hesabın var mı? giriş yap

  • hürriyet internet sitesi güzel ifade etmiş bu cümleyi.

    "bu sözün ağırlığı türkiye'yi aşar" diyerek yorumlamışlar haberi. hakikaten de öyle.

    bu sözü kaldırmak çok kolay değil. enerji bakanı, çalışma ve sosyal güvenlik bakanı bu cümlenin ağırlığını hissetmeliler her an. ben bu ülkeye gerçekten inanamıyorum. ilahi takdir, iş bilmezliğin kamuflajı olmuş, çatal dillerde pelesenk olmuş. canlar gittikçe garabet diyarı türkiye'de rutin ölümlerin acısını tehlikeli bir biçimde normalleştiriyoruz.

    bir ülke düşünün, madenine dalgıçlar iniyor. başka yapacak yorum var mı ki?

    bir ülke düşünün madenine dalgıçlar iniyor.

    ve ekleme...

    muhafazakâr demokrat taife için rem'den gelsin...

    (bkz: using my religion)

  • şaşılacak bir durum değildir. niye gerim gerim geriliyorsunuz anlamak zor. malatya'nın doğusunda kalan her yerde sadece bijiler mi var sanıyorsunuz?

  • (#159541943)

    “ben durduk yere insana saldıran köpek görmedim.”

    fıkra bu kadar arkadaşlar. böyle ruh hastaları ile mücadele ediyoruz işte.

    tabi profil resmine bakıyorsun. cins köpek besliyor büyük ihtimal. arada da cebine üç beş mama koyup, sokaktaki köpeklere verir. kendini çok merhametli falan sanıp gönlünü rahat tutar.

  • erken osmanlı tarihi denildiğinde akıllara gelen en hatırı sayılır düşmanlardan birisi olan ve arnavutluk'un en önemli halk kahramanlarından iskender bey'i de bünyesinde barındırmış debre ve krujë merkezli ve arnavutluk prensliği'ni tesis etmiş olan hanedan.

    ülkemizde koştur, koştor ve koştu soy isimlerine sahip insanların da büyük ölçüde kökeninin bu hanedana ya da en azından bu hanedanın mensup olduğu soy ağacına dayandığı düşünülmektedir.

    tarihte bilinen, daha doğrusu kayıtlara geçmiş olan ilk üyesi 1360'lı senelerde tiran'ın kuzeyinde yer alan mat kentinin baronu olduğu bilinen kostadin kastrioti mazreku olan hanedanın arnavutluk'ta söz sahibi bir aile olmaya başlaması da bir sonraki kuşakla gerçekleşmiştir. 1389 senesinde kesin osmanlı zaferiyle nihayete eren birinci kosova savaşı'nda osmanlı ordusuna karşı savaşan bloğun içerisinde yer alan ve savaşta hayatını kaybeden pal kastrioti, kuvvetle muhtemel kostadin'in oğludur. pal'ın oğlu olup debre ve rostuşa lordu unvanına sahip olduğu napoli krallığı ile yapılmış bir dizi yazışmadan anlaşılmakta olan gjon ise meşhur iskender bey'in ya da nam-ı diğer gjergj kastrioti'nin babasıdır.

    ii. murat döneminde sarayda iç oğlan olarak hizmet ettiği bilinen iskender bey ise tartışmasız hanedanın en meşhur üyesidir. senelerce osmanlı sarayı ve ordusunda kayda değer hizmetlerde bulunduktan sonra arminius'un zamanında roma imparatoluğu'na yaptığına benzer bir şekilde bölgenin valisi olarak atanır atanmaz ihanet çalışmalarına başlayıp babasının yakın arkadaşları olan pek çok arnavut soylusunu osmanlı'ya karşı isyan için kışkırtma yoluna gitmiştir. ayrıntılarına girmenin apayrı bir entry konusu olacağını söyleyebileceğim yaklaşık yirmi beş sene süren bitmek bilmez gerilla savaşlarıyla osmanlı'ya ve bilhassa fatih sultan mehmet'e büyük problemler çıkarmış olan ve bir dönem bağımsız arnavutluk prensliği'ni de ilân etmiş olan iskender bey ise 1468 senesinde sıtma nedeniyle hayatını kaybetmiştir.

    arnavutluk, iskender bey'in hayatını kaybetmesinin ardından kısa süre içerisinde osmanlı'ya bağlı bir toprak halini almış ve bu hanedanın pek çok üyesi de soluğu napoli krallığı vasıtasıyla italya'da almıştır. ailenin tarihi kayıtlarda kendisine yer bulmuş olan kayda değer son üyesi ise iskender bey'in oğlu ii. gjon ile soylu sırp irini brankoviç'in oğlu olan ve 15'ncı asrın sonlarında isernia piskoposu görevini ifa ettiği bilinen costantino castriota scanderbeg'dir. 1500 senesinde ve sadece 23 yaşında hayatını kaybetmiş olan costantino'nun ardından kastrioti hanedanı'nın soylu bir aile olarak da tarihi anlamda pek bir ehemmiyeti kalmamıştır.

  • beşiktaşlıyım. adımı bile efsanelerimizden birisinden aldım.

    okur okumaz aklıma gelen ilk şey "mahalle yanarken bazılarının yaptığı şeyler" oldu.

  • ''ben daha çok, gerçekçiyimdir, bilirsin. ancak ve ancak, gözlerimle gördüğüme inanabilirim. mantık oyunları, övünmeler, hesaplar, ideolojiler, kuramlar, tüm bunlar, gerçeği gözleriyle gözlemlemeyi bilmeyenler içindir. ve şu gezegende yaşayanların çoğunluğu da bunu yapamaz. neden bilmem, ama böyledir. kim olsa, biraz iyi niyetle başarabilir oysa ki.'' (sayfa - 398)

    zemberekkuşu’nun güncesi, murakami’nin eşsiz üslubuyla 2005 yılında yayımlanmıştır.

    tokyo’nun mahallerinden birinde yaşayan genç toru okada, karısının kayıp kedisini aramaktadır. toru, çok geçmeden tokyo’nun kendi halindeki yüzeyinin alt kısımlarında gizlenmiş bir dünyada karısını da ararken bulur kendini. toru’nun arayışları birbirleriyle kesişirken toru okada, burada tuhaf bir grup müttefikle ve kötü karakterle karşılaşır: psişik güçlere sahip bir hayat kadını, kötü kalpli fakat medyatik bir politikacı; 16 yaşında marazi bir kız ve japonya’nın ikinci dünya savaşı sırasındaki mançurya seferi’nde yaşadığı son derece berbat deneyimler yüzünden kalıcı hasar almış yaşlı bir gazi...