hesabın var mı? giriş yap

  • aradaki demir tel ve kangurunun efendiliği olmasa kanguru bunu kulağından tutup sikip atacak ama ortamlarda kanguru tokatladım dersin kim bilecek.

    edit: hayvanat bahçesinin kurallarını hiçe sayan, kendi eğlencesi için hayvanı bunaltan tepki gösteren vurmaya çalışan videodaki şahıs hakkımda hakaret davası açacakmış. mahkemede görüşürüz o zaman delikanlı :)

    edit 2: suç duyurusu "sedat purut" adlı çaylaktan geldi. trollüğü ile meşhur. büyük ihtimal tırt ama yarın bahsettiği hukuk bürosu ile iletişime geçip işin doğrusunu öğreneceğim. eğer ortada bir şey yoksa bu sefer ben yaktım seni sedat purut uğraşır durursun büroyla :)

  • aynı fotoğraf için erkek ve kadının cinsiyetlerini/yaşlarını değiştirip bakın.

    kız çocuk ve erkek yetişkin bir adam için böyle bir fotoğraf sizi rahatsız eder miydi?

    şimdi yorum yapmanıza izin veriyorum, göreyim sizi...

  • bir fikrin tutarlı ve toplu bir biçimde ifadesi için onu illâ kurallı, bütünlük arz eden ve kuvvetli argümanlarla desteklenmiş bir metin içine yerleştirme zarureti. bana böyle oluyor, kafamdaki bir fikri toparlayabilmem için onu bir yere yazmam gerekiyor. bu sebeple ne zaman bir şey hakkında düşünmeye başlasam, ekşi'ye filan bunu yazarım. benim bazı hususlardaki yazılarım, biraz da sesli birer düşünüş faaliyetidir. bu da artık yaza yaza konuşma yetisindeki düşüş şeklinde tezahür edebiliyor, sanki birine bir şey söyleyeceğim yerde yazsam, mail attachment'ı olarak pdf dosyası göndersem daha ikna edici olabilecekmişim gibi geliyor.

    ayrıca her şeyin ifrâdı tehlikeli olduğu gibi, zekânın da fazlası zarardır. insanı kibirli kılar. doğru düzgün kimseyi beğenmezsin. çabalasan yapabileceğin bir işi nasıl olsa yaparım diye çabalamadan yapmaya kalkarsın ve muhtemelen doğru düzgün beceremezsin.

    hülâsa: bir insanda iki şeyin fazlası aşırı zararlıdır: bir, sevgi; iki zekâ. ikisi de insanı kör eder. birincisi muhatabına, yani sevilene karşı; ikincisi ise kendisine, bilhassa da zaaflarına karşı. sevgi zamanla artıp azalır, fakat zekâ sabittir.

  • af niye var bir allahın kulu açıklayabilir mi?

    af çıkarmanın yasadışı olması lazım, önermenin bile yasadışı olması lazım. af önereni "sen de onlardansın" deyip içeri atmalıyız.

  • 43 yıl önce bugün dünyaya gelmiş ikiz kardeşler.

    1 nisan 1978'de arthur ve molly weasley çiftinin dördüncü ve beşinci çocukları olarak dünyaya gelen tek yumurta ikizlerinin adları muhtemelen dayılarına ithafen verilmiştir. molly'nin kardeşleri fabian ve gideon prewett'ın baş harflerine uyumlu olarak adlandırılmışlardır (prewett kardeşler birinci büyücü savaşı'nda yoldaşlık'a katılıp savaşmışlar ve antonin dolohov'un dahil olduğu beş kişilik ölüm yiyen tarafından sıkıştırılıp öldürülmüşlerdi). büyük olan kardeş fred'dir.

    tüm harry potter çevresi tarafından haylazlıkları ve şakalarıyla bilinen ikizler cesur ve doğruluklarının yanı sıra oldukça zeki ve yeteneklidir. weasley büyücü şakaları'nı kendi icatlarıyla kurmuşlardır ve muhtemelen çapulcu haritası fred ve george yerine bir başkasının eline geçseydi sırrı çözülmeden kalacak, kullanmaya çalışana kötü espriler yapan bir kağıt parçası olarak çöpe atılacaktı.

    aynı şekilde gryffindor quidditch takımının görüp göreceği en yetenekli vurucular olduklarını unutmamak gerek.

    cesaretleri ise bambaşka bir konu. tüm öğrencilerin tırstığı umbridge'le alay etmeleri şöyle dursun, voldemort'un suratına kartopu atmışlıkları var. felsefe taşı'nda fred ve george'un profesör quirrell'ın sarığında kartopu hoplattıkları için cezalandırıldıkları bir kısım var. quirrell'ın sarığının içinde ne vardı, daha doğrusu kim vardı? voldemort.

    herkesin bildiği gibi bu ikilinin sonu iyi bitmedi. yedinci kitapta fred öldü ve george hiçbir zaman bunu tam anlamıyla atlatamadı. ron'la şaka dükkanını işletmeye devam etti, oğluna da kardeşinin ismini verdi.

    şunu da belirtmek gerekir. fred ve george ikizleri filmlerde birkaç komik espri ve sırıtışla geçirildiler. oysa kitaplarda çok daha eğlenceli ve sivri zekalılar. sadece filmleri izleyenler weasley ikizleriyle ilgili esas eğlenceyi kaçırmış olabilirler.

    film ve kitaplardan ikizlere ait bölümler:

    “hadi, çabuk olun!” dedi kadın, üç çocuk trene bindi. anneleri yanaklarına güle güle öpücüğü kondursun diye pencereden eğildiler, küçük kız ağlamaya bağladı.
    “ağlama, ginny, sana bir sürü baykuş yollarız.”
    “sana hogwarts'tan bir de tuvalet kapağı göndeririz.”
    “george!”
    “şaka ediyordum, anne.”
    (felsefe taşı - kitap)

    “p var! herhalde parlak öğrenci anlamındadır! hadi, percy, giy şunu. bak, biz hepimiz giydik. harry'de bile var.”
    ikizler kazağı kafasından geçirmeye çalışırken, “ben – istemiyorum -” diye homurdandı percy; bu arada gözlüğü de düşmüştü.
    george, “bugün sınıf başkanlarıyla birlikte olmayacaksın,” dedi. “noel'de aile bir araya gelir.”
    kazaktan kollarını bile geçirmesine fırsat vermeden percy'yi karga tulumba odadan çıkardılar.
    (felsefe taşı - kitap)

    fred, "hey yoldan çekil, percy," dedi. "harry'nin acelesi var." george kahkahasını zor tutarak, "evet," dedi "zehirli dişi olan hizmetkarıyla bir fincan çay içmek için sırlar odası'na uğrayıverecek."
    (sırlar odası - kitap)

    "harry!" dedi fred, percy'yi dirseğiyle önünden çekip abartılı bir şekilde eğilerek. "seni görmek muhteşem azizim-"
    "harika," dedi george, fred'i itip harry'nin elini kaparak.
    "kesinlikle fiyakalı."
    percy'nin alnı kırıştı.
    "haydi yeter," dedi mrs weasley.
    "anne!" dedi fred, sanki onu yeni görmüş gibi. annesinin de elini yakaladı.
    "seni görmek ne fevkalade-"
    (azkaban tutsağı - kitap)

    "harry - bu bir cep sinsioskopu. etrafta güvenilmez biri varsa, parlaması ve olduğu yerde dönmesi gerekiyor. bill bunun büyücü turistler için satılan saçma sapan bir şey olduğunu söylüyor, güvenilir değilmiş. dün akşam yemeğinde yanıp durdu da ondan. ama bill o sırada fred'le george'un çorbasına böcek koyduklarının farkında değildi."
    (azkaban tutsağı - kitap)

    "ailedeki ikinci öğrenciler başkanı!" dedi, göğsü kabararak.
    "ve sonuncu," dedi fred usulca.
    "ona ne şüphe," dedi mrs weasley, birden kaşlarını çatarak. "ikinizi sınıf başkanı yapmadıklarının farkındayım."
    "niye sınıf başkanı olmak isteyelim ki?" dedi george. bu fikir ona tiksinti vermiş gibiydi. "hayatın ne zevki kalır o zaman?"
    ginny kikirdedi.
    "kız kardeşinize daha iyi örnek olmalısınız!" diye çıkıştı mrs weasley.
    "ginny'nin örnek alacak başka ağabeyleri var anne," dedi percy mağrur bir edayla. "ben gidip yemek için üstümü değiştireyim..."
    percy gidince george derin bir oh çekti.
    "onu piramide kapatmaya çalıştık," dedi harry'ye. "ama annem bizi gördü."
    (azkaban tutsağı - kitap)

    "erken bir noel hediyesi; sana, harry" dedi.
    "bu ne ki böyle?"
    "bu, harry, bizim başarımızın sırrı" dedi george, parşömeni sevgiyle okşayarak.
    "onu sana vermek içimizi yakıyor" dedi fred. "ama dün gece, senin ihtiyacının bizimkinden daha fazla olduğuna karar verdik."
    "neyse, zaten ezbere biliyoruz" dedi george. "onu sana miras bırakıyoruz. artık pek ihtiyacımız yok."
    "peki benim eski bir parşömen parçasına niye ihtiyacım olsun?" dedi harry.
    "eski bir parşömen parçası ha!" dedi fred. sanki harry ona hakaret etmiş gibi, dişlerini sıkarak gözlerini kapatmıştı. "açıkla, george."
    "şey... daha biz birinci sınıftayken, harry, yani genç, tasasız ve masumken..."
    harry gülmemek için kendini zor tuttu. fred ve george'un hayatlarının herhangi bir döneminde masum olduklarından şüpheliydi.
    "şey, en azından şimdikinden daha masumken, filch'le başımız derde girdi."
    "koridorda bir tezekbombası patlattık ve nedense bu onu sinirlendirdi."
    (azkaban tutsağı - kitap)

    "aylak, kılkuyruk, patiayak ve çatalak,"dedi george, iç geçirerek. haritanın tepesindeki yazıyı okşadı. "onlara çok şey borçluyuz."
    "yeni kuşak kural yıkıcılara yardım etmek için yorulmaksızın çalışmış, soylu insanlar," dedi fred vakur bir edayla.
    (azkaban tutsağı - kitap)

    "muhteşem üç kovalayıcı'mız var."
    eliyle alicia spinnet, angelina johnson ve katie bell'i gösterdi.
    "yenilmez iki vurucu'muz var."
    fred ve george weasley bir ağızdan, "kes şunu, oliver, bizi mahcup ediyorsun," dediler, kızarmış numarası yaparak.
    (azkaban tutsağı - kitap)

    “uzun süredir odalarından patlama sesleri geliyordu, ama bir şeyler icat ettiklerini hiç düşünmemiştik,” dedi ginny. “sadece gürültü çıkarmayı seviyorlar sanmıştık.”
    (ateş kadehi - kitap)

    fred'in cebinden bir poşet dolusu şeker dökülmüştü ve içindekiler her yana saçılmaktaydı – parlak renkli ambalajların içinde büyük, tombul şekerlemeler… harry hızla döndü. dudley artık annesiyle babasının arkasında değildi. kahve sehpasının yanına çömelmiş, ağzından sarkan yarım metreye yakın, mor, yapış yapış bir şeyden dolayı boğuluyormuş gibi öğürüp tükürük saçıyordu. harry kısa süreli bir şaşkınlığın ardından o yarım metrelik şeyin dudley'nin dili olduğunu anladı. dudley'nin önünde, yerde parlak bir şekerleme ambalajı duruyordu.
    (ateş kadehi - kitap)

    fred balını kaldırıp yüzünde acılı bir ifadeyle ona bakarak, "ama anne," dedi, "yarın hogwarts ekspresi kaza yapsa da george'la ben ölsek, senden işittiğimiz son şey temelsiz bir suçlama olacak. o zaman kendini nasıl hissedersin bakalım?"
    herkes güldü, mrs weasley bile.
    (ateş kadehi - kitap)

    george umutsuzca, "tamam, bir baş belası," diyordu fred'e. "ama bizimle şahsen konuşmazsa, biz de ona mektubu yollarız. ya da eline sıkıştırırız. sonsuza kadar bizden kaçacak hali yok ya."
    yanlarına oturan ron, "sizden kaçan kim?" dedi.
    konuşmalarının kesilmesine kızan fred, "keşke sen olsaydın," diye cevap verdi.
    ron, "baş belası olan da ne?" diye sordu george'a.
    "insanın senin gibi burnunu her şeye sokan bir kardeşi olması," dedi george.
    (ateş kadehi - kitap)

    harry yüzünü ateş bastığını hissetti ve böreğinin üstüne eğilip öksürük krizine tutulmuş gibi yaptı. başını yeniden kaldırdığında, hermione'nin s.b.d. notları konusuna hâlâ doyamamış olduğunu gördü üzüntüyle. "yani en yüksek not 'o', 'olağanüstü'," diyordu, "sonra 'u'
    "hayır, 'b'," diye düzeltti george. " 'beklenenin üstünde'. ben hep fred'le benim her şeyden 'b' almamız gerektiğini düşünmüşümdür, çünkü sırf sınavlara gelmekle bile beklenenin üstüne çıktık."
    (zümrüdüanka yoldaşlığı - kitap)

    'bizim için onun canına oku, peeves.' ve harry'nin daha önce hiçbir öğrenciden emir aldıgını görmediği peeves, canlı şapkasını başından çıkardı; fred ile george asağıdaki öğrencilerin coşkulu alkışı eşliğinde dönüp açık ön kapıdan görkemli günbatımına doğru hızla giderken, onlara selam durdu.”
    (zümrüdüanka yoldaşlığı - kitap)

    "inanmıyorum! inanmıyorum! ah, ron, ne harika! bir sınıf başkanı! ailede herkes sınıf başkanı oldu!"
    "fred'le ben neyiz, komşu çocuğu mu?" dedi george, dargın dargın; annesi ise onu kenara itip en küçük oğluna sarılmıştı bile.
    (zümrüdüanka yoldaşlığı - kitap)

    harry, ron'un sınıf başkanı rozetini bir oraya bir buraya koyduğunu fark etti; önce komodinin üstüne, sonra kot pantolonunun cebine koydu; sonra aldı ve siyahın üzerinde kırmızının nasıl duracağını görmek istermiş gibi, katlanmış cüppesinin üstüne yerleştirdi. ancak fred ve george gelip de rozeti kalıcı yapıştırma büyüsü'yle alnına yapıştırmayı teklif edince, şefkatle vişne çürüğü çoraplarına sardı ve sandığına koyup kilitledi.
    (zümrüdüanka yoldaşlığı - kitap)

    fred bile, ron'un belki de onu ve george'u gururlandırmasının hâlâ mümkün olduğunu ve aralarında kan bağı olduğunu itiraf etmeyi ciddi ciddi düşünmeye başladıklarını söylemişti - harry'ye söylediklerine göre, bu kan bağını dört yıldır inkâr ediyorlardı.
    (zümrüdüanka yoldaşlığı - kitap)

    ron terreddütle, "ya şimdi?" diye sordu.
    "eh, şimdi –" dedi george.
    "– dumbledore da gitmiş olduğuna göre–" dedi fred.
    "– bizce birazcık kargaşa –" dedi george.
    "– tam da sevgili yeni müdiremiz'in hak ettiği şeydir," dedi fred."
    (zümrüdüanka yoldaşlığı - kitap)

    "fred ve george'la büyümenin iyi yanlarından biri," dedi ginny düşünceli bir şekilde "eğer cesaretin olduğuna inanırsan, her şeyi yapabileceğini düşünmeni sağlıyorlar."
    (zümrüdüanka yoldaşlığı - kitap)

    "görüşmeyiz," dedi fred profesör umbridge'e, bacağını süpürgesinin üzerinden atarak.
    "evet, zahmet edip de arayı açmamaya kalkma," dedi george, kendi süpürgesine bindi.
    (zümrüdüanka yoldaşlığı - kitap)

    ron: bu ne kadar?
    fred ve george: beş galleon.
    ron: bana ne kadar olur?
    fred ve george: beş galleon.
    ron: ama ben sizin kardeşinizim.
    fred ve george: on galleon.
    (melez prens - film)

    niye kim-olduğunu-bilirsin-sen konusunda endişeleniyorsunuz?
    asıl endişelenmeniz gereken şey:
    ıkınmak-neymiş-görürsün-sen
    ülkeyi pençesine alan peklik salgını!
    (melez prens - kitap)

    fred ve george birbirlerine dönüp aynı anda konuştular, "vay - birebir aynıyız!" "yine de, bilemiyorum. sanırım ben hâlâ senden daha yakışıklı görünüyorum." dedi, çaydanlıktaki kendi görüntüsünü inceleyen fred.
    (ölüm yadigarları - kitap)

    "kendini nasıl hissediyorsun, georgie?" diye fisıldadı mrs weasley.
    george'un parmakları başının yanını yokladı. "müdavim gibi," diye mirıldandı.
    "nesi var onun?" dedi fred, çatlak bir sesle. dehşete düşmüş görünüyordu. "zihni mi etkilendi?"
    "müdavim gibi," diye tekrarladı george, gözlerini açıp kardeşine bakarak. "anlıyorsun ya. gedikliyim. gedik, fred, çaktın mı?"
    mrs weasley her zamankinden daha da şiddetli hıçkırdı. fred'in solgun yüzüne renk oldu.
    "içler acısı," dedi george'a. "içler acısı! kulakla ilgili o koca engin mizah dünyası önünde dururken, sen bula bula gedik'i mi buldun."
    "her neyse" dedi george, göz yaşlarına boğulmuş annesine sırıtarak. "hiç değilse artık bizi birbirimizden ayırabileceksin, anne."
    (ölüm yadigarları - kitap)

    "ee, plan nedir, harry?" dedi george.
    "plan yok." dedi harry, bütün bu insanların aniden belirmesinden dolayı biraz sersemlemiş bir halde; yara izi böyle yanarken her şeyi kavramakta zorlanıyordu.
    "demek ayaküstü bir şeyler uyduracağız, ha? en sevdiğim türden." dedi fred.
    (ölüm yadigarları - kitap)

    filmlerdeki eğlenceli sahneler:
    tık
    tık
    tık
    tık

  • bu topraklarda bjk-gs-fb vs. gollerini izleyerek avunan yaşlı insanlar var. dokunmatik ekran, 4.5g, wifi bilmeyen insanlar bunlar. aç köpek tff-digitürk-ligtv işbirliği, önce pasolig çıkarttı şimdi de maç özetlerini tekeline aldı. maçlar oynanıyor, bitiyor, babalarımız dedelerimiz seyredemiyor. 75 yaşında adamlar stada mı gitsin, kahvelerde mi sürünsün maç seyretmek için, yoksa o yaşta akıllı telefon alıp, ligtv mi indirsin cihazına. kaldı ki wifi olmadan ligtv uygulamasında maç yayını izlenemiyor, o zaman bir de eve adsl alsın! reklamları da cabası! herkesi bıktırdılar, soğuttular. digitürk'ü de iptal ediyorum yakında. 75 yaşındaki babamın avuntusunu elinden aldılar ya, allah bunların tez zamanda belasını verir, hepsi iflas eder de, sürüm sürüm sürünürler inşallah.

  • twiter'dan bir yorum:

    erbakan'ın kızı da şeriat istiyodu. miras ortaya gelince, şeriata göre yarım pay almamak, medeni kanuna göre eşit pay almak, için kardeşini mahkemeye verdi.

  • başlık: marmarayın neden ilk 15 gün ücretsiz olduğunu

    1. açıklıyorum: ilk 15 gün fakirler binecek, eğer sağlam değilse fakirler ölecek.
    eğer sağlamsa parasıyla bineriz biz. ahahaha

  • ''sponsorlarımızla görüştük ve yazılı onaylarını aldık. biz neredeysek onlar da orada olacaklar."

    başkanım kendinden yazılı onay almış ahaha

  • ust edit 2: para bank of america'daki hesaba iade edildi. subedeki görevlilere ve elbette asıl burada destek veren tüm arkadaslara cok tesekkur ederim.

    edit: biraz önce şubeden aradılar. oldukça kibardılar, kendilerine teşekkür ediyorum. sorunun yarın, ya da saat farkı dolayısıyla en geç pazartesi çözüleceğini ve paranın hesaba geçeceğini söylediler. şube müdürü hanımefendiye ve yardımcısı beyefendiye nezaketleri ve ilgilerinden dolayı tekrar teşekkür ediyorum. umarım dedikleri gibi yarın ya da en geç p.tesi sorun çözülür. ona göre yine editlerim burayı.
    ama asıl teşekkürü burada destekleyen ve attıkları mesajlarla bana yol göstermeye çalışan tüm suser arkadaşlara ediyorum. özelden yazıp önerdikleri çözümler çok yerindeydi. umarım bir daha böyle bir sorun yaşanmaz ama yaşanırsa o öneriler çok yardımcı olacak, orası kesin.

    bu sene bankalarla sınanıyorum.
    teb'in bank of america ile anlaşması var. günlük 1000 dolar limitle teb atmlerinden bank of america banka kartıyla para çekebiliyorsun.
    14.12.2023'te teb çiftehavuzlar şubesi'ndeki atm'den 1000 dolar çekme işlemi yaparken makine bir anda arızaya geçti ve parayı vermedi. ama para bank of america'daki hesaptan da düştü.
    şubeye söyledik, "müşteri hizmetlerini arayın, talimat versinler atm'yi açalım" dediler. müşteri hizmetlerini aradık, "bizle ilgisi yok şubeyle halledin" dediler. tekrar şubeye gittik, bu defa dilekçeyle başvuru aldılar.
    dün de telefonla arayıp durumu sorduğumuzda, "evet atm'de yapılan kontrolde 1000 dolar fazla çıktı. ama parayı size ödeyemeyiz. hesabınıza geri de yatıramayız. siz bank of america ile probleminizi halledin" dediler, iyi mi?
    paraya senin makinen el koymuş, "fazla çıktı evet" deyip bunu kabul ediyorsun ama parayı bana vermiyorsun, hesaba iade de yapmıyorsun, "git amerika ile sorununu çöz" diyorsun. benim problemim bank of america ile değil ki, senle!
    benzer problem yaşayıp, sorununu mahkemelik olmadan çözen prosedürden haberdar bir arkadaş varsa ve yardımcı olabilirse çok makbule geçer.