hesabın var mı? giriş yap

  • akhisar geçen sene 1 kere yendi şampiyonluktan etti, 2.yi yendi kupadan etti 3.'de küme düşürecek aq çocukları

  • sedat peker'in yakalanmasını ya da öldürülmesini en çok isteyenlerin başında kendisi geliyor. böyle bir durumda çıkıp 'söylediklerinin hepsi deli saçması' diyecekti ve yoluna devam edecekti. allah ayağına taşlar dolasın veysi. bastığın yerler çukur, tutunduğun dallar çürük olsun. amin.

  • zamanında fazla oynayıp, gerçek dünyadan kopmama neden olmuş oyundur..

    örneğin bir seferinde sovyetlerle oynuyorum..
    üssümü kuvvetlendirmek için gerekli olan en temel savunma binasını yani tesla coili dikiyorum.
    ama power plantlere dikkat etmemişim..
    önce bir low power uyarısı geldi..sonra da bilgisayar kapandı !
    ilk önce durumu idrak edemedim..
    tüh..keşke bir power plant daha yapsaydım dedim..
    sonrasında elektriklerin gitmiş olduğunu farkettim..

  • baştan aşağı sepya ambiyansıyla soluk sarı-kahverengi tonlarıyla ve morgan freeman babanın harika tripleriyle dolu gerçek bir gerilim. "beyler yedi tane ölümcül günah vardır" derken o nasıl bir duruştur morgan baba ya!!!

  • düzenli rakı içen biri olarak yurt dışında tutmamasının en büyük sebebinin rakının basit ve niteliksiz bir içki olmasından kaynaklandığını rahatça söyleyebilirim.

    babam, içilebilir etil alkolün satışı durdurulana dek rakıyı kendi yapıyordu: etil alkol, anason yağı, şeker, su. rakıyı yapması sanırım beş dakika falan sürüyordu ve yeni rakı'dan daha güzel bir rakı ortaya çıkıyordu. bu verdiğim örnek bile rakının ne kadar niteliksiz olduğunu kanıtlamaya yeter.

    damıtılmış başka bir içki olan viskiyle kıyaslayayım: bir iskoç viskisinin üç seneden daha az fıçılarda bekleme ihtimali yok (kanunen yasak), 50 yılın üzerinde yaşlandırılmış viskiler bile var, günümüzde ulaşılabilir ve güzel tek maltlar 12 yıl civarında seyrediyor. yapımdaki emek ve ustalığa, viskinin yapıldığı coğrafyanın önemi gibi konular da cabası.

    alkollü içeceklerin her türlüsüne ilgi duyan, mümkün olduğunca farklı türleri ya da aynı türlerin farklı yorumlarını deneyen biriyim. rakının da tekel'den sonra çıkan her türünü denedim, denemediğim yok (en çok mest rakıyı severdim damla sakızlı) buna karşın şundan eminim ki, eğer türk olmasaydım rakıyı ikinci kez denemezdim.
    türk olmak neyi değiştiriyor? arkadaşlarla buluşulduğunda, dışarı çıkıldığına, yemek yeneceği zaman, mangala gidildiğinde insanların aklına rakı geliyor, çünkü aklımızın erdiği zamandan bu yana çevremizde-ailemizde rakı gördük. şimdi hala bu tür organizasyonlarda rakıyı keyifle içiyorum, ancak her türlü içkiyi evde içmeme karşın rakıyı evde içesim gelmiyor. nedeni "rakı muhabbet ister" tarzı iğrenç rakı edebiyatı değil, aslında rakıyı sevmiyor oluşum.

    yine niteliksiz bir içki olan votkanın ise dünya çapında tutulma nedeni tadının olmaması. her türlü kokteyle baz olabildiği ve karıştığı bileşenlerin tatlarını bastırmadığı için votka popüler olabiliyor. aromalı versiyonları da cabası. ruslar dünyanın kalanı gibi meyve suları ya da enerji içecekleriyle karıştırmayıp içiyorlar çünkü onların da alıştığı kültür bu. rakı ise bu elastikiyetten uzak, hiçbir kokteyle dahil olamadığı gibi sek ya da su ile tüketimiyle insanları etkileyecek bir lezzete de sahip değil.

    zaten hepsi bir yana, rakı pazarlanabilecek bir ürün olsaydı yunanistan bunu çoktan yapardı, onlar bile rakıya nazaran daha yumuşak içimli uzolarını kimseye içiremiyor.

  • bölük komutanının* tam bir star wars fanatiği çıkması, kol komutanı* asteğmene*, bestler-dereler'de * operasyon sırasında koluyla beraber a&t faaliyetine, tepeye emniyet almaya falan gönderirken, emir verme aşamasında yoda gibi devrik cümlelerle konuşup, "my young padawan" diye hitap etmesi. benim de "yes, master", "acknowledged, sir", "roger, roger" gibi karşılık vermem.

    düşünüyorum da iyi ki öyle yapmış. yoksa kafayı sıyırmamak elde değil, aylarca hemen hemen her iki operasyondan birinde mutlaka çatışmaya girdiğimiz, her seferinde mutlaka bir kaç tane mayına denk geldiğimiz o bölgede. kucağımda şehit olan askeri mevziden taşıdığım, üç gün boyunca silah sesinin dinmediği, 22 tane teröristi ölü ele geçirdiğimiz o acayip coğrafyada. a&t faaliyetinde, bir pkk'lıya arkadaşı tarafından gönderilmiş bir fotoğrafın arkasında "benim için de bir kaç tane tc askeri gebert" yazılı albümü bulduğumuz dere yatağında. çocukların operasyon dönüşü bizi "en büyük asker bizim asker" diye bağırarak karşıladığı, kumanyamızdan artan şeker, bisküvi, çikolatayı dağıttığımız, bana "abi, biz de büyüyünce sizin gibi şehit olacaz" diyen veledin bulunduğu köyde.

    ne öğretti konusuna gelirsek: bana dua etmeyi öğretti. ordaki askerlere, o garibanlara, ve de rütbelilere, yıllarca ailesinden uzakta, savaşın ortasında olan o subay, astsubay, uzman çavuş ve onbaşılara, bitirip gelince her gece "umarım o dağlarda şu an yağmur yağmuyordur, soğuk değildir, umarım sis, pus yoktur, gece görüşler güzel gösteriyordur, inşallah hepsi kazasız belasız birliğe, sonra da evlerine dönerler" demeyi öğretti, tanrıyla çok da işi olmayan bana.

  • psikolojik rahatsızlık belirtisi değildir. garip garip insanlar hangi altyapı ve bilgiyle bu kanıya varıyor o da belli değildir.

    ilk olarak sosyal medyayla ilgili her türlü tartışmada yaptığım yasal uyarıyı burada da yapayım:

    instagram kullananlar geri zekalı değil, geri zekalılar da instagram kullanıyor ve instagram sizin en çok görüntülediğiniz story ve postlardan hesapladığı ilgi alanınıza göre size bazı hesapları öneriyor. yani instagram'da devamlı geri zekalıları görüyorsanız üzgünüm ama siz de geri zekalısınız. bu diğer bütün sosyal medya platformları için de böyle.

    story meselesine gelirsek; story atma alışkanlığı zannettiğiniz gibi "ben mükemmelim, bakın nasıl eğleniyorum, çok iyi bir hayat yaşıyorum" demek ya da gösteriş yapmak için değil. evet böyle kişiler de var fakat bu kadar iyi bir hayat yaşayan kimseler bunu zaten bedavaya yapmıyor. bunlar influencer dediğimiz bir grup ve bu onların mesleği gibi bir şey. ilgi gördükleri kadar sponsor bulabiliyorlar ve ilgi görmelerinin de yolu büyük ölçüde çoğunluğun yaşayamadığı bir hayatı onlara göstererek (tam olarak televizyon dizilerinin yaptığı gibi) takipçi toplamak.

    diğer sıradan kullanıcıların ise devamlı story atma sebebi yine büyük ölçüde hatırda kalmak, unutulmamak. çünkü bu artık insanların sosyal yaşamını şekillendiren bir durum. eğer kimse tarafından hatırlanmazsanız yalnız kalabilirsiniz. sizin sosyal bir gezgin olmanız ve evinizin dışında insanlarla ne kadar kolay iletişim kurabildiğiniz bu aşamadan önemli değil. çünkü iletişim kurmak isteyebileceğiniz çoğu insan çok daha zor arkadaşlık ve iletişim kurabilir halde. insanlar artık arkadaşlarını daha dikkatli ve steril biçimde seçmek istiyor. tek bir konu üzerine aynı görüşte olduğu bir insanın bir hafta, üç ay ya da 5 sene sonra saçma sapan bir insan çıkma olasılığını en düşük yüzdeye çekmek istiyorlar. bunu yapmak kesinlikle çok akıllı olduğunuzu göstermiyor. herkesin kendine göre kriterleri var ve iletişim kuracakları insanların bu kriterleri karşıladığını bilmek istiyorlar. bunu yapmanın en iyi yolu da suya sabuna dokunmadan biriyle sanal ortamda sohbet etmek. çünkü hoşlanmadığınız birinden kurtulmak saniyelere bedel. gelgelelim bu sanal sohbet ortamını da yaratabilmek için bazı gereklilikler var. farkedilmek ve hatırlanmak gibi. işte story atmak tam olarak bu işe yarıyor. çünkü birine "slm tanışalım mı?" mesajı atmak artık internetin neolitik çağında kaldı. bir konuşmayı başlatmanız için iyi bir sebebe ya da konuya ihtiyacınız var. aksi takdirde aptal görünüyorsunuz. story atarak ilk mesaja konu edilebilecek yeterince etkili materyaller sunduğunuzda benzer anlayış içerisinde olduğunuz biriyle iletişime geçmeniz çok daha kolay oluyor.

    toplum değişiyor, sosyal davranışlar evriliyor. bunu oturup eleştirmek yersiz. 50 yıl önceki neslin eleştirdiği gibi konuşuyor, giyiniyor, düşünüyor ve onların eleştirdiği müzikleri dinliyorsunuz. evrim kaçınılmazdır. "kardeş ne'abıyonuz yea" tavrı sizi sadece demode ve yobaz gösteriyor. başka bir şey değil. eğer bu kaçınılmaz evrimin neden bu yöne doğru ilerlediğini merak ediyorsanız internette sayfalarca okuyacak araştırma ve tespit bulabilirsiniz. ama aslında bir cümleyle açıklanabiliyor: dünyanın geldiği son durum ve elimizdeki imkanlar.