hesabın var mı? giriş yap

  • yer, ingiltere'de hukuk ingilizcesi kursudur*.birkaç italyan dallama, türkiye ile ilgili klasik deve, arap alfabesi ve türban sorularını sıralamaktadır. o sırada araya ingiliz hoca girer.
    - türkiye 1923'ten beri demokrasiyle yönetilmekte çocuklar. atatürk'ün yapmış olduğu devrimlerle, birçok avrupa ülkesinden çok daha önce cumhuriyet rejimine geçmişlerdir. sizin ülkede kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmezken, türkiye'de bu hak tanınmıştır.
    (bkz: oha filan olmak)

  • tersi "muhammed yok, mekke yok" ise düzü "muhammed var, mekke var" demektir. o zaman bu mantıkla tüm mümin'lerin kasa kasa coca cola içmesi gerekir...

    (bkz: cevab veremedi)

  • asgari ücret çin'in altına düşmüşken fabrika bile açmıyor kimse. şüphesiz ki burada akp'ye oy verenler için nice dersler vardır.

  • birini tanımaya üşeniyoruz sanırım ondan. ‘en sevdiğin yemek ne?’ olayından başlamak yorucu geliyor ve eskisi gibi heyecan veren bir olay değil. belli bir yaştan sonra aptal aşık moduna da giremiyorsun. bir yerden sonra mantığın seni ‘kardeşim iş mi senin bu yaptığın?’ diye kalaylıyor illaki. geçmişte de birileri yara açtıysa, yok dostlarım maalesef olmuyor, bir daha güvenemiyorsun. didik didik etmeden ‘tamam olur’ diyemiyorsun. didik didik edene kadar da bir sürü falso çıkıyor gün yüzüne.

    iş hayatı çook stresli olduğu için mesai bitince evime bir tatlı huzur almaya gelmek istiyorum mesela. bu yüzden hayatıma birini almakta çok tereddüt ediyorum ya huzurum bozulursa diye. aklıma takılıp beni üzecek en ufak şeye kontenjan yok kafamda, zaten herkes gibi ben de sınırdayım. mesela en yakın arkadaş, sırdaş, yoldaş olabilmek, en çok beraberken eğlenebilmek gerekiyor fakat gözlemlediğim ve deneyimlediğim kadarıyla insanlar birbirini çok fazla yoruyor. üzmekten, incitmekten hiç çekinmiyor. eskiden tahammül sınırım daha yüksekti sanırım, yaş aldıkça bu eşik düştü. darbelere karşı daha dayanıklı olup doğal seleksiyona yenilmemek için biraz taş kalpliliğe evrilmek gerekiyor galiba ama o da hiiiiç benlik değil. stratejik davranmakla, ‘kapımda kul köle ettim’lerle böbürlenecek, onu da geçtim böyle bir ilişkiden tat alabilecek biri değilim. o yüzden günümüz ilişkilerinin insanı değilim sanırım. çünkü düşünceli ve iyi niyetli bir insan olmanın bırakın yararını görmeyi, bedelini ödüyorum resmen. bu zamana kadar her ilişkimin bitiminde karşı taraftan ‘sen çok iyi biriydin’ tarzı güzel cümleler duydum. insan düşünüyor; iyinin, güzelin kıymeti bilinir. bilinmez mi arkadaşlar? ben bilirim mesela. ben kokusu çıksın diye hırpalanması gereken bir fesleğen miyim? benim neden bilinmedi de hep unutamayacağım tatsız olaylarla taçlandırıldı bu ilişkiler diye düşünmeden edemiyorum. sonra firavun neden firavun? iyi bir insan olmanın hiçbir faydasının olmadığına insanları ikna ettiğiniz için olabilir mi? kuvvetle muhtemel.

    kendimi çok seviyorum. ama doğal olarak içeriden değil de, dışarıdan gelecek bir sevgiye de ihtiyaç duyuyorum ara ara. fakat gelin görün ki asla bunun için bir şey yapmıyorum, yapamıyorum. hiç kimseyle konuşmak, tanışmak, görüşmek, buluşmak istemiyorum. hiç kimsenin en sevdiği yemeği merak etmiyorum. etmek de istemiyorum. yani ne istemediğim konusunda kendimle mutabıkım fakat ne istediğim konusunda bir türlü ayar tutturamıyorum.

    çok özverili biriydim eskiden. mesela tanıştığım, sevdiğim birinin muhabbet arasında ‘ben şunu, bunu çok severim’ dediği şeyleri not alırdım. denk geldikçe yapardım, alırdım vs. bunu da hiç yorulmadan, şevkle yapardım. şimdi bunun gibi küçük jestler yapmak bile bana yüzlerce km koşmak gibi zahmetli ve yorucu geliyor.

    yalnızlığı seviyorum ve mutsuz olma ihtimalinden kaçıyorum. sanırım ben sadece mutlu olmayı, mutlu hissetmeyi özlüyorum.

  • mesleğinin gereğini yerine getiren kişidir.

    bu adamın mesleği ne güzel arkadaşım? diş hekimi. diş cilacısı, diş fırçalayıcısı, diş müteahiti vs değil. diş hekimi. hekim nedir? doktor. peki doktora bir doktor bre doktor gel beraber doktor doktora dolaşalım dese burada bir sorun olur mu? olmaz.

  • stand up yapmak çok zor bir iş, hele ki cem yılmaz bu işin çıtasını daha da yükseltti.
    bir de bu işi yapmaya talip olan kişilerin cem yılmazın mimik ve hareketlerini kopyalayarak yapması, baştan kaybetmelerine sebep oluyordu.
    doğu demirkol u maalesef bugun ilk kez izledim ve tanidim. maalesef dememin sebebi boyle bir yetenekle keske daha once karsilassaydik anlaminda. kendine münhasır bir anlatim sekli var, sana birakiyor gulmeyi, yuzu donuk, samimi, sanki yasiyor gibi anlattigi olayi.
    espriler çok güzeldi hele ki iskender olayina koptum.
    yolunun acik olmasini dilerim.

  • yaşanmıştır!!!

    işveren: sinirli misindir?
    mösyö: hayır efendim, kolay kolay sinirlenmem.
    işveren: şimdi ben sen çalışırken arkadan yaklaşıp ensene bi tokat atsam sinirlenmez misin?
    mösyö: (aha yine bulduk bi deli) yok efendim niye sinirleneyim!
    işveren: sen calisirken arkandan sessizce yaklaşıp parmakla durtsem rahatsız olmaz misin, tikin falan var mi?
    mösyö: yoktur efendim...
    işveren: parmak arası var mı sende?
    mösyö: efendim, anlayamadım?
    işveren: emzik diyom emzik, sigara içer misin?
    mösyö: yok efendim içmem.
    işveren: içki var mı? viski, rakı?
    mösyö: yok efendim, ağır içkilerden hoşlanmam. arada sırada bira içeriz o kadar.
    işveren: sap mısın?
    mösyö: yalnızım efendim.
    işveren: sapsın yani. tamam o zaman, şu kağıda imzanı at bakalım.
    mösyö: içki içmediğime dair mi efendim?
    işveren: yok yok sadece kağıdın en altına imzanı at.
    mösyö: nası yani, boş kağıda imzamı mı atayım?
    işveren: evet, n'oldu bize güvenmiyor musun yoksa?
    mösyö: yok efendim ondan diil ama boş kağıda imza atamam.

    bu sırada işveren dolabında saklamakta olduğu bursa işi ekmek bıçağını çıkartır ve üstüme yürür!

    işveren: oğlum baksana, imzalamazsan bıçağı atacam kafana!!!
    mösyö: (tamamen dumur olmuş bi şekilde) yok atamam efendim!!
    işveren: (bu sırada bıçağı atar gibi yapmaktadır)lan at yoksa atacam haa!!
    mösyö: atamam efendim, boş kağıda imza atılmayacağını herkes bilir, hem zaten o bıçağı bana atamazsınız!!!
    işveren: ee o zaman ben niye bu bıçağı burda tutuyom zannediyorsun?
    mösyö: (işverenin bıçağı çıkardığı dolapta bira kutuları olduğunu görerek) akşamları iş bitimi biranın yanında karpuz kesiyo olabilirsiniz!!
    işveren: tamam o zaman, gel sana fabrikayı dolaştıralım!!!
    mösyö: (allaaım niye hep deliler beni buluyor???)

  • esnaflığa bak ya.. ulan biz de esnafız kaç kere başıma geldi dur bak kısaca anlatayım da belki bu zihniyettekiler okur da bir şeyler kapar.

    sene 2010 filan o dönem çok büyük bir restaurantımız var ve bir bölümde de hediyelik eşya, ilginç ürünler, kozmetik filan satıyoruz.

    genç çiftler çok gelirdi kahvaltıya filan. mesela üniversite öğrencisi bir arkadaş sevgilisini almış kahvaltıya gelmiş diyelim. 2 kişilik kahvaltı alıyor. kahvaltı 20 + 20 toplam 40 lira olsun. buraya kadar problem yok.

    neyse kahvaltı biter tam hesabı ödeyecekken son anda kız hediyelik bişeyler ya da kolonya, parfüm adı her neyse ekstra bişey görür ve almak ister. bizim oğlan da diyemez kıza müsait olmadığını. çünkü genç ve gururludur.

    netice itibariyle çocuğun kartında zaten 45-50 limit kalmış maksimum. bana söylemiyor tabi ama ben hissediyorum tedirgin hareketlerinden.

    derken kahvaltı + alınan diğer şeyin toplamı kalan limitini geçiyor ve yetersiz bakiye mesajını alacağını bile bile kartı uzatıyor bana.

    ben de sevgilisinin, nişanlısının yanında hiç bozmadan sanki ödemeyi almış gibi yetersiz bakiye yazan slipi ve kendi kartvizitimi çocuğa uzatıp, kıza birşey hissettirmeden teşekkür ederek güle güle gönderiyorum.

    şaşkın şaşkın bakıyor tabi ama hiç rencide etmiyorum. ve belki yarım saat belki bir saat geçmeden tanımadığım bir numara arıyor.

    “abi ya sana çok teşekkür ederim az önce beni mahcup etmedin, sevgilimin yanında küçük düşürmedin, sana söz birkaç gün içinde hesabına göndericem...” şeklinde memnuniyet içeren şeyler duyuyorum..

    cevap olarak da problem yok diyorum eft ile filan uğraşma bir daha ne zaman yolun düşerse o zaman hallederiz sıkma canını keyfine bak diyorum.

    ve bu şekilde kaç kişiye yardımcı olmaya çalıştıysam bir tanesi bile suistimal etmedi. hepsi de tekrar gelip ödemesini yaptı ve gözlerinin içi gülüyordu resmen.. ve müdavimiz olmuşlardı hepsi de..

    ama ben tüm bunları aman müşteri kazanayım, iyi biri gibi görüneyim falan filan gibi samimiyetsiz şekilde değil içimden geldiği gibi herhangi bir karşılık beklemeden yapıyordum. çünkü ben de çok yokluk yaşamıştım dönem dönem. insanın halinden iyi anlardım..

    ha ne diyorduk. bu arkadaşın anlattığı şey mesela, bana üste para versen, iddiaya girsek kalkıp da bunu söyleyemem müşteriye. asla söyleyemem. ikimiz de esnafız işte..

    ve bahsettiğim mekanımızda dünyaca ünlü sanatçı loreena mckennıt da dahil olmak üzere, rahmetli müslüm gürses, mfö, özkan uğur, metin serezli, ışıl yücesoy, rahmetli eşref kolçak, pentagram, mustafa üstündağ ve şuan hatırlayamadığım daha birçok ünlü simayı defalarca misafir etmişizdir. hd iskender kadar kurumsal olamadık o ayrı..