hesabın var mı? giriş yap

  • ya amk merici gelmis bunu da normallestiriyor. erkekler hep boyleymis de bilmem ne. agzina işesin o kızlar senin.

    t:iğrenç olay.

  • bi gün, kurstan bir arkadaşım, işyerim civarından geçerken aklına geliyor beni arıyor, hatırımı soruyor. gelsene diyorum, bir çayımı iç, hem görüşmüş oluruz. bir duraksıyor, nefes alıyor, yok diyor, başka zaman. ısrarımı seveyim, hazır diyorum gelmişsin buraya kadar, çık işte yukarı. tamam geleyim de, şey diyor, az önce soğan yedim ben, çekiniyorum o yüzden. saçmalama diyorum, lafı bile olmaz, biz her gün yiyoruz n'olacak allasen. ikna kabiliyetimi yitireyim. neyse, çıkıyor bu yukarı. sarılıyoruz. ben bayılmışım. allah'ım böyle bir koku olamaz. çocuk sürekli anlatıyor, ben daimi gülümsüyorum filan ama, hoşbeşten fırsat bulunca ilk şunu soracağım: soğanı tarlasıyla birlikte mi yedin arkadaşım sen? o nasıl bir soğan yemektir? renkten renge giriyorum, imkanı yok o kokuyu defedemiyorum abi. taktım bi kere. sanki karşımda bizim hüseyin değil de, bir baş soğan oturuyor. kendisi oradan buradan laflarken ben hüseyin'i ince ince kıyıyorum, pembeleşinceye kadar kısık ateşte çeviriyorum. o koku gitmiyor. bi yarım saat sonra kalktığında tekrar sarılıyorum. yaşama sevincime.

  • aralık 2007'deki bir röportajında şöyle buyurmuş:

    “ben karapınar’da 20 hanelik bir köyün çocuğuyum. köyler arası maçlarda çok top oynadım. daha o zamanlar yıldızdım. brezilyalı usulü kıvrak oyun stilim nedeniyle bana beyaz zico derlerdi.”

    http://www.aksam.com.tr/…futbolunda_jole_ekolu.html

    ***

    demek ki bülent hocam o yıllarda bir elf köyünde yaşıyormuş. köylü dostlarımızın, doğal görünümü itibariyle zaten sütaş peyniri gibi bembeyaz olan zico'nun rengini bile yeterince beyaz bulmamalarının başka açıklaması olamaz. valla tansiyonum düştü sabah sabah...

  • erkeklerin de kadınların da sırları vardır. zihinlerinde kimseye açmadıkları şeyler. yaptıkları ama anlatmadıkları, düşündükleri ama paylaşmadıkları.

    bir insanı sevmek, onun zihnine tümüyle sahip olmak demek değildir. karşınızdakini, size açtığı kadarıyla seversiniz. zaman içinde tanır, anlarsınız. bir insanı anlamak için tüm sırlarını bilmenize gerek yok. gerek duyarsa size zaman içinde anlatır, duymuyorsa bilmemeniz gerektiğini düşünüyordur.

    sırlar, insanın kendine özel alanıdır. onu, o yapan şeylerdir. onları çekip almaya çalışmak, onu başka biri yapmaya çalışmak aslında. bir insana güvenmek için onun 'her şeyini' bilmeniz gerekiyorsa, güven sorununuz var demektir, iç dünyanızı gözden geçirmeniz gerekir. karşınızdaki gerçekten güvenilmez davranıyor da olabilir, o zaman da ilişkinizi gözden geçirmeniz gerekir.

    insanı, dedektiflik yaparak ilişki yaşamak kadar tüketen bir şey yok bu hayatta. hem kendinize hem karşınızdakine eziyet etmek istiyorsanız buyrun tabii, tutmayalım sizi.

  • destekleyen monitörler ve tv'ler, hdr modunda inanılmaz bir görüntü kalite farkı oluşturuyor. bunun iki sırrı var:

    1. renk aralığı. görülebilir spektruma daha yakın olan dci-p3 renk aralığında renkler veriliyor. bunu sağlamak için de r,g,b bileşenleri başına 8-bit yerine 10-bit değerler kullanılıyor.

    2. bölgesel aydınlatma. klasik lcd ekranların arka plan aydınlatması yekpare değiştiğinden bölgesel olarak parlaklık farkı yaratamıyor ve dinamik kontrast veremiyor. oysa bölgesel parlaklık değiştirebilen teknolojiye sahip paneller bu imkanı sağlayabiliyor. hele hele oled panellerde ayrı bir arka aydınlatma olmadığından bu çocuk oyuncağı.

    4k'dan çok daha büyük bir beyin patlaması yarattığını söyleyebilirim hdr'ın.

    tek kötü yanı ekran görüntüsü ya da video kaydı hdr olarak kaydedilmeyince ciddi kalite kaybı olması (örnek). her şey çamur gibi oluyor. yani streamer'sanız bu keyiften şu anda istifade edemiyorsunuz. hdr destekleyen resim formatları var (avif, heif vs) ama şu anda destek zayıf sanırım. ayrıca hdr destekleyen her ekran aynı derecede güzel hdr tecrübesi sağlamıyor. bunun da bir kalite standartlarına oturması lazım.