ilan edip, hükümet olarak savaşın taraflarından bizim de dini anlayışımıza daha yakın sünni factionla -yani tekbir getirip kafa kesip ciğer yiyen ösocularla el nusracılarla flört ettik. ama sonra gün oldu devran döndü işler pek yolunda gitmedi, bunlar iki elleriyle bir şeyi doğrultamadılar, işte biz de bu cihatçıların elde kalan son toprağını korumak için bu rusyayla iranla masada anlaştık. işte bu amaçla kaleler kuleler gözlem noktaları kurmuştuk top tüfek de girmiştik babanı da üç kuruş maaşa oraya dikmiştik. sonra o ülkenin meşru rejiminin askerleri kendi ülkelerindeki bu bizim kulelere haince saldırdılar. kendisi o yüzden şimdi meleklerle beraber.

    bu çocuğun size cevabınızın kolpa olduğunu farkedip ağız dolusu küfretmesi için kaç yaşına gelmesi gerekiyor sizce? 10? 12?

    vatan uğrunda can vermeyi "komşularla sıfır sorun" politikası güderken onların ülkesinde onların askerleri tarafından öldürülmeye kadar uzatırsanız o masum "neden" sorusunun altında nasıl ezilirsiniz biliyor musunuz? o çocuğun artık babasının olmayışını değil sizin yamalı dış politikanız veya 2007 astana anlaşması, dünyanın bütün dinleri bir araya gelse mantıklı bir şekilde açıklayamaz. o çocuk sizi unutmaz. güneşi balçıkla sıvayamaz, suriyede tam olarak ne bok yediğinizi, niye bu rezilliğin bir aktörü olduğunuzu kendisine açıklayamazsınız.

    artık suriye işi daha da dibe girdiği, artık idlibi halebi geçip zat ı muhterem tarafından şam da denildiği için aklıma geleyor bir takım deli sorular:

    * tsk'yı alıp şam'a girmeyi planlarken bu meşru hiçbir cevabınızın olmadığı kaç adet "neden babam yok" sorusu geldiğinden haberiniz var mı?

    * o operasyonda düşenler vatan savunmasında mı şehit olmuş olacak? ne bileyim zamanında kore'de falan şehit verirken bizi ittifaklarına alsınlar da sovyet rusya bize dalmasın diye şehit vermiştik. onlar bile vatan savunması idi. suriye'de vatanın tam olarak nesini koruyor tsk?

    * şam'ı ele geçirdikten sonra oranın tamamen düşman olmuş (belligerent bir işgalci olduğumuzu düşünürsek) halk sayesinde bizim vietnam savaşımız haline gelmeyeceğini siz mi garanti ediyorsunuz? sovyetler afganistanı, amerika ırak'ı aldı. almakta sıkıntı yok. sonrasında ne olacak mesela? beş yıl orada kaldıktan sonra artık kaç bin şehitle, kaç bin "neden" sorusuyla dönmeyi bekliyorsunuz?

    * tsk vatan savunması veren kurum mudur suriye iç savaşının en zayıf aktörünün (öso) savaşını onlar için kazanmak için mezhep savaşına falan girip şehitler vermeyi göze almış bir tür heyula mıdır?

    * asker olarak idlib şam arası 325km'lik bir mesafeyi ortamda iç savaş dönerken, ülkenin güneyi komple esad'a biat etmiş bir haldeyken, tartus'ta konuşlu rus s400'leri 15m üstü her irtifayı her an tararken hava desteğinden aşağı yukarı mahrum olarak sizin liderliğinizde mi gideceğiz?

    * rusya'nın 1500 kişilik personelinin 2016 senesinde suriye'de geçirdiği bir günde 4.4 milyon dolar kadar masrafı olduğunu düşünürsek şam'a top tüfek gidecek ve orada bir müddet kalacak personelin mevcudunun bunun 60-70 katı olacağından haberdar mısınız? o operasyonun ilerleme safhasında can kaybı şehitler ve size ileride neden diye soracak binlerce çocuk hariç günlük 264 milyon doları (dolar 6 lira falanken) ekonomi bu haldeyken kimin vergisiyle kaç ay boyunca ödemeyi planlıyorsunuz? size babam neden yok diyen çocuğa da "itibardan tasarruf olmaz" diyecek misiniz?

    * başkalarının çocukları üstünde bu kadar kolay tasarruflara gidebilen insanların kaçının çocuğu bilfiil orada?

    artık herşeyi gördüm daha da şaşırmam dedikçe geliyor. dur bakalım daha neler göreceğim.

  • çift başlılıktan şikayet eden cumhurbaşkanının başbakanla birlikte düzenleyeceği miting.

    bu nasıl çift başlılık lan?

  • başbakan'ı eleştirenin işinden atıldığı, hapislerde çürüdüğü, başbakanın konvoyuna uzaktan metalci işareti yapanın iki gün nezarete atıldığı, parasız eğitim istiyoruz diye pankart açanların yıllarca hapiste kaldığı bir ileri demokrasi ülkesinde hala başbakan protesto edebiliyorlar. gerçekten aşk olsun.

  • ''3 tarafı denizlerle çevrili ülkenin 4 bir yanı beyinsizlerle dolu, ilginç!!!''

    yazılan yazı bi nebze yarsa da altındaki babasının yorumuyla gece gece klavyeyi kemirdim.

    ''oğlum çift haneli iq ile kime laf sokuyon.''

  • sabahları camdan aşağı tükürüp duran, beni her gördüğünde "sen ezgi misin? senin bende mektubun var. *" diyen çılgın üst komşumuz 90 yaşındaki himmet dede kapıda kalmıştı. kapının üstünde anahtarını unutmuş, cebinde de yedek anahtarı kapıyı açmaya çalışmış ama başaramamış. tam kahvaltıya oturmak üzereyiz, gelmiş bizim kapıya elleriyle dizini dövüyor, "ne yapacağım ben!" diye.

    çıktım yukarı. kapıyı biraz zorlayıp, sarstım. sanırım bir süre sonra arkadaki anahtar geriye kaçtı ve ve diğer anahtarla kapı açıldı. nasıl mutlu oldu, ne dualar etti canım benim. neyse, aşağı indim. oturdum kahvaltıya. o sırada evde şekerin bittiğini fark ettim. "neyse çayı şekersiz içeriz" diye düşünürken kapı çaldı. himmet dedem elinde bir kase küp şeker "evde bir tek bu vardı. teşekkür için getirdim" diyor. o sırada evdeki herkes şok.

    sanırım o zamandan sonra kimimiz allah'a, kimimiz karmaya inandı. kimimizin de sikinde bile olmamış olabilir olay. emin olamadım.

    edit: himmet dedem 2 hafta önce vefat etmiş lan.

  • güzel bir gelişmedir. adamlar yiyor ama çalışıyor.

    darısı temaya.

    edit: yaklaşık 254 tane 'bana da atsana bir bakayım' mesajı aldım. şizofreniden yattığım zamanlardan biliyorum. kendinize mesaj atabiliyorsunuz. yalvarırım artık mesaj atmayın..

    edit 2: hala kendime mesaj atma olayı yok bende diye mesaj yağıyor. bakın anlatıyorum.
    1) mesaj butonuna bas
    2) sağda 'yeni mesaj' kısmına nickini yaz.
    3) altındaki boşluğa 'mesaj yeşilimi görmek istiyorum' yaz.
    4) yolla butonuna bas.
    5) bana mesaj atma.

    edit3: mobilden kendimize atamıyoruz diye hala mesaj atıyorlar efendim durduramıyoruz. mobilden girenler için anlatıyorum:
    1) pc'den girin.
    2) bana mesaj atmayın.

    edit4: mesaj kutusunun bir annesi var mı bilmiyorum ama varsa şu an cayır cayır ağlıyor. follofoş bir mesaj kutusu üzerine istatistik:
    -bana mesaj atsana ehuehuhee %28
    -tamam atmayız kardeş sıkıntı yapma %21
    -ahahahaa iyi güldüm % 15
    -eyvallah panpa %10
    -ne mesajı? %8
    -diğer %13
    -beni 'diğer'e yaz kanka %5

    edit 5: atma. elini ayağını seveyim atma... mesaj kutusu_son_son hali__ensonhali_(38)
    http://i.hizliresim.com/d3x4nn.jpg
    http://i.hizliresim.com/qmbalz.jpg
    http://i.hizliresim.com/pkmal8.jpg
    http://i.hizliresim.com/j3nmwn.jpg
    http://i.hizliresim.com/wky5g8.jpg
    benim mesajı neden yayınlamadın diye mesaj atan var ya. keşke bir görseydiniz burayı. yayınlamadıklarım kusura bakmasın random seçiyorum.

    edit 6: mesaj yeşilinden bıktırdınız. emeği geçen herkesin. teşekkürler.
    (bkz: mesaj yeşili gitsin çingene pembesi gelsin)