ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
gerçekleşmiş onca hainliğe rağmen gezici olabilmek
-
ortalara saçılmış onca yolsuzluğa rağmen akp'li olmaktan daha şerefli bir eylemdir.
sosyal ağların 6 ay içinde kullanılamayacak olması
-
acaba o zaman bakanlar nasıl istifa edecek diye merak ettiren yasak.
james cameron
-
her ne kadar sinemayı paranın gücüyle sınırlarını zorlayan biri olsa da vefakar bir emekçi abimizdir. aliens filmini izlerken farkettim. eski ve daha sonra yöneteceği filmlerde oynattığı/oynatacağı birçok yardımcı oyuncuyu gördüm bu filmde.
lance henriksen mesela, terminator filminde oynamıştı. hatta filmle ilgili ilk düşüncesinde t-800 rolü için düşünmüştü bu abimizi.
bill paxton terminator ve titanic filmlerinde oynamıştı. şapşal rolünü en iyi oynayan oyuncu olabilir bill paxton.
michael biehn terminator filminde ikinci adamdı. abyss filminde de oynamıştı. sonra kayboldu gitti.
vasquez rolündeki maskulen kadın rolünü oynayan ablamız titanic'te oynamıştı. bill paxton filmin en güzel esprisini yaparak "birader seni hiç erkek sandılar mı?" diye soru sormuştu bu kadına.
sigourney weaver avatar filmlerinde oynadı. istatistik için yazdım bu kadını, normalde bu listeye girmese de olurdu.
sarı bir iş makinası var filmde. filmin olay örgüsündeki yeri çok önemlidir. onu bile avatar filminde oynatıp vefasını göstermişti. görsel
diğerleri gibi gişe garantisi olan oyuncuları çoğu filminde başrollere atayarak kitlesini oluşturmamış james cameron. yardımcı rollerdeki oyunculardan kurmuş olduğu bir ekibi var belliki. bir de bilim kurgu aksiyon sinemasını ileri taşımış adam. lakin özünde senaristtir. bu şekilde ilerleyerek senaristlerin gücünü göstermiş tüm dünyaya. sinemayı değiştiren senarist olmuş. 1940'lerden önce senaristlerin adı jeneriklere bile yazılmazdı, gereksiz görünürmüş. protesto yaparak kendilerini saydırmışlar o dönem. (gerçi o jenerikte adı geçenler içinde en düşük maaşı senaryo yazarları alıyor olabilir. sorsanız en önemli ödül dallarından biri en iyi senaryo dalıdır) dikkat ederseniz hollywood'da eylem varsa hep senaristlerin başının altından kalkar. aynı zamanda eylem insanlarıdırlar. yıllar önce yaptıkları bir grevde güzelim lost dizisini tek lokmada yediklerini unutmadık.
ek:
bill paxton, lance henriksen ve jenette goldstein üçlüsü james cameron'un o dönemki eşi kathryn bigelow'un 1987 yapımı near dark filminde de eş torpiliyle oynamıştır.
ayrıca lance henriksen abimiz için liste güncellendi. kendisi james cameron'un ilk filmi piranha 2'de de rol almıştır. helal olsun abime, nasıl da unuttum ama...
ayrıca beni düzelttiği için beyin yiyen zombi 'ye teessüflerimi iletiyorum.
ek 2:
tzameti de beni düzeltti, alacağı olsun. jenette goldstein terminator 2 filminde john connor'un koruyucu annesi rolündeydi :(
* üçüncü edit'i yaptırana sinema bileti gönderirim. kalmadı kimse bulamaz.
ek 3:
vito sabah sabah günümü mahvetti, imla hatası için bile edit yaparken içi parçalanan bana yaptırdı üçüncü editi. bill paxton true lies filminde oynamış.
gitti sinema bileti. sinema şart değil, kitap da olur kır kalemi vito baba.
en mutsuz olunan yer
-
sevmeden çalıştığınız bir işyeri.
insanın içini bir anda acıtan sözler
-
18 yıldır oturduğumuz ve babamın içinde hayatını kaybettiği evden taşınırken kardeşimin söylediği:
"hoşçakal baba. biz gidiyoruz."
sicim teorisi
-
başlangıçta hadronları tanımlamak için türetilen ama daha sonra genel görelilik ile kuantum mekaniğini birleştirme yolunda daha önemli hâle gelen teori. hadronların, evrenin temel kuvvetlerinden biri olan güçlü nükleer kuvvetin etkisi altında bir arada tutulan kuarklardan oluşan parçacıklar olduğu notunu da buraya düşeyim.
okuması kolay olsun diyerek birkaç başlık altında toplayarak yazmayı uygun buldum.
1- sicim teorisine neden ihtiyaç duyuldu?
aslında bize, parçacıkların dünyasını oldukça iyi bir şekilde açıklayan standart modeli kazandıran bakış açısı, genel bir yaklaşımdan ibaretti. atom altı parçacıklar gözle görülemeyecek kadar küçük olduğundan, bilim insanları bunları noktasal birer yapı olarak kabul etmiş ve araştırmalarını bu kabul üzerinden yapmıştı. bu yaklaşım bir noktaya kadar oldukça iyi sonuçlar elde edilmesini sağlasa da her şeyi sorunsuz şekilde açıklamaya yetmedi.
bilim insanları bu yaklaşımı bir parça değiştirerek işin nereye varacağını, sorunların çözülüp çözülemeyeceğini merak ettiler ve maddenin en küçük yapı taşını noktasal parçacıklar olarak değil, ince, iplik benzeri yapılar -yani sicimler- olarak kabul ettiler. buna göre; bir noktaya kıyasla daha karmaşık bir yapı olan sicimlerin uzaydaki boyutlar içerisindeki titreşim hareketleri, daha önceden varlığını kanıtladığımız parçacıkların oluşmasını sağlıyordu.
bir kemanın yaylarına dokunmadan ondan ses çıkaramayız. sicimler de bunun gibidir. durup dururken titreşip bir parçacık oluşturmazlar. ancak yeterli enerji ile uyarıldıklarında titreşmeye başlarlar. yine bir kemana benzetecek olursak; her farklı yayda ve her farklı frekanstan kaynaklanan farklı notalar gibi, sicimlerin de farklı titreşimleri sonucunda farklı parçacıkların oluştuğu düşünülüyordu.
dediğim gibi, başlangıçta maksat hadronları tanımlayabilme çabasıydı. ancak teori bu alanda pek başarılı olmadı. onun yerine, farklı bir alandaki bazı sorunlara çözüm olabileceği görüldü.
2- sicim kuramının kuantum ve görelilik ile alakası ne?
yukarıda "farklı bir alandaki bazı sorunlar" şeklinde bahsi geçen sorunlar, bu başlıktaki sorunun cevabıydı. evrende 4 temel kuvvet (elektromanyetik kuvvet, güçlü nükleer kuvvet, zayıf nükleer kuvvet ve kütle çekim kuvveti) olduğu kabul ediliyor. bunlardan, parantez içindeki ilk 3 tanesi, kuantum mekaniğiyle uyumlu. ancak kütle çekim kuvveti, makro boyutlu yani çok büyük cisimler ve geniş mesefaler için güzel sonuçlar verse de, atom altı dünyasındaki aşırı derecede küçük cisim ve son derece yakın mesafelerde anlamsız sonuçlar veriyor.
makro dünyadaki son derece başarılı sonuçları nedeniyle genel göreliliği ve kütle çekimini yanlış kabul edemiyoruz. kuantum mekaniği de yine birçok alanda güvenilir sonuçlar verdiği için bunu da yanlış kabul edemiyoruz. ancak bunlarda bir eksiklik olduğu belli. dolayısıyla bu ikisini uzlaştıracak bir çözüm gerekli. işte sicim kuramı bu çözüm olabilir.
...mi acaba?
3- sicim teorisi çöpsüz üzüm mü? hiçbir sorunu yok mu?
özellikle başlangıç aşamasında oldukça büyük bir sorunu vardı: takyonlar. bunlar basitçe, ışık hızından daha hızlı hareket eden, sıfır ya da negatif kütleli teorik parçacıklar. bu "hayali kütle" durumu, sicim teorisinde bir istikrarsızlık, hatta daha doğrusu bir hata olduğunun göstergesiydi.
bir başka sorun daha vardı: bu kez kütlesiz bir parçacık söz konusuydu. ancak bunun da spini 2 olmak zorundaydı ki bu pek de bugüne dek gözlemlediğimiz parçacıklarla uyuşan bir durum değildi. dolayısıyla bu sorunlar, hadronları sicim teorisiyle açıklama fikrinin rafa kalkmasına neden oldu.
4- peki bu sorunlara çözümümüz var mı?
bu noktada birkaç bilim insanı, takyonları dışlayan ve normal spinli parçacıkları içeren yeni bir matematiksel keşifte bulundular: süper sicimler! teoriyi takyon illetinden kurtarmasının yanı sıra, spin-2 sahibi olan ilginç parçacığın da aranan kayıp bir parçacık olabileceğini fark ettiler: graviton. peki nedir graviton?
evrenin temel kuvvetlerini yukarıda saydım. bunların hepsi belirli parçacıklar aracılığıyla etkileşimde bulunurlar. elektromanyetik kuvvetin taşıyıcı parçacığına foton diyoruz. güçlü ve zayıf kuvvetlerin taşıyıcı parçacıkları sırasıyla gluonlar ve bozonlardır. bu parçacıkların varlığına dair çok sayıda gözlemsel kanıt varken, kütle çekim kuvvetinin taşıyıcı parçacığına ilişkin herhangi bir iz yoktu. dolayısıyla spin-2 eğer graviton ise bu durumda hem takyonsuz hem de kayıp parçayı içeren bir sicim teorisi bulunmuş oluyordu ki bu da harika bir gelişmeydi.
5- fazladan boyutlar nereden çıktı?
biliyoruz ki evrenimizde -en azından- 4 boyut mevcut. bunlardan 3 tanesi koordinat sisteminde yer belirtebilecek özellikte olan uzay boyutu iken 1 tanesi de zaman boyutu. peki ya evrende, bizim algılayamadığımız başka boyutlar varsa?
süpersicim teorisi evrenin 3+1 değil 9+1 boyuttan meydana geliyor olması durumunda doğru çalışıyordu. daha eski bir sicim kuramı versiyonunda 26 boyuttan bile söz ediliyordu ancak doğru boyut sayısı 10'du çünkü bundan daha az ya da daha çok boyutta, fiziksel anlamda "saçma" ve anlamsız sonuçlar ortaya çıkıyordu. yukarıda 3 no'lu başlıkta değinmediğim bir anomali sorunu da vardı sicim teorisinin ve süpersicim teorisi, 10 boyutta bu anomalilerin de matematiksel olarak ortadan kalktığını gösteriyordu.
6- diyelim ki 10 boyutlu bir uzaydayız. o zaman neden sadece 4 boyuttan bahsedebiliyoruz?
eğer bahsi geçen ek boyutlar gerçekten varsa fakat bunlar bizim algılayamayacağımız kadar küçük, kuantumsal ölçeklerde kıvrılıp kalmış ve bildiğimiz 4 boyut kadar uzayamamışsa, bunları görmüyor olmamız normal. etkilerini ise dolaylı olarak ölçebiliriz ama zaten sicim teorisini kesin bir yasa gibi değerlendiremiyor oluşumuzun nedeni, bunu dolaylı ya da doğrudan ölçme konusundaki yetersizliğimiz.
başlangıçta bu ek boyutların kıvrık şekilde var olması, başka bir sorunu daha tetikliyordu. temel kuvvetlerden olan zayıf nükleer kuvvetin parçacıklara karşı olan davranışlarındaki farklılıktan bahsediyorum. burada detayına girmeyeceğim ama parçacıklar "sağ elli" ve "sol elli" parçacıklar olarak ikiye ayrıldığında ve biz 6 boyutun kıvrık şekilde var olduğunu kabul ettiğimizde, bugün zayıf kuvvet etkileşimlerinde gözlemlediğimiz durumu gözlemleyemiyor olmamız gerekiyordu. daha basit bir ifadeyle; eğer 6 kıvrık boyut varsa bu durumun sonucu, gerçek gözlemlerle uyuşmuyordu.
fizikçiler bu duruma da bir çözüm bulmakta gecikmedi: calabi yau uzayları. bu matematiksel yapı, 6 boyut kıvrıldıktan ve geriye tam da evrenimizdeki gibi algılanabilir 4 boyut kaldıktan sonra, yukarıda bahsettiğim sağ ve sol elli parçacık ayrımını da yapabilen bir zayıf nükleer kuvvete izin veriyor.
7- her şeyin teorisi olayın neresinde? bu iki teori aynı şey mi?
aslında sicim kuramı her şeyin teorisi olmaya aday bir kuram olarak ortaya çıktı. 3 temel kuvvet ile kuantumu uzlaştıran kuram, büyük birleşik kuram olarak adlandırılırken, kütle çekiminin de buna dahil olması durumunda kuram bu kez her şeyin teorisi olarak isim değiştiriyor ve bize evrenin tüm sırlarının açılacağı inancını aşılıyordu.
8- sicim teorisi doğruysa parçacık temelli standart model yanlıştır diyebilir miyiz?
elbette hayır. başta da söylediğim gibi parçacıklar, sicimlerin titreşimiyle oluşur. aralarındaki fark yalnızca planck ölçeği boyutlarında fark edilebilir.
9- gözlemsel kanıta neden ulaşamıyoruz?
günümüzde parçacık hızlandırıcı tesislerde çok sayıda yeni parçacık keşfettik. fakat sicim teorisinin öngördüğü parçacıkların kütlesi, keşfettiklerimizle kıyaslandığında devasa boyutlarda. dolayısıyla sahip olduğumuz hiçbir hızlandırıcı, bu kadar büyük kütleli parçacık oluşturabilecek enerji üretme yeteneğine sahip değil. evrenin kendisi, özellikle büyük patlama döneminde bu derece büyük bir enerji üretebilir ama dünya üzerindeki bir laboratuvarda bunu yapmak pek de mümkün değil. en azından şu an için...
bir başka sorun daha var. az önce bahsettiğim calabi yau uzayları adı verilen sıkıştırılmış uzaylardan yalnızca bir tanesinin, gözlemlerimizle uyuşan evrene karşılık geleceği umuluyordu. ancak görüldü ki evrenimizi açıklayabilecek calabi yau modellerinin sayısı devasa bir büyüklükte. bu modellerden hangisinin doğru model olduğunu seçmek pek mümkün görünmüyor. eğer ilerleyen yıllarda herhangi bir eleme nedeni bulunamaz ve bunlardan çok büyük bir kısmı elenemezse, bu bilinmezlik durumu varlığını sürdürecek demektir.
üçüncü bir sorunumuz daha var: çok daha hafif kütleli parçacıkların var olması gerekliliği. sicim kuramı modellerinin çoğunda, bugün gözlemlediğimiz ve üretilmesi için düşük enerjiler kullandığımız parçacıkların çok daha fazlası yer alıyor. fakat gözlemsel olarak bunların varlığına rastlamadık. dolayısıyla öngörülen ama gözlenemeyen bu parçacık setlerinden hangisinin doğru olması gerektiğini bilme şansımız da şu an için yok.
illa ki değinmeyi unuttuğum yerler olmuştur ama bu kadar kapsamlı bir teoriyi 1 entry ile baştan aşağı açıklamak da zaten olacak iş değil.
bekar odaları
-
1774 sayılı kimlik bildirme kanunu sayesinde varlığından haberdar olduğum hayret verici odalardır.
bir odanın medeni durumla ilişkilendirilmiş olması çok acı ve tam da bu ülkeye yakışır bir durum. burda bir sosyal alt metin var sanırım "bekarsın, tehlikelisin, yalnızlığını al ve kendin gibi olanlarla bir arada yaşa, otellere bulaşma"
bu arada aklıma zeberceti getirdi.
hakkında biraz araştırma yapınca daha çok bekar erkeklerce yararlanılmış olduğu görülecektir. hala varlıklarını sürdüren bu odalar, söz konusu kanun hükmü gereğince aynı oteller gibi misafirlerinin ve çalışanlarının kimlik bilgilerini kayıt altında tutmak ve genel kolluğa anlık bildirimler yapmak zorundadır.
levent kırca-oya başar tartışması
-
mecaz falan kullanıldığı yok arkadaşlar, bu insanlar gerçekten tiyatro yüzünden birbirine girdi ve boşandı.
olayı bilmeyenler ve anımsamayanlar için özetleyeyim:
levent kırca-oya başar tiyatrosu, oya başar yönetmenliğinde al birini vur ötekine oyununu sahneye koyuyordu. başrolünde levent kırca'nın oynadığı bu oyun, oya başar'ın ilk yönetmenlik denemesiydi (son oldu galiba).
oyunda, adalet sisteminin çürümüşlüğü ve mahkemelerde görülen trajikomik davalar işleniyordu. meddahlık geleneğine ve kabareye selam çakmayı seven levent kırca, oyun sahnelenirken metne güncel eklemeler yapıyor, doğaçlama takılıyordu. yönetmen oya başar ise, bu eklemelerin trajikomik oyunun gülmece yönünün ağır basmasına neden olduğunu, dramatik ve eleştirel yönünü gölgelediğini düşünüyordu.
bu iş ikisi arasında inada bindi. levent kırca "kabare böyle oynanır" diyerek doğaçlama güncel esprilere devam etti. oya başar ise oyunun ruhunun bozulmasını ve yönetmenliğine karışılmasını istemediğinden, madem öyle işte böyle diyerek, kapalı gişe oynayan oyunu kaldırdı, artık oynatmıyorum dedi.
bunun üzerine araları açıldı. birlikte çektikleri televizyon programı olacak o kadar'ın çekimlerine oya başar gelmedi. levent kırca da "öyle mi? o zaman ben de eve gelmiyorum" dedi ve tiyatroda yatıp kalkmaya başladı. oya başar boşanma davası açtı. daha sonra arayı bulmak için hatırlı insanlar girdi devreye, araları tam düzelecekken yine oyun yüzünden bozuldu. levent kırca, bu konuda tiyatronun ve olacak o kadar'ın daimi kadrosundan fatma murat ve ebru kural'ı rollerini beğenmedikleri için laf taşımakla ve oya başar'ı kendisine karşı kışkırtmakla suçladı ve onları kadrodan attı. oya başar da arkadaşlarına yapılan bu muameleyi kabullenemedi ve yolları tümden ayırdılar.
daha öncesinde levent kırca'nın girdiği tırışkadan açlık grevi falan var da onlara giremeyeceğim.
özetin özeti: oya başar tiyatroda ilk yönetmenlik denemesinde, sahnede levent kırca'ya bir türlü söz geçiremedi. yönetmenliği ve otoritesi sayılmayınca, oyunu sahneden kaldırdı. dışarıdan anlaşıldığı kadarıyla naz yapıyordu. ama levent kırca bunu anlayamamış olsa gerek ki, evi terk etti. naza karşı naza çekti kendini. ikisi de gurur yaptılar ve bir oyun yüzünden pisi pisine boşandılar. şaka gibi ama gerçek. inatçı keçiler!
the godfather
-
ilginctir ki, the godfather uclemesinde, portakal cok onemli bir yer tutar. tahminimce sicilyanin portakali meshur oldugu icin olsa gerek, bu film serisi bir portakalin bakis acisiyla da izlenebilir. bakiniz the godfather serisindeki portakal olgusu:
-ilerde michael corleone'e ihanet edecek olan sal karakterini ilk defa gordugumuzde bir portakal soymaktadir, sal ilerde olecektir.
-woltz karakteri bir sahnede bir sepet portakalla birlikte gorulur, daha sonra adamin atinin kafasi kesilir.
-don corleone* vurulmadan hemen once manavdan iki tane portakal alir.
-bes ailenin katildigi toplantida tattaglia ve barzininin onune birer kase portakal konur, bu kisiler olur.
-ve en onemlisi, vito corleone olmeden once bahcede torunuyla oynamaktadir, soyle ki, portakal kabugundan takma dis yapmistir kendine, sonra o da olur.
bu olay serinin diger iki filminde de var ve de tesaduf olamayacak kadar fazlalar, hatta ikinci filmden simdi hatirladigim bir sahne, vitoyu isinden eden mahallenin kabadayisi fanucci olmeden once portakal kasasindan bir portakal aliyordu. bu konu kesinlikle arastirilmalidir.
türkiye'nin büyük sanatçısı linç ediliyor
-
ali ismail korkmaz'ın linç edildiği videoyu izlemediği için "linç" tanımını osuruktan yapan, eğitimli bir zevke sahip olmadığı için de yavuz bingöl'ü "sanatçı" zanneden, bu ve bunun gibi tüm basiretsizliklerini gördükçe kendisini "usta" veya "dünya lideri" olarak nitelemesine şaşıramadığımız bir amcanın sözleri.
araba sürerken olmasından en çok korkulan şey
-
korku değil de merak ettiğim bir şey var ; yolda duran güvercinin araba neredeyse üstünden geçecek kadar yaklaşmasına rağmen uçmaması . sonra bende oluşan acaba üstünden mi geçtim ,uçabildi mi telaşı ? kuşlar sanırım adrenalin bağımlısı.
27 ocak 2022 wolf pub sahibinin açıklaması
-
2022 yılında "kameralar çalışmıyordu" diyen mekanın saklayacak bir yalanı vardır.
mahkeme demek "nasılsa birkaç yıllık mevzu, unutulur gider" demektir.
inandırıcı olmayan açıklama.