ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
deniz seki'nin hapishanedeyken dizide rol alması
-
deniz seki'nin pablo escobar'dan daha fazla hapis yatmasından ilginç değildir.
şarap vs rakı
-
yemeğe göre şarap seçilir, rakıya göre yemek seçilir.
refika'nın mutfağı vs arda'nın mutfağı
-
refika’nın tarifleri yapınca güzel olmuyor. ben bunu 12. denememden sonra eşim ellerimi tutup gözlerime bakarak “refika ile olmuyor” demesinden anladım. bir süre ona konduramadım ama sonra düşününce kavradım ki cidden güzel olmuyor tarifleri. özel bir aurası var. o etki alanından sıyrıldığınızda bunu fark ediyorsunuz. ülkemiz için kıymetli bir renk ama izlemelik.
arda ise çok başarılı. ne diyorsa koyuyorum; içime sinen bir lezzete ulaşıyorum.
15 şubat 2017 kuyuya düşen köpeğin kurtarılması
-
bahçeşehir fen ve teknoloji lisesi frc robotik takımı yardımıyla mümkün olan, güne sevinçle başlama vesilesi olan olay.
imam hatipliler dua etmeye devam etsin.
edit: türkiye taşkömürü kurumu kurtarmış. imam hatipliler ise hala dua ediyorlarmış.
futbolcuların game of thrones'da karşılığı
-
manuel neuer - the wall
üst soy bilgisinde rastlanan tuhaf isimler
churchill usulü maden suyu
-
bildiğin limonlu maden suyu + tuz.
ama adı neden churchill?
rivayet olunur ki karşıyaka-bostanlı'da balıkçı barınağında ahmet'in yeri nâmlı bir mekan varmış.
mekanın sahibi rahmetli ahmet bey churchill ahmet diye bilinirmiş.
churchill ahmet'in kendi baş ağrısına iyi gelsin diye yaptığı tarif evvela müşterileri daha sonra tüm türkiye tarafından bilinir, sevilir ve churchill diye anılır olmuş.
churchill ahmet'e allah'tan rahmet diliyor, churchill'imizden bir yudum alıyor ve entry'mizi sonlandırıyoruz.
adres tariflerini hiç anlamayan insan
-
selam, hayırlı cumalar. bu adam benim. her seferinde belki bu sefer anlarım, sonuçta bilmiyoruz sormak lazım deyip kime adres sorsam, adam ne kadar güzel anlatsa bile, ben bi yerden sonra olayı kaçırıyorum abi. böyle kafamda, bakkallar kavşak oluyor, kavşaklar uzaya giden yol oluyor kayboluyor her şey sıfırlanıyor. beynim reset atıyor lan.
yalandan da anlamış gibi yapıyorum. çok sağol abi deyip uzaklaşıyorum. işin kötüsü direkt yakalanıyorum, arkamdan bağırıyor lan oradan dönmeyecen, sol dedik sol.
o kadar çabuk düşün.
i'm not there
-
ismiyle müsemma bir film i'm not there. bu yüzden, bob dylan biyografisi izleme umuduyla gidenler için büyük bir hayal kırıklığı olabilir. bildiğiniz biyografik filmlerden fersah fersah uzak bir yapım zira. ve fakat, bu minvaldeki özgün işlenişi sebebiyle de takdire şayan aynı zamanda.
bob dylan'a atfedilen sıfatların/ içinde barındırdığı karakterlerin hayat bulması ve ayrı ayrı öykülenmesiyle şekilleniyor film. şarkı seçimleri de, öykülerin içerikleri göz önüne alınarak sunuluyor izleyiciye.süresiyle az-biraz can sıksa da; dylan şarkılarıyla mest, blanchett'a bir kez daha hayran olup bitiriyorsunuz filmi.
heath ledger'ın da son filmlerindendi galiba. o açıdan da önem teşkil edebilir; kendisine bir veda niteliğine bürünebilir pekala.
7 haziran 2018 suriyelilerin oy kullanması
-
türkçe bilmiyor
türkiye'ye başkan seçecek, türkçe bilmiyor
bunlardan yüzbinlerce var
sen yıllarca oku, düşün, ülkeyi eğitimli insanlara emanet etmek için canını dişine tak,
türkçe bilmeyen yüzbinler gelsin, başkan seçsin.
ey aysun kayacı, ne güzel bir düşünce insanı imişsin.
edit. ahaha mesajlar geldi. inanmayın buna diyorlar. evet gözümüzün gördüğüne kulağımızın duyduğuna inanmayalım. zaten 'sıfırladım babacım' videosu da montaj idi. ahaha..
ekşi sözlük
-
1995 yılında hitnet yazılarımdan ilkini (bkz: #2940055) yazarken kullandığım saçma bkz'lara bakıp "içinde en saçma sapan şeylerin bile en ince ayrıntısına kadar var olduğu bir bilgi kaynağı olabilir mi?" diye düşünüp "yok be imkansız ahahha" diye gülüp geçmiştim.
1997 yılında disq'in irc'den yolladığı douglas adams'ın the hitchhiker's guide to the galaxy romanını bilgisayar ekranından okudum. "e ilk ben akıl etmemişim ki bunu" dedim.
1999 yılında ise internet'te içerik yayınlamanın zorluğu yüzünden ekşi sözlük'ü birkaç saate kodlayıp 16 şubat gecesi yayına geçirmiştim. o sırada ilk entry ne girsem diye düşünürken masamın üzerinde klavyenin yanında duran penaya gözüm takılmış ve #1'i yazmıştım.
bugün ekşi sözlük'ü her ay 19 milyon kişi ziyaret ediyor. her gün douglas adams'ın tüm romanlarının toplamı kadar içerik giriliyor. şimdi 1995 yılında düşündüğüm şeyin hayal edemeyeceğim kadar büyük boyutlarda gerçekleştiğini görüyorum. biz "2010'da sözlük" diye başlık açıp "mars'tan entry girilir hahah" gibi fantaziler kuruyorduk. 2010'u fırladık geçtik back to the future'daki geleceğe geldik bile.
20 yıl önce gülüp geçtiğim bir hayalin, hayal bile edemeyeceğim kadar büyük bir boyutta, hayal edemeyeceğim sonuçlara vesile olmuş olması beni her sene daha çok şaşırtıyor, hayran bırakıyor. her seferinde konunun benle pek de ilgili olmadığını daha iyi anlıyorum. ekşi sözlük'ün kültürü ve dinamizmi bir toplumun yıllardır açlık çektiklerinin, içine attıklarının dışavurumundan geliyor, benzersiz bir mizahla harmanlanıyor. pek çok şeyini tasvip etmediğim oluyor, kızdıklarım oluyor. ama bu dinamizmin bir benzerini başka mecralarda görmüyorum. tamamen bize ait, bizim kusurlarımızı eksiksiz taşıyan, bizi eksiksiz anlatan bir ortam.
umarım hikayemizin katipliğine uzun yıllar devam eder. 12 yıl önce dediğim gibi bir gün aniden ortadan kaybolsa bile sonrasında torunlara bahsedecek acayip bir masalımız olacağı kesin.
ajda pekkan'ın son hali
-
asıl dikkat çekmesi gereken yanı yüz estetiği değil, bu yaşta onca süre sahnede gülerek dans edip şarkı söyleyebilmesi olan kişinin imrendiren halidir.
estetiklerine laf söyleyen gençlerin birçoğu iki saat bile ayakta duramaz.