hesabın var mı? giriş yap

  • haber alma ve bilgiye ulaşma hakkım, bana sormadan ve iznim olmadan nasıl kısıtlanabiliyor ?

    önümüzdeki seçimlerde bir güvenlik tehdidi olsa, nasıl iletişim sağlanacak ?

    mesela 15 temmuzda da aynı engelleme yapılsaydı, halk nasıl direniş gösterecekti ?

    kapalı bir kutuda, merkezi bir odadan yönetiliyormuşum gibi hissettiriyor. kumanda odasındakiler, keyfine göre hareket ediyor.

    günümüzde telefonlar iletişim ve haberleşme aracı olarak kullanılıyor fakat cebinizdeki telefonlar, 1 dakika içerisinde tüm işlevini yitirebiliyor.

    bakın bu bir sorundur. hem de ciddi bir sorun. derhal bu uygulamaya son verilmeli, bu konuda farkındalık yaratılmalı.

  • bir çok amerikan filminde defalarca tekrarlanarak insanlara "neden ben böyle yaşamıyorum" dedirten sahneler bütünüdür.

    koşarak basamaklardan inerken kravatımı bağlamaya çalışır, kocaman mutfakta hazırlanmış masadan yalnızca portakal suyundan bir yudum alıp "geç kaldım toplantım var " derken hanımdan küçük bir öpücük ile devasa bir arabaya atlar ve bahçedeki kapalı otoparktan sessiz, sedasız ama yemyeşil bir caddeye çıkıveririm... (kahretsin köpekle şakalaşmayı unuttum)

  • bu yazı genel olarak başarıda çalışmak mı daha önemli zeka mı konusunu ele almaktadır.satranç üzerinden temellendirilmiştir.

    zekâ, en genel tanımıyla çözüm bulma gücü ve öğrenebilme; yetenek ise uygulayabilme becerisidir. birçok bilim insanı başarı için bu iki özelliğin olmazsa olmaz olduğunu savunur.

    macaristanlı eğitim psikoloğu lazio polgar ise bu bilim insanlarından birisi değildi. çoğunluğun aksine başarıda yeteneğin önemli olmadığı tezini öne sürdü ve bu tezi kanıtlamak için bir deney başlatmaya karar verdi. fakat deneyin başlaması için evlenmesi gerekiyordu. o da bu doğrultuda gazeteye ‘’teorimi kanıtlamak üzere hayat arkadaşı arıyorum’’ ilanını koydu. ilanı ilgi çekici bulan ukraynalı öğretmen klara, deney uğruna evlenecek delirmiş çift sözlerine aldırış etmeden evlenme teklifini kabul etti. bu sayede deney başlamış oldu.

    lazio, seçtiği alan satrancın nasıl eğlenceli hale getirebileceğini araştırırken 1969 yılında ilk kızları suzan dünyaya geldi. suzan 4 yaşına bastığında satrançla tanışarak günde 6 saat babası tarafından özel eğitime tabi tutuldu. 1974 ve 1976’da doğan sofia ile judit kız kardeşleri ile de satranç sınıfına iki öğrenci daha eklendi.

    polgar kardeşler: (bkz: https://eksiup.com/p/u5412117wo7d)

    sonuç; ilk kızları susan, fide’nin en yüksek ünvanı olan ‘’grandmaster’’ ünvanını alan ilk kadın, ortanca kardeşi sofia, o tarihteki dünyanın en iyi beş performanstan birini sergileyerek birçok önemli derece kazanan kişi, en küçük kız kardeşleri judit ise hem genel kategoride hem de kadınlar kategorisinde en genç ”grandmaster” ünvanını kazanıp, dünya sıralamasında ilk 8’e girebilen tek kadın sporcu olarak satranç tarihine isimlerini altın harflerle yazdırdılar..

    lazio, kızlarını dünya şampiyonu yaparak deneyini başarıyla tamamlamış oldu. peki, gerçekten de tezinde haklı mıydı?

    florida üniversitesi profesörü anders ericsson’ın ortaya koyduğu, malcolm gladwell’in outliers kitabıyla popüler hale gelen 10.000 saat kuralı lazio’nun ‘’dahi doğulmaz dahi olunur!’’ tezini desteklemekte.

    10.000 saat kuralı basitçe başarılı olmak için yetenek ve zekâdan ziyade çok çalışmanın önemli olduğunu belirtiyor. günde 3.5 saat çalışan kişi 10 yılın sonunda yaklaşık 10.000 saat harcamış oluyor ve o alanda üst düzey başarıya erişiyor. kitapta bahsedilen örneklerden bir tanesi efsanevi dünya satranç şampiyonu bobby fischer. fischer, 6 yaşında satrancı öğrendikten bir süre sonra ‘’yapmak istediğim tek şey satranç oynamak’’ diyerek yemek yerken bile vaktini satranç çalışmaya ayırmış, 15 yaşında satranç tarihinin en genç büyük ustası olmayı başarmıştı.(bu rekorun daha sonra kimin tarafından kırıldığını artık biliyorsunuz).

    bobby fischer: (bkz: https://eksiup.com/p/mg412119zctk)

    10.000 saat kuralını desteklemek için ‘’öğrenme sanatı’’ kitabının yazarı, ‘’searching for bobby fischer’’ ( masum hamleler ) filmiyle tanıdığımız joshua waitzkin örneğini de verebiliriz. fischer gibi çok küçük yaşlarda satrancı öğrenip çalışmalarına başlayan joshua, uluslararası usta olduktan sonra (2480 elo) satrancı bırakıp uzak doğu sporlarından birisi olan ju jitsu’ya yöneliyor ve orada da yoğun çalışmalarının sonucunda şampiyon olmayı başarıyor! ya da bugün dünyanın en iyi çocuk piyanistlerinden birisi olarak kabul edilen, aynı zamanda amatör bir satranç sporcusu olan izmirli kaan turan’a bakabiliriz. kendisi bir röportajında anne karnında dinlediği çaykovski’nin fındıkkıran balesini hayatı boyunca unutamadığını söylüyor. daha doğmadan piyano sesi ile tanışan kaan, aldığı birçok eğitimin yanında, çalışma önceliğini her daim piyanoya ayırıyor. 13 yaşına geldiğinde ise girdiği okul sınavlarında türkiye şampiyonu olmasının yanı sıra piyanoda dünya şampiyonu oluyor. (sofia polgar da satrançtaki başarısının haricinde ünlü bir ressamdı)

    örnekleri beethoven, mozart, picasso gibi birçok ismi ekleyerek çoğaltabiliriz. bilindiği gibi beethoven ile mozart müzisyen picasso ise ressam bir aileden geliyordu. beethoven’in babası ludwig van ünlü bir piyanist, mozart’ın babası leopold besteci ve müzisyen, picasso’nun babası blasco ise ressamdı. doğru eğitimle çok küçük yaşta tanıştılar ve kendi alanlarında binlerce saat harcadılar.

    bizler de bu mantıkla nobel ödüllü aziz sancar’ın ‘’çoğu insan zekaya inanır, ben inanmıyorum. bizi birbirimizden ayıran emektir. ben çalışmaya inanıyorum’’ sözünün ışığında hepimiz çok satranç çalışırsak shakhriyar mamedyarov gibi bir oyuncu olabiliriz diyebilir miyiz?

    maalesef! bir insan ne kadar emek harcarsa harcasın ‘’üst düzey’’ başarıya ulaşamayabilir. çünkü başarının %80’i çalışmaksa %20’si yetenek ve zekâdır. aziz hocamız çalışmanın önemini vurgulamak adına zekâya inanmıyorum dese de zekâ: %50’si kalıtsal olarak aileden geçen %50’si ise çevresel faktörler sonucunda şekillenen bilimsel bir gerçektir. m. gladwell’in kitabında çalışmasıyla örnek gösterdiği bobby fischer’in ıq’sunun 187 (einstein'ın 160) olduğunu unutmamak gerekir. yine de çok çalışmayla mamedyarov gibi üst düzey bir oyuncu olamasak bile ünvanlı bir satranç sporcusu olabileceğimizi söyleyebiliriz.

    azeri gm shakhriyar mamedyarov : (bkz: https://eksiup.com/p/xb412121nf8c)

    satrançta başarılı olmak için neler önemlidir?

    1- sevmek

    satrancı seven, isteyerek oynayan sporcu, öğrenmekten zevk alır ve satranç çalışmayı kolaylıkla alışkanlık haline getirir.

    2- doğru antrenör

    başarı için iyi eğitim şarttır. iyi eğitim ise ancak iyi antrenörle mümkündür. antrenör, sporcu potansiyelini sistemli bir çalışmayla destekleyerek, hazırladığı çalışma programını sporcu seviyesine göre ayarlar. en iyi öğrenme yöntemlerinden birisinin sporcunun kendi deneyimi olduğunu bilir, bu sebeple sporcusunun bol bol hata yapmasına izin verir. sonrasında geri bildirimlerde bulunarak sporcusunun hatalarından ders çıkarmasını hedefler.

    aynı zamanda antrenör, sporcunun eksiklerini fark edip sporcu stiline göre yönlendirmeler yapar. günümüzde maalesef bir takım antrenörler sporcularının oyun karakterine bakmaksızın sadece kendi bildikleri en iyi açılışı öğretmektedir. bu açılışlar kısa vadede başarı getirse de uzun vadede sporcunun satranç gelişimi için son derece zararlıdır. ( örneğin: beyazda da siyahta da ezbere oynanan taşduvar tarzı sistemler )

    3- disiplinli çalışmak ve sebat

    zaman zaman sporcular üzücü bir turnuva yenilgisinden sonra hırslanıp satrançta çok iyi olmak üzere kendilerine söz verir. ilk birkaç gün, günde 6-7 saat çalışıp sonraki günler yavaş yavaş bu çalışma sürelerini azaltan sporcu bir süre sonra çalışmayı tamamen bırakır.

    satranç emek isteyen zekâ ve bilgi oyunudur. dolayısıyla ne kadar çok bilgi öğrenilirse kazanma ihtimali o kadar çok artar. sporcu bunun bilincine vararak anlık motivasyonlarla bir günde 7 saat çalışıp sonrasında hiç çalışmamak yerine günde bir saatten yedi gün çalışmalı, satrancı hayatının bir parçası haline getirmelidir. ek olarak; canı sıkılsa dahi çalışmalarına devam edebilecek iradeyi göstermelidir.

    4- odaklanmak

    sporcu her çalışmayı, kendisini bir önceki halinden daha iyi noktaya taşıyacak bir araç olarak görmeli, bu şekilde çalışmalara odaklanmalıdır. çalışmalar esnasında otokontrol sağlayarak olumsuz etkileneceği her şeyden kendisini soyutlamalıdır. tahta başına geçtiğinde ise sadece oyunu düşünmeli, yaptığı hamleleri hissetmelidir.

    beethoven’ın dediği gibi ‘’yanlış bir nota çalmak önemsizdir. tutkusuz çalmak affedilemez!’’

    5- çevresel faktörler

    özellikle küçük yaş gruplarında ailelerin yanlış tutumu sporcunun başarısını doğrudan etkilemektedir. bazı aileler satrancın keyifle oynanan bir spor dalı olduğunu unutup olumsuz bir sonuçta çocuklarına ‘’senden 400 rating düşük güçteki sporcuyu nasıl yenemezsin?!’’ şeklinde kızmakta, sporcuyu satranca küstürmektedir. aynı şekilde bu durum aşırı hırslı antrenörler için de geçerlidir. antrenör sporcusuna maçtan önce ‘’o kadar çalıştık! mutlaka kazanacaksın’’ şeklinde stres yüklememeli bunun yerine ‘’elinden geleni yap, sonuç önemli değil’’ şeklinde rahatlatıcı söylemlerde bulunmalıdır.

    satranç ölüm kalım mücadelesi, sporcular da asker değildir!

    edit: yazıyı kaynaklarıyla birlikte sitemizden okumak isteyenler için : https://www.chessinside.com/…eka-calisma-ve-basari/

  • yakın arkadaşım feyyaz ile bütün matematik bilgimizi kullanarak paint uygulamasındaki cetvel ile yaptığımız hesaplamaya ve ortalama çocuk boy persentil oranına göre eğer çocuk erkek ise 12-13 yaş aralığında, kız ise de tam 12 yaştır.

    bugün okuldan döndükten sonra nedense evde karşılaştığım feyyaz ile çay içip yemek yerken gumball izleyelim dedik. gumball izlerken başta çıkan genel izleyici kitlesi sembolü hakkında bir tartışma yaşadık. ben oradaki insanların sokaktan rastgele seçilmiş üç farklı kişi oldukları için boylarının değişik değişik olduğunu sanıyordum ama feyyaz bana onların sağdan sola baba-anne-çocuk olduklarını ve sembolün o şekilde olmasının sebebinin "her yaştan izleyici için uygundur" anlamını taşıması olduğunu söyledi. sonra biz bunu tartışırken anne ve babayı çok düşünmedik ama çocuğun kaç yaşında olduğunu merak etmeye başladık. neyse deyip gumball izlemeye devam ettik ama diziyi izlerken kafamıza çocuğun yaşı takıldığı için hiç keyif alamadık. bu sebepten diziyi yarıda kesip çocuğun yaşını hesapladık ve çocuğun boyunu boy oranından 153 cm, yaşını ise çocuğun erkek olması durumunda 12-13 arası, kız olması durumunda da tam 12 olduğunu bulduk. hesabı yaparken ben paint ile uğraştım, feyyaz da bulgularımızı kağıda geçirdi.

    yöntemimiz şu şekilde:

    öncelikle google'dan bulabilidiğimiz en genel görünen genel izleyici kitlesi sembolünü alıp paint'e yapıştırdık ve paint'ten cetvel açtık.

    genel izleyici kitlesi görseli

    izleyeceğimiz yolu yazdığımız kağıdın görseli

    kağıttan da anlaşılabileceği üzere yapmamız gereken şey en uzun boylu genel izleyicinin yetişkin bir erkek olduğunu varsayarak kafa-vücut 1/8 oran bilgisinden adamın boyunun tamamının paint cetvelinde kaç birim olduğunu bulmak. bunu yapmak için de adamın kafasının kopyasını çıkarıp 8 defa alt alta ekledik. sonrasında da bu insanlar aynı düzlemde dikildikleri için çocuğun kafasından tutup yere kadar giden mavi bir çizgi çektik.

    yaptığımız boy hesabı ve mavi çizgi görseli

    neden adamın boyu 8 kat olmalı diye soracak olanlar için: yetişkin erkek vücut boy oranı görseli

    body proportions wiki linki

    daha sonra cetvel kullanarak ikisinin boyunun paint cetvelindeki birim karşılıklarını bulduk: boy oranı birimleri görsel

    görselden de anlaşılabileceği üzere çocuğun boyu 1597,5 birim iken babanın boyu 1816 birim. bu noktada geriye sadece oranları santimetre cinsine çevirmek kalıyor. bunun için de türkiye'de ortalama bir erkek boyunun kaç santimetre olduğuna baktık.

    wikipedia bize türkiye için düz hesap 174 cm bilgisini verdi: görsel

    ilk görselde henüz istatistiğe bakmadığımız için formüle 170 yazmıştık ama artık biliyoruz ki boy 174cm olmalı.

    formülümüz şu şekilde:

    babanın paint boyu birimi-> x -> 1816 birim
    çocuğun paint boyu birimi -> ç -> 1597,5 birim
    babanın gerçek boyu-> 174cm
    çocuğun gerçek boyu-> ?

    basit bir eşitlik ile biliyoruz ki: x/174 = ç/?

    böylelikle: ? = (ç(174cm))/x

    böylelikle: ? = ( (1597,5br)(174cm))/1816br = 153cm

    böylelikle anlıyoruz ki çocuğun boyu 153cm.

    şimdi boy persentil tablolarına bakarak çocuğun erkek ise 12-13 aralığında, kız ise de tam 12 yaşında olduğunu görebiliriz:

    erkek tablo

    kız tablo

    artık gönül rahatlığıyla yemeğimizi yiyip gumball izleyebiliriz.