hesabın var mı? giriş yap

  • mustafa kemal atatürk yemen türküsünü dinlediği bir gün şöyle bir söz etmiş,

    "türk çocuğu, artık arap çölleri için kanını dökmeyecektir."

    suriye'deki her şehit haberinde aklıma direkt bu söz geliyor, üzülüyorum. şimdi kim bilir hangi eve ateş düşecek, hangi ana ağlayacak.

  • ''en pratik sucuk'' diye satılıyor bu garip ürün. pratik olmayan sucuk diye bir şey mi var? soyup doğruyorsun işte daha ne olacak.

    bunun bir adım ötesi ''sizin için yedik, pınar boketto'' olacak herhalde, alıp doğrudan klozete dökeceksin, çok pratik.

  • pendik-eskişehir eskişehir-ankara hattıdır. yandaş firmanın tünel açarken tünelinin çökmesi ve milyon dolarlık tünel kazma makinesinin içinde kalması sonucu, yol dağın etrafından dolandırılmış, avrupa ayarında hızlı trenlerle 2 saatte gidilebilecek yol üç buçuk saate çıkmıştır. o da istanbula gelmiyor zaten, bursa-istanbul arasında biyerde bırakıyor.

    japonya, avrupa gibi yerlerde tren hızları 500 km'sa'ya dayanırken biz istanbul-ankara'yı 3.5 saatte gidebildiğimiz için seviniyoruz.

    üstüne bizim vergilerimizle yapılan yere de, sanki adamlar cebinden vermiş de yapmış gibi dilenmemizi bekliyorlar. düzgün yapılmamasına rağmen.

    he canım he.

  • milyonlarca çomarın her türlü aşağılanmayı hiçbir şekilde umursamadan, sorgulamadan, saygısızca, onursuzca ve hiç gocunmadan memnuniyetle yaşadığı bir ortamda, pek çok insanın yerinde olmak isteyeceği olanaklara sahip hiç tanımadığım bir insanın incelikli bir yaşam sürdürme konusunda takatinin kalmadığını söyleyerek ölüme gitmesini izlemek milyonlarca çomarla tek başına kalmış olma hissi verdi. varlığından bu kadarcık haberdar olmuş bir kişi olarak hissettiklerimi düşününce tanıyanlara gerçekten sabırlar diliyorum. keşke varlığından bu şekilde haberdar olmasaydım mehmet kardeşim, keşke aramızda olsaydın da bir gün seninle tesadüfen bir şekilde karşılaşıp gerçekten doğru düzgün biri ile tanışma ve iletişim kurma olasılığımız devam etseydi.

  • market isleten turk amcamin alisverise gelen almani isaret edip, ciragina turistle ilgilensene demesi.

  • dostoyevski kumar alışkanlığından ötürü aşırı derecede borçlanmıştır. o sırada ortaya stellovski adında bir yayıncı çıkar. dostoyevski'ye şunları söyler: “bak senin bütün borçlarını kapatacağım. sana iki yıl yetecek kadar da para vereceğim. fakat bir sözleşme imzalaman gerek.

    senden bir kısa roman istiyorum. bu kısa romanı bana bu sözleşmeyi imzaladıktan tam 24 ay sonra vermeyi kabul edeceksin. istediğim sürede bitirip bana teslim edersen sorun çıkmayacak. fakat eseri bir gün bile geç verecek olursan bundan önce yayımladığın ve bundan sonra yayımlayacağın bütün eserlerin hakları benim olacak.” çok fazla borcu olan dostoyevski sözleşmeyi mecburen imzalar.

    aradan 23 ay geçer fakat tek bir cümle bile karalamamıştır. durumdan haberdar olan fransız yazar stendhal, dostoyevski'ye “ben 'parma manastırı' romanımı dikte ettirerek (söyleyerek yazdırmak) yazdırdım, sen neden denemiyorsun?” der. başka çaresi olmayan dostoyevski kabul eder.

    o zamanlar rusya'da bir dikte etme okulu vardır. okulun en yetenekli öğrencisi grigoryevna snitkin adında isveç asıllı genç bir kızdır. kız bu görevi yapmaktan gurur duyacağını söyler ve dostoyevski ile eseri yazmaya başlarlar.

    eseri son gün bitiren dostoyesvki hemen stellovski'nin yanına gider. dostoyevski'nin yazma sürecini baştan sona takip eden uyanık yayıncı stellovski dostoyevski eseri teslim edemesin diye ofisini kapatıp gitmiştir. o zamanlar rusya'da noter yoktur. noter görevini polis karakolundaki memurlar yapıyordur. dostoyevski eserini polis karakolundaki memurlara onaylatır. daha sonra bu olaydan dolayı yayıncı ile davalık olsalar da davayı dostoyevski kazanır.

    her rus gibi dostoyevski de zaferi kutlamak için bol votkalı bir davet verir. davete bütün dostları ile birlikte romanı dikte ettirdiği genç kız grigoryevna snitkin'i de çağırır.

    gecenin ilerleyen saatlerinde dostoyevski genç kıza “senden bir konuda fikir almak istiyorum “der.

    bu durum genç kızın gururunu okşamıştır.

    “memnuniyetle, ben size nasıl bir fikir verebilirim merak ettim” diye karşılık verir.

    dostoyevski şöyle der: “ben bir roman yazmaya çalışıyorum. romanın başkarakteri korkunç biri… sara nöbetleri geçiren, kumar bağımlısı, düşman kazanmaktan çekinmeyen bir adam. bu adam kendinden genç bir kıza aşık oluyor. sence bir evlenme teklifi kaleme alacak olsam bu gerçekçi olur mu?”

    kız ise şöyle der: “evlenme teklifinizi kabul ediyorum bay mihayloviç…

    o kız dostoyevski'nin ikinci eşi anna grigoryevna snitkin'dir. yazdıkları eser ise ünlü roman “kumarbaz”dır.

    debe editi:
    öncelikle bırakın ilk sıradan debeye girmeyi, entryi yazarken debeye gireceğini sanmıyordum.
    teşekkür ederim.
    ilk defa okuduğum bu yazıyı başlık altında aratıp ondan sonra yazdım. başlık altında yazılan tüm yazılar “doğal olarak”, yazarların basında /nette okudukları yazılardır. onun için adı üstünde “dedikodu” olan olayların net bi doğrusu yok.
    alttaki yorumları okuduğumda da kitaba dair hikayenin net olarak doğrusu şudur diye “kaynak göstererek” yazmamışlar. dolayısıyla bu yazının da onların yazdıklarından bi farkı olduğunu düşünmüyorum.