hesabın var mı? giriş yap

  • gelen 2 arkadaşlık isteği,6 bildirim ve 19 dürtmeye aldırış etmeden arkadaşıyla geyik çeviren birini gördüğüm kayıtlardır.

    bana oyun davetiyesi geldiğinde bile heyecanlanıyorum aq.

  • ilkokul yılları. anne baba boşanmış. baba bok gibi zengin, ancak sadece kendisine kadar zengin. anne 2 çocukla ortada kalmış, durumlar zor.

    kış günü, bot alınması lazım. mecbur kalınca baba aranır;

    - baba, ayaklarım 36 numara, botlarım ise 34 numara. yenisini almam lazım.
    + anana söyle
    - peki

    birisi "baba" mı dedi?

  • bu adamın her beğendiğim karikatürünü yazmaktan sakınıyorum; ama bazılarını da yazmadan olmuyor. milliyet gazetesinin 23 temmuz günkü ilavesinde yer alan karikatür de pek yarıcı ("yarıcı" diyerek spoiler yaptım):

    - maaşım yetmiyor müdür bey...
    - ne kadar alıyodun sen?...
    - iki buçuk milyar.. ama bahşişlerle bi buçuk oluyo..
    - nasıl bahşişlerle bi buçuk oluyo?
    - bahşiş bırakmayı çok seviyorum.. bol bol bahşiş bırakıyorum her yere...
    - çıkar mısın dışarı...
    - olur..
    - o masaya bıraktığını da alır mısın?...
    - kendine bişeyler alırsın..

  • ülkeyi komple arapların üstüne yapın da bu iş huzur icinde çözülsün.

    ekonomik çıkmazda olan türkiye cumhuriyeti'nin başındaki zatın gerçekleştirdiği aktivite.

    https://mobile.twitter.com/…|twcamp^serp|twgr^tweet

    edit: https://mobile.twitter.com/…tus/1331958084495953921

    edit 2: ilgili haber
    https://www.dunya.com/…ula-ortak-oldu-haberi-601558

    edit 3: bazı mesajlar aldım bunun zararlarının ne oldugu ile alakalı, belirtmem istendi. olası bir hükümet değişiminde ülke borsasının %10'luk kısmının katardan manipüle edilmeyeceginin garantisini kim verebilir ? türkiye cumhuriyeti'nin katar'ın arkasında bulunan, londra'daki spekülatörün emrine amade edilmiştir. çok net.

    ayrıca arada kaynayan "çerezlik" imzalanan anlaşmalar da şunlar:

    "istinye park hisselerinin devrine dair anlaşma",
    "istanbul haliç altın boynuz projesi'ne yapılacak potansiyel ortak yatırıma ilişkin mutabakat zaptı" ile;
    "global liman işletmeleri ve qterminals w.l.l arasında ortadoğu antalya liman işletmeleri aş'nin hisse devrine ve satın alımına dair anlaşma" da bulunuyor.

  • her okurun kendine mahsus bir dünyası vardır. benim de öyle. şu yazarı çok severim, bu yazarı sevmem, diğer yazarı abartılmış bulurum falan filan. bilindik mesele…

    bir roman ve öykü yazarı olarak sıklıkla raymond carver ismiyle karşılaşırım. raymond carver okudun mu?, raymond carver muhteşem değil mi? eğer öykü yazıyorsan referans noktan carver olmalı, gibi…

    evet, raymond carver okudum, carver’ı severim, gün olur carver’ın sadeliğine imrenirim fakat raymond carver’ı ilk okuduğum andan bugüne, hakkındaki görüşüm bir dirhem değişmedi. amerikalı yazarı kişisel sınıflandırmamı baz alırsak “sanatçı yazar”dan ziyade hep bir “zanaatkâr yazar” olarak gördüm. bir ıkea zanaatkârlığı bu… küçümsediğim için söylemiyorum, ikea ürünleri gibi yalın, basit, bu özellikleriyle takdire şayan, gelin görün ki kalıcı değil. kalıcılıktan kastım, bir okur olarak hoffmann, poe, çehov, kafka, borchert, buzzati, yourcenar, borges, cortazar, jackson, salinger, vonnegut ve daha birçok yazarın kısa öyküleri bende ikinci, üçüncü kez okuma isteği uyandırsa da carver aklımda yer etmiyor, tutunmuyor. salinger'ın öykülerini zevkle okuyup carver'a mesafeli bir sevgi beslemek garip değil mi? bence de öyle ama öyle işte...

    carver seri üretim yapan bir fabrikanın bandında önünden geçen ürünler arasında tuhaf, tekinsiz, soluk bulduğu şeyi hemen tespit ederek çekip çıkaracak gözlere sahip usta işçileri andırıyor bana. evet usta… gerçekten de gündelik hayatta, özellikle amerikan orta sınıfının sakin hayatındaki tekinsizlikleri, eksiklikleri, yalanları, ikiyüzlülükleri en basit tabirle durgun suya düşmüş damlanın yarattığı dalgalanmayı hiç kelime israfına girişmeden, ustalıkla okura yansıtıyor. ve bunu cheever’ın yüzücü’sünde kullandığı metaforik seçenekleri es geçerek, gerçeği gerçekle, belki daha cüretkar, daha emek isteyen bir metotla yapıyor. görsel efekt, ses efekti, fon müziği eklenmemiş ham görüntüyle beyaz perdeye çıkmak misali… işte tam da bu yüzden bırakın okurları, birçok yazarın bir dönem abartıya kaçarak carver’ı yaşayan en iyi yazar olarak mimlemesi doğal. marcel duchamp’ın sergi için diğerleri tuvalleri önünde ter akıtırken pisuvarı ters döndürüp ismini çeşme koyması gibi dâhiyane, özgün ve pratik bir seçim. tek farkı devrimsel olmaması. aynı zamanda yazarın bu nadir bulunur özelliği, postmodern dünyanın çeperinde kısılıp kalmış, kendinden menkul bir eser yaratmakta güçlük çeken yazarlara ve yazar adaylarına ilham, daha doğru tabirle bir dayanak noktası oluyor. dikkat ederseniz, metnin içeriğini değil tekniği, hayal gücünü değil çalışmayı salık verenlerin ağzından düşmez carver. çünkü umut veriyor. bu adam bu denli basit şeyleri basit bir dille anlatıp meşhur olduysa, o halde ben de yapabilirim diyenlere rastlamak mümkün. bu yüzden semih gümüş’ün evinin gizli bir odasında raymond carver için hazırlanmış, atölyesinden öğrencileriyle muhtelif zamanlarda ayinler yapılıp şirke koşulan bir sunak mevcut:p seçkin bir zevkin nesnesi oluyor carver, jazz gibi, video art gibi, performans sanatı gibi… adam röportajlarında derin anlamlar, metaforlar peşinde koşmadığını söylese bile nato kafa nato mermer, orada burada üçüncü kez okuyunca carver öykülerindeki alt metni kavradım’cılar türüyor. gerçi hak vermemek elde değil, o kadar çok övülüyor ki sıradan okur carver okuduğunda "eee bu adamın nesini çok beğeniyorlar?" sorusuna bir cevap arıyor, bulamıyor, okuyor, okuyor, okuyor ve kendince, hayali bir alt metin üretiyor. halbuki carver direkt gösteren bir adam... dikkat et anlatıyor demiyorum, gösteriyor. sen poe'nun çalınan mektup öyküsündeki polisler gibi gözünün önündekileri değil, gözünün göremediği yerleri deşmeye meraklı olduğundan, bahis konusu öykünün sonundaki gibi büyük bir arayıştan sonra aradığın şeyin gözünün önünde çıkmasıyla irkiliyorsun:)

    ayrıca adım kadar eminim, herkes raymond carver okusa bugün onu allayıp pullayanlar kendilerini toplumdan farklı hissetmek için başka bir yazarın üstüne çullanıp carver için “eh yani” diyecek. mesela son yıllarda maurice blanchot - clarice lispector gibi isimleri sıklıkla duyma sebebimiz bu. seçkin okur kitlesi yeni mabut ve mabudeler peşinde:)

    sözün kısası, raymond carver’ın okunması ve bilinmesi gereken, hatta birçok noktada örnek alınması elzem bir yazar olduğunu düşünmekle birlikte, şayet başıma bir iş gelmeyecekse, kişisel dünyamda ve yaratım faaliyetimde önemli bir yer tutmadığını belirtir, uzar giderim.

  • kapı açılmak üzereyken yanınızda duran teyzeye acıyıp "bekleyeyim de yol vereyim" demeyin, o sizi zaten ezip geçecektir. skill level'ı 100'dür kendisinin, sizden tecrübelidir. metrobüste acıma yoktur. herkes kendi başınadır.

  • başlığın asıl hali "kyk kız öğrenci yurtlarında kalan öğrencilerin 112 acil servis ambulanslarını gereksiz şekilde meşgul etmesi" olmalıydı ama karakter sınırından dolayı olmuyor tabi.

    bu başlığı 112 acil serviste görev yapan ve defalarca kyk kız yurtlarından bildirilen vakalara ambulans ile gitmek durumunda kalmış bir doktor arkadaşımdan dinlediğim olaylar neticesinde açtım. kendisinin bu şekilde bir talebi olmadı, benle dertleşmek için paylaşmıştı fakat dediğine göre hemen hemen her şehrimizde de benzer durumlar varmış.

    konuyu çok uzatmak istemiyorum, özet olarak aslında hiç bir sağlık problemi olmamasına rağmen tamamen eften püften sebeplerle ve çoğunlukla sadece "drama queen" olmaktan dolayı, ilgi çekmek için baygınlık ve sinir krizi geçirme numaraları ile 112 acil servisten ambulans talep edilmesi olayları çok sık yaşanmaktaymış. öyle ki çoğu zaman ambulans geldikten sonra ambulansa geçince hastaneye gitmesekte olur, biraz duralım sonra geri yurda çıkayım diyenlerin falan haddi hesabı yokmuş. ekseriyetle sevgilimden ayrıldım, çok kötüyüm vs. gibi şeylerle etraftan ilgi çekmek, arkadaşlarına şov yapmak için ambulans çağıran bu sözde üniversite öğrencisi, özde zır cahil tipler yüzünden gerçekten bu ambulans hizmetine o an hayati şekilde ihtiyacı olup bu hizmete erişemeyen insanlar olabilir.

    bu arada kızları itham ediyorsun, kadın düşmanı falan diyeceklere baştan söyleyeyim. erkek yurtlarında ambulans talep edilen vakaların neredeyse hepsi gerçekten acil müdahale gerektiren durumlar oluyormuş. bu da bir dip not. bu ciddi bir konu, kimseyi yermek için falan bu başlığı açmadım.